Özlen Çopuroğlu
Özlen Çopuroğlu
Özlen Çopuroğlu

Küçük şeyler...

Büyük şeylerin cazibesi mi, küçük şeylerin farklılığı mı?

Haberin Devamı

Büyük şeylerin cazibesi mi, küçük şeylerin farklılığı mı?

Küçük şeyler...

İki ayrı seçim bence siyahla beyaz kadar birbirinden ayrı ve farklı...

Az ve özden yola çıkarak aslında her şeye rafine bir bakış açısı getiriyor zamanla bu inanış insana, çokluklar manasını zaman içinde o kadar yitiriyor ki, bir bakıyorsunuz her şeyde ya iki bilemedin üç hadi en olmadı dört olmuşsun, ama beş asla değil...

Ellerinle inşa ediyorsun küçük, minnacık ve çok özel korunaklı yuvanı, özelini, içini, çok bildiklerini sandıkları herkes yanılır ya o hesap işte, kim kimin için özel belli değil aslında, çok bilen çok yanılıyor hesabı.

Haberin Devamı

Küçük şeyler...

Zaman her şeyin ilacı ya...

O akışa bırakınca zaman öğretiyor size, uzakların yakın yakınların uzak olduğu, sizi mutlu edecek küçücük şeylerin aslında burnunun hemen ucunda olduğu, kocaman kocaman değil, küçük küçük hatta minnacık dünyalarımızın aslında kimine göre gökkuşağı kadar renkli olduğu gerçekler sizi buluyor zamanla, kocaman bir ayna tutuyor gün geliyor.

Sizi mutlu edecek şeyleri tutun hayatınızda, küçük şeyleri, minnacık da olsa, gerçek olanları, diğerleri geldiği gibi geçiveriyor işte ya da bir kenarda köşede olması gerektiği yerde.

Diyeceğim o ki, ben anladım günler uzun ama hayat kısa...

Bir de etrafıma bakıyorum da her şey aşktan

Çünkü esas ‘AŞK’sız ölüyor insan’

Özlen ben azzz, özzz ve herşey aşktan... 

Bahçedeki kozalaklarıma, evdeki ekmeğimi yaptığımda kabardığındaki heyecanıma, dedemizin bahçeden gelen elmalarına, oğlumun her kelimeyi öğrendiğinde duyduğum şaşkınlığıma, kızımdan beklemediğim ergenlik yorumlarına, güneşin doğuşuna, sonra batışına, ekmeğime sürdüğüm reçele, içtiğim bir bardak suya, kaşıkladığım bir kaşık çorbaya, sahilde yürürken rüzgarın yüzümü yalamasına, güneşin gözümü kamaştırmasına, akşam olduğunda bütün evlerin ışıklarının bir bir yanmasına, sofralara konan tabaklara, ellerimizle ektiğimiz nar ağacının verdiği meyveye, gün be gün kızarmasına, içindeki tanelerini, tadını, rengini hayal edip duyduğum şevke, sevdiğimin kokusuyla her gün uyanmaya, saat gibi işleyen yaradanın sunduğu her şeye, şu an elimde tuttuğum klavyenin tuşlarına, ne bileyim işte, içinizde var olan en küçücük size iyi gelen bütün minnacık kıpırtılara, bir de iki ayağımın üstünde yere sağlam basıyor olmamıza bin şükür olsun...