Bünyamin Sürmeli

Aşırı yağışlar, soğuklar, yıldırımlar

9 Kasım 2007
Yarın Marmara ve Ege’nin tamamı ile Batı Karadeniz’de aşırı yağışlar ve karayelden fırtına bekliyoruz. Gece rüzgar karayelden sonra poyraza dönecek ve sıcaklığı kuvvetli bir şekilde aşağı çekecek. Bu durumda cumartesi gecesi Marmara, İç Ege, İç Anadolu ve Batı Karadeniz’de yağışların karla karışık yağmur ve kara dönme ihtimali var.

Eylül ile beraber yağışların yavaş yavaş dengeye girmeye başladığından bahsediyorduk. Zaten beklenen de buydu yağışların normallere yakın seviyelerde olmasıydı. Gerçi

normallere yakın dediğimiz yağışların geliş frekansları. Yoksa miktarları hálá dengesiz. Ya çok az yağıyor, çiseleyip geçiyor, ya da su baskınları oluşturuyor. Etkin bir yağışlı hava sistemi içerisindeyiz. Ama aşırı kısmı kapıda! Yarın Marmara ve Ege’nin tamamı ile Batı Karadeniz’de aşırı yağışlar ve karayelden fırtına bekliyoruz. Eskiler der ya, lodos poyraz, arkası kar diye, işte bunun bir örneği yaşanabilir, çünkü gece rüzgar karayelden sonra poyraza dönecek ve sıcaklığı kuvvetli bir şekilde aşağı çekecek. Bu durumda cumartesi gecesi Marmara, İç Ege, İç Anadolu ve Batı Karadeniz’de yağışların karla karışık yağmur ve kara dönme ihtimali var. Nasıl? O kadar sıcak ve kurak günlerin ardından kulağa hoş geliyor değil mi? Ama biz yine de dikkat diyoruz, çünkü biraz önce de söyledim yağışlar aşırı şekilde. Marmara, Ege ve Karadeniz ile İç Anadolu’nun batısında su baskınları ve hatta küçük çaplı sel dahi görülebilir. Aşırı yağış yalnızca su baskını riski oluşturmuyor, görüşü ciddi anlamda düşürüp, aynı zamanda kaygan zemin oluşturup sürücülere zor anlar yaşatabilir. Şu anki tabloda yağışlara gök gürültülerinin de eşlik etme ihtimali var. Özellikle açık arazide olacaklara ve balıkçılara yıldırımlara karşı dikkat diyoruz!

Belki batı bölgeler için şehir içlerinde gece olsa da karla karışık yağmur hatta bazı merkezlerde mevsimin ilk karı görülebilir. Bu arada geçtiğimiz haftalarda da bahsediyorduk, kasım ayında sıcaklık biraz dalgalanmalı geçecek diye. Bu hafta sonu da şunu ekliyoruz, kış gibi geçecek günlerin sayısı da hayli fazla olacak gibi. Umarım bu konuda hepimiz mutabıkızdır, hiç kimsede şikayet yok. Hayır, kimseye mevsim beğendiremiyoruz da o bakımdan:)

Espri bir yana, aşırı yağışlara, su baskınlarına, düşük görüşlü kaygan zemine ve yıldırımlara karşı tekrar aman dikkat.
Yazının Devamını Oku

Karadeniz’de su baskını riski

2 Kasım 2007
Sıcaklıklar son birkaç gündür yüksek seyrediyordu ama bugünden itibaren sallanmaya başlıyor. Adım adım düşüşler bekliyoruz. Hafta sonunda 4-5 derece, önümüzdeki haftanın ortalarına kadar da toplamda orta ve kuzey bölgelerde 7-8, yer yer 9 derecelik düşüş görünüyor. Bu serinleme ağırlıkla pazartesi gününden itibaren hissedilecek ve yağışlar da beraberinde şiddetini artıracak. Haritalarımızda pazartesi günü yok, eğer olursa değişim ve ayrıntıları hava durumu bültenlerimizde bulabilirsiniz.

Bugün Orta ve Doğu Karadeniz yağış alıyor. Yağış yer yer Marmara’da da görülebilecek. Cumartesi günü Karadeniz’de şiddetini artıracak yağışın su baskınlarına yol açma ihtimali var, dikkat! Yağışların Doğu Anadolu’nun kuzey kesimlerinde de karla karışık yağmura dönme ihtimali var. Gece sıcaklıklar yer yer sıfırın altında 6-7 dereceye kadar inebiliyor, buzlanmaya dikkat!

Geçen yıl bu zamanları hatırlıyor musunuz? Kasımın ilk haftasında bir soğuk gelmişti, hatta Marmara’da şehir içlerinde karla karışık yağmur yapmıştı ve bu sistemi gören herkes yaklaşan kıştan çok ümitlenmişti; "Kasımda böyle olursa ocakta- şubatta kim bilir ne olur?" diye konuşuluyordu ve o zaman da her kanalla söylüyordum; "Soğuklar ne kadar erken gelirse, akabinde o kadar sert bir kış olur" diye bir genelleme yok, ne bilimsel, ne de istatistiki olarak. Şimdi bu yıl da yine bir soğuk dalga görünüyor. Gerçi bugünlerde bu tür soğuk dalgalar sürekli kafayı bir uzatıp sonra geri çekiyor, önceden göründüğü kadar kuvvetli çıkmıyor ama eğer bir değişim olmazsa önümüzdeki haftanın ortalarında geçen sene gibi bir soğuk dalga gelebilir. Marmara ve Karadeniz’in yükseklerinde karla karışık yağmur oluşturabilir. Tabii daha net değil, ben yazımı siz okumadan 2 günce yazdığım ve önümüzdeki haftanın ortalarından bahsettiğim için toplamda yaklaşık 1 haftayı buluyor, meteorolojik olarak uzun bir zaman, değişimleri artık bültenlerimizden takip edersiniz. Bu arada yazdıklarımdan bu yılı geçen seneye benzettiğimi düşünmeyin, çünkü bu kışla ilgili beklentimiz geçen yıl gibi değil, umarız olmaz da!

*

İki üç yıl önce sert kışlar yaşadığımız bir dönemde ekim ayında "Önümüz kış, pek hoş görünmüyor, tedbirli olun, fiyatları artmadan zincirinizi, kış lastiğinizi ayarlayın" demiştim. Millet çıkıp zincirciler ile ortaklığım mı var diye yazmıştı. Sonra kış patlamıştı... Geçenlerde kuzenimle konuşuyordum, "Senin yüzünden iş yapamıyoruz, başlık ve atkı satamıyoruz, Şöyle soğuk haberleri versen olmaz mı?" diye soruyordu. Şakir, Allah’ın sevdiği kuluymuşsun, bak bir soğuk hava dalgası geliyor, bir iki günlük ama biraz önce bahsettiğim gibi minik bir kış demosu olabilir. Hani tam bir kar olmasa da hayli üşütecek gibi. Aslında buradan mesajım Şakir’e değil, herkese! Kasım ayı biraz sıcaklık dalgalanmalarıyla geçecek gibi görünüyor, bir artış, bir düşüş, bu da hastalık havası demek. Bugünlerde hava durumlarımızı daha bir can kulağıyla dinleyin.
Yazının Devamını Oku

Yağış sadece kuzeydoğuda

26 Ekim 2007
Yağışlar batı ve orta bölgeleri terk ediyor. Bugün Doğu Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kuzey kesimlerinde bekleniyor. Hafta sonunda biraz zayıflasa da yine bu kesimlerde olacak. Sıcaklık değerleri hafta sonunda bugünden çok farklı değil. Ay sonuna doğru ilerlerken sıcaklık değerlerinde artışlar var, bültenlerimizi takip edin Pastırma Yazı olabilir. Bununla ilgili detaylar hava durumu bültenlerimizde olacak. *

Önceki yıllarda yağış haberi verdiğimizde insanların yüzleri buruşur; "Yaaa planım vardı, mahvoldu" tarzı tepkiler gelirdi. Öyle ki bazen "psikolojimiz bozuldu, ne zaman yağış kesilecek, şu gri bulutlar dağılacak?" şeklinde elektronik postalar alıyordum. Hatta uzmanlarla konuştuğumda; kapalı kasvetli havaların bazılarında depresif eğilimleri artırdığını söylüyordu. Şimdi ise bırakın depresif eğilimleri artırmayı, bulutlar ve sağanak yağışlar içimizi açar oldu. Dışarıdan seyretmek bile zevk veriyor, sanki havadaki su üzerimizdeki elektriği alıyor! Posta posta yağışlar gelmeye başladı. Bu durum bizi mevsimlerin dengeye girmeye başladığı noktasında ümitlendiriyor. Çünkü beklenti; önümüzdeki kışın normallere yakın seviyelerde yağışlı geçmesi yönünde. Bunun üzerine yağış başlangıçlarını görünce mevsimsel öngörülerin tutacağı yönünde ümidimiz artıyor. Ama siz düşünüyor musunuz ki 1.5 yıldır yaşadığımız kurak dönemin sıkıntıları bir mevsimlik yağışla bitsin? Bu mümkün değil. Son günlerde ara ara su baskınları yaşansa da işe yarar faydalı yağışlar geldi. Ama bu yağışlar barajları doldurmak değil, toprağın istediği seviyede neme kavuşmasını bile daha sağlayamadı. Hep bahsediyorum; evet biz su fakiri bir ülke değiliz ama su zengini hiç değiliz! Bu durumda yerimizi bileceğiz ve su zengini olmayan ve kaynaklarını kaybeden bir ülke gibi yaşamayı öğreneceğiz. Evet söylüyoruz, önümüzdeki haftalarda aylarda ara ara yağışlar gelecek, hatta yüksek ihtimalle mevsim gerçeklerinde yağışlar alacağız ama unutmayın mevsim gerçeklerinde. Yani bizim gerçeğimiz: Su zengini olmayan ve kaynaklarını aşama aşama kaybeden bir ülke olmak! Bu nedenle aynen deprem gerçeğiyle binalarımızı kuvvetlendirip, kurallarına göre yaşamayı öğrenmemiz gerektiği gibi, büyük şehirler için hangi proje yapılırsa yapılsın su zengini olmadığımız gerçeğine göre yaşamamız gerekiyor. Kaynaklarımızın % 70’ini kullanan tarımsal sulama için devlet bazında bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapılması gerekiyor ve yapılıyor. Evlerimizdeki harcamalarımızı kısıtlayabilmek için geçen haftalarda size TEMA’nın Suyunu Boşa Harcama projesinden bahsetmiştim. 5 madde var: 1- Bulaşık makinesi elde yıkamaya göre daha az su harcar, 2- Tıraş olurken, diş fırçalarken suyu ihtiyacımız kadar kullanacağız, kalan kısımda musluğu kapatmayı öğreneceğiz, 3- Sebze meyve yıkarken suyu daha iktisatlı kullanacağız, 4- Gereksiz yere sifon çekmeyeceğiz, 5- Banyoların sürelerini biraz kısaltacağız. Size rakamlardan bahsedeyim de o kadar yağan yağmurun ne derece barajlarımızı etkilediğini (daha doğrusu etkilemediğini) görün. Barajların doluluk oranı (aslında boş barajlarımızın doluluk oranı desek belki daha doğru): günlerce yağmur yağdı, hatta seller oldu, İstanbul’da barajların doluluk oranı % 12, Başkent’te % 0,2, Bursa’da % 5,5. Bakın büyük şehirler için bir yerden su taşımak belki bir zorunluluk ama hatırlayın 90’lı yıllarda İstanbul’a Istrancalar’dan su getiriliyordu, sırada Melen var, şimdi de onu tüketeceğiz, sırada ne var? Yağmurların başlaması hiçbir şeyi değiştirmiyor, düzenli yağışlar olsa önümüzdeki 1 yıl suyumuz yok gibi tasarruflu yaşayacağız, suyumuz yok, suyumuz yok, suyumuz yok! Kaynaklarımızı bitirmememiz lazım, şehir planlarımızı bölgesel su dağılımını da göz önünde tutarak yapmamız lazım (tabii öyle bir plan varsa), Suyumuzu Boşa Harcamamamız lazım!
Yazının Devamını Oku

Yine aşırı yağış

19 Ekim 2007
Son zamanlarda gelen her yağış bir şekilde sıkıntı oluşturuyor. Bu hafta sonunda da yağış ihtimali var. Cumartesi günü Marmara’nın batısı ve Ege üzerinden Türkiye’ye girecek yağışların pazar günü Trakya ve Kıyı Ege’de su baskınlarına yol açabileceğinden şüpheleniliyor. Su baskınlarına karşı hem bölge insanına, hem de yerel yöneticilere dikkat diyoruz. Ama unutmayın; yazımı siz okumadan 2 gün önce baskıya teslim ettiğimi söylemiştim, bu nedenle aşırı yağışlar beklediğimiz bu sistemin ayrıntılarını, eğer olursa değişimlerini bültenlerimizi takip ederek öğrenebilirsiniz! Yağışın sıcaklığı çok düşürmesi beklenmiyor, yağışla düşüş yalnızca 4-5 derece ile kısıtlı kalacak.

*

Size geçen haftalarda tarihten minik bir bilgi vermiştim. Endonezya’nın Sumbawa bölgesinde bulunan Tambora volkanının yaptıklarını anlatmıştım. Bu volkanın 5-15 Nisan 1815 tarihlerindeki patlamalarıyla atmosfere kükürt ağırlıklı çok ciddi oranda partikül yayıldı. Bu partiküller miktar olarak öyle fazlaydı ki Kuzey Amerika ve Avrupa semalarını kapladı. Sera gazlarının tersi bir etkide bulunan bu partiküller ertesi yıl 1816’da kuzey yarım kürenin büyük bir bölümünde yaz yaşanmasını engelledi. O yıl kayıtlara "Yaz mevsimi olmayan yıl" olarak geçti.

Aslında bu durum kayıtlara geçmiş volkanların etkilediği tek yıl değil. İzlanda’da da 1783’te volkan patlamaları meydana geldi. Nasıl Endonezya’daki volkan patlamaları Avrupa semalarını kapladı ve yaz olmayan bir yıl yaşattı, aynen İzlanda’da meydana gelen volkan patlamaları simüle edildiğinde görüldü ki Mısır’ın iklimini olumsuz yönde etkilemiş.

Bu volkan patlamaları 7-8 ay sürmüş. 1783’ün Haziran’ından 1784’ün Şubat’ına kadar devam etmiş. 100 milyon tondan fazla kükürt dioksit ve bazı toksik gazların atmosfere yayıldığı tahmin ediliyor. Mısır’ı iklimsel olarak etkiledi ama volkanın meydana geldiği İzlanda’da yalnızca bu sebeple 9 bin kişi yaşamını yitirmiş.

Yeni teknoloji ile araştırmalar daha da derinleştirildiğinde görülüyor ki, 1784 yazı son 400 yılın en soğuk yazı olmuş, Alaska ve Sibirya’da ise 600 yılın en soğuk yazı olmuş. Bunun nedeni de, volkanın yaydığı sülfür dioksitin atmosferdeki su buharıyla birleşip kükürt asit oluşturması. Yine Avrupa’da olduğu gibi kükürt asit, karbondioksidin tersi etkisiyle güneşten gelen ışınları geri yansıtarak bir anlamda Dünya için bir çınar gölgesi oluşturmuş.

Ülkemizde son 550 yıldır volkan patlaması olmasa da sönmüş yanardağ olarak gördüğümüz Nemrut, Tendürek, Ağrı, Erciyes, Süphan ve Hasan dağlarının halen aktif yanardağlar bulguları verdiklerini biliyor musunuz? Bu şekilde sönmüş olarak görünen yanardağların uzun yıllar sonra tekrar aktif hale geçtiği biliniyor. Bu bizim dağlarımız da tekrar lav püskürtecek anlamına gelmiyor ama hiç bir zaman püskürtmeyecek anlamına da gelmiyor! Dünya üzerinde meydana gelen her doğal olayın neticede yaşamın sürebilmesi için bir gerekliliği ve faydası var. Volkanlarla da bazı mineraller yer yüzeyine çıkıyor ve bir boşalma meydana geliyor. Şimdi bu noktada ben bir ahiretlik soru üreterek yerbilimcilere soruyorum; yaklaşık 550 yıldır coğrafyamızda volkan patlamalarının olmaması, yer sarsıntılarının üzerinde etki meydana getirmiş midir? Yani volkan patlamalarının az ya da çok olmasının deprem ile bir bağı var mıdır? Benim bu sorum umarım dikkatleri biraz başka yere çekerek "Havalar bir tuhaf gidiyor, deprem olabilir mi?" sorusunu biz meteorologlardan biraz uzaklaştırır :)
Yazının Devamını Oku

Bayram ıslak başlıyor, soğuk bitiyor

12 Ekim 2007
Herkese iyi bayramlar! Durdu durdu bayramı yakalıyor. Yağıştan bahsediyorum, bu bayram hem hava serinliyor, hem de biraz ıslak geçiyor. Bugün yalnızca Marmara ve Ege’de beklenen yağışlar bayramın ikinci gününde iç bölgelere ve Karadeniz’e doğru etki alanını genişletiyor. Pazar günü ise yağış neredeyse yurdun tamamını sarıyor. Sağanak şeklinde beklediğimiz yağışın Karadeniz’de su baskınlarına da neden olma ihtimali var. Su baskınlarına dikkat diyorum ve ekliyorum bayrama denk gelse de hiç mırın kırın etmemek lazım yağışlara ihtiyacımız var, Başkentin baraj doluluk oranı yüzde 1’in altına indi, Suyunu Boşa Harcama!

Sıcaklık ise büyük değerlerde azalıyor. Yani serinlemiyor soğuyor. Pazara kadar sıcaklıkların orta ve kuzey bölgelerde 15 derecenin altına ineceğini tahmin ediyoruz. Bu ani düşüş metabolizmayı biraz sarsıp hasta edebilir, aman üşütmeyin! Bu arada bayram tatili kısa, şehir dışı tatilleri sanırım her zamankine nazaran daha az olacaktır, bu nedenle büyük şehirlerde çok fazla olacak trafiğin üzerine siz bir de yağmuru ekleyin, artık akraba ziyaretlerinizi nasıl gerçekleştireceğinizin planlamasını yapın.

Hayırdır, annemde bu yıl bir enteresanlık var. Her Ramazan Bayramı’na iki üç gün kala akşam bana "Hadi, ellerini yıka gel, bana yardım et, yuvarlamayı 10 dakikada bitirelim (Büyük yalan! Hiçbir zaman 10 dakikada bitmez, en az 2 saat sürer)" derdi, ama bu yıl haber vermeden kendisi yuvarlamış. Anlaşılan 32 yılı doldurunca artık büyüdüğümü kabul etmeye başladı. Kardeşlerim evlenip gittiğinden bu yana annem bayramlarda yuvarlamayı yuvarlamak için acımasızca bana yükleniyordu. "Anne biri görse ne derim" diyorum ama beni duymuyor ve üstüne bir de köftelerin boyutları nohut standardında olmayınca, "olmamış, daha ufak yap" diye azarlıyor. Tabii anne bu, her şeye hakkı var, üzerimizde bulunan sonsuz hakları gibi!

Şimdi "Yuvarlama da ne yaa?" diyenleriniz varsa öncelikle bilmediğiniz için teessüf ediyorum! Yuvarlama (namı diğer yuvalama) Gaziantep’te Ramazan Bayramlarında her evde muhakkak yapılan nohut, nohut büyüklüğünde köfteler, kemik suyu ve parça etten yapılan yoğurtlu bir tencere yemeği. Kızlar hiç kızmayın, yeni neslin büyük kısmı yemek konusunda annelerimiz kadar özverili olmadıkları için bu işinde bir pazarı oluşmuş. Kadınlar yuvarlayıp satıyorlar. Gaziantep’i arıyorsunuz, istediğiniz miktarı sipariş veriyorsunuz, size kavanozda yolluyorlar. Sipariş ederken de işin tekniğini bilmeniz gerekiyor, öyle herkes bir seferde sipariş veremez, raconuna uygun isteyeceksin ki karşıdaki kişi "bu işi biliyor" deyip sana iyi malı yollasın :) Nasıl mı? Şöyle; "bir kilo yuvarlama istiyorum" derseniz olmaz! O zaman size yemek ya iki kilo gelir, ya da iki soru ile karşılaşırsınız; toplam bir kilo mu? Yoksa bir kilo kıymaya mı? Çünkü pirinçle kıyma oranı bire birdir, yani bir kilo kıymaya bir kilo pirinç konur. Benim taktiği uygulamaz da acemi olduğunuzu belli ederseniz kavanozun içine bir de yarı yarıya nohut konur, sonra siz yarım kilo nohut, 250 gram pirinç, 250 gram kıymayı afiyetle yersiniz. Bu kadar şeyi bildiğim için yemek yapan bir erkek olduğumu düşünmeyin, siz de benim gibi zorla morla her Ramazan Bayramı’nda yuvarlama yaptırılsaydınız öğrenirdiniz :)

Yemeğin akabinde tatlı olarak genellikle zerde yenir. Ama ben zerde sevmem, benim favori tatlım asıl kuru baklavadır. Bayramınızın tatlı geçmesi için yazımı tatlıyla bitiriyorum, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum, yaşıtlarıma bir şey yok!
Yazının Devamını Oku

Doğuda sağanak var, batıda yok

5 Ekim 2007
Yağış geliyor ama Türkiye genelinde değil. İç ve doğu bölgelere geliyor. Yağış İç Anadolu’da çok dar bir alanda, ağırlıkla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde görülecek.  Hafta sonuna geçişte de etki alanını daraltıyor, yağış yalnızca Doğu Anadolu’da devam edecek. Sıcaklıklar yağışlı alanlarda 4-5 derece düştü, bunun dışında kayda değer bir dalgalanma yok ve ayın 11-12’sine kadar da ciddi bir dalgalanma şu an itibariyle görünmüyor.

*

Hafif bir serinleme yaşıyoruz, rüzgar ara ara sert esiyor, ekstra bir serinleme veriyor, bulutlar oluşuyor, hatta bazen kapatıyor ama yağış? Bir eksik yağış ama o yok! İşin kötü yanı havalar böyle ara ara bulanınca ve serinleyince her şey gibi barajlarımızın da boş olduğunu unuttuk. Başkentin baraj doluluk oranı % 1, 2’ye indi. İstanbul’da %15, Bursa’da % 7’lerde. Evet harcamanın % 70’i tarımsal sulamada kullanılıyor ama her alanda olduğu gibi evlerimizdeki harcamalarımızda da tasarrufa gitmemiz gerekiyor. TEMA’nın "Suyunu Boşa Harcama" kampanyasını biliyorsunuzdur. TEMA diyor ki; eğer istersen 4 kişilik bir aile olarak yılda 140 ton suyu kurtarabilirsin! Bunun için evlerimizde 5 uygulamayı yapmamız gerekiyor. Öncelikle musluğu kapatmayı öğreneceğiz! Tıraş olurken, diş fırçalarken, sebze-meyve yıkarken musluğu sürekli açık tutmayacağız, ihtiyacımız halinde açıp, sonrasında kapatmayı bileceğiz. Banyoda keyif yapmayı sevenlerden misiniz? Bir kere bundan kesinlikle vazgeçmemiz gerekiyor. Banyo yapma sürelerimizi biraz kısaltacağız, mümkünse banyo yerine duş almayı tercih edeceğiz. İnanın banyoda kalma süremizi 15 dakikadan 12’ye, 10 dakikadan 8’e, 6 dakikadan 5’e indirmek temizlenmemiz açısından hiçbir şey değiştirmeyecektir. Sonra sifonlar! Gereksiz zamanlarda, yerli yersiz sifon çekmeyeceğiz. Sifonlarınızın haznesini küçültemiyorsanız içerisine dolu bir litrelik su şişesi koyabilirsiniz. 4 kişilik bir ailenin her bir bireyi günde 5 kez sifon çekiyor olsa, bu uygulamayla her gün 20 litre suyu kurtardınız demek! Sonuncusu bulaşıklar! Bulaşıkları elde yıkarken, bulaşık makinesine göre çok daha fazla su harcıyoruz (gerçi ben bulaşık yıkamıyorum, nezaketen birinci çoğul şahıs yüklemi kullandım, yoksa yanlış yerlere yanlış mesajlar gitmesin :) ). Bunun da araştırması yapılmış, bulaşıklarını makinede yıkayan 4 kişilik bir aile, bulaşıklarını elde yıkayan başka bir aileye nazaran yılda 40 ton daha az su harcıyor. Okuduğunuz gibi bu 4-5 madde gerçekten atla deve değil. Çok rahatlıkla uygulanacak şeyler. Aslında bu uygulamaları çok fazla yapamama nedenimiz unutkanlığınız ve alışkanlıklarımızdan kolay vazgeçememek. Alışkanlıklarınızı değiştirmek için size söyleyebileceğim çok fazla bir şeyim yok ama unutkanlığınıza karşı bir önerim var; bir kağıda "Suyunu Boşa Harcama" ya da "Tasarruf" ya da "Susuz kalacağız" ya da "Noooolur, bir bardak su!" yazarak banyo ve mutfağınıza muslukların yakınlarına bir yere yapıştırabilirsiniz, unutkanlığa bir çözüm olacaktır.
Yazının Devamını Oku

Hafta sonu sıcak ve güneşli

28 Eylül 2007
Bu yıl sonbahar sonbahar gibi. Sıcaklık düştü, gri bulutlar, yağışlar, sert rüzgarlar oluştu, şimdi tekrar yazdan günler kendini gösteriyor, tipik sonbahar. Darısı tipik kışlara :) Bu hafta sonu yurtta yağış beklemiyoruz. Sıcaklıklar yüksek seyrediyor. Pazar gününden itibaren sıcaklık düşüşe geçiyor ama bu düşüş 4-5 dereceyle kısıtlı. İklim değişimi deyip duruyoruz. Sizce bu değişim nereye kadar gidecek? İnsanoğlunun evrenden silinip gitmesine mi neden olacak? Yoksa insanoğlu aldığı tedbirlerle bunun önüne geçebilecek mi? Belki de alacağımız tedbirlerin atmosferin genel seyrine çok küçük bir tesiri vardır! Yer ve atmosfer etkileşimiyle ısınma bir anda tersine dönemez mi? Bu sefer atmosferi ısıtmaya çabalamak zorunda kalmayalım!

Bakın size tarihten minik bir bilgi. Endonezya Sumbawa’da bulunan Tambora volkanı 5-15 Nisan 1815 tarihlerindeki patlamalarıyla atmosfere kükürt ağırlıklı çok ciddi oranda partikül yaydı. Bu partiküller miktar olarak öyle fazlaydı ki Kuzey Amerika ve Avrupa semalarını kapladı. Sera gazlarının tersi bir etkide bulunan bu partiküller ertesi yıl 1816’da kuzey yarım kürenin büyük bir bölümünde yaz yaşanmasını engelledi. O yıl kayıtlara "Yaz mevsimi olmayan yıl" olarak geçti. Yaz mevsimi olmayan yıl deyince aklınıza ne geliyor? Bu yıl bizim adamakıllı kış yaşamamamız mı? Hayır, öyle değil, bildiğiniz kıştan direkt kışa bağlanılmış. Yaz ortasında kırmızı ve kahverengi kar yağmış! Büyük fırtınalar, aşırı yağışlar, seller meydana gelmiş. Yazın göbeğinde, ağustos ayında don olayları yaşanmış. Tahıllar soğuktan gelişememiş. Kıtlık sonucu binlerce insanın yaşamını yitirdiği kayıtlara geçmiş. Bu ve buna benzer bir sürü anomalilik bu Tambora volkanı patlamasında atmosfere salınan küllerin etkileri olarak kabul edilmiş.

Biz atmosferi ve dolayısıyla kendimizi mahvediyoruz. Bunun önüne geçmek için elimizden geleni yapmamız şart ama atmosfer öyle kaotik bir yapıya sahip ki bilmediğiniz bir hareket bir anda her şeyi gördüğünüz gibi terse çevirebilir, aynen volkan patlaması örneği gibi. Burada "Boşuna mı tedbir alalım diye bağırıyorlar?" diyebilirsiniz. Hayır! boşa değil, çünkü alınan tedbirler hep atmosfere müdahale etmeme, ya da en alt seviyeden müdahil olmak yönünde. Yani ısınsak da soğusak da atmosfere karışmamamız lazım, kimyasını bozmamamız lazım, o kendi yolunu buluyor, çünkü bizler gibi o da canlı bir organizma!

Bakın buzullar eriyor. Haberleri okuyorsunuzdur, tarihsel olarak geçiş mümkün olmayan, ’’Kuzey Buz Denizi Kuzeybatı Geçişi’’ yolu, Atlas-Pasifik okyanusları geçişlerine artık tamamen açık hale geldi, neden? Çünkü buzullar eridi. Kanada’nın kuzey kıyılarından Panama Kanalı’na gemi seferinin çok ucuzlayacağı düşünülüyor.

Buzulların erimesi bize ne tür zararlar veriyor? Birincisi; beyaz olduğu için yansıma ile gelen güneş ışınlarının bir kısmını geri yolluyordu, eriyince bu enerjiyi okyanuslar emiyor. İkincisi; buzullar tatlı su olduğu için eriyip okyanuslara karışınca tuzluluk dengesi bozuluyor. Denizlerde akıntıları oluşturan tuzluluk farkıdır, bu durumda deniz akıntıları yer değiştiriyor. Üçüncüsü; buzullar geçmiş zamanlara ait kayıtların, saklı dünyanın dev arşivleri. Karot yöntemi ile oksijen izotopları inceleniyor ve iklimin on binlerce yıllık geçmişine dair bilgiler elde ediliyor. Geçmişi bilmeden modellemeler, dolayısıyla geleceğin öngörüsü yapılamayacağı için buzulların erimesi ya da yok olması bu kaynakları kaybedeceğimiz anlamına geliyor. Yeri gelmişken söyleyeyim; Danimarka Ulusal Uzay Ajansı’ndan Leif Toudal Pedersen, Kuzey kutbundaki buzul erimesinin ’’aşırı’’ dereceye ulaştığını söylüyor. Buzullar 3 milyon kilometrekare gibi ’’çok düşük’’ bir alana inmiş durumda diyor. Rakamlar bir şey ifade etmeyebilir referans gösterirsem daha anlaşılır olacak. 2005-2006 yıllarında 4 milyon kilometrekare olarak ölçülmüş, şimdi ise ’’1 milyon kilometrekare daha az buzulu var dünyanın. Bu kadar kısa sürede bu kadar kayıp yaşanmış, eğer bir volkan patlaması ya da benzer bir değişim olmadığı müddetçe iklim değişiminin süratini siz düşünün.

Bu arada ABD Başkanı Bush, bugünlerde 16 ülke lideriyle bir arada. Bunlar atmosfere en fazla karbon salımı yapan, yani küresel ısınmaya en fazla neden olan ülkeler. Ne konuşuyorlar çok merak ediyorum!!!
Yazının Devamını Oku

Havalar serinliyor, Marmara yağış alıyor

21 Eylül 2007
Marmara’da başlayan serinleme, bugünden itibaren orta ve kuzey bölgelerin büyük kısmında hissedilecek. Bu sıcaklık azalışı sert rüzgarlarla olacak. Bugün Marmara ve Batı Karadeniz’de fırtına bekliyoruz. Denizcilere dikkat diyoruz. Yağışlar yarın yine Marmara’da sağanak şeklinde olacak, hatta kısa süreli de olsa sağanak yağışlar su baskınlarına yol açabilir. Pazar günü ise Marmara’da yağış zayıflarken Batı Karadeniz ve İç Anadolu’da Başkent çevreleri sağanak yağışlı alan içerisine girecek. Düşen sıcaklıklar ise ayın 26-27’sine kadar artmıyor.

*

"İhtiyar Dünyamız" ifadesini kim bulmuş çok merak ediyorum. İhtiyar! Kime ya da neye göre ihtiyar? Yalnızca 48 saat yaşayan bir kelebeğe göre 6 aylık bir bebeğin ne kadar uzun bir yaşantısı vardır değil mi? Yanlışsam eğer astronomlar beni düzeltsin, Güneş Sistemi tarzı sistemlerin yaşamları yaklaşık 10 milyar yıl. Bizim Güneş Sistemimizin şu andaki yaşının ise yaklaşık 4,5 milyar yıl olduğu tahmin ediliyor. Bu koşullarda insanoğluna göre kıyaslayacak olursak dünyamız 30’larını yaşayan bir delikanlı gibi. Öte yandan "Atmosferi mahvettik" ya da "Nefes alamaz hale gelen atmosferimiz" tarzı ifadelerimiz var. Atmosferin kimyası değiştiğinde bundan etkilenecek ya da nefes alma ihtiyacı bulunacak kim? Atmosfer mi? Biz mi? Öte yandan size başka bir soru! Atmosferdeki ilk kirletici nedir? Neticede bu bir gazete, bu nedenle bekleyemeyeceğim, söylüyorum: OKSİJEN!!! Nasıl ama! İlginç değil mi? Kirletici atmosferin kimyasında bulunmayan, sonradan eklenen gazlara deniyor. Yaşamın en önemli kaynaklarından biri, insanoğlu dünya üzerinde görülmeden önce atmosfer için kirleticiymiş. Belki de şu an kirlettiğimiz atmosferimiz önümüzdeki dönemlerin normal atmosferi ya da bu sefer insanoğlunun dünyadan yok olmasından sonraki atmosferin temellerini oluşturacak. Yani atmosfere böyle davrandıkça mahvolan da, nefes alamayan da atmosfer değil biz olacağız. Tabii şunu da unutmamak lazım, biz atmosfere kirleticileri yollamasak böyle olmayacak mıydı? Evet, yine olacaktı, ama biz yaptıklarımızla makus kaderimizi her geçen gün süratli bir şekilde öne doğru çekmeye çalışıyoruz.

*

Oruç tutanlar için ramazan havasal olarak iyi bir döneme denk geldi, çok sıcak yok. Ramazanda benim anlayamadığım bir şey var, bu iftariyelikler 12 ay boyunca olsa olmuyor mu? Çeşit çeşit peynirler, reçeller, zeytinler, hurmalar, pastırmalar, sucuklar, hele hele tahin-pekmez karışımı! Anneme çok söyledim şunları diğer 11 ayda da sofrada görmek istiyorum diye ama nedense beni hiç dinlemiyor, sanki bir mesaj verir gibi "kendi evinde yaparsın" diyor. Ben tahin pekmez dedikçe de, benim göbeğimi gösteriyor. Dünyamızın yaşından, atmosferden bahsederken iftariyelikler nerden çıktı derseniz; aşağıda iç karartıcı bir konuya gireceğim, öncesinde biraz neşelendirerek sizi hazırlamak istedim :)

Bu yıl ciddi bir kuraklık yaşadık, herkes tarafından malum. Ama neden oldukları hasatlar yapılmaya başlandıkça iyice açığa çıkmaya başladı. Anadolu’daki ürünlerin hemen hemen tamamında %25-50 oranında kayıp var. Bu ne demek? Hedeflediğimiz hasadın yarısını elde etmişiz. Artık çiftçinin zararını mı, devlete getirdiği yükü mü, enflasyona etkisini mi, neredeyse yarı yarıya kaybettiğimiz bu ürünleri bir buçuk iki kat fiyatla sofralarımıza getirebileceğimizi mi düşünürsünüz bilmem. Bu yıl giden gitti artık önümüzdeki kış iyi olur inşallah diyeceğiz ama o da yetmiyor, çünkü açmayan çiçekler ve bazı sürgünlerdeki kırılmalar öyle bir durumdaki önümüzdeki yılın hasadını da şimdiden etkilemiş durumda.

Önümüzdeki kış nasıl olursa olsun, ister yağışlı, ister kurak geçsin, bizim ciddi bir tarım politikası belirlememiz gerekiyor. Çünkü Avrupa’da iklim değişiminden en fazla zarar görecek ülkelerin başında yer alıyoruz. Bu yıl bir örnekti, uzmanlar küresel ısınmanın bu örneklerin sıklığını artıracağını söylüyor.
Yazının Devamını Oku