Kız ve erkek bebeklerde dikkat edilmesi gereken hususlar farklılık gösterir. Derinin bütünlüğünün bozulması ile giden pişik hali her iki cinsiyette de görülür. Pişiğin allerjik, mantar ve bakteriyel nedenlerden hangi etkene bağlı olduğuna karar verildikten sonra etkene yönelik tedavi verilir.
Erkek bebekte ilk olarak penis boyutuna bakılır. İleri küçük penis boyu hormonal bozukluk bulgusu olabilir. Penis deliğinin tam ortada olması önemlidir. Penis deliğinin olması gereken yerin altında olmasına hipospadias denilir. Halk arasında peygamber sünneti olarak adlandırılan hipospadias beraberinde önemli hastalık ve sonuçları barındırabilir.
Hipospadias saptanan çocuklar olası böbrek ve idrar yolları hastalıkları açısından tetkik edilmelidir. Hipospadiasta penis deliği olması gereken yerden ne kadar uzaksa geçirilecek ameliyat o kadar zordur. Tedavi olmayan olgularda, infertilite, cinsel işlev bozuklukları, tekrarlayan idrar yolu infeksiyonları görülebilir. Hipospadiasta en uygun operasyon zamanı 6 ay ile 2 yaş arası olan dönemdir.
Penis deliğinin olması gereken yerin üzerinde olma hali epispadias hastalığıdır. Epispadias hastalığı saptanan hastalar hipospadias hastalarında olduğu gibi üriner sistem açısından tetkik edilmelidir. Ameliyat zamanlaması da aynıdır.
Erkek bebekte her iki torbanın muayenesinde testislerin torbaların içinde ele gelmesi gerekir, eğer tek taraflı testis ele gelmiyorsa testis kasık kanalında veya karında olabilir. Genellikle ilk altı ayda torbaya inmeyen testis daha sonra da inmez. İnmemiş testisin 6-12 ayda ameliyat edilmesi önerilir. Ameliyat edilmeyen vakalar ileride infertilite, kanser riski taşıyabilir. İki taraflı inmemiş testis hormonal açıdan tetkik edilmelidir.
Erkek bebeklerde torbaların koyu siyah görünümü ve ilerleyen aylarda kıllanma olması hormonal tetiklerin yapılmasını gerektirir. Torbaların şiş görünümlü olduğu bebekte su fıtığı (Hidrosel) veya kasık fıtığı düşünülür. Hekimin muayenesi ile anlaşılır. Torbanın şiş ve ağrılı olduğu durum kasık fıtığının boğulması, testis iltihabı (Orşit), testisin kendi etrafında dönmesi (torsiyon) bulgusu olabilir ve acilen hekime başvurmayı gerektirir. Yine kasıkta dışarıdan görünen şişlik kasık fıtığı bulgusu olabilir.
Kız bebeklerde kontrol sırasında dış dudaklar iç dudakları kapattığı gözlenilir. Prematüre bebeklerin iç dudakları dış dudaklardan belirgin olabilir ve zamanla düzelir.
Dış ve iç dudakların birbirine yapışma haline labial sineşi denilir. Labial sineşi mekanizmasında epitel hasarı, östrojen azlığı ve infeksiyonlar suçlanılmaktadır. Labial sineşi olguları tedavi edilmezse çocukta idrar yapma zorluğu, idrar yolu infeksiyonu gibi sorunlarla karşılaşılabilir. Labial sineşi saptanıldığı zaman östrojenli kremlerle masaj yapılması önerilir. Masaja yanıt vermeyen olgularda yapışıklığın cerrahi olarak açılması planlanılır.
Bebeklerde kafa kemikleri doğum sırasında tümüyle birleşmemiştir, kafa kemikleri arasında boşluklar bulunur. Bebeğin başı büyük oranda bir yaşında şekillenir.
Bebeğin baş çevresi ilk bir yaşta hızlı büyür. Bebeklerde ön bıngıldağın 9-18 ay arasında kapanması beklenir. Doğumda veya ilk aylarda bıngıldağın kapandığı olgularda baş çevresi büyümesi normal ise müdahale edilmez. Ancak kafa kemiklerinin tümüyle birleşip kafa içi basıncın arttığı, baş büyümesinin durduğu, kraniostenoz olgularında mutlaka ileri tetkik ve tedavi yapılmalıdır. Kafa kemik aralıklarının erken kapanması sonucu başın açık kemik aralığı yönünde büyümesi sonucu kule ve kayık kafa gibi kafa şekilleri görülebilir.
Bebeklerde doğum kanalındaki duruş pozisyonuna bağlı olarak baş eğriliğine rastlanılabilir. Özellikle ikiz bebeklerde bu durumla sık karşılaşılır.
Bebeğin kafasının üst kısmı şiş görünebilir
Doğum esnasında zorlanmaya bağlı olarak tek kemiğin altında lokalize kanama olan cefal hematom ve tek kemiğin sınırlarını aşan saçlı deri altındaki ödemle karakterize olan caput succadaneuma rastlanılabilir. Her iki durumda da bebeğin kafasının üst kısmı şiş görülür.
Bebeklerde D vitamini miktar ve metabolizmasında yetersizlik sonucunda oluşan raşitizmde arka kafa kemiğinin pin pon topu gibi içe göçmesi ve dört köşe kafa görüntüsü bulguları saptanabilir ve tedaviye başlanılır.
Bebeklerde görülen tortikolis (eğri boyun) normal doğum sırasında zorlanma ile kas içi kanamaya bağlı olabileceği gibi doğumsal olabilir veya nörolojik hastalıklara eşlik edebilir. Çoğunlukla boyun kasının üzerinde zeytin çekirdeği gibi ele gelen bir alan fark edilir. Eğri boyun fark edildiği andan itibaren hızla fizyoterapiye yönlendirilir. Başka nörolojik hastalıkların eşlik etmediği olgularda hızla yanıt alınır.
Bebeklerin yatış pozisyonu nasıl olmalı?
Bebeklerde görülen ani bebek ölümü sendromunun özellikle yüzüstü yatan bebeklerde daha sık görülmesi nedeniyle bebeklerin yüzüstü yatırılması önerilmez. Sürekli düz sırt üstü yatan bebeklerde bebeği kafasının arka kısmı düzleşebilir. Bebeklerin zaman zaman yana çevrilerek yatırılması bu durumu engeller. Bazı bebeklerde sadece tek yöne (sağa ya da sola) dönme diğer yöne dönmeyi reddetme tepkisi görülebilir. Bu kafanın eğriliğiyle sonuçlanabilir. Bu durumda dönmediği alana sesli ya da renkli oyuncaklar koyarak bu yöne dönüşünü teşvik edebiliriz ve egzersiz öneririz.
Egzersizlere yanıt vermeyen kafa eğriliklerinde göz sinir felci olasılığı açısından göz muayenesi yapılmalıdır.
Bebeklerde kafa kemikleri doğum sırasında tümüyle birleşmemiştir, kafa kemikleri arasında boşluklar bulunur. Bebeğin başı büyük oranda bir yaşında şekillenir.
Bebeğin baş çevresi ilk bir yaşta hızlı büyür. Bebeklerde ön bıngıldağın 9-18 ay arasında kapanması beklenir. Doğumda veya ilk aylarda bıngıldağın kapandığı olgularda baş çevresi büyümesi normal ise müdahale edilmez. Ancak kafa kemiklerinin tümüyle birleşip kafa içi basıncın arttığı, baş büyümesinin durduğu, kraniostenoz olgularında mutlaka ileri tetkik ve tedavi yapılmalıdır. Kafa kemik aralıklarının erken kapanması sonucu başın açık kemik aralığı yönünde büyümesi sonucu kule ve kayık kafa gibi kafa şekilleri görülebilir.
Bebeklerde doğum kanalındaki duruş pozisyonuna bağlı olarak baş eğriliğine rastlanılabilir. Özellikle ikiz bebeklerde bu durumla sık karşılaşılır.
Bebeğin kafasının üst kısmı şiş görünebilir
Doğum esnasında zorlanmaya bağlı olarak tek kemiğin altında lokalize kanama olan cefal hematom ve tek kemiğin sınırlarını aşan saçlı deri altındaki ödemle karakterize olan caput succadaneuma rastlanılabilir. Her iki durumda da bebeğin kafasının üst kısmı şiş görülür.
Bebeklerde D vitamini miktar ve metabolizmasında yetersizlik sonucunda oluşan raşitizmde arka kafa kemiğinin pin pon topu gibi içe göçmesi ve dört köşe kafa görüntüsü bulguları saptanabilir ve tedaviye başlanılır.
Bebeklerde görülen tortikolis (eğri boyun) normal doğum sırasında zorlanma ile kas içi kanamaya bağlı olabileceği gibi doğumsal olabilir veya nörolojik hastalıklara eşlik edebilir. Çoğunlukla boyun kasının üzerinde zeytin çekirdeği gibi ele gelen bir alan fark edilir. Eğri boyun fark edildiği andan itibaren hızla fizyoterapiye yönlendirilir. Başka nörolojik hastalıkların eşlik etmediği olgularda hızla yanıt alınır.
Yenidoğan dönemi sindirim, boşaltım, bağışıklık gibi sistemler açısından diğer çocukluk dönemlerinden farklıdır. Bebek anne karnının sıcak ve güvenilir ortamından ayrılıp dünyaya geldiğinde, özellikle sindirim sisteminin işlevlerinin gelişim süreci zaman alır. İlk defa bebek sahibi olan ailelerde; bebekteki hapşırma, hıçkırma, sıvı ve sık kaka yapma, gaz çıkarmakta zorlanma gibi hayatın ilk günlerinde normal olan tepkiler, kaygı unsuru oluşturur.
Yeni doğan bebeklerde hıçkırık sık görülür. Hıçkırık göğüs ve karın boşluğunu ayıran diyafram kasının ritmik kasılması sonucunda, ses tellerinin birbirine yaklaşması ile oluşur. Yeni doğan bebeklerde midenin genişlemesi sinirler aracılığıyla diyafram kasını uyarır, bu uyarı en sık hıçkırık nedenidir. Diğer bir deyişle hıçkırık bebeğin doyma bulgularından biridir. Biberonla beslenen bebeklerde, anne memesinden beslenenlere göre mide daha hızlı genişlediği için daha çok hıçkırık görülür. Bebeğin aşırı hava yutması, ani ısı değişikliği de hıçkırık nedenlerinden biridir.
Yeni doğan bebeklerde hıçkırık oluşumunda, hiç müdahale edilmese de kendiliğinden düzelir. Birkaç dakikada düzelmez ise bebek dik pozisyona getirilip sırtı sıvazlanmalı, buna rağmen hıçkırmaya devam ederse kısa süreli emzirilmelidir. Bebeğe hıçkırdığı zaman limon suyu verilmesi aspirasyon riski açısından önerilmez. Bir yaş üzerinde iç organların gelişimi ile birlikte hıçkırık azalır. Bir yaşı geçen çocukta hala sık hıçkırık görülüyorsa gastroözefajial reflü akla gelmelidir.
Bebekleri sallayarak uyutmak Türk kültüründe her dönemde var olan ve hala devam eden bir olgudur. Bebeği uyutmak için ayakta sallama başta olmak üzere battaniyeyle veya beşikle sallama yöntemleri kullanılır. Özellikle ilk üç ayda bebeğin gaz sancıları nedeniyle çaresiz kalan ebeveyn, etrafındaki büyüklerin de yönlendirmesiyle bebeği ayakta sallamaya başlar. Çoğu zaman bebek yıllar boyu bu yöntemle uyumaya devam eder, hatta bu durum bütün gece annenin ayağından ayrılmama alışkanlığına çevrilebilir.
İç kulakta dengeyi kontrol eden içi sıvı dolu yarım daire şeklindeki bölüme “vestibüler labirent” denir. Bebek sallanırken gözler sabit bir noktaya bakarken, vestibüler labirentteki hücrelerin sallantı uyarıları vermesi baş dönmesi gibi bir hisle uykuya geçişe neden olur. Bebek uyku ihtiyacından çok sersemlik hissiyle uyumaya başlar. Bebeğin ağlamalarının giderilememesi ile bebek git gide daha şiddetli olarak, çoğu zaman bir yerden bir yere savrulurcasına sallanmaya başlar. Bu aşırılıktaki sallama, sarsılmış bebek sendromu gibi çok tehlikeli bir sonuca neden olabilir. Hastalıkta çocuklarda beyin kanamaları, kalıcı beyin hasarları gelişebilir. Uyku sorunu olan bir bebeğin hekim tarafından değerlendirilip herhangi bir sağlık sorunu olmadığı belirlenmelidir.
Uykuya geçiş yöntemleri her bebekte değişkenlik gösterebilir. Özellikle bebeğin gazlı dönemi geçtikten sonra ona uyku alışkanlığı edindirmeye çalışılabilir. Bir bebeği uyutmaya çalışırken bebeğin tok, altının temiz, ortam ısısının ve üzerindeki kıyafetin uygun olduğunu bilmek gerekir. Bütün bu koşullar sağlandıktan sonra bebeğin ağlaması çoğu zaman uyku ihtiyacından dolayıdır. Bebek her akşam aynı saatlerde önce kucakta sakinleştirildikten sonra loş ışıkta, kendi yatağına yatırılarak, sırtını sıvazlama, elini tutma gibi çocuğun güven duygusunu zedelemeyecek şekilde uyutulmaya çalışılabilir. Özellikle ilerleyen aylarda uyku arkadaşı gibi bir oyuncak uykuya geçişi kolaylaştırabilir. Yalnız bu oyuncak sadece yatakta verilmelidir.
[fotogaleri=780]
Türkiye’de görülen Meningokok vakalarının büyük kısmının 1 yaş altı olması, erken dönemde aşılamanın önemini göstermektedir . Özellikle ergenlikte yurt dışında gidilen gençlik kampları hastalığın görüldüğü ortamlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de menenjite yol açan bakteriyel etkenlerden H.influenzae ve pnömokok menenjitleri ulusal aşı programı ile büyük oranda ekarte edilmiştir. Meningokokların ağır menenjit etkenlerinden biri olması aşının menenjit aşısı olarak adlandırılmasına neden olmuştur.Türkiye’de Sağlık Bakanlığı aşılama programında Meningokok aşıları bulunmamaktadır. Meningokok A, C, W ve Y suşlarını içeren 3 firmaya ait olan Meningokok aşıları uzun zamandır uygulanmaktadır, bu 3 firmaya ait olan aşılardan 2 tanesi 2.aydan itibaren uygulanabilmektedir. Dolayısıyla dörtlü meningokok aşısı uygulanılan çocuklar bu suşların yarattığı hastalıklara karşı korunmaktadır. Ancak bu dörtlü aşı meningokok enfeksiyonlarında son yıllarda ülkemizde de öne çıkan B suşuna bağlı meningokok vakalarında koruma sağlayamamaktadır .
Bir çok Avrupa ülkesinde yıllardır uygulanan, yani deneyim sorunu olmayan Meningokok B aşısı ülkemize de gelmiş bulunmaktadır. Bu aşının önerilen şeması 2-6 ay arası bebeklerde 2 ay arayla 3 doz ve 1 yaşından sonra tekrar dozu; 6-12 ay arası bebeklerde 2 ay arayla 2 doz ve 1 yaşından sonra tekrar dozu, 1 yaşından 2 yaşına kadar olan dönemde 2 ay arayla iki doz ve 2.dozdan 12-23 ay sonra tekrar dozu, 2 yaşından itibaren 2 ay arayla 2 doz olarak yapılmasıdır. Bebeklere ilk 6 ayda çoklu doz aşılama gerekliliği ve Meningokok B aşısının pahalı olması aşılamayı zorlaştıran faktörlerdir.
Diğer aşılarda olduğu gibi yüksek ateş, huzursuzluk, aşı yapılan ekstremitede ağrı, şişlik, hassasiyet ve kızarıklık görülebilir. Bu yan etkilere diğer aşı uygulamalarına göre biraz daha sık rastlanılabilir. Ancak bu yan etkiler parasetemol tedavisine iyi yanıt verir. Bu yüzden diğer aşılar öncesinde parasetemol kullanımını önermesek de, 2 yaş altında meningokok B aşısı uygulanılan çocuklara aşı öncesi rutin parasetemol kullanımını önerilmektedir.
Meningokok B aşısı meningokok A, C, W ve Y suşunun yarattığı enfeksiyonlara bağlı korumaz, dolayısıyla çocuklarımıza hem dörtlü meningokok aşısının hem de meningokok B aşısının (halk arasındaki adıyla her iki tip menenjit aşısının) uygulanılması önerilmektedir. Çok nadir görülse de hastalığın hızlı ve ölümcül seyri Menigokoklara karşı her iki aşı gurubunun da uygulanılmasının gerekliliğini göstermektedir.
Türkiye’de görülen Meningokok vakalarının büyük kısmının 1 yaş altı olması, erken dönemde aşılamanın önemini göstermektedir . Özellikle ergenlikte yurt dışında gidilen gençlik kampları hastalığın görüldüğü ortamlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de menenjite yol açan bakteriyel etkenlerden H.influenzae ve pnömokok menenjitleri ulusal aşı programı ile büyük oranda ekarte edilmiştir. Meningokokların ağır menenjit etkenlerinden biri olması aşının menenjit aşısı olarak adlandırılmasına neden olmuştur.Türkiye’de Sağlık Bakanlığı aşılama programında Meningokok aşıları bulunmamaktadır. Meningokok A, C, W ve Y suşlarını içeren 3 firmaya ait olan Meningokok aşıları uzun zamandır uygulanmaktadır, bu 3 firmaya ait olan aşılardan 2 tanesi 2.aydan itibaren uygulanabilmektedir. Dolayısıyla dörtlü meningokok aşısı uygulanılan çocuklar bu suşların yarattığı hastalıklara karşı korunmaktadır. Ancak bu dörtlü aşı meningokok enfeksiyonlarında son yıllarda ülkemizde de öne çıkan B suşuna bağlı meningokok vakalarında koruma sağlayamamaktadır .
Bir çok Avrupa ülkesinde yıllardır uygulanan, yani deneyim sorunu olmayan Meningokok B aşısı ülkemize de gelmiş bulunmaktadır. Bu aşının önerilen şeması 2-6 ay arası bebeklerde 2 ay arayla 3 doz ve 1 yaşından sonra tekrar dozu; 6-12 ay arası bebeklerde 2 ay arayla 2 doz ve 1 yaşından sonra tekrar dozu, 1 yaşından 2 yaşına kadar olan dönemde 2 ay arayla iki doz ve 2.dozdan 12-23 ay sonra tekrar dozu, 2 yaşından itibaren 2 ay arayla 2 doz olarak yapılmasıdır. Bebeklere ilk 6 ayda çoklu doz aşılama gerekliliği ve Meningokok B aşısının pahalı olması aşılamayı zorlaştıran faktörlerdir.
Diğer aşılarda olduğu gibi yüksek ateş, huzursuzluk, aşı yapılan ekstremitede ağrı, şişlik, hassasiyet ve kızarıklık görülebilir. Bu yan etkilere diğer aşı uygulamalarına göre biraz daha sık rastlanılabilir. Ancak bu yan etkiler parasetemol tedavisine iyi yanıt verir. Bu yüzden diğer aşılar öncesinde parasetemol kullanımını önermesek de, 2 yaş altında meningokok B aşısı uygulanılan çocuklara aşı öncesi rutin parasetemol kullanımını önerilmektedir.
Meningokok B aşısı meningokok A, C, W ve Y suşunun yarattığı enfeksiyonlara bağlı korumaz, dolayısıyla çocuklarımıza hem dörtlü meningokok aşısının hem de meningokok B aşısının (halk arasındaki adıyla her iki tip menenjit aşısının) uygulanılması önerilmektedir. Çok nadir görülse de hastalığın hızlı ve ölümcül seyri Menigokoklara karşı her iki aşı gurubunun da uygulanılmasının gerekliliğini göstermektedir.
Avrupa’da 2017 yılında 23.927 kızamık vakası görülürken 2018’in ilk 6 ayında 41000 vaka görülmüş, geçmiş yıllara göre yaklaşık % 400’lük kızamık vaka sayısı artışı söz konusu olmuş, 37 hasta kızamığa bağlı hayatını kaybetmiştir.
Ülkemizde doğru aşılama ile 2016 yılında 9’a düşen kızamık vaka sayısı, 2017 yılında 84 vakaya çıkmıştır. Bu aşılama oranlarının %98’den %96’ya düşmesi kızamık vaka sayısının 9 kat artışına neden olmuştur. Ülkemizde aşılama oranlarının %95’in altına inmesi halinde kızamık salgınlarının olabileceği ön görülmektedir.
Aşıların etkinliği bireyi hastalıktan ve en önemlisi hastalığın komplikasyonlarından korumaktır. Kızamık hastalığının en sık rastlanılan komplikasyonu akut orta kulak iltihabıdır. Ama yaşamı tehdit eden komplikasyonları zatürre, ensefalit, subakut sklerozan panensefalittir. Kızamık hastalığında virüsün kendisi zatürre yapabildiği gibi ikincil bakteriyel zatürreye de rastlanılabilir, gelişen solunum yetersizliği bulguları ile zatürre kızamığın en sık yaşam kaybına neden olan komplikasyonudur.
Aşılarla ilgili yetkinliği olmayan, aşısız çocuğun sakat kalmaya, hayatını kaybetmesine kadar olan sonuçlarını yok sayan kişiler aşı karşıtı kampanyalarını yürütmektedir.
Kızamık vakalarının çoğunluğu aşısız bireyler olmakla birlikte nadiren de olsa aşılı vakalarda da rastlanılabilmektedir. Yani çocuklarını aşı yaptırmayan aileler kendi çocukları ile birlikte aşılı çocukları da riske atmaktadır. Çocuklarımızın hepsine 1 yaşında ve 4-6 yaş arasında yaptıracağımız kızamık aşısıyla, korunmanın çok basit, aşısız geçirilen hastalığının çok ağır olduğu bu önemli hastalıktan korumak mümkündür.
Avrupa’da 2017 yılında 23.927 kızamık vakası görülürken 2018’in ilk 6 ayında 41000 vaka görülmüş, geçmiş yıllara göre yaklaşık % 400’lük kızamık vaka sayısı artışı söz konusu olmuş, 37 hasta kızamığa bağlı hayatını kaybetmiştir.
Ülkemizde doğru aşılama ile 2016 yılında 9’a düşen kızamık vaka sayısı, 2017 yılında 84 vakaya çıkmıştır. Bu aşılama oranlarının %98’den %96’ya düşmesi kızamık vaka sayısının 9 kat artışına neden olmuştur. Ülkemizde aşılama oranlarının %95’in altına inmesi halinde kızamık salgınlarının olabileceği ön görülmektedir.
Aşıların etkinliği bireyi hastalıktan ve en önemlisi hastalığın komplikasyonlarından korumaktır. Kızamık hastalığının en sık rastlanılan komplikasyonu akut orta kulak iltihabıdır. Ama yaşamı tehdit eden komplikasyonları zatürre, ensefalit, subakut sklerozan panensefalittir. Kızamık hastalığında virüsün kendisi zatürre yapabildiği gibi ikincil bakteriyel zatürreye de rastlanılabilir, gelişen solunum yetersizliği bulguları ile zatürre kızamığın en sık yaşam kaybına neden olan komplikasyonudur.
Katılma nöbetleri çocuklarda soluk veya siyanotik ( morarma ) giden iki tablo ile seyredebilir. Tablo çocuğun istediğinin yapılmaması veya ağrı duyduğu bir olay sırasında ağlama ardından gelişir. Çocuğun nefes kesilmesi ve kalpten kan atımının duraklaması ile çocuk solar veya morarır, ardından beyne giden kan akımı azalır ve şuur kaybı gelişir.
Ailelere bu süre çok uzun gelse de katılma nöbetleri genellikle 15-20 saniye civarında sürer ve düzelir.
Katılma nöbetlerinin sıklığı değişkenlik gösterir. Günde bir kaç kez tekrar eden sıklıkta olabildiği gibi, yılda bir kaç kez de olabilir. Genetik yatkınlık söz konusudur.
Çocuklarda kansızlık katılma nöbetlerini kolaylaştıran faktördür. Bu yüzden katılma nöbetleri geçiren çocuğun demir eksikliği açısından değerlendirilmesi ve gerekiyorsa demir replasmanı yapılması tedavi açısından önemli bir unsurdur.
Katılma nöbetlerini epilepsi nöbetlerinden ayıran öncesinde mutlaka bir ağlama sonrası gelişmesi ve uykuda olmamasıdır. Nadiren katıma nöbeti geçiren çocukta nöbet sonrası konvulsif nöbet görülebilir.
Ayırıcı tanıda şüphede kalınan olgularda pediatrik nöroloji ve kardiyoloji konsültasyonu gerekebilir. EEG ve EKG ayrıcı tanıda yardımcı olur.
PFAPA nedeni bilinmeyen vücudun kendi kendine oluşturduğu imnnunolojik hastalıklardan biridir. PFAPA bir enfeksiyon hastalığı değildir ve bulaşıcılığı yoktur. Ateş ve bademcik iltihabı ile seyretmesi nedeniyle sık olarak tekrarlayan bakteriyel tonsillitle karışır, oysaki PFAPA’da boğaz kültürü ve hızlı streptekok testleri negatiftir ve bakteriyel etken olmadığı için antibiyotiklere yanıt alınamaz.
PFAPA 3-6 haftalık ara ile ortaya çıkan 4-5 gün süren yüksek ateş atakları ile seyreder. Ateş çoğu zaman ateş düşürücülere yanıt vermez. Ağızdaki aftlar nedeniyle ağrı duyan çocuğun beslenmesi kötüleşebilir. Ancak çok yüksek ateşe rağmen bakteriyel enfeksiyonlardan farklı olarak çocuğun genel durumu iyidir. Bademciklerin üstü beyaz bir membranla kaplıdır. Sadece boyundaki lenf bezleri büyür vücuttaki diğer lenf bezlerinde büyüme olmaz.
Tanı klinik bulgular ve laboratuvar tetkikleri ile konulur. Ataklar sırasında alınan CRP, lökosit gibi tetikler çok yüksek saptanılır.
Hastalığın ateş ve membranlı bademcik iltihabı ile seyretmesi nedeniyle en sık bakteriyel tonsillit ile karışması olasıdır. Oysaki daha önce belirttiğimiz üzere PFAPA’ da boğaz kültürü negatiftir ve antibiyotik tedavisine yanıt alınamaz. Hastalara verilen tek doz kortizon tedavisi ateşin birkaç saat içinde düşmesi ve yakınmaların gerilemesi ile sonuçlanır. Hastalık kortizon verilmezse de birkaç günde kendiliğinden iyileşebilir, ancak ateşli süre uzar ve çocuğun hayat kalitesi bozulur. Bununla birlikte ataklar sırasında verilen kortizon tedavisi ataklar arasındaki süreyi kısaltır. PFAPA ataklarının çok sık olduğu hastalığın kontrolünün zorlanıldığı çocuklarda bademciklerin alınması önerilir. Bademcikleri alınan çocuklarda nadiren de olsa atak sıklıkları devam ediyorsa FMF( Ailesel Akdeniz Ateşi) açısından sorgulanılmalıdır.
Hastalığın etkin tedavisi bademciklerin alınmasıdır, bazı olgularda hastalık kendiliğinden düzelebilir ve her koşulda herhangi bir hasar bırakmaz.
PFAPA nedeni bilinmeyen vücudun kendi kendine oluşturduğu imnnunolojik hastalıklardan biridir. PFAPA bir enfeksiyon hastalığı değildir ve bulaşıcılığı yoktur. Ateş ve bademcik iltihabı ile seyretmesi nedeniyle sık olarak tekrarlayan bakteriyel tonsillitle karışır, oysaki PFAPA’da boğaz kültürü ve hızlı streptekok testleri negatiftir ve bakteriyel etken olmadığı için antibiyotiklere yanıt alınamaz.
PFAPA 3-6 haftalık ara ile ortaya çıkan 4-5 gün süren yüksek ateş atakları ile seyreder. Ateş çoğu zaman ateş düşürücülere yanıt vermez. Ağızdaki aftlar nedeniyle ağrı duyan çocuğun beslenmesi kötüleşebilir. Ancak çok yüksek ateşe rağmen bakteriyel enfeksiyonlardan farklı olarak çocuğun genel durumu iyidir. Bademciklerin üstü beyaz bir membranla kaplıdır. Sadece boyundaki lenf bezleri büyür vücuttaki diğer lenf bezlerinde büyüme olmaz.
Tanı klinik bulgular ve laboratuvar tetkikleri ile konulur. Ataklar sırasında alınan CRP, lökosit gibi tetikler çok yüksek saptanılır.
Hastalığın ateş ve membranlı bademcik iltihabı ile seyretmesi nedeniyle en sık bakteriyel tonsillit ile karışması olasıdır. Oysaki daha önce belirttiğimiz üzere PFAPA’ da boğaz kültürü negatiftir ve antibiyotik tedavisine yanıt alınamaz. Hastalara verilen tek doz kortizon tedavisi ateşin birkaç saat içinde düşmesi ve yakınmaların gerilemesi ile sonuçlanır. Hastalık kortizon verilmezse de birkaç günde kendiliğinden iyileşebilir, ancak ateşli süre uzar ve çocuğun hayat kalitesi bozulur. Bununla birlikte ataklar sırasında verilen kortizon tedavisi ataklar arasındaki süreyi kısaltır. PFAPA ataklarının çok sık olduğu hastalığın kontrolünün zorlanıldığı çocuklarda bademciklerin alınması önerilir. Bademcikleri alınan çocuklarda nadiren de olsa atak sıklıkları devam ediyorsa FMF( Ailesel Akdeniz Ateşi) açısından sorgulanılmalıdır.
Hastalığın etkin tedavisi bademciklerin alınmasıdır, bazı olgularda hastalık kendiliğinden düzelebilir ve her koşulda herhangi bir hasar bırakmaz.