Saffet Emre Tonguç

Torino: İtalya’nın küçük boğası

4 Eylül 2022
Yurtdışında gördüğüm ilk şehirlerden biri olduğundan benim için yeri hep ayrıdır Torino’nun. Şehir hem zengin tarihi hem de doğasıyla etkisine alıverir sizi. Savaşlar ve yıkımlarla dolu tarihine rağmen geçmişten gelen eserlerin özenle korunmuş olması ilk etkinin hayranlığa dönüşmesini sağlar.

İtalya’nın kuzeyindeki Torino’nun adı ‘küçük boğa’ anlamına geliyor. Bayraklarında da göreceğiniz gibi şehrin simgesi olmuş. Binlerce yıllık bir şehir Torino. Bilinen ilk sakinleri antik bir Kelt kabilesi olan Tauriniler. MÖ 1. yüzyılda bölge Romalılarla tanışmış. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra da uzun süre yönetimde kalan Savoy Hanedanı’nın egemenliğine girmiş. 19’uncu yüzyılda Kral II. Emanuel İtalya birliğini kurmuş ve doğduğu kent olan Torino’yu ülkenin ilk başkenti ilan etmiş.

Torino, ülkenin sanayi merkezi olmasına karşın şaşılacak kadar yeşil kalmayı başarmış bir kent.

Uzun bir süre Fransızların yönetiminde kalan bu aristokrat şehirde Fransız etkisini bugün bile hissetmek mümkün. Dünya savaşları şehirde büyük yıkımlara neden olmuşsa da kendini yeniden yaratmış. Üstelik zamanla hem ülkenin sanayi merkezi olmayı hem de şaşılacak kadar yeşil kalmayı başarmış. Torino’nun merkezindeki Valentino Parkı yaklaşık 500 bin metrekare.

Şehrin dışına çıktığınızda 800 bin metrekarelik alana yayılan parklar da görüyorsunuz. FIAT fabrikasının kapanmasıyla başka geçim kaynakları arayan şehir görkemli tarihi, doğası ve yemekleriyle turizme yönelmiş ve Slow Food akımının da merkezi haline gelmiş. İstanbul’dan direkt uçuşla daha da yakınlaşan Torino, İtalyanların bile farkında olmadıkları güzelliklere sahip, etrafındaki kayak merkezleriyse kış ayları için ayrı bir çekim merkezi.

Yazının Devamını Oku

Sürekli değişen Bodrum’dan

28 Ağustos 2022
Her ziyaretimde beni şaşırtmaya devam ediyor Bodrum. Pandemi dönemiyle yaz-kış nüfusu inanılmaz artmış. Fotoğraflarda gördüğümüz, çocukluğumuzun huzurlu Bodrum’u ve ‘yeni Bodrum’ sanki ikiye ayrılmış gibi. Değişiminin hızına yetişmek imkânsız ama ortağım-yazar Serda Büyükkoyuncu ile bütün yarımadayı Yalıçiftlik’ten başlayarak adım adım gezdik, her zevke ve bütçeye uygun, seçeneği bol bir rehber hazırladık.


Saffet Emre Tonguç, Pasanda Panorama’nın eşsiz manzarasında...

Yeni Bordrum adeta bir Ibiza, bir St. Tropez, bir Capri olmaya doğru hızla gidiyor. Çok önemli isimlerin uğrak yeri olduğu gibi, önemli markalar burada teker teker şubelerini açıyorlar. Tabii bu yoğunluk yanında maalesef altyapı sorunlarını da getiriyor. Ve garip ama tüm bunların yanında sanat ciddi bir yükselişte. Ünlü sanatçılar sergileri için Bodrum’u seçiyorlar, konserlerini Bodrum’da veriyorlar artık. Biz de son halini görmek ve deneyimlemek için düştük yollara. Bütün yarımadayı Yalıçiftlik’ten başlayarak adım adım gezdik. Sonuçta ortaya çok kapsamlı bir rehber çıktı. Bodrum’u yeniden keşif yolculuğumda Elif Merve (@mercopuroglu) ve İrem Çopuroğlu (@iremcopuroglu) ile Derya Önal’a (@deryusss) da katkıları

YALIÇİFTLİK
Yıldız da var, meze de

Yazının Devamını Oku

100’üncü yılında büyük zaferin coğrafyasındayız

21 Ağustos 2022
Bu sene 30 Ağustos zaferinin 100’üncü yılını kutlayacağız. Bir milletin birlik ve beraberlikle neleri başarabileceğinin ilk adımı olan Kurtuluş Savaşı’nı mutlak bir galibiyetle sona erdiren bu önemli günü anarken zaferin coğrafyasında bir gezinti yapalım istedim. Büyük Taarruz’u anlamak isteyenler muhakkak tarihin kültürle harmanlandığı Afyonkarahisar’a, Uşak’a ve Kütahya’ya uğramalı. 1981’de milli park ilan edilen, büyük muharebelerin geçtiği alanları gezi listenizin başına koyun. Ve unutmayın ki bu şehirlerde daha keşfedecek çok şey var.

Cumhuriyetimizin kurulması için verilen bağımsızlık mücadelesinin en önemli safhalarından biri Başkomutanlık Meydan Muharebesi. 19 Mayıs 1919’da başladı Milli Mücadele. 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması sonrasında TBMM’nin antlaşmayı tanımadığını ilan etmesi üzerine işgal hızlandı. 28 Temmuz 1921’de Kütahya’ya giren Yunan Kralı Konstantin savaş konseyini burada toplayıp Ankara üzerine yürüme kararı çıkardı.

Yunan ordusunun bu ilerleyişi karşısında Türk ordusu, Sakarya’da Başkomutan Mustafa Kemal komutasında dünya savaş tarihinde örneği görülmeyen bir taktikle büyük bir zafer kazandı. Sakarya’da durdurulan düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra 26 Ağustos 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal, Afyonkarahisar Kocatepe’den başlattı Büyük Taarruz’u.

Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi (Çakmak) Paşa Kütahya Çalköy’de yıkık bir evin avlusunda, kırık bir kağnı arabasının üzerinde durum değerlendirmesi yaparak Yunanların yeniden savunma düzenine geçmesini önlemek ve mağlup etmek için İzmir’e girmek görüşüne varmışlardı. Mustafa Kemal burada Batı Cephesi’ndeki tüm subay ve erlere okunmak üzere “Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdiği bir bildiri yayımladı. Bu taarruz sayesinde Kütahya 30 Ağustos zaferi ile düşman işgalinden kurtarıldı, ardından da 1 Eylül’de Gediz, 3 Eylül’de Emet ve Tavşanlı tekrar özgürlüğüne kavuştu. 9 Eylül’de İzmir’de Yunan işgalini bitiren Türk ordusu, Mustafa Kemal’in emrini başarıyla yerine getirmiş oldu. Bu büyük muharebelerin geçtiği alan 1981’de milli park ilan edildi. Savaşın kronolojisine göre Büyük Taarruz’un geçtiği alan Afyonkarahisar’ın güneyinde.

Gezginler, bu kentte konaklayarak alanı ve anıtların çoğunu ziyaret edebilir. Taarruz emri bugünkü Afyon Zafer Müzesi’nde verildi. 1915-1920 arasında Saitoğlu Mehmet Sait Efendi tarafından Afyonkarahisar’ın merkezinde yaptırılan iki katlı bina, Büyük Taarruz’dan önce Yunan General Trikupis’in kolordu karargâhıydı. 28 Ağustos’ta da Başkomutanlık Karargâhı oldu. Cumhuriyet Meydanı’nda Afyon’un simgesi olan Afyonkarahisar Zafer Anıtı ise görkemli bir bronz eser ve devrin önemli heykeltıraşlarından Avusturyalı Krippel tarafından yapıldı. Afyonkarahisar’ın Sincanlı ilçesine bağlı, Yıldırım Kemal Köyü’ndeki artık kullanılmayan tren istasyonu, düşman gerisine sızarak telgraf ve ikmal hatlarını kesme harekâtında çok önemli bir nokta oldu. Uşak’ın 10 kilometre doğusundaki Göğem Köyü, 2 Eylül 1922’de tarihi bir olaya tanıklık etmiş.

Yazının Devamını Oku

7 tepenin en az bilineni: Cerrahpaşa

14 Ağustos 2022
Başlıksızİstanbul’un tepeleri sayılırken en son onun adı akla gelir. Cerrahpaşa’nın, şehrin yıldızlarından biri olmak için çok sebebi var ama hak ettiği ilgiyi pek görmüyor. “Cerrahpaşa’ya neden gidilir” sorusunun yanıtını semti keşfettikten sonra siz verin ama bana kalırsa cevap net: Her adımda kendinizi tarihin farklı bir sayfasının içinde bulacağınız sürprizlerle karşılaşmak için…

Şehrin 7’nci tepesinin adı, Şehzade 3. Mehmet’in sünnetini yapan, bu nedenle de ‘cerrah’ unvanıyla ödüllendirilen saray doktoru Cerrah Mehmet Paşa’dan geliyor. Sadrazamlığa kadar yükselen paşa için yapılan, adını taşıyan cami ilk durağınız olsun. 1593 yılında, Koca Sinan’ın halefi olan Mimar Davut Ağa tarafından inşa edilmiş. Klasik Osmanlı tarzındaki yapı günümüze dek ayakta kalmayı başaran az sayıdaki külliyeden biri. Hemen yan tarafında göreceğiniz altıgen türbedeyse sadece semte değil, bir tıp fakültesiyle onun hastanesine de ismini veren Cerrah Paşa yatıyor. Cami yangınlardan, minaresine yıldırım düşmesinden ve depremden de nasibini almış. Neyse ki geçirdiği onarımlarla günümüze ulaşabilmiş.

Bulgur Palas

Sokaklarındaki hazineler

Cerrahpaşa’nın yolunu tuttuğunuzda görmeniz gereken yapılardan biri de günümüze sadece kaidesi kalmış olsa da Arkadios Sütunu. Bugün yoğun bir yapılaşmanın etkisi altında olan Haseki Hürrem Camisi’nin yanındaki bölge, bir zamanlar İmparator Arkadios’un Arkadios Forumu yani meydanıymış. İmparator 402 yılındaki zaferlerini ilan etmek için Roma’daki Traianus Sütunu’na benzer bir sütunu şehrin 7’nci tepesine diktirmiş. İstanbul’u koruduğuna inanılan tılsımlardan biri kabul edilen sütunun üzerinde şehrin ufuklarını gözleyen güzel bir peri heykeli varmış ilk zamanlar. Civardaki binaların üstüne çökebileceği korkusuyla 715 yılında yıkılan sütundan bugün sadece iki bina arasına sıkışan ve büyük kısmı bir ağaç tarafından gizlenen kaidesi kalmış. Roma İmparatorluğu’nun izleri arasından 20’nci yüzyıl başlarına ışınlanmak içinse Bulgur Palas’la karşılaşmanız yeterli. 1. Ulusal Mimari’nin en güzel örneklerinden olan bina, 1912’de Giulio Mongeri tarafından Bolu Milletvekili ve bulgur tüccarı Mehmet Habib Bey için yapılmış. Üst katından harika bir deniz manzarası olan konak, 1920’lerden itibaren Osmanlı Bankası’nın mülkiyetindeydi. Bu etkileyici yapı 2021 yılında İBB tarafından, kültür merkezi olarak düzenlemek üzere satın alındı. Yeniden yaşama dönmesini heyecanla bekliyorum. 1. Ahmet’in damadı ve 4. Murat’ın sadrazamı olan Bayram Paşa için yapılan camiyi de görülecekler listenize alın. 1638’de Bağdat’ın fethinde şehit düşen ve adı İstanbul’un semtlerinden birine miras olan paşa, caminin yanındaki türbede yatıyor. 2. Bayezid’in sadrazamı için 1485’te yaptırılan Davut Paşa Camisi’yle Hekimoğlu Ali Paşa Camisi de bölgenin görülmeyi hak eden yapılarından.

Yazının Devamını Oku

Her zaman ayrıcalıklı, her zaman güzel

7 Ağustos 2022
Datça, Yunan mitolojisinde ‘Olağanüstü nitelikler taşıyan ülke’ diye geçiyor ve tarih boyunca gözde olmuş bir yer. Bereketli topraklarına yerleşen her medeniyet, büyük bir kültür birikimini miras bırakmış ardından gelene... Ege’de doğanın ve tarihin en iyi korunduğu Datça’dayız bu hafta.

Dünyanın en iyi odalarından biri
KOCAEV-MEHMET ALİ AĞA KONAĞI

Akdeniz’in en önemli sivil mimari örnekleri arasında. İki katlı konakta insana adeta bir müzede geziniyor hissi veren 18 oda var. Yemliha en çarpıcı odaları . Diğer adıyla ‘Başoda’ denen ve 1831 yılına tarihlenen muhteşem kalem işlerinin olduğu bu ayrıcalıklı yer, Conde Nast Traveller tarafından ‘Dünyada mutlaka kalınması gereken 10 oda’ arasında gösterildi. (0252) 712 92 57

Muhteşem manzara Kuş cıvıltıları eşlik edecek
BİZİM EV DATÇA DAMYAN ÇİFTLİĞİ

Yazının Devamını Oku

Doğanın cömert davrandığı topraklar

31 Temmuz 2022
Fethiye, turkuvaz denizi, tarihi zenginliği ve muhteşem doğasıyla keşif dolu bir tatil vaat ediyor. Türk turizminin en eski ve köklü adreslerinden olan bölgede her bütçeye uygun birçok konaklama seçeneği var. Ben de sizinle konforun ve doğal güzelliklerin kesiştiği favori adreslerimden birkaçını paylaşacağım.

Adını havacılık tarihimizin kahramanlarından Tayyareci Fethi Bey’den alan Fethiye doğayla tarihin buluşmasına ev sahipliği yapan sayısız köşeyle dolu. Fethiye’nin tarihi çarşısı Paspatur birçok sokağın birleşiminden oluşan ve farklı giriş kapıları olan bir açık hava çarşısı. Burada giyim, aksesuar, hediyelik gibi farklı içerikte dükkân ve balık lokantaları bulabilirsiniz. İlçenin çevresinde birçok ikonik turizm noktası var. Ölüdeniz de onlardan biri. Mavinin ton ton dalgalandığı harika bir manzarası var. Bir diğer Fethiye ikonuysa yamaç paraşütü. Muhteşem manzarayla havadan kucaklaşmak unutulmaz bir deneyim. Fethiye bu spor için bulunmaz bir adres çünkü dünyada 2 bin metreden denize doğru yamaç paraşütü yapılabilecek başka bir yer olmadığı söyleniyor. 12 adalı Fethiye Körfezi’ne nazır uçuş 30 ila 45 dakika sürüyor. Kayaköy’se sadece Fethiye’nin değil, ülkemizin en etkileyici yerlerinden...

Merkeze 14 kilometre uzaklıkta. Kolayca ulaşacağınız bu etkileyici adreste kendinizi tarihin tam ortasında bulacaksınız. Daracık sokaklarda gezip salaş restoran ve kafelerde yemek molası verebilirsiniz. Mübadele yıllarında terk edilmiş. Yıllar içinde hem depremden hem de define avcılarından çok zarar görmüş ama ayakta kalmayı başarmış çok güzel Rum evleriyle dolu Kayaköy. Neyse ki sit alanı ilan edilmiş de kalan kısmı korunuyor. Müze Kart’la ya da bilet alarak ziyaret edebilirsiniz. Eşen Irmağı üzerindeki Xanthos Antik Kenti, Likya’nın başkenti olarak geçiyor. Harpy Anıtı, tiyatro, mozaik zeminli kilise, Likya dilinde yazılı 2 bin 500 yıllık sütun göreceğiniz tarihi eserler arasında. Ama şehrin bundan çok daha fazlasına sahip olduğunu bilin. Maalesef buradaki eserlerin çoğu, 1842’de İngilizler tarafından British Museum’a götürülmüş. MÖ 7’nci yüzyılda kurulduğu düşünülen Letoon Antik Kenti’yse UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde. Likya yürüyüş yolu rotası üzerindeki kent, döneminin dini merkeziymiş. İçindeki Leto, Apollon ve Artemis tapınakları çok önemli. Gelelim bölgedeki konaklama tesislerine... Birbirinden güzel birçok alternatifin olduğu bölgede benim favori konaklama adreslerim de bu sayfada.

Ağaçlar arasında
LAYLA, GÖCEK

Yazının Devamını Oku

Turkuvaz koylardan huzura davet var

24 Temmuz 2022
Çok klasik bir giriş olacak ama gerçekten çok özel topraklarda yaşıyoruz. Doğasıyla, tarihiyle, kaynaklarıyla bir hazine sandığı gibi Anadolu. Her köşesi özel, her köşesi ilgiyi hak ediyor. İşte bu cennet köşelerinden biri Marmaris’i maalesef geçen seneden beri yangınlarla anar olduk. Dolayısıyla bu bölge asıl ilgiyi şimdilerde bekliyor sevenlerinden. Bu hafta Marmaris ve Selimiye bölgesinden seçtiğim otelleri paylaşmak istedim sizinle...

Dionysos: Doğanın içinde saklanan kendine özgü bir dünyası var. Kumlubük’ün güzelliği, mis gibi havası ve zevkle inşa edilmiş taş evler kucaklıyor konukları. Kartal yuvası gibi yüksek bir noktada. Etrafınız orman, manzaranız deniz. Otel, birbirinden bağımsız ve her biri manzaralı 43 taş eve sahip. Sahilde değil ama özel plajı var ve ücretsiz servisleriyle 5 dakikada plaja ulaşılıyor. Sonsuzluk havuzunun keyfiyse bir başka.

(0252) 476 79 57-58
Golden Key: Bördübet, Datça Yarımadası’nın Gökova Körfezi’ni kucakladığı bir doğa harikası. Otelin müstakil ev şeklindeki konaklama birimleri; romantik, aile, hayvan dostu gibi farklı konseptlere göre düzenlenmiş. Otele ait bir adacık var, kendi tekneleriyle götürüyorlar. Mutfakta hem kahvaltı hem de akşam yemeklerini hazırlarken çevre köylerden gelen yöresel ve mevsiminde ürünleri kullanıyorlar.

(0252) 436 92 30-(0530) 604 55 20
Cook’s Club Adakoy: Tatilden beklentiniz her şeye biraz uzaktan bakmaksa en doğru adreslerden biri. Marmaris Körfezi’nin güneyindeki otelde, birbirinden farklı mimari özelliklere sahip 151 oda var. Cantina Restaurant’ın yedi ayrı yemek pişirme istasyonunda her öğün değişen menü, doğal ve taze ürünlerle anında pişiriliyor. Tesisin önündeki koylarda üç özel plajı ve tatlı su yüzme havuzu mevcut.

(0252) 422 00 01-(0538) 779 50 01
Club Amazon: 1980’den günümüze, Bördübet’teki çam ve günlük ormanları arasına gizlenmiş bir aile işletmesi olan tesis, glamping için en güzel adreslerden biri. Farklı oda tiplerinden ağaçları ve gökyüzünü izleyerek uyuyabildiğiniz Çingene arabaları ve cam tavanlı mini van tipi araçlar çok keyifli. Ormanın ortasındaki yüzme havuzunun yanı sıra otele ait plaja kanoyla veya kısa bir orman yürüyüşüyle ulaşabiliyorsunuz.

(0252) 436 91 11

Yazının Devamını Oku

Ayvalık ve Cunda’nın ruhuna uygun oteller

17 Temmuz 2022
Zeytin ağaçlarıyla bezeli bereketli toprakları, Kaz Dağları’ndan esen tertemiz havası, muhteşem manzaraları, çalışkan insanları, adaları ve pırıl pırıl denizi Ayvalık denince aklıma ilk gelenler. Siz de Ayvalık’ın her anını doyasıya yaşamak isterseniz hazırladığım otel önerilerime bir göz atın. Ama benden uyarması, bir kere tadına vardınız mı siz de Ayvalık tutkunları kervanına katıldınız demektir...

Nostaljik bir adres
D Resort Ayvalık Murat Reis

Bir dönemin unutulmaz Yeşilçam filmlerine ev sahipliği yapan D Resort Ayvalık Murat Reis, baştan aşağı yenilenerek misafirleriyle yıllar sonra yeniden buluştu. SPA merkezi, spor salonu, eşsiz lezzetteki yemekleri ve güler yüzlü profesyonel ekibiyle misafirlerine unutulmayacak bir tatil vaat eden otel; Kuzey Ege’nin en özel yerlerinden biri olan Şeytan Sofrası’na, Sarımsaklı’ya ve Cunda Adası’na yakın konumlu Paşa Koyu’nda hizmet veriyor. Toplam 90 konaklama birimi bulunan tesiste; pastel tonların hâkim olduğu rahatlatıcı, şık ve konforlu bir dekorasyona sahip comfort, superior ve deluxe odalar; bahçe manzaralı ve hayvan dostu bungalovlarla kalabalık aileler ve geniş yaşam alanını tercih eden misafirleri için süit konaklama seçenekleri var. Muhteşem deniz ve adalar manzarası eşliğinde Olives Restaurant zeytinyağlı yöresel lezzetleri, Ege ve Yunan mezelerinin yanı sıra et ve balık yemeklerini set menü konseptiyle sunuyor. D-SPA ve tamamlayıcı olarak kurgulanan deniz ve adalar manzaralı fitness merkezi Kaz Dağları’nın şifasıyla birleşiyor; yenilenmek isteyenler için... (0266 312 01 01)
Küllerinden doğan binada ferah konaklamaCunda Despot Evi
Antik Yunan tapınaklarını andıran bir mimari, görkemli bir dekorasyonla birleşirse, üzerine de tarihten süzülen sayısız anı eklenirse nasıl bir mekân çıkar ortaya? Bu sorunun cevap bulmuş hali, Cunda Despot Evi. Despot, Ortodoks mezhebinde din görevlilerine verilen isim. 1862’de binayı ev olarak binbir emekle inşa eden Grigorios Gudohiras bir din adamı olduğu için buraya Despot Evi adını vermişler. Gudohiras, doğduğu topraklara anıtsal bir imza atmak istercesine, farklı, özenli, yıllara meydan okuyan bir ev inşa etmiş. Öyle bir ev ki uzun yıllar kaderine terk edilmiş halde beklemesine rağmen küllerinden doğup sapasağlam ayağa kalkabilmiş. Cunda’ya ne zaman gitsem, mimarisine ve konumuna hayran kalır “Keşke” diye geçirirdim içimden… Çok içten dilemişim ki keşke diye başlayan cümlelerimin “İyi ki” ile değiştiğini görebildim ve bu özel yapı turizme kazandırıldı. Yıllar içinde ‘Hayat Bayram Olsa’, ‘Kambur’, ‘Ah Dede Vah Dede’ ve ‘Av Zamanı’ gibi birçok filme ev sahipliği yapan Despot Evi’nin gündüzü ayrı, gecesi ayrı güzel. Otel ana bina ve sarnıç binası olmak üzere iki yapıdan oluşuyor. 6’sı süit olarak düzenlenmiş 28 odası var. En çok 7 ve 14 numaralı odaları sevdim. Tüm odaların yüksek tavanlı mimariye sahip olması en küçük alanı bile ferahlatan bir etkiye sahip. Zeytin ağacı ve yağlarının başrolde olduğu YUND SPA çok keyifli. Havuzu çok güzel ama deniz isterseniz, özel plajını kullanabilirsiniz. Otelin misafirlerine özel hizmet veren teknesi Asura’yla da Cunda koylarını keşfe çıkabilirsiniz. (0266 327 19 00)
Tarihle birlikte yaşamak
İna Cunda Art Otel

Geçmiş medeniyetlerin beşiği Cunda Adası’nda şıklık, sanat ve tarihi bir araya getiren sıradışı bir butik otel. Görkemli taş konakların arasında, adanın tam merkezindeki otelin 11 odası var. Her odada otel işletmecisi Fikret Hanım’ın etkileyici yağlıboya eserleri konukları karşılıyor. 3’üncü kuşak tarafından işletilen otel, adada otelciliği ilk başlatan, tüm Cunda’nın ciciannesi olarak bilinen İsmet Altay’ın torunlarına bıraktığı zeytinyağı fabrikasının 3 yıl süren restorasyon çalışmalarından sonra ortaya çıkmış. (0266 327 22 00)

Yazının Devamını Oku