Nazan Cankılıç

Hepimiz dünyaya fırlatıldık

25 Aralık 2020
Hepimiz dünyaya fırlatıldık. Seçmediğimiz bir bedenle, kadın ya da erkek oluşumuzla, ırkla, ten rengiyle, sağlıklı ya da sağlıksız oluşumuzla… Seçmediğimiz bir ülkeye, aileye resmen fırlatıldık.

Fırlatılmak istiyor muyduk bize soruldu mu hiç sanmıyorum.  Annelerimizin karnında içinde bulunduğumuz keseyi kaplayan zarla sınırlı sandık yaşam alanımızı, karşılaştığımız tek baskıda amniyotik sıvının basıncıydı. Sonra hoop ikinci bir fırlatılış ‘hoş geldin bebek’. Hoş mu gelmiştik gerçekten? Doğmayı ben seçmemişken neye seçim hakkım olabilirdi. Ağzıma dayatılan bir meme ya da bir kaşıksa oh karnım doyuyordu ama bugün menüde ne istersin diye sorulmuyordu. Ne yiyeceğimi bile seçemiyordum. Bu böyle çok sürmedi ne mutlu ki... Emeklemeye başladıkça hangi yöne doğru gideceğimi ben seçebilmeye başladım. Seçebilmek ne güzeldi yahu içimde zıplayan mutlu bir tavşan vardı sanki, sürekli emeklemek istiyordum. Sonra çıkardığım seslere verilen tepkilerle istemediğim bir yemeği yememeyi seçebildiğimi fark ettim.

Dünyaya fırlatılmıştım ama seçebilme özgürlüğüm vardı. Büyüdükçe özgürlüğümü keşfediyordum. Seçimlerimle birlikte sorumluluk almam gerektiğini ilk yatağımdan kendi başıma inmeyi seçmemle yere kapaklandığımda anlamıştım, canım acıyordu ama bu benim seçimimin bir sonucuydu. Oyuncakçıda annemin hangisini istersin diye sorduğunda seçtiğim o beyaz tüylü ayıyla eve giderken bu seçimle diğer mavi tavşandan vazgeçtiğimi de fark etmiştim. Her bir seçimle seçmediğim diğer ihtimalden de vazgeçiyordum. Seçmediklerimin de sorumluluğunu alıyordum. Seçeneklerim çoğaldıkça midemde buruk hisler oluşmaya başladı. Bu acıktığımda memenin geç gelmesiyle yaşadığım hisse benziyordu ama daha tatsızdı.

Sonraları öğrendim, bu karnımın ağrımasına sebep olan, birinin sanki kalbimi sıkıyormuşçasına acımasının nedeni, kaygıymış. Seçeneklerim ve seçmediklerim artık bir oyuncak aynın renginden daha çok yaşamımı etkiler hale geldikçe kaygılarım arttı. Seçimlerimin sonucunu bilmeme belirsizliği hiç de o kadar hafife alınacak bir şey değildi. Belirsizlik içimde acı titreşimler oluşturuyordu. Anne karnında karşılaştığım ilk element havanın hiç bu kadar zor ciğerlerimden çıktığına şahit olmamıştım. Seçeneklerim arttıkça kaygılarım artıyordu ve özgürlük artık keşfettiğim bir şey olmaktan öte kaçtığım bir şeydi. Daha az şey seçme ihtimali daha kaygısız ve güvenli geliyordu. Kendi güvenli alanımda kalmak için özgürlüğümden vazgeçtiğimi anlamam uzun zaman aldı. Kendi korkularımın tutsağı olmuştum. Bu büyük bir pişmanlık ve mutsuzluktu. Emeklemeye başladığında hangi yöne gideceğini seçebildiğini fark eden o küçük bedenin yaşadığını mutluluk neredeydi?

Yazının Devamını Oku

Equanimity; sakinlik ve serinlik

11 Aralık 2020
Acı insanlığın ortak yazgısıdır; kendi acılarımız, sevdiklerimizin hatta bazen de tanışıklığımız olmayan insanların, başka canlıların acıları.

Başkalarının acılarını anlayış halimiz empati, bu acıları dindirme isteyişimiz ise şefkattir.

Bazı acıları gördüğümüzde içimizde doğan bu dindirme isteyişimiz bazen yapabileceklerimizin sınırlarında kalır. Burada equanimity kavramı ortaya çıkar.

Equanimity, zorluklar karşısında sakin ve serin kalabilmek, dengeli bir zihin halidir.

Budist pratiğinin en yüce duygularından biridir sakinlik.  Buda sakinlikle dolu bir zihni “bol, yüce, ölçülemez, düşmanlıktan ve kötü niyetten arınmış” olarak tanımlar.*

Bu dengeli zihin hali ve sakinlik büyükanne sevgisine benzetilir. Büyükanne torunlarını çok sever ama kendi çocuklarıyla olan tecrübesi nedeniyle torunlarının hayatındaki dramlara kapılma olasılığı daha düşüktür.*

Equanimity acılara karşı duyarsız olmak, soğuk durmak değildir. Acının sebebi olmadığımızı, pek çok  koşula bağlı olarak ortaya çıkabildiğini, bazen acıyı dindiremeyeceğimizi ve acının geçici olduğunu  anlama halidir.

Equanimityle çalışmak için şu üç şeyi idrak etmek önemlidir;

Equanamity, sakin ve serin bir zihin ile çalışma uzun bir yolculuktur. Sakin ve serinliği geliştirmek için ilk yol tüm canlılara karşı dengeli bir duygu halidir. Sevdiklerimiz için, bağlantı kurduğumuz canlılar için çok fazla endişelenebiliriz. Ama onların acısının sebebi biz değilizdir ve bunu geçirmeyi ne kadar istesek de bunu geçirmeye gücümüz yetmez. İkinci yol cansız şeylere karşı dengeli duygu halinde olmaktır. Burada geçiciliği ve sonluluğu hatırlamakta fayda var. Eşyalarımızı düşündüğümüzde hepsinin bir ömrü vardır. Bir bardak mesela. Yıllarca kullanabiliriz ama bir an düşüp kırılabilir. Bize hizmet ettiği süre dolmuştur. Kıyafetlerimiz eskir ve aşınır. “Bunu kısa bir süre kullanacağım, sonsuza kadar sürmeyecek” diye kendimize hatırlatmak cansız şeylere karşı dengeyi geliştirmek ve bağlılığı azaltmak için yardımcı olur. Sevdiğimiz canlı ve cansız varlıklara karşı dengeli bir duygu hali onların acılarına, sonluluğuna dair sakin ve serin kalabilmemizi sağlar.

Yazının Devamını Oku

Sessizlikte duyulan ses…

22 Ekim 2020
Avalokiteshvara “dünyanın seslerini derinlemesine dinleyen kişi” anlamına gelir. Avalokiteshvara aynı zamanda “derin dinlemenin Bodhisattva’sı”dır. Bodhisattva Budizm’de insanların ıstırabını hafifletmek için hayatını adayan büyük şefkatli biri için kullanılan bir terimdir. Budist geleneğine göre Avalokiteshvara her türlü sesi dinleme kapasitesine sahiptir.

Budist öğretide dünyayı iyileştirebilecek beş farklı ses türü olduğu söylenir. Thich Nhat Hanh eğer içinizde sessizlik bulabilirseniz bu beş sesi duyabilirsiniz der.

İlki sizi çağıran yaşam harikalarının sesi, harika sestir. Bu kuşların, yağmurun, rüzgârın sesidir. 

İkinci ses, dünyayı gözlemleyen kişinin sesidir. Bu dinlemenin, sessizliğin sesidir.

Üçüncü ses Bharma sesi’dir. Bu aşkın sesi, Om’dur. (Bu aradaki aşkın kelimesi “aşk”ı kast etmez. Doğaüstü, metafizik anlamındadır). Hint manevi düşüncesinde evren, dünya bu ses tarafından yaratılmıştır.  Bu ses nihai gerçeklik veya Tanrı’dır. 

Dördüncü ses yükselen akıntının sesi’dir. Bu ses Buda’nın sesini sembolize eder. Buda’nın öğretisi yanlış anlamayı ortadan kaldırabilir, ıstırabı azaltabilir ve her şeyi dönüştürebilir.

Beşinci ses, dünyanın tüm seslerini aşan sestir. Bu geçiciliğin sesidir. Belirli kelimelere ve seslere takılıp kalmamak için bir hatırlatmadır. 

Thich Nhat Hanh içinizde bir sessizlik oluşturduğunuzda, içinizdeki en derin sesi duymaya başlayacağınızı söyler. “Kalbinizin sesinin size söylemeye çalıştığı şeyi duyarsınız. Bugüne kadar duymadınız çünkü zihniniz çok gürültülüydü, düşüncelerle doluydu özellikle olumsuz düşüncelerle. Günlük hayatımızda zamanımızın çoğunu konfor, maddi rahatlıklar ve duygusal rahatlıklar arayarak geçiririz. Günlük kaygılarla tüm gün endişeleniriz. Tüm bunlara dayanmak için yeterince iyi olmayan ve zorlayıcı olmayan bir ilişki bulmaya çalışırız. Güven duymak isteriz. Ancak çoğumuz ihtiyaçlarımızın karşılanmasının ötesinde endişeleniyoruz. Fiziksel olarak güvendeyken, açlığımız tatmin olmuş ve sevgi dolu bir ailenin içinde yine de sürekli endişeleniriz. Hayatımızla ne yapmak istiyoruz?  Buradayız ama neden buradayız? Ne yapmak istiyoruz? Tüm bunlar yanıtlamak için zamanımız olmayan veya yanıtlayamadığımız sorulardır. Fakat bunlara cevap bulamazsak huzurlu olamayız ve neşemiz kaybolur” der.

Çocuğumuz bu sorulara cevap veremeyeceğimizi düşünürüz. “Her şey iyi gidiyor ama içimde bir sıkıntı var” diye tariflediğimiz şey tam da Thich Nhat Hanh’ın bahsettiği kaygıdır. İnsan olarak varoluşumuzla ilgili duyduğumuz kaygının semptomlarıdır görünür olan. İç sıkıntısı, ağlama isteği, hüzün olarak görünür olur. Yaşamımızdaki anlamı bulmak isteriz. Gündelik yaşam döngümüz içinde kendimizi oradan oraya savrulmuş gibi hissederiz. Nietzsche ‘her günümüzü öyle inşa etmeliyiz ki o günümüzü sonsuza dek tekrar tekrar yaşamak zorunda kalacak olsak bunu sevinçle karşılayalım’ der. ‘Tekrar tekrar yaşamak zorunda olmak isteyeceğimiz nasıl bir yaşam inşa etmek isteriz’, ‘Buradayız ama neden buradayız? Ne yapmak istiyoruz?  Thich Nhat Hanh bu soruların cevaplarını sessizlikte duyabileceğimizi söyler. İçimizdeki sessizlikte kalbinizden gelen çağrıyı duyabilirsiniz der.

Yazının Devamını Oku

Performansı düşürmeden evden çalışmanın püf noktaları

10 Ekim 2020
Koronavirüs salgını nedeniyle binlerce kişi home office yani evden çalışma sistemine geçti. Uzman Klinik Psikolog Nazan Cankılıç, evden çalışmayı sürdürenlere verimli ve keyifli çalışma ortamı için önerilerde bulundu.

-Öncelikle evdeki trafiğin az olduğu, sessiz bir köşe belirleyebiliriz.

-Güneş alan, havadar, pencere kenarı bir ortam tercih edebiliriz.

-Çalışma alanınızı sevdiğimiz renklerle ve objelerle dekore edebiliriz.

-Bitki ve çiçeklerle sıcak bir ortam oluşturabiliriz.

-Çalışma sırasında ihtiyaç duyabileceğimiz tüm malzemeleri yakınımızda tutabiliriz.

-Çalışma saatlerimizi belirleyebilir ve sınırlandırabiliriz.

-Çalışma saatlerimize kısa molalar ekleyebiliriz. Aralarda kitap okumak, müzik dinlemek iyi gelebilir.

-Çalışma alanımızda konforumuzu sağlayabiliriz, rahat bir sandalye, bilgisayar ekranını rahat görebileceğimiz bir masa düzeni destek olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Ailelerin çocuklarıyla birlikte keşfedebileceği güvenli ve faydalı internet siteleri

10 Ekim 2020
Son yıllarda artan internet kullanımı bilginin ulaşılabilirliğini arttırması, zaman kullanımını iyileştirmesi, iletişimi kolaylaştırması gibi pek çok fayda sağlamasıyla yaşamımızda büyük bir yer edindi. İnternet kullanımının olumlu faydalarının olduğunu ama iyi yönetilmediğinde kötü etkileri olan bir alışkanlığa dönüşebildiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Nazan Cankılıç, ailelerin güvenli internet kullanımında nelere dikkat etmesi gerektiğiyle ilgili önemli bilgiler verdi.

Özellikle oto denetim mekanizmaları henüz tam gelişmemiş, seçme konusunda kriterleri oturmamış, psikolojik olgunluk süreçlerini henüz tamamlamamış çocuklar için internet kullanımı olumsuz etkiler oluşturabiliyor. Uzun sürelerde kontrolsüz ve denetimsiz internet kullanımı çocuklarda gerçek dünyadan uzaklaşmaya, izole bir hayat sürmesine, yaşına uygun olmayan bilgi alması ile istismar edilmesine, kişilik ve gizlilik haklarının ihlal edilmesine, problem çözme becerilerinin gelişmemesine, sosyal etkileşiminin azalmasına, aile ile geçirilen zamanın azalmasına, olumsuz ilişki kurma biçiminin oluşmasına sebep olabilir. Bu olası olumsuz etkiler göz önüne alındığında çocukların internet kullanımından olumsuz etkilenmemeleri için güvenli internet kavramı ortaya çıkmaktadır.

Çocuklar için güvenli internet kullanımında nelere dikkat etmeliyiz?• Çocukların internet kullanımını yasaklamamalı ama sınırlandırmalıyız.

• Uyku düzenini bozacak, günlük rutinlerini etkileyecek saatlerde ve sürelerde internet kullanmamasına dikkat etmeliyiz.

• Çocukların yaşına ve gelişimine uygun web sitelerini ziyaret etmeleri için denetlemeliyiz.

Yazının Devamını Oku

Stresin olumlu etkileri

24 Eylül 2020
İçi su dolu, sabit ve stabil bir kaba iri bir taş attığımızda suda bir süre bir salınım olur ve sonra taşın hacmine göre su yeni bir denge bulur ve durgunlaşır. Taş bırakılınca bir salınım olmaması yani bir tepki görülmüyorsa ya da salınım varsa fakat durulmuyorsa beklenmeyen anormal bir durumdur.

Canonn’un stres modeline göre havuza atılan bu taş stresör (stres oluşturan durum), suyun salınımıyla durgunlaşması arasında geçen süre ise ‘stres’ olarak tanımlanır. Canonn stresi ‘dengenin bozulmasından yeni bir dengenin kurulmasına kadar geçen süre’ olarak tanımlamıştır.

Bu modele göre değişimin olduğu her yerde stres vardır, değişimin olduğu bir yerde stresin olmamasını beklemek gerçekçi bir beklenti değildir. Kısacası pozitif ya da negatif her türlü değişim sistem için stres yaratıyor. Örneğin yaşadığımız bir kayıp sonrasında yas tepkileri göstermek beklenilen bir durumdur fakat bir süre sonra yas tepkilerinde azalma beklenir. Suda hiç sanılınım oluşmaması ya da salınımın bir süre geçmesiyle yeni dengesini bulup durulmaması nasıl beklenmeyen anormal bir şey ise kayıp sonrasında hiç tepki göstermemek, ağlamamak, öfkelenmemek de anormal bir durum olduğunun bize mesajını verir. Özetlemek gerekirse stresin psikolojik ve fizyolojik etkilerini görmek beklenen normal bir durumdur.

Fakat stres her durumda bizler için kötü değildir ve stres mutlaka negatif faktörlerden kaynaklanmaz. Yaşamımızdaki olumlu bir değişim de (yeni bir işe başlamak, evlenmek gibi) stresli hissetmemize neden olabilir. Hans Selye, stresin kendisinin adrenalin ve / veya kortizol yakıtlı uyarılma olduğunu, nispeten nötr bir karaktere sahip olduğunu belirtmiştir. Selye stresi, hoşa giden etmenlerin oluşturduğu “eustress” ve hoşa gitmeyen etmenlerin oluşturduğu “distress” olarak iki gruba ayırmıştır ve Lazarus’da Selye’nin çalışmalarının üzerine stresi negatif ve pozitif stres olarak sınıflandırmıştır. Biz günlük hayatta stresi negatif durumlar için kullanır ve bizim için kötü olduğunu düşünürüz. Fakat stresin pozitif etkileri de vardır. Zihin tehdit ya da tehlike olarak algıladığı durumlarda sempatik sistemin aktive olması ile Savaş ya da Kaç tepkileri vermemiz ile harekete geçmemizi (mobilite) sağlar. Örneğin işte bizi strese sokan bir proje varsa, stres enerjimizin yoğunlaşmasınız sağlar, baş edebilmemizi kolaylaştırır. 

Eustress ve Distress özellikleri aşağıdaki sıralanan şekilde belirtilmiştir;

Eustress veya pozitif stres;

Motive eder, enerjiyi odaklar.

Kısa sürelidir.

Yazının Devamını Oku

Çocuk istismarı ve ihmali

19 Aralık 2019
Dünya’da her yıl yaklaşık 40 milyon çocuğun istismara maruz kaldığını biliyor musunuz? Yıkıcı etkileri ile ciddi bir sorun olan istismarın Türkiye’de de bilinen rakamları hiç iç açıcı değil.

TÜİK verilerine göre 2015 yılında Türkiye’de işlenen suçların %46’sı çocuklara karşı işlenmiş şiddet ve cinsel istismar olduğu belirtildi. 2016 yılında 16.877 çocuk cinsel istismara maruz kaldı. Sadece 2019 yılının ilk 3 ayında cinsel istismara maruz kalan çocuk sayısı 483. Bunlar sadece tespit edilen ve adli makamlara bildirilen vakalar, bir de henüz açığa çıkmamış istismarlar var. Peki, nedir bu istismar kavramı, neler yapabiliriz?

İstismar çocuğa yönelik, çocuğun psikolojik ve bedensel sağlığına, gelişimine ve onuruna zarar verici, tehdit edici fiziksel veya duygusal kötü muamelelerin tümüdür. Tüm bu kötü muameleler çeşitlilik gösterir. Duygusal istismar, fiziksel istismar, cinsel istismar, fiziksel ihmal ve duygusal ihmal olmak üzere uzmanlar tarafından belirlenmiş 5 istismar çeşidi var.

• Fiziksel istismar: Çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığına, hayatta kalmasına, gelişmesine veya onuruna zarar verici davranışlardır. Çocuğa karşı kasıtlı güç̧ kullanımı; elle veya bir nesne ile vurma, tekmeleme, yaralama, zehirleme gibi birçok şekilde olabilmektedir.

• Duygusal istismar: Çocuğa bağırma, reddetme, aşağılama, küfretme, alaylı konuşma, kötü lakap takma, yalnız bırakma, duygusal ihtiyaçlarını karşılamama, tehdit etme, çocuktan yaşının üzerinde sorumluluklar bekleme, çocuğun yaşıtlarıyla iletişimini engelleme, aile işi şiddete tanık olmasına izin verme, yönlendirme (hırsızlık vb.), gözdağı ile disipline etme, uygunsuz davranışların geliştirilmesine teşvik etme gibi çocuğun duygusal ve psikolojik gelişimini engelleyen davranışlardır.

• Cinsel istismar: Yetişkin bir birey ile henüz cinsel olgunluğa ulaşmamış bir çocuk arasında gerçeklesen, yetişkinin cinsel tatminini sağlamaya yönelik her türlü cinsel temas, cinsel istismardır.

• Fiziksel ihmal: Çocuğun sağlıklı yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan temel beslenme, barınma, giyim gibi ihtiyaçlarının yetersiz karşılanması sonucu çocuğun zarar görmesi fiziksel ihmaldir.

• Duygusal ihmal: Çocuğu önemsememe, temel sevgi ve şefkat gereksinimlerini karşılamama, ilgisizlik, yok sayma, pozitif duygulanım göstermeme, çocuklara sevildiklerini dile getirmeme ve sevildiğini göstermeme, sosyal gelişimini desteklememe, toplumsal kuralları öğretmeme gibi çocuğun duygusal gelişimini engelleyen pasif davranışlardır.

Yazının Devamını Oku

Kış depresyonuyla nasıl mücadele etmelisiniz?

3 Aralık 2019
Havalar soğudu, gökyüzü kasvetli ve kapalı. Güneş yüzünü içinde bulunduğumuz günlerde daha az gösteriyor, bu nedenle birçok kişide enerji yoksunluğu yaşanıyor. Tüm bu durumlar kış depresyonuna sebep olabiliyor. Uzman Klinik Psikolog Nazan Cankılıç; depresyonun ciddi bir ruh sağlığı bozukluğu olduğunun altını çizdi, bu sorunla baş etmek için öneriler sundu.

Depresyonun kelime anlamı ‘çökkünlük’tür. Kişi depresyondayken tam anlamıyla çöker. Düşünceleri olumsuzdur, üzgün veya hüzünlü hisseder, yaptığı işlerden zevk alamaz, etkinliklere karşı ilgisi belirgin derecede azalır, çabuk yorulur, hareketleri yavaşlayabilir ya da artabilir, cinsel isteği azalabilir, iştahı çok artar ve kilo alır ya da iştahı azalır ve kilo kaybeder. Bunlarla birlikte uykuları düzensizdir ya çok uyur ya da hiç uyuyamaz. Kişi mutsuzdur, umutsuzdur, kendine güveni azalmıştır, odaklanma problemleri yaşayabilir. Kendini değersiz ve suçlu hissedebilir. Kişisel bakımı azalabilir, sosyal ilişkileri bozulabilir ve ölüm ya da intihar düşünceleri oluşabilir. Depresyonda bilişsel üçlü dediğimiz kişinin kendini, çevresini ve geleceğini olumsuz görme hakimdir. Depresyondaki hasta kendine karşı ‘Hepsi benim suçum’, ‘Ben yetersizim’, çevrelerine ve dünyaya karşı ‘Her şey çok kötü’, ‘Kimse beni sevmiyor’ ve geleceğe karşı ‘Bu hiç düzelmeyecek’ şeklinde düşüncelere sahiptir.

Depresyonun aslında tek bir sebebi yoktur. Yaşanan olaylar, kişilik yapısı ve beyindeki kimyasal değişiklikler depresyon oluşmasındaki sebeplerdir. Beyindeki kimyasal değişiklikleri ise kalıtımsal yatkınlık etkisiyle stres ve sıkıntı verici olaylar, olumsuz düşünme biçimi, alkol ve çeşitli ilaçlar tetikleyebilir. Yaşanan zorluk düşünce ve algılama biçimi sebebiyle kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu sebeple bir yaşamsal zorluk karşısında kimi insan depresyona görülürken kimisinde ise depresyon görülmez.

Yukarıda saydığım belirtiler size tanıdık geliyorsa ve en az 2 haftadır kendinizi çökkün hissediyorsanız mutlaka bir ruh sağlığı uzmanına danışınız. Depresyon insan sağlığını en çok tehdit eden ve yaygınlık oranı yüksek olan sorunların başında gelir. Kişinin yaşamını olumsuz etkilemesi, ekonomik sonuçlar doğurması ve intihar davranışı sıklığının artması ile kişinin yaşamını tehdit etmesi sebebiyle tedavi edilmesi önem taşır.

Bu çok duyduğumuz, olası bir durumdur. Depresyonun pek çok çeşidi olmakla birlikte en sık görülenlerinden biri de kış depresyonu olarak da adlandırılan mevsimsel depresyondur. Sonbahar ve kışın havaların soğuması, günlerin kısalması, aydınlık saatlerin azalması kişileri fiziksel ve psikolojik olarak etkiler. Kişiler kendilerini daha halsiz hisseder, açık hava aktiviteleri azalır, doğa değişir ve doğanın bu değişimine insanında adapte olması gerekir. Kış aylarında belirginleşen depresif belirtiler, havaların ısınması, günlerin uzaması ile bahar aylarında iyileşme gösterir.

• Uykunuzu alın.
• Sabah erken uyanın, güne ilk yatağınızı toplayarak ve bir bardak su içerek başlayın.

Yazının Devamını Oku