Yazar ve şefliğinin yanı sıra; yemek fotoğrafçısı, yemek stilisti ve reçete danışmanı olan Aydan Üstkanat'ın aldığı ödüller;
Sizin yolu ödüllerden geçen bir yolculuğunuz var. Fotoğrafçılık, aşçılık, yazarlık… Bu yolculuğunuzu biraz anlatır mısınız?
Aslında sıralama farklı. Kendimi bildim bileli yemek yaptım; ailem şahanedir bu konuda, doğduğum ve yetiştiğim İzmir’in de yemek konusunda oldukça derin bir kültürü vardır. Sonra yazarlık; bildiğimi paylaşma dürtüsü, anlatma heyecanı. En son fotoğrafçılık; sadece yazmak, yemekleri anlatmak için yeterli olmuyordu. Nasıl doğranır, nasıl şekil alır, nasıl servis edilir göstermek gerekiyordu. Malzemelere de bir saygı duruşuydu benim yolculuğum. Çünkü yirmi yıl önce salçalı ve bol soğanlı yemekler almış gidiyordu. Kerevizin hakkı verilmiyordu, sakız enginar ismini ana toprakları olan İzmirli bile unutmuştu. Böyle kendiliğinden, doğal bir akışla 30’lu yaşlarımın başında ikinci kariyerim yemek oldu; her köşesinden kendimi beslemeye başladım. Şekersiz’i çıkardığımda Glisemik Indeks’i, agaveyi bilen pek yoktu, tekrar tekrar anlattım. UN kitabını yazdığımda buğday, tam buğday ve pirinç unu dışında un yoktu memlekette. Elbette bilenler vardı ama geniş kitleler bilmiyordu, marketlerde de görmüyorduk. İnandığınızı yüksek sesle söylediğinizde, anlattığınızda masaya kitabını koyduğunuzda değişim başlatabiliyor. Tek tek, ilmek ilmek işledim. Sonunda geldiğim noktada aldığım bu ödüller elbette onur verici.
Fotoğraf ile yemek yapmak ne zaman ve nasıl buluştu?
Aslında başında hiç de fotoğraflarımı kendim çekeyim derdinde değildim. Çok fazla çalışıyordum ve düzgün bir planlamayla prodüksiyon çalışmalarına zaman ayıramıyordum. Benim iş tempomda bazen iki arada bir derede fotoğraf çekilmesi gerekebiliyor. Ekip çalışmalarında bazen bir fotoğraf için bir gün gidiyor. Bu da benim için tüm günü çöpe atmak demek. Bir de üzerine istediğim gibi sonuçlar çıkmayınca fotoğraf makinesinin hayatımda olması şarttı. Böylelikle yazmak ve fotoğraflamak ikisi bir arada ilerledi.
Kitaplarınız çok satanlar arasında yer alıyor. Ancak ödül alan 'Yap ve Paylaş' kitabınızın yeri ayrı olmalı. Ödülün hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Sürdürülebilirlik, sadece kullanılan malzemeyle değil, tüm tasarım, üretim, tüketim ve kullanım yaklaşımına yayılmalı ve bütünsel bir şekilde ele alınmalı diye düşünen GİYİ markasının anlık ruh hallerine göre, istenildiğinde elbise, istenildiğinde tunik ya da ceket olarak giyilebilen fonksiyonel bir koleksiyonu var.
İşte markanın yaratıcısı Göknil Bigan'la GİYİ'nin kuruluş sürecinden koleksiyonun tasarım ve üretim aşamalarına kadar her şeyi konuştuğumuz keyifli sohbetimiz...
Giyi markası kuruluş hikayesini paylaşır mısınız, nasıl çıktı yola?
Çocukluğumdan biriktirdiğim tasarım ve oyun kurma tutkumu 40 yaşından sonra tekrar keşfetmem Giyi’nin kuruluş hikayesine dönüştü. Yaşam enerjisi yüksek, nezaket ve paylaşmanın bol olduğu bir ailede, kendi ayakları üzerinde sağlam durma hedefiyle büyüdüm. Kıyafetlerin yarattığı değil, kıyafetleri yaratan kadınlar tarafından büyütüldüm. Ekonomi ve İşletme okudum. Üniversite yıllarından itibaren gönüllü olarak yer aldığım sosyal fayda içeren projeler zamanla profesyonel işim haline geldi: Eğitim ve sanat kurumlarında yöneticilik yaptım. Çocuklarıma zaman ayırmak için iş hayatına verdiğim ara ‘YenidenBiz Derneği’nin temellerini atmama vesile oldu. İş hayatına ara veren kadınları çalışmaya hayatına dönüşte destek olan YenidenBiz’de herbiri özel üretken kadınlarla ve çok değerli hikayeleriyle tanışma fırsatım oldu. YenidenBiz’den ve çocukluk hayallerimden aldığım güçle, kadınlarla kurulan bir iş modeliyle kadınlar için özgür ve zamansız bir gardrop oluşturmak üzere yeni oyunum Giyi’yi kurdum.
Giyi, hayatına küçük bir koleksiyon, az malzeme ve yalın bir üretim modelini benimseyerek başladı. Çünkü sürdürülebilirlik, sadece kullanılan malzemeyle değil, tüm tasarım, üretim, tüketim ve kullanım yaklaşımına yayılmalı ve bütünsel bir şekilde ele alınmalı diye düşünüyorum.
Giyi’nin sürdürülebilirlik adına neler yaptığından bahseder misiniz?
Tasarım süreciniz nasıl başladı?
Çocukluktan beri var olan bir iç güdü ile Koç Üniversitesi’nde okuduğum yıllarda hobi olarak keçe ile teknoloji aksesuarları yapmaya başladım. Talepler neticesinde bu hobi ticarete dönüşmeye başladı ve İşletme bölümünden mezun olurken bu alanda ilerlemek ve kendi markamı kurmak istediğimi fark ettim. Böylece Londra’da Istituto Marangoni’de Moda ve Lüks Marka Yönetimi master programına başvurdum. Master sürecinde birçok global marka ile çalışma fırsatım oldu ve daha çok deri markalarına yöneldim. Master tezimi ise Türkiye’deki deri sektörü üzerine yazdım. Türkiye’ye döndükten sonra Türkiye’nin önemli deri markalarından birinde pazarlama bölümünde stajımı tamamladım. Aynı süreçte de Vakko Esmod Moda Akademisi’nde çanta tasarımı eğitimi aldım ve tasarım sürecim başlamış oldu. Bloomsbury’nin ilk koleksiyonu da bu süreçte ortaya çıktı.
Tasarımlarınızda hangi değerleri ön planda tutuyorsunuz? İlham kaynağınız nedir?
Bloomsbury markamızın misyonu yüksek kaliteli deri kullanarak, ustalık gerektiren el işçiliği ile fonksiyonelliği ön planda tutan, kalite ve şıklıktan ödün vermeyen tasarımlar ile sektörde farklılık yaratmak. En büyük ilham kaynağım kadınlar ve onların hayatını kolaylaştırabilecek dokunuşlar. Tasarımlarımda günlük hayatın ve sanatın etkisi de büyük. İlk koleksiyonumuz olan Bloomsbury Signature Koleksiyonu Londra’da yaşarken, etrafımda gözlemlediğim kadınların birden fazla çanta taşıması ve bunların çoğunun da modaya uygun olmaması beni yeni bir tasarıma götürdü. Bu süreç koleksiyonumuzdaki en fonksiyonel ürün olan Bloomsbury Signature Tote Bag’in ortaya çıkmasını sağladı. Yüzde yüz gerçek deri ile üretilen kaliteden ve şıklıktan ödün vermeden detayların düşünüldüğü fonksiyonel tasarımıyla kullanıcının hayatını kolaylaştıran bir çanta. Detaylı anlatmak gerekirse kullanıcının, kahvesini koyacağı bölmeden, cep aynasına, kalemliğine, kartlığına, bilgisayarı için geniş iç hacmine ve anahtarını çantasında aramadan kolaylıkla bulabileceği tasarıma sahip bir çanta.. Özetle kadınların hayatını güzelleştiren ve kolaylaştırabilecek her şey ilham kaynağım olabiliyor.
Bu konuda bir adım atmamış olanların da ben tek başıma ne yapabilirim diye düşünmeden 5 Haziran Dünya Çevre gününü milat kabul edip, yaşadığımız dünya için endişelenmesini diliyorum.
Neredeyse 3 aydır tüm dünyanın dijitalleşme süreçlerine şahit olmuşken, bu günlerde biz de daha sürdürülebilir bir yaşam için çevre dostu aplikasyonları hayatımıza dahil edebiliriz. O halde gelin beraber doğa dostu aplikasyonlara bakalım…
THİNK DİRTY
Çoğumuz hala maalesef besin alışverişinde olduğu gibi kozmetik alışverişinde de etiket okumayı bilmiyoruz. Ürün içerisinde kullanılan zararlı maddeleri ve test aşamasında deneylerin hayvanların üzerinde yapılıp yapılmadığını bilmeden tüketime yöneliyoruz. Think dirty aplikasyonunu kullanırken ev bakım ürünleri ve kozmetiklerde ürünün barkodunu okutup içerisinde hangi zararlı maddelerin olduğunu görebiliyorsunuz. Böylelikle satın alacağınız markanın çevre dostu olup olmadığını anlayabiliyorsunuz.
NO WASTE
No Waste uygulaması için buzdolabı ve kilerinizin dijital envanter günlüğü diyebiliriz. Bu uygulamayla evinizdeki besinlerin çöpe gitmesini engelleyebilir, yiyecek atıklarını azaltabilirsiniz.
Aplikasyona buzdolabınızda olan ürünleri son kullanım tarihleri ve miktarlarıyla beraber kolayca ekleyebiliyorsunuz. Uygulama; eklediğiniz bu ürünler bozulmadan ve çöpe gitmeden tüketmeniz için kalan zamanı bildirimle hatırlatıyor.
Market ya da pazar alışverişlerinde bazen fazla sebze ve yeşillik alıp dolabın bir köşesine koyup tüketmeyi unutanlar için gerçekten ideal bir aplikasyon.
1- PANDEMİ
Bir kıta ya da tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara pandemik hastalık denir.
Koronavirüs hastalığı ise, Aralık 2019'da Çin'in Vuhan şehrinde başlayıp tüm dünyaya yayıldıktan sonra, 11 Mart 2020'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edildi.
2- FİLYASYON
Özellikle Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın yaptığı açıklama sonrası hayatımıza giren filyasyon kelimesi; bulaşıcı hastalıklarla ilgili temas zincirinin taranması işleminin adıdır. İlk vakadan itibaren pozitif tanı konan hastaların her birinin son 3 gün içinde temas ettiği bütün kişilere ulaşıp, onları taramaya verilen isimdir.
3- ENTÜBE
Entübe hasta kelimesini de sıkça duyuyoruz. Entübe; solunum sıkıntısı çeken hastalarda solunum yoluna ağız ya da burun yoluyla özel bir tüp yerleştirilmesidir. Kendi kendine yeterli soluk alamama durumu olarak da tanımlanabilen entübasyon durumu ayrıca, ameliyat süresince hastanın solunum cihazına bağlanmasını da ifade eder.
4- COVİDİOT
Böbrek sağlığında nelere dikkat etmeliyiz? Doğru bildiğimiz yanlışlar neler? Böbrek nakli için hangi şartlar aranıyor? Türk Böbrek Vakfı'nın çalışmaları neler? Tüm sorularımızı Türk Böbrek Vakfı Başkanı Timur ERK yanıtladı...
Günümüzde böbrek yetmezliği giderek artan bir hastalık haline geldi. Bunda en büyük faktörlerden biri de beslenme hataları… Böbrek sağlığımız için nelere dikkat etmeliyiz? Hangi alışkanlıklarımızdan vazgeçmeliyiz?
Böbrek sağlığının korunmasında, yeterli ve dengeli beslenmenin çok büyük önemi vardır. Özellikle aşırı tuz ve şeker tüketimi ile paketli gıdaların mümkün olduğunca sınırlandırmalı, mevsiminde taze sebzeleri ve meyveleri tercih ermeliyiz.
Bir yetişkinin günlük olarak tüketmesi gereken toplam tuz miktarı 6 gramdır. Oysa tuz, ekmekten peynire, zeytinden tencere yemeklerine kadar birçok gıdanın zaten içinde bulunmaktadır. Ayrıca tadına bakmadan yemeklere tuz ekleme alışkanlığımız günlük tuz tüketimimizi arttırmakta, tuz tüketimi artınca damarlardaki kan basıncı, bir diğer ifadeyle tansiyonumuz artmakta, sonunda da böbreklerde, kalpte ve damarlarda hasarlar oluşmakta, sonunda böbrek yetmezliğine sebep olmaktadır.
Şeker tüketimimize bakarsak, günlük olarak toplam tüketmemiz gereken şeker miktarı ortalama 50 gramdır. Şeker de birçok gıdanın yapısında ve içinde bulunmaktadır, ayrıca şeker ilave edilmiş gıdaları tüketmek, günlük şeker tüketimini arttırmakta, fazla tüketilen şeker vücudumuzdaki insülin direncini olumsuz etkilemekte ve şeker, yani diyabet hastalığına yol açmaktadır. Diyabet hastalığı kronik böbrek yetmezliği hastalığının çok önemli nedenlerinden biridir.
İçinde tuz ve şeker bulunan gıdaların fazla tüketilmesi ile bu gibi özellikle işlem gömüş paketli gıdalardan alınan kalorinin vücut tarafından yakılmaması nedeni ile vücutta oluşan yağlanma, obezite hastalığına, bu hastalığın oluşturduğu çeşitli metabolik hastalıklara ve dolayısıyla kronik böbrek yetmezliği hastalığına neden olmaktadır.
Paketli hazır gıdalar, işlenmiş abur cuburlar, maalesef dayanma sürelerinin / raf ömürlerinin fazla olması için gereğinden fazla tuz ve şeker içermektedir.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz, Gahl Sasson kimdir? Astroloji yolculuğunuz nasıl başladı?
İsrail’de dünyaya geldim. Üniversitede psikoloji bölümünden mezun oldum. Bu bölümü okumamın en büyük nedeni işaretleri takip etmemdi. Akdeniz'de yüzmeye gittim ve eve giderken ailemin evinin önünde durdum. Hayatımın çoğunu geçirdiğim eve baktım. 'Freud Sokağı' yazıyordu. Kendime, “Çok açık olabilir mi?” dedim. Ertesi gün, psikoloji bölümüne girdim. O zaman anladım ki, ailemin evindeki işaret beni sadece Freud'u öğrenmeye yönlendirmedi, aynı zamanda Kabala bilgeliğini keşfetme yolunu da başlattı.İbranice’de ismim ‘dalga’ anlamına geliyor. Meksika’da sörf öğrenip dalgaları, dolayısıyla kendimi anladığım bir yolculuğa çıktım. Yoga, astroloji ve Kabala ile de burada tanıştım.
Astrolojik olarak dünya hangi yöne doğru ilerliyor? 2020 yılında biz nasıl bir bakış açısında olacağız?
2020 yılında dünya, geçmişe bakmak ve neyin kaybolduğunu görmek veya ilerlemek için geri dönüşler yaşayacak. Z Kuşağı (Pluto Yay'a taşındığında 1995/6'dan sonra doğan insanlar) takip edilecek. Bu dünyayı daha iyi bir hale getirmek isteyen, ırkçılık karşıtı ve farklı insanları kabul eden büyük bir nesil. 2020'nin ilk bölümünde, çok muhafazakar bir işaret olan Oğlak burcuna ve 21 Aralık kış gün dönümünde, 21 Aralık'ta Kova çağına büyük bir açısı olacak.
2020'de her seneki dört tutulma yerine altı güneş tutulması olacak, bunun ne gibi etkileri olacak?
Tutulmalar işlemleri hızlandırır ve olayları tamamlamaya doğru iter. Yaşamımızda olanları yükseltirler ve çözüme kavuştururlar. Büyülü yaşamı değiştiren ve hayalleri kullanan hikaye anlatıcılarıdır. İki tip tutulma vardır. Güneş ve Ay…
Güneş tutulmaları, Ay'ın yüzü Güneş'i kapsar. İhmal edilmiş, yalnız, umutsuz ve enerji eksikliği yaşarız. Güneş tutulması sırasında, kendinizi ışıksız, harap olmuş veya tıkalı hissedebilirsiniz, ancak bunun nedeni genellikle bulunduğunuz yolun hiçbir yere gitmemesidir.
Ay tutulmaları, duygusal, psikosomatik, boşalma ve olay olma eğilimindedir. Güneş tutulması eril olsa da, Ay tutulması dişiliğin vahşi yanıdır. Kurt adamlar, gecenin yaratıkları, sihir, dönüşüm, bilinçaltı korkuları, astral düzlem, içgüdü ve korku ile ilişkilidir. Ay tutulması sırasında, reaktif olma dürtüsüyle savaşın. Derinden nefes alın ve üstünüze yığılan işleri bırakın. Teslim olmak ve sizi engelleyen şeyleri kesmek için iyi bir zaman. 2020'de bir yılda mümkün olan en fazla güneş tutulmasına sahibiz.
1- Öncelikle Global Wellness Day nedir, amacı nelerdir?
Global Wellness Day, Türkiye’de doğup tüm dünyada 150’den fazla ülkede binlerce noktaya yayılmış, Haziran ayının 2. Cumartesi günü milyonlarca kişi tarafından ücretsiz olarak, halkın yoğun katılım sağladığı aktivitelerle kutlanan “iyi yaşam”a adanmış uluslararası bir gün.
Senede bir gün bile olsa, hem bireyleri hem toplumu “Nasıl daha sağlıklı ve iyi yaşarım?” düşüncesine yönlendirmek ve “İyi yaşam” konusunda bilinçlendirmek için var.
Global Wellness Day’in temel amacı; yaşamımızın kıymetini bilmek, şehir yaşamının stresinden ve günlük kötü alışkanlıklardan arınmak, ilham verici bir görevde ülkeleri bir araya getirmek, “İyi Yaşamın” bir lüks değil, bir gereklilik ve hepimizin temel hakkı olduğu mesajını yaymaktır.
2- Böyle bir fikir ne zaman ve nasıl çıktı? Hayatınızda ne oldu da böyle bir girişime karar verdiniz?
2004’te yaşadığım sağlık sorunları, hayatımda radikal değişiklikler yapmamı gerektirdi. Sağlık ve mutluluk dengesinin vazgeçilmez bir terazi olduğunu tecrübe ettim. Yaşamımdaki değişimin pozitif etkilerini gördükten sonra daha fazla insana ulaşmak için, bir şeyler yapmam gerektiğine inandım.
Yolculuğumun başlangıç noktası, bir soru ile oldu; “İyi yaşamak hepimizin ortak hayaliyken, neden dünya genelinde kabul görmüş bir “İyi Yaşam Günü” yok?” Bu düşünceyle, Global Wellness Day’i yaratıp, etkisini tüm dünyaya yaymak için yola koyuldum.
Ne mutlu ki 8. yılına giren Global Wellness Day, 7 kıtada 150’den fazla ülkede, Everest Dağı’nın zirvesine GWD bayrağının taşınması da olmak üzere, 7 binden fazla noktada sadece ücretsiz aktiviteler ile kutlanan, uluslararası bir gün haline geldi. Kraliyet ailelerinden Cumhurbaşkanlarına, okullardan hastanelere, belediye başkanlarından ünlü Hollywood oyuncularına, dünyaca tanınmış iş insanlarından uluslararası başarılara sahip sporculara kadar, bir çok kişi, kurum, global marka Global Wellness Day’e destek veriyor.