Ergi Şener

Metaverse her şeyi değiştirecek mi?

10 Ağustos 2022
Metaverse’e olan ilgi oldukça yoğun bir şekilde devam ediyor. Goog-le’da metaverse’e yönelik aramalar geçen yıldan bu yana %7.200 artış gösterdi. Önde gelen araştırma şirketlerinden McKinsey kurumsal şir-ketlerin ve risk sermayesi şirketlerinin bu yılın ilk beş ayında meta-verse ile ilgili toplam $120 milyar yatırım yaptığını belirtiyor.

Bu kadar ilgi ve harcanan paraya rağmen, normal bir vatandaşın girebileceği, deneyimleyebileceği ve test edebileceği bir metaverse var mı derseniz bugün için bu gerçekten büyük soru işareti. Hatta son aylardaki büyük tantanalara, vadedilen uygulamalara, görkemli sunumlara rağmen; metaverse platformlarının performans ve kullanıcı deneyimi sorunları; ilerlemelerin oldukça yavaş gerçekleşmesi hayal kırıklığına neden oluyor. Ancak, “hayal kırıklığı fazının” yeni teknolojilerin gelişim eğrisindeki en kritik aşamalardan olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Bu fazda, çok konuşulan, öne çıkan teknolojiler geniş kitlelerin kullanımına sunuluyor ve kullanıcılardan gelen geri bildirimler, yorumlar; değer tekliflerinin gözden geçirilmesi kadar, teknolojilerin doğru pozisyonlanmasına etki ediyor ve genel kullanım için baz oluşturuluyor. 

Bildiğiniz üzere ben de metaverse’e yönelik, bu kavramının dünya genelinde tartışılmaya başlandığı geçtiğimiz yılın Ekim ayından itibaren araştırmalarımı, analizlerimi ve farklı bakış açılarına yönelik değerlendirmelerimi paylaşıyorum. Metaverse’ün halen çok erken aşamalarda olduğunu belirtmekle birlikte, metaverse’ün ihtiyaçlardan geliştiğini, devrimsel bir etkiye neden olacağını, bu nedenle de ciddi bir şekilde ele alınarak, üzerinde şimdiden stratejiler kurulması gerektiğini savunuyorum. 

Geçtiğimiz haftalarda dünyaca ünlü Time dergisi de metaverse’ü kapağına taşıdı ve “Metaverse’e doğru: Dijital dünyanın yeni dönemi her şeyi değiştirecek” başlığını attı. Bu kapak özelinde Matthew Ball tarafından yayınlanan makalenin başlığı da “Metaverse hayatlarımızı yeniden şekillendirecek. Daha iyiye doğru olmasından emin olalım” şeklindeydi. Yazar makalesinde metaverse’ün hayatımızın her alanına sirayet edeceğini savunurken, bu köklü değişim sürecinde doğru bir şekilde aksiyon almanın ve konunun önemini doğru kavramının altını çiziyor. Ball’un Time makalesinde yer verdiği pek çok konuya ben de Hürriyet’teki farklı makalelerimde değinmiştim. Bu yazımda, Time’ın metaverse makalesinde öne çıkan konulara, daha önce sizlerle paylaşmış olduğum kendi düşüncelerim ile karşılaştırarak yer vermek istedim. 

Time’in iddialı kapağına rağmen, makalenin giriş kısmında metaverse’ün bugün ne yazık ki özelikle kurumsal dünyadaki yöneticiler tarafından yeterince anlaşılmadan, analiz edilmeden ve üst bakış açışıyla ele alındığına değiniliyor ve iş dünyasında oldukça alışkın olduğumuz, yeni kavramların altını doldurmadan sahiplenme anlayışı ya da başka bir deyişle “kurumsal tiyatro” eleştiriliyor: “Her şirketin yöneticisi metaverse'den bahsetme ihtiyacı duyuyor ve metaverse’ün şirketlerinin yeteneklerine rakiplerinden daha iyi nasıl uyduğunu gösterme yarışında. Çok azı ne olduğunu veya tam olarak ne inşa edeceklerini açıklıyor gibi görünüyor...” 

Benzer şekilde bu konuyla ilgili görüşlerime farklı zamanlarda değinmiştim: “Ne yazık ki bu önemli kavramın (metaverse’ün) çoğunlukla doğru kullanılmadığından ya da farklı yönlere çekildiğinden dolayı, bilgi kirliliği yaşandığını; kavram çatışmaları oluştuğunu, sonuç olarak da oldukça yanlış önyargıların ortaya çıktığını gözlemliyorum. Daha önce metaverse’ün gelişimini ele alırken efsane buz hokeyi oyuncusu Wayne Gretzky’nin “ben topun olduğu yere değil, topun gideceği yere doğru kayarım” sözünü paylaşmış ve metaverse’ü yorumlarken de bu sürecin nasıl gelişeceğine odaklanmamız gerektiğine değinmiştim. Ancak, bir yandan herkes topun gideceği yere odaklanırsa da şu anda kimse topa müdahale edemez ve sonuç istendiği şekilde gelişmez… Bu nedenle süreci doğru analiz etmeli, önce anlamalı, akabinde doğru yorumlamalı, anlatmalı ve fark yaratacak uygulamaları hayata geçirmeliyiz…

…Metaverse’ün popülaritesinde ve gündemin hep üst sıralarında olmasında, bu süreçte aman geç kalmayalım telaşının ve psikolojisinin de büyük etkisi bulunuyor…” 

Time’daki makalede ayrıca, Dünya’nın önde gelen teknoloji firmalarının metaverse’e olan ilgisine değiniliyor: “Facebook, adını Meta olarak değiştirmesi ve metaverse’e yönelik ciddi yatırım stratejisini açıkça paylaşması nedeni ile öne çıksa da Dünya’nın en değerli altı şirketi daha – Amazon, Apple, Google, Microsoft, Nvidia, Tencent – metaverse için hazırlanmakla meşgul. Bu şirketler organizasyon yapılarını yeniden şekillendiriyorlar, iş tanımlarının üzerinden geçiyorlar, ürün tekliflerini yeniden yapılandırıyorlar ve milyarlarca dolarlık ürün lansmanlarına hazırlanıyorlar…” 

Bu konuya yönelik benim de bir paylaşımlarım olmuştu: “…Büyük firmaların “metaverse”ü geliştirme, tanımlama ve sahiplenme yarışı 2022’nin de en büyük teknoloji gündemini oluşturacak… 

Yazının Devamını Oku

Start-up’ların başarısını arttıracak yeni bir model: Venture Studio

14 Temmuz 2022
Sıfırdan yeni bir iş kurmak, yeni bir işi büyütmek, her ne kadar son zamanlarda ülkemiz dahil, Dünya’nın pek çok bölgesinde oldukça popüler hale gelse ve basitleştirilse de gerçekte hiç de kolay bir iş değil.

Girişimci olmayı hedefleyen genç arkadaşlara hep belirttiğim üzere “girişimcilik hayal etmesi kolay, icra etmesi oldukça zor bir meslek…” Doğru bir ekip ile yola çıkıp, bu ekibi vizyona ortak etmekten, işinizi büyütmek için en uygun yatırımcıları işinize inandırmaya;  müşteriler ile sürekli iletişim içerisinde olup, çözümlerinizi kullanmaları için ikna etmekten, onlardan aldığınız geri bildirimler ile işinizi sürekli geliştirme çabasına kadar pek çok topu havada, toplar yere düşmeden tutmak durumundasınız. Tabii bu süreçte işler ters de gidebilir, hiç beklenmedik gelişmelerle ya da işinizi olumsuz etkileyecek süreçlerle karşılaşabilirsiniz. Tüm bunlar girişimciliğin doğasında bulunan faktörler ve bunların bilincinde olarak yola çıkmak gerekiyor.

Girişimcilikte başarılı olmak için kan, ter ve gözyaşını göze almak gerekiyor…  

Bir girişimci açısından başarısızlığın da akıllıca yönetilmesi gerektiğini ve başarısız olurken, nerede yetersiz kaldığınızı ve neleri daha iyi yapabileceğinizi anlamanın önemini daha önceki yazılarımda pek çok kez belirtmiştim. Bununla birlikte, yine son yazımda, yatırımcılar arasında yaygın olan yeni girişimlerin %90'ının başarısız olacağı ve batacağı yaklaşımına ve bu yaklaşım doğrultusunda yatırım stratejilerinin kurgulanmasına katılmadığımı da gerekçeleri ile anlatmıştım… Şu da bir gerçek ki, start-up’ların başarı ihtimalini arttıracak yeni yöntemlere, yeni yaklaşımlara da ciddi anlamda ihtiyaç var.

Her ne kadar yatırım fonları, kuluçka merkezleri ya da hızlandırıcı programları, girişim ekosisteminde önemli bir role sahip olsa da her start-up’ın doğru bir şekilde gelişmesi ve büyümesi için yeterli olamayabiliyor. Her şey gitgide daha da hız kazanırken; rekabet daha sert ve acımasız hale gelirken ve müşteriler daha talepkar olurken, bir adım önde olmak için problemlere doğru çözümler getirmek ve daha yüksek hızda inovasyonlar ortaya koymak gerekiyor. Bunun için, fikirlerin son derece hızlı, ancak planlı bir şekilde hayata geçirilmesi ve müşteriler ile test edilmesi gerekiyor.

Bu doğrultuda, yeni kurulmuş ya da kurulacak olan start-up’ların başarı ihtimalini artıracak olan son dönemlerde öne çıkan bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Venture studio yapısı…

Venture studio ne demek?

Venture studio, yeni start-up’ların kuruluşunu destekleyen bir çatı şirket, bir nevi “start-up fabrikası” olarak nitelendirilebilir. Venture stüdyoların temel değer önerisini, start-up’ların çözümlerini somutlaştırmak için gereken süreyi, riskleri de azaltarak minimize etmesi, aynı zamanda pek çok inovasyon değeri olan yeni fikrin denenmesi için ideal bir ortam sağlaması oluşturuyor.

Venture stüdyolar bağımsız olarak kendi ekipleri ile girişimcileri destekleyebildiği gibi, daha büyük kurumsal yapılar içerisinde yer alarak “kurumsal venture builder” olarak da çözüm sağlamaktalar (ben bu yazımda daha çok bağımsız venture stüdyoları analiz ettim). Bu yapılar, yeni startup'ların iş fikirlerini modellemek, başarı için onlara rehberlik etmek için kaynaklarını ve iş ortaklıklarını girişimcilere açmaları yanında, onları deneyimli mentörler ya da danışmanlarla, gerektiği takdirde de faklı uzmanlıktaki kurucularla eşleştiriyorlar. Bunları yaptığını iddia eden, pek çok yatırımcı ya da risk sermayesi var diyebilirsiniz, ancak, venture stüdyoları bu kadar çekici kılan ve start-up’ların başarı şansını artıran buzdağının altındakiler… Özellikle venture stüdyoların girişimcilere açtığı kaynaklar bir start-up için gerekli tüm süreçleri içeriyor: Yazılım geliştirmeden, tasarım desteğine; satış stratejisi ve müşteri kazanımından, büyüme modellemesine ve pazarlama çalışmalarına; insan kaynağı desteğinden, hukuk ve muhasebe  danışmanlığına kadar… . Yani, venture stüdyo, start-up’lara yalnızca risk sermayesi değil, aynı zamanda operasyonel destek ve kaynaklar da sunuyor. Venture stüdyoların iş modelini de start-up’ın geleceğini ve başarısını etkileyen kaynaklara herhangi bir bedel verilmeden ulaşılması karşılığında belirlenen hedeflere erişim sonrası, şirketten bir miktar hisse almak oluşturuyor.

Yazının Devamını Oku

Türkiye girişimcilik ekosistemine yönelik düşüncelerim

4 Temmuz 2022
22 Ekim 2020’de, Hürriyet için “Türkiye’deki Girişimcilik Ekosisteminin Durumu” başlıklı bir yazı ile ekosistemi analiz etmiştim. Yazıma “Ülkemizdeki girişimciler, global bir kriz olan Kovid-19 salgınını fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Start-up’lara yatırımlarda son dönemlerde önemli oranda artış görülmesi, yatırımcıların da pandemi sürecinde temkinli davranmak yerine yeni iş alanlarına odaklandıklarının bir göstergesi. Ekosistemin hızla büyümesi ve bu alana ilginin artması oldukça umut verici…” diyerek başlamış ve “…şu anda, Türk girişimcilik ekosistemi ne yazık ki “hiyerarşik, artistik ve kurumsal bir yapıda” … Böyle olunca, fikre değer vermekten, kurucu takıma odaklanıp, bu cevherleri geliştirmeye çalışmaktan ziyade, tüm odak genellikle yatırımcıda oluyor. Girişimcilikte önemli nokta, bir şeyler üretenleri, toplum için fayda sağlamaya çalışanları, problem çözmeye odaklananları bulup, onları desteklemek olmalı. Ben de hayallerinin peşinden koşan, uygulamalarını daha iyi hale getirmek için uykusuz geceler boyunca takım olarak çalışan gençlere, küçük tavsiyeler vermekten; bir kahve ikram edip, ofisimi açarak bile destek olmaktan yanayım…” şeklinde bitirmiştim.

Geçen zaman içerisinde bu yazımı okuyup da bana ulaşan girişimciler kadar (aralarında hala çok sık görüştüklerimiz var), mentör olarak destek olduğum kuluçka merkezlerinden ve üniversitelerden sayısız girişimci, girişimci adayı ya da start-up ile görüşme imkanım oldu ve bazılarına farklı süreçlerde destek olmaya gayret gösterdim. Bu girişimlerin bir kısmı ülkeyi aşıp, global arenada öne çıktı, bir kısmı büyük değerlemelere ulaştı, bir kısmı yatırım aldı, bir kısmı “pivot etti” (iş modelini değiştirdi ya da başlangıçta benimle paylaştıklarından çok farklı bir alana odaklandı); bazı start-up’ların kurucuları birbirlerine küstüler; bazı start-uplar da artık yok (Battı, kapandı, fikrin doğruluğuna inanmamaya başladı; ya da kurucuların gücü yetmedi, sabredemedi, mücadeleye dayanamadı, pes etti)… Bu işin doğası böyle, bundan sonra da bazı start-uplar öne çıkarken; bazıları yola devam edemeyecek. Hatta bazı start-up’lar, bazı girişimciler bir dönem öne çıkıp, star olurken, bir dönem yıldızları sönecek… Regülasyonlar, ülke dinamikleri, büyüme sancıları, yatırım/global açılım süreçleri, müşteri şikayetleri, yeni teknolojiler, pazar dinamikleri, start-up’ların gelişimlerini, büyümelerini ve başarıyı etkileyen temel dinamikler ve bunların tümünü yönetebilme, gerçekten sağlam karakter, donanım ve mücadele gücü gerektiriyor.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından 2021 yılı sonunda paylaşılan Fintek Ekosistemi Durum Raporu’nda da belirtiği üzere “Girişimcilik ekosistemin durumuna yönelik belirttiğim ilk yazımı yayınladığım 2010’lu yılların başından itibaren “Türkiye'de hızlandırma programı, kuluçka merkezi, ortak çalışma alanı, teknoparklar, melek yatrım ağları ve girişim sermayesi fonlarının (VC) sayısı hızla artış gösterdi. Ayrıca, girişim sermayesi fonu destekli girişim sayısı her geçen sene artıyor. Bununla birlikte, 2018-2021 yılları arasında Türkiye’deki fonlar $774 milyon toplamış ve toplam fon büyüklüğü anlamında rekor kırılmış. Bu süreçte ülkemizde pek çok unicorn, hatta decacorn ortaya çıktğı gibi Startup Genome'un küresel start-up ekosistemlerini karşılaştıran 2021 raporuna göre İstanbul, “Küresel Olarak Gelişmekte Olan 100 Ekosistem” arasında 15. sırada yer almış.” 

Ekosistemdeki gelişim gerçekten oldukça çarpıcı ve heyecan verici, ancak okuyucularım bilir, ben bir konuyu ele alırken hep farklı bakış açılarından, gelişim kadar gelişime açık alanları da belirterek daha iyiye nasıl gidebileceğimizi tartışmaya çalışırım. Bu açıdan bakacak olursak, bu yazımda da girişimcilik ekosisteminde gördüğüm eksiklere yer vereceğim. Konunun çok gündemde olduğu, gençlerin genellikle girişimci olmak istediği (%90’a yakın); kurumsal şirketlerin, sermaye sahiplerinin ve yeni iş alanları arayanların da yatırımcılığa soyunduğu bir dönemde, bu paylaşımları birkaç seri olarak ele alacağım… 

Girişimciliğin Anlaşılamayan Özellikleri

Girişimcilik ekosistemi açısından parayla gerçekleşebilecek olan ve kopyalanabilecek özellikler ülkemiz dahil pek çok yerde deneniyor: Ortak çalışma alanları (co-working space), kuluçka merkezleri, inovasyon laboratuvarları kurmak; start-up hızlandırıcı programları düzenlemek; melek yatırım ağları ya da venture capital (risk sermayesi) fonları oluşturmak; meet-up’lar, girişimcilik etkinlikleri düzenlemek; vb… Tüm bunlar gerçekleştirilse, hatta sayıları büyük bir oranda artış gösterse bile istenilen sonuçlar ortaya çıkıyor mu, bunu sorgulamamız gerekiyor. Hep belirttiğim gibi, öyle bir süreçte ilerliyoruz ki bu gidişle Türkiye’de girişim sayısından fazla, girişimci destek programı; girişimciden fazla mentör olmaya başlayacak… Şunu unutmamak gerekiyor: Para, iyi girişimleri belli bir noktaya geldikten sonra geliştirebilir ya da bir bölümünü satın alabilir; ancak doğru fikirleri ortaya çıkarma, düzgün bir şekilde destekleme ve fikirleri şirketleştirme konusunda para tek başına yeterli değil… Ekosistemi çok iyi start-up lar olmadan inşa etmeye çalışmak, Instagram ya da TikTok’u kullanıcılar olmadan büyütmeye çalışmak gibi bir şey. Bu nedenle, iyi fikirler, iyi start-up lar olduğu takdirde, para çok önemli bir katalizör haline geliyor, ancak paranın tek başına bir önemi bulunmuyor (Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin anlaşılamayan temel problemlerinden birini bu oluşturuyor).

Diyeceksiniz ki, zaten girişimci destekleme programlarının amacı, start-upları, girişimcileri desteklemek, bu nedenle bunların sayısının artması iyi bir şey. Doğruluk payı olmakla birlikte, yine üzerinde tartışılması gereken bir konu. Girişimcilik uzmanlık isteyen bir alan, bu kadar uzman olmamasına rağmen bu kurumların sayılarının artması, niteliksek olarak da artışı beraberinde getiriyor mu asıl bunu analiz etmek gerekiyor. Tıpkı, üniversitelerin sayısının artmasına kıyasla, eğitim kalitesini ve mezunların durumunu analiz etme ihtiyacı gibi…

Öte yandan, konuştuğum hep çok girişimci, yatırımcılardan ve yatırımcıların kendilerini anlamadıklarından dem vururken; yatırımcılar da gelecek vadeden, iyi girişimlere erişmedeki sorunları dile getiriyorlar. Yani, iki taraf da birbirinden şikayetçi ve aradaki iletişim eksikliği gittikçe artıyor.

Ekosistemin bileşenleri…

Yazının Devamını Oku

Nedir bu NFT ve son dönemlerde neden bu kadar popüler hale geldi?

12 Haziran 2022
NFT (non-fungible token) ya da Türkçe ismi ile “nitelikli fikri tapu", metaverse’ün gelişimi ile birlikte popülaritesi gitgide artan bir trend haline geldi. Her ne kadar bazı uygulamalar bu kavramın da içinin boşaltılmasına neden olsa da önümüzdeki dönemlerde NFT’nin stratejik önemi daha da belirginleşecek. Önde gelen Dapp (decentralized application - merkeziyetsiz uygulama) platfor-mu DappRadar verilerine göre, 2020’de sadece $95 milyon olan NFT’lerin ti-caret hacmi; 2021'de $24,9 milyara yükseldi. NBA şu ana kadar, NFT video özetlerinden $230 milyondan fazla hasılat elde etti.

NFT deyince ilk olarak dijital sanat eserleri akla geliyor, ancak NFT interaktif oyun öğelerini, koleksiyon ürünlerini, etkinlik biletlerini, alan adlarını, müziği, video klipleri, internet memelerini, hatta fiziksel ürün ve mülkleri de içeren oldukça geniş bir kavram… 

NFT, blok zincirinden türedi…

Blok zinciri teknolojisinin benzersiz, kopyalanamaz dijital dosyalar oluşturmak için kullanılabileceğinin fark edilmesi NFT’nin önünün açılmasına neden oldu. NFT; bilgilerin güvenli ve merkezi olmayan bir veri tabanında, ürünün kime ait olduğu ya da eserin üreticisinin kim olduğu gibi bilgileri de içerek şekilde saklanmasını sağlayarak; sanat eserlerinin ve belirttiğim tüm ürünlerin özgünlüğünü ifade ediyor. Yani NFT’li her varlık benzersiz bir hal alıyor; bu NFT’yi alan kişi açısından da dijital mülkiyeti ifade ediyor. 

NFT’lerin metaverse’ler arası geçişte de önemli bir yeri olacak…

NFT’leri ekonomik boyutunun yanında, metaverse’ler arası interoperability (birlikte çalışılabilirlik) sağlaması ve mülkiyet odağında da ele almak gerekiyor. NFT’ler teorik olarak bir sanal ortamdan diğerine taşınabilecek. Örneğin, bir video oyununda satın aldığınız bir NFT kalkanını, farklı bir oyunda da kullanabileceksiniz veya NFT olarak satın aldığınız bir çizgi film karakteri, bir metaverse platformunda avatarınız olabilecek. NFT satın aldığınız platform sizi kızdırdığı takdirde, oradan aldığınız tüm NFT’leri farklı bir platforma taşıyarak orada satabiliceksiniz. 

Peki NFT’nin değeri nereden geliyor?

NFT’lerin değeri, temelde kripto paralar kadar değişkenlik gösterebiliyor. Bu noktada NFT’nin ne anlama geldiğini analiz ederek başlamamızda yarar var. Ekonomide, “değişebilen (ya da takas edilebilen) varlıklar”, tamamen aynı türden başka şeylerle değiştirilebilen varlıklar için kullanılan bir terimdir. Türk lirası ya da Amerikan doları değiştirilebilir, çünkü siz bir arkadaşınız ile 10 TL lik banknotları takas edebilirsiniz (ya da 10TL yerine 2 adet 5 TL alabilirsiniz) ve her biriniz yine aynı harcama gücüne sahip olursunuz. Çoğu kripto para birimi de değiştirilebilir (bir Bitcoin bir Bitcoin'dir ve hangi Bitcoin'e sahip olduğunuz gerçekte önemli değildir). 

Bir şey değiştirilemez ise, benzersiz özelliklere sahip olduğu anlamına gelir, bu nedenle de başka bir şeyle değiştirmeye çok istekli olunmayabilir. Bunu en iyi ünlü sanat eserleri ile anlatabiliriz. Örneğin, sanat tarihinde çok önemli bir yeri olan Mona Lisa’yı örnek verelim. Louvre Müzesi’nde sergilenen Mona Lisa tektir. Tablonun fotoğrafını çekebilir veya bir baskısını satın alabilirsiniz, ancak orijinal yalnızca tek bir tablo var ve bu tablo paha biçilemez… Yani, aynı şeyden çok sayıda olabilmesine rağmen aralarından birinin orijinalliği ve sahipliğinin kesin olarak bilinebilmesi, bu nesnenin önemini ortaya koyuyor. NFTleri de eşsiz özellikleri doğrulamak ve potansiyel alıcıların mülkiyet hakkına izin vermek için bir blok zincirine kaydedilen dijital sertifikalar olarak düşünebiliriz. Bir başka deyişle, NFTleri değerli yapan, benzersiz bir varlığın gerçekliğini doğrulaması oluşturuyor.… NFT’lerin değerli olmasını sağlayan diğer faktörler ise: Fayda, mülkiyet geçmişi, temel değer, alıcı algısı, likidite primi ve gelecekteki değeri…

Yazının Devamını Oku

Üniversiteler ve girişimcilik ekosistemi sürdürülebilirliği nasıl destekleyebilir?

31 Mayıs 2022
Geçtiğimiz aylarda, Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) ardından bilim insanları tarafından hazırlanan bir rapora göre, kararlı bir toplu eylem göstermezsek (ki bugüne kadar ne yazık ki gösteremedik), insanlık olarak kontrolsüz iklim değişikliğinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalacağımız bilimsel bir gerçek…

Gelin bu bilimsel gerçeklik olarak ifade edilen sonuçların bir kısmını sizlerle paylaşayım: 2050 yılına kadar okyanuslarda 4 kat daha fazla plastik çöp ve 2100 yılına kadar denizlerde 50 kat daha fazla mikro plastik olacak. IPCC’ye göre “son 50 yılda aşırı hava felaketleri 5 kat artış gösterdi”; WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) Yaşayan Gezegen Raporu’nda belirtildiği üzere “son 50 yılda biyoçeşitliliğin %68’i yok oldu;” Nasa İklim raporuna göre “her on yılda bir buzulların %13’ü eriyor ve deniz seviyelerinin artışındaki önemli bir etmeni oluşturuyor”… The Global Environment Facility’e (Küresel Çevre Fonu) göre ise “her yıl 24 milyar ton verimli toprak, kimyasal tarım uygulamaları nedeni ile kaybediliyor.” Avrupa Birliği İklim Değişikliği Servisi Copernicus’a göre de “2021 yazı, bugüne dek Avrupa’da kayıtlara geçen en sıcak mevsim oldu…” (Umarım önümüzdeki yaz ayları geçtiğimiz yazı serin olarak hatırlamamıza neden olmaz.) 

Global Forest Watch’a göre ise, “Dünya’nın kuzey yarımküredeki ağaç örtüsü kayıpları 2021’de, kaydedilen en yüksek seviyedeydi.” Araştırmaya göre kuzey yarımkürede 2021 yılı boyunca her dakika 10 futbol sahası büyüklüğündeki orman alanı yok oldu… Buna benzer iklim krizi ve iklim değişikliği kaynaklı can sıkıcı haberleri çoğaltmak mümkün (bu analizler için yararlandığım 1,5 derece ve Youth for Climate’a da teşekkür etmek isterim). Ancak her zaman olduğu gibi sorunları sadece belirtmek yerine, bu sorunlarla nasıl başa çıkabileceğimizi ve nasıl çözüm yolları geliştirebileceğimize de odaklanmak isterim. Yaklaşık bir yıl önce, 31 Temmuz 2021’de, ülkemizin dört bir yanında orman yangınları ile mücadele etmek durumunda kaldığımız bir süreçte, bu mücadelede bir tuzum olsun diye için “Orman yangınlarını önlemek için teknolojiden nasıl yararlanılabileceğine" yönelik bir araştırma gerçekleştirmiş ve hem ülkemizde, hem de yurtdışında bu odaktaki çalışmaları ve çözümleri Hürriyet’te paylaşmıştım.

Yazımın sonunda da şu öneride bulunmuştum: "...orman yangınlarına karşı tüm toplumun hassasiyetinin arttığı bu dönemde, büyük kurumlar ya da iş adamları üniversiteler nezdinde yangınla mücadele laboratuvarlarına da sponsor olmayı düşünmeli…” Bildiğim kadarı ile bugüne ana kadar bu çağrıma yanıt veren herhangi bir şirket ya da birey olmadı!.. Ancak Silikon Vadisi'nin önde gelen yatırımcılarından ve Amazon, Google, Slack gibi teknoloji devlerine yatırım yapmış John Doerr, bu ay başında Stanford Üniversitesi'ne, iklim değişikliği ve sürdürülebilirliğe odaklanacak yeni bir fakülteyi finanse etmek adına, eşi ve kendi adına $1,1 milyar bağışlayacağını açıkladı... Bu tutar, yeni bir fakülte kurmak için bir üniversiteye yapılan en yüksek ve aynı zamanda bir akademik kuruma verilen en yüksek ikinci bağış miktarı… 

Doerr, iklim ve sürdürülebilirliği yeni bilgisayar bilimi olarak nitelendiriyor ve içinde bulunduğumuz dönemin belirleyici olduğunu vurguluyor: "İklim biliminin, gençlerin tüm haklı gerekçelerle hayatlarıyla ilgili yapmak istedikleri şey olduğunu düşünüyorum…” Geçen yıl Doerr, “Hız ve Ölçek: İklim Krizimizi Şimdi Çözmek İçin Bir Eylem Planı” adlı bir kitap da yayınlamış ve emisyonları azaltmak ve yenilenebilir enerji kullanımını artırmak için önerilerini paylaşmıştı. Doerr, tek bir sürdürülebilirlik odaklı fakültenin çözüm için yeterli olmayacağının da altını çiziyor: “Tıpkı birden fazla tıp fakültemiz olduğu gibi, bu problemin üstesinden gelmek için de birden fazla sürdürülebilirlik okuluna ihtiyacımız olacak.” 

Fakültenin ilk dekanı olarak atanan Arun Majumdar’a göre de “21. Yüzyılın en temel sorunu ile karşı karşıyayız ve bu sorun, gezegenimizin karşı karşıya olduğu iklim, su, gıda ve diğer karmaşık sorunları kapsıyor.” Majumdar, tek başına hiçbir kurumun sorunu çözemeyeceğini, harekete geçmek için akademi, iş dünyası, kâr amacı gütmeyen STK’lar, hükümetler ve diğer birçok kuruluştan oluşan büyük bir ekosisteme ihtiyaç duyulacağını da belirtiyor. 

Stanford Doerr Sürdürülebilirlik Fakültesi olarak adlandırılacak yeni fakülte, acil çözüm gerektiren odaklardan, gelecek nesilleri en çok etkileyebilecek sorunlara kadar hem kısa hem de uzun vadeli çözümlere odaklanacak. Tek bir akademik disiplindense; bir dizi disiplini barındıracak olan fakültenin, gezegen bilimi, enerji teknolojisi, gıda ve su güvenliği gibi akademik disiplinlere ev sahipliği yapması bekleniyor. Ayrıca, birkaç disiplinler arası enstitüye ve iklim krizine pratik politika ve teknoloji çözümleri geliştirmeye odaklanan bir merkeze de sahip olacak. Faaliyetine 90 öğretim üyesi ile başlayacak olan fakülte, önümüzdeki 10 yıl içinde 60 öğretim üyesini daha bünyesine katmayı planlıyor. Stanford, Doerr'den gelen bağışın yanı sıra 590 milyon dolar daha topladığını ve Üniversite’nin 70 yıl sonraki ilk yeni fakültesi olan Stanford Doerr Sürdürülebilirlik Okulu'nu Eylül ayında açmayı hedeflediklerini de açıklamıştı. 

Diğer pek çok önde gelen üniversite de iklim değişikliğine odaklanan disiplinler arası fakülteler kuruyor. Columbia Üniversitesi ve Arizona Eyalet Üniversitesi de iklim okulları oluşturmuş; Harvard Üniversitesi ve California Berkeley Üniversitesi gibi önde gelen üniversiteler de çevresel araştırmaları bir öncelik olarak belirlemeye başlamıştı. 

Umarım Doerr'in bu atılımı, ülkemizde önde gelen iş insanlarını ve şirketleri de benzer çalışmalar gerçekleştirmek adına harekete geçirir; üniversitelerimiz de iklim bilimi odaklı çalışma ve projelere daha fazla odaklanır… 

Yazının Devamını Oku

Metaverse algısı ve öne çıkan sektörel metaverse uygulamaları

7 Mayıs 2022
Gün geçmiyor ki metaverse’e yönelik yeni bir haber, araştırma, gündem ya da uygulama ile karşılaşmayalım. Metaverse’ün bu kadar ön planda olmasının en büyük nedenlerinden biri, metaverse ile ortaya çıkacak olan yeni ekonomik fırsatlar: Goldman Sachs ve Morgan Stanley metaverse'ü 8 trilyon dolarlık bir pazar olarak tanımlarken, Citi Group’un yaptığı bir analiz, metaverse ekonomisinin 2030 yılına kadar 13 trilyon dolara çıkabileceğini ortaya koyuyor…

Metaverse’ün ne olduğunun, ne olması gerektiğinin ve ne olabileceğinin bireyler, kurumlar ve hatta hükümetler tarafından tanımlanmakta olduğu kritik bir süreçteyiz. En temel tanımıyla metaverse, teknolojiyle zenginleşen hayatımızın dijital bir uzantısı. Şu anda, bir dizi farklı sanal platform ve deneyim olarak var olsa da, gelecekte metaverse dijital ve fiziksel yaşamlarımızın tamamen birleştiği, birbirine bağlı ve sınırsız bir dünyaya doğru genişleyecek… 

Önde gelen araştırma şirketlerinden Wunderman Thompson Intelligence, metaverse odağında “Yeni gerçeklikler- Metaverse ve ötesi” başlıklı bir rapor yayınladı ve bu raporda güncel bir araştırmanın sonuçları ile metaverse odağındaki son sektörel gelişmeleri ve metaverse’ün toplumdaki algısını paylaştı. Bu yazımda, bu raporda öne çıkanları paylaşmak istedim. 

Metaverse’ün ne olduğunu bilenler, bu yeni trendi umut verici buluyor…

Wunderman Thompson araştırmasına göre metaverse’ü duyduğunu belirten insanlar %74 oranındayken; bu grubun sadece %15’i onu başka birine anlatabilecek kadar bilgi sahibi olduğunu itiraf ediyor. Yani hala tam olarak tanımda bir netlik bulunmuyor… Metaverse’ü bildiğini söyleyen insanların en önemli endişeleri arasında gizlilik, veri koruması, çocukların güvenliği ve zorbalık yer alıyor.

Öte yandan, metaverse’ü bilenler, bu yeni trendi umut verici buluyor ve %74'ü metaverse’ün gelecekte önemli bir yeri olacağına inanırken, %72’si metaverse’ün bir sonraki büyük teknoloji (next big thing) olduğuna, %68’i internetin geleceği olduğuna ve %66’sı yaşamı değiştireceğine inanıyor. Ayrıca, tüketicilerin %61'i, markaların metaverse’ün çevresel etkilerine yönelik farkındalık geliştirmeleri gerektiği konusunda hemfikir. 

Metaverse günlük hayatın bir parçası olacak…

Diğer yandan, metaverse’ün ne olduğunu bilenlerin %76’sı avatarlarının, yaratıcılıklarını ve bireyselliklerini ifade etmelerini istiyor. Katılımcılar %82’si metaverse’ün sosyalleşmek, %70’i alışveriş yapmak, %51’i çalışmak için bir yer olacağını ve %50’si de günlük yaşamlarının bir parçası olacağına inandıklarını belirtiyor. Araştırmada dijital tüketimin potansiyeli de ortaya çıkıyor, çünkü katılımcıların %60’ı markaların fiziksel ürünlerin yanı sıra dijital ürünler de üretmesi ve satması gerektiğini söylüyor. 

Peki metaverse’ün sektörlere olan etkisi ne seviyede… 

Yazının Devamını Oku

İş dünyasının metaverse’ü fazlarla gelişecek…

29 Nisan 2022
Son zamanlarda iş hayatında, birkaç yıl önce hayal edebileceğimizden çok daha hızlı ve çarpıcı bir dönüşüm yaşıyoruz. Covid-19 nedeniyle ivmelenen dijitalleşme, iş hayatında yıkıcı değişimlere neden oldu ve uzaktan çalışma, sanal toplantılar/etkinlikler gibi uygulamalar hızla benimsenerek kalıcı hale geldi.

Son dönemlerde devrimsel etkisini her alanda hissetmeye başladığımız metaverse’ün iş dünyasının geleceğinde de önemli yeri olacak. Metaverse’ün ihtiyaçlardan dolayı öne çıktığını savunan biri olarak, iş hayatında özellikle uzaktan ve hibrit çalışma deneyimlerinin metaverse ile daha verimli, üretken ve etkileşimli hale geleceğini düşünüyorum. Ayrıca, metaverse, şirketlerin, tüketicileri ve iş ortakları ile olan iletişim kurma şeklini de derinden değiştirme potansiyeline sahip. Önde gelen araştırma firmalarından Accenture tarafından gerçekleştirilen güncel bir araştırmaya katılanların 71%’i metaverse’ün iş dünyası için olumlu etkiye neden olacağını ve bu katılımcıların %42'si ise bu etkinin "yıkıcı" veya “dönüştürücü" olacağını düşünüyor… 

Harvard Business Review’de yayınlanan bir makalede de belirtildiği üzere metaverse, iş hayatında, sadece uzaktan çalışma ya da ekip çalışmalarının verimini artırmakla kalmayacak; yapay zekâ odaklı, yeni dijital iş arkadaşlarının ortaya çıkışı; oyunlaştırılmış kurgular aracılığıyla öğrenme ve beceri kazanımının hızlandırılması ve yeni girişimler ve iş modellerinin desteklenmesi gibi farklı odaklarda etkisini gösterecek… 

Metaverse uzaktan çalışmanın verimini ve etkileşimi artıracak

Uzaktan çalışmanın pek çok avantajı olduğu gibi, çalışanlar nezdinde pek çok stres kaynaklarının ortaya çıkmasına da neden oluyor. İngiltere’de gerçekleştirilen bir araştırma, uzaktan çalışanların neredeyse üçte birinin ev ve iş hayatını dengelemekte güçlük çektiğini ve dörtte birinden fazlasının mesai bittiğinde dahi işe devam ettiğini ortaya koydu. Metaverse’deki sanal ofisler, her gün sabah ofisinize gidip, mesai bitiminde iş arkadaşlarınıza veda etme hissi yaratarak, iş-özel hayat dengesini daha verimli hale getirebilir. 

Bununla birlikte, pandemi döneminde, çalışanların işe bağlılığını sağlamak birçok şirket için en büyük zorluk haline geldi. Görüntülü görüşmelerin 2 boyutlu ortamında aynı anda pek çok kişinin dikkatini sürekli olarak çekmenin oldukça güç olmasının yanında; bazı insanlar kameralarını açmaktan, bu tarz platformlarda katılımcı olmaktan hoşlanmıyorlar. Bu nedenle metaverse tabanlı 3 boyutlu platformlar kurumsal iş hayatı için önemli vaatleri barındırıyor.  

Orada olmak gibi; metaverse'de takım çalışması ve iş birliği

Yaklaşık iki yıl önce hurriyet.com.tr'deki ilk yazılarımda, iş hayatının ve eğitimin yeni normalini analiz ederken şu tespiti yapmıştım (o zaman metaverse terimi henüz yoktu tabii:)) - “Uzaktan çalışmanın ya da online eğitimlerin tam anlamıyla yüz yüze etkileşim seviyesine gelebilmesi bana göre ancak 5G altyapısı üzerinde sağlanacak sanal gerçeklik (virtual reality- VR) uygulamaları ile mümkün olacak. VR ile farklı mekanlarda olsalar bile, çalışanlar sanki aynı mekandaymış gibi gerçekçi deneyimler yaşayabilecek…” Geldiğimiz noktada metaverse dünyasında 3D avatarların desteği ile bu deneyime oldukça yaklaşmaktayız… Bill Gates de geçtiğimiz aylarda metaverse’ün çok kısa sürede iş hayatında önemli yer edineceğini savunmuş ve şu öngörüde bulunmuştu: “İki ya da üç yıl içerisinde 2 boyutlu kamera görüntülerinden, 3 boyutlu avatarlar ile sanal bir dünyada aynı ortamdaymış gibi hissettiren toplantılara geçiyor olacağız.”… 

Yeni işe başlayanları şirkete alıştırmada ve bağlılık kazandırmada da metaverse’ün önemli yeri olacak

Yazının Devamını Oku

Metaverse’e yönelik son gelişmeler ve Metaverse’ü geliştiren yerli girişimler

11 Nisan 2022
Internetin ve sanal dünyanın temellerini ve işleyişini değiştirecek olan “metaverse"ün, teknoloji dünyasında gelmiş geçmiş en yıkıcı etkiye neden olacağı düşünülüyor. Bu kadar devrimsel ni-teliğine rağmen; içinde bulunduğumuz dönemde metaverse, çok fazla vaat içeren, kafa karışıklığına neden olan ve spekülasyon kaynağı haline gelen bir kavram haline de geldi. Pek çok sunumda, paylaşımda ya da manşetlerde herhangi bir artırılmış gerçeklik (AR) ya da sanal gerçek-lik (VR) deneyimi “metaverse” olarak lanse ediliyor ve örneklendiriliyor. Metaverse’ün popülar-itesinde ve gündemin hep üst sıralarında olmasında, bu süreçte “aman geç kalmayalım telaşının ve psikolojisinin” de büyük etkisi bulunuyor. Öte yandan, metaverse’ün Dünya’nın en büyük 5 teknoloji devinin (Amazon, Apple, Google, Meta, Microsoft) ilk kez aynı alanda rekabet edecek bir odak noktası olması; metaverse’e yönelik bundan böyle sürekli ilgi olacağının somut bir göstergesi.

Unutulmaması gereken önemli bir konu metaverse’ün bugün var olmadığı ve gerçek bir metaverse deneyimine yıllarca uzak olduğumuz… Bununla birlikte, “metaverse öncesi” ya da “metaverse sonrası” şeklinde bir geçişin de çok net olmayacağını belirtmek gerekiyor. Farklı ürünler, servisler ve yetenek setleri bütünleşip kaynaştıkça, zaman içinde metaverse oluşacak. Metaverse’ü anlamak için, onu oluşturan katmanları da iyice anlamak ve bu katmanların hem gelişimini, hem de birbirleri ile olan etkileşimini analiz etmek gerekiyor. Gerçek bir metaverse deneyimi için bugün gelişmekte olan pek çok teknolojinin ve altyapının sürükleyici bir deneyim sağlayacak şekilde birleşmesi gerekiyor. Metaverse için 5G, web 3.0 ve blokziniciri tabanlı bir altyapı; kripto paralar ve NFT’ler üzerinden dönen bir ekonomi; kişiliğimizi temsil eden 3 boyutlu avatarlar, dokunma hissi için özel eldivenler ve giysiler;  AR, VR ve karma gerçeklik (MR) uygulamaları ile deneyimlerin zenginleştiği kurgulara ihtiyaç var… 

Metaverse’ün, çoğu zaman unutulan iki temel özelliğini de belirtmemizde yarar var: Birincisi sürekli olması, yani 3 boyutlu sanal öğelerden ya da alanlardan oluşan kollektif ağın açılıp kapatılmaması; sürekli erişilebilir olması. İkincisi de deneyimin paylaşımı; yani çok sayıda kullanıcının aynı anda erişebileceği ve içinde etkileşime girebileceği bir dünya olması… 

2030’da 13 trilyon dolarlık bir ekonomi

Araştırma şirketi Forrester'ın Aralık 2021’de gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, çevrimiçi kullanıcıların yaklaşık üçte biri metaverse için heyecan duyuyor; %30’a yakını da metaverse’un toplum için iyi bir şey olduğunu düşünüyor. ABD merkezli Citigroup’un gerçekleştirdiği araştırmaya göre de Metaverse'ün 2030 yılına kadar 13 trilyon dolarlık bir ekonomi haline gelmesi ve 5 milyar kullanıcıya ev sahipliği yapması bekleniyor.  Metaverse’ün bugünkü değerinin 21 milyar dolar seviyesinde olmasına rağmen; önümüzdeki iki yıl içerisinde 800 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Gelelim sürekli manşetlerdeki yerini koruyan metaverse konusunda öne çıkan güncel haberlere… 

Güney Kore’de metaverse’de ağaç dikme kampanyası

Bir önceki yazımda ulusal metaverse stratejisini detaylı olarak anlattığım Güney Kore’de Orman Bakanlığı, metaverse'de ağaç dikme kampanyası başlattı. Bu kampanya doğrultusunda, metaverse’de dikilen her ağaç için, Andong'un yangından etkilenen dağ ormanına iki ağaç dikecek. Bakanlık, bu etkinliğin, hükümetin 2050 yılına kadar karbon nötr hedefini destekleme ve yanmış ormanların tekrar yeşermesine yardımcı olma çabasının bir parçası olduğunu belirtti. Sanal ağaç dikme işlemini tamamlayan katılımcılara ayrıca yerel bir ağaç pazarında bir fide ile takas edilebilecekleri bir kupon da veriliyor. 

NFT super yatların satışı başladı

Boat International'ın haberine göre, Project Metaverse adlı 63 metrelik bir NFT süper yat 100 milyon dolarlık bir fiyat ile satışa sunuldu. Potansiyel alıcılar için iyi haber, yat üreticisinin sanal teknenin gerçek versiyonunu da bu NFT karşılığı sunacak olması. 

Yazının Devamını Oku