Erdal Kaplanseren

Google'ın gözü robot teknolojisinde

29 Nisan 2015
Geçtiğimiz yıl sekiz ayrı robot teknolojisi firması satın alan Google'ın amacı dijital dünyayı aşıp hayatımıza girecek robotlar.

İnternet devi Google; Apple, Facebook ve Microsoft’la yoğun bir teknoloji rekabetinin ortasında. Şirketin yeni hedefi robot teknolojilerine yatırım yapmak. Şimdilik pek kimse bilmiyor ama Google dünyanın en hızlı robotunu geliştiren Boston Dynamics’i Aralık 2013’te satın alınca dedikodular arttı. Cheetah adlı robot, adının hakkını vererek Usain Bolt'tan daha hızlı koşabiliyor. http://goo.gl/XmwWYt adresinde Cheetah’nın koşu bandında 46 km/saat hıza çıkışını gösteren bir video var. Firmanın amacı, bir sonraki koşabilir robot WildCat'in Cheetah’dan da hızlı olmasını sağlamak.

Firma başka türden hayvan görünümlü robotlar da geliştirdi. SandFlea’nın özelliği, engelleri aşmak için 10 metre yükseğe zıplayabilmesi. Boston Dynamics'in robotlarına ait videoları http://goo.gl/1Ybhuh adresli YouTube kanalında izleyebilirsiniz.

Bu robotlar satışta mı?

Hayır. Zaten evlerde kullanılabilen türden hizmetçiler değiller ama Boston Dynamics'in geliştirdiği Atlas adlı insansı robot, zorlu engellerde hareket edecek kapasitede. En karmaşık evlerde bile hareket edebiliyor. Firmanın robotları esasında ABD ordusu için geliştirilmekteydi ama Google’ın açıklamasına göre mevcut sözleşmeler sona erince bu amaca yönelik üretim durdurulacak.

O zaman Google bu robotlarla ne yapacak?

Asıl mesele bu zaten. Şu ana kadarki dedikoduların büyük kısmı iddialardan ibaret. Bazı uzmanlar, kimyasal korumalı giysi testlerinde kullanılan Petman gibi robotların Google tarafından tehlikeli bölgelere gönderileceğini ve Sokak Görünümü için kayıt yapacağını düşünüyor. Diğer tahminlerse o kadar heyecan verici değil: Bazı kaynaklara göre bu robotlar depolardaki eşyaları paketlemeye yardım edecek.

Yazının Devamını Oku

Periscope, sosyal medyanın çehresini değiştirebilir

22 Nisan 2015
Periscope, insanlara ilk zamanlarda yazma konusunda verdiği cesareti, bu defa da kameraya konuşma konusunda kazandıracak.

İnternet hayatımıza yön veren ve dolaylı olarak sosyal ilişkilerimizi ve günlük hayatımızdaki pek çok davranışı etkileyen bazı şirketler var. Google, Facebook ve Twitter başı çekenler. Daha önce yapılmış ama başarılı olamamış tablet, MP3 çalar ve dokunmatik telefon gibi cihazlara kattığı yenilikçilikle büyük başarılar elden eden Apple gibi, bazı şirketler daha önce denenmiş servisleri yeniden doğurabiliyor. Kısa metin paylaşımları üzerine kurulan mikro blog sitesi Twitter’ın yine kısa paylaşım hedefleyen video servisi Vine’ın tutması cesaret verici bir gelişme. Şirket şimdi de canlı video servisi Periscope’la seriyi sürdürüyor. İnternetten canlı video yeni bir şey değil. Ücretli veya ücretsiz bir takım servisler var. Bu konuda en büyük yatırımı ise Hangout ile Google yaptı. Elindeki müthiş video gücü YouTube’un avantajını da kullanmak isteyen şirket, nedense kullanıcıları canlı yayın yapma konusunda yeterince ikna edemedi. Şimdiye dek yapına Hangout yayınları beklenen etkiyi ve ilgiyi yakalayamadı. Halbuki birden fazla kişinin bağlanabilmesi, YouTube altyapısı, telefon ve tablet uygulamalarının desteği, Gmail hesabıyla giriş gibi pek çok kolaylık ve avantaj vardı. Fakat hayır, olmayınca olmuyor.

Twitter’ın uygulamasında, Google’ın sunduğu çoğu şey yok. Dümdüz bir uygulama… Twitter hesabınızla giriş yapıyorsunuz, takip ettiğiniz kişileri size öneriyor, onları takibe almakla işe başlıyorsunuz ve gerisi geliyor. Dilerseniz başkalarını yayınlarını izleyip eğlenin, dilerseniz kendi enteresan canlı video yayınlarınızı yapın. Yayını izleyenler ekrana dokunarak bir çok defa kalp gönderebiliyor yayına. Dileyen yorum da yazabiliyor. Bu yorumlar, kalpler gibi ekranda birkaç saniye görünüp kayboluyor. Sizi rahatsız edenleri kolayca bloklamanız da mümkün.

Aslında bakarsanız, Twitter Periscope’la birden fazla deneyimi birleştirmiş oldu. İnternetin ilk dönemlerindeki IRC sohbet odalarındaki basitlik ve rahatlık var bu uygulamada. Web tabanlı rastgelelik üzerine kurulu video chat siteleri de bir başka ilham kaynağı gibi duruyor. Aslında tamamen yeni olmasa da, farklı bir tarzla ortaya çıkan Periscope, insanlara ilk zamanlarda yazma konusunda verdiği cesareti, bu defa da kameraya konuşma konusunda kazandıracak. Eskiden iki cümle kurup yazmaya çekinirdi çoğu insan, şimdi maşallah herkes şakır şakır yazıyor, laf yarıştırmaya zorlanırsınız. Periscope, insanlarda kamera karşısında konuşma veya herhangi bir yerden video yayın yapma konularında bir heves kazandırır mı? Bunu şimdiden bilmemiz zor ama ilk günlerin performansı bile hiç fena değil. Canlı yayınlar şu sıralar genellikle 30-50-70 civarında anlık kişi tarafından canlı izleniyor. Daha enteresan olanları 100’den fazla kişi anlık izliyor. Bu rakamlar binlere, on binlere ve dünya çapında ünlüleri hesaba katarsak milyonlarca kişi tarafında izlenmeye başlarsa; işte o zaman başlayacak şenlik. Twitter, Instagram ve Vine fenomenlerinden sonra, Periscope fenomenlerine hazır olun derim ben.

Eskinden o sırada çevremizde bulunan insanlarla paylaştığımız enteresan bilgileri, tepkileri, tespitleri ve gözlemleri artık hemencecik Twitter’da paylaşıyoruz. Bu durum Periscope için de geçerli olmaya başladığında epeyce garip sonuçlar çıkacak ortaya. Ünlü birinin magazin programlarında görmeye alıştığımız garip görüntülerini şahit olan herhangi biri o sırada görüp yayımlayabilecek. Sokakta karşılaşılan bir kavga, kaza, hatta doğal afetler de milyonlarca telefonun kamerasından dünyaya yayılabilecek. Video uzun zamandır hayatımızda var. Fakat cep telefonuyla birkaç saniye içinde “Mecidiyeköy’de zincirleme trafik kazası” diye bir başlıkla bir kişinin olay yerinden yapacağı canlı yayın, televizyon kanallarına olan ihtiyacı da neredeyse ortadan kaldıracak. Bir süredir sosyal medya, geleneksel medyaya ciddi biçimde haber atlatıyordu; Periscope’la birlikte bu fark iyiden iyiye artabilir. Umarım geleneksel medya, bu gelişmeleri kendi avantajına kullanmanın yollarını bulur.

Yazının Devamını Oku

Change.org'a 25 milyon dolar yatırım

12 Aralık 2014
İnsanların imza kampanyaları başlatarak kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları online bir platform olan Change.org, Bill Gates ve Richard Branson'ın da dâhil olduğu bir grup yatırımcıdan 25 milyon dolarlık bir yatırım aldı. Konuyu Change.org Başkanı ve Genel Müdürü Jennifer Dulski'ye sordum.

Bireysel ve kitlesel duyarlılıklar için özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasından sonra internet alternatif bir alan oluşturdu. İnsanlar artık meydanlara çıkıp seslerini yükseltmektense, rahat koltuklarından kalkmadan protesto haklarını kullanabiliyor. Tepkilerini kısıtlı bir ortam olan internet yoluyla iletmekle kalmaya yönelterek kitleleri pasifize etmesi yönünde eleştiriler de alan Change.org geçtiğimiz günlerde önemli bir yatırım aldı.


Sosyal değişim yaratmak isteyenlerin kampanyalar düzenleyerek çok sayıda kişinin desteğini almaya çalıştıkları bir platform olan Change.org’da başarı elde etmiş pek çok kampanya var.

Şirketin mevcut yapısını geliştirerek daha fazla internet kullanıcısına ulaşması ve daha etkili kampanyalar düzenlenebilmesine olanak yaratacak bağlantılar kurulması için 25 milyonluk bu yatırım önem taşıyor. Yatırımcılar arasında Bill Gates, Twitter Inc. kurucularından Evan Williams ve Virgin Group kurucusu Richard Branson bulunuyor. Misyon odaklı bu platform kâr amacı gütmeyen bir oluşum.

San Francisco merkezli Change.org’un 80 milyondan fazla kullanıcısı var ve 196 ülkede etkin. 18 ülkede ise 222 çalışanıyla bilfiil faaliyet gösteriyor. Toplumsal veya siyasi değişim için baskı oluşturmak için açılan dilekçeler kısa süre içinde yüz binlerce imzaya ulaşabiliyor ve bir kısmından somut sonuçlar da elde ediliyor.

Bu yatırımla ilgili detayları ve özellikle önümüzdeki dönemde yapılacak değişiklikleri Change.org Başkanı ve Genel Müdürü Jennifer Dulski’ye sordum ve cevaplar aldım.

Yapılan yatırım sonrası Change.org'da ne gibi değişiklikler yapılması planlanıyor? Bu yatırım ne için kullanılacak?

Yazının Devamını Oku

Dijital dönüşüm muhteşem olacak!

10 Kasım 2014
Teknolojinin her alandaki uygulamalarıyla hayatlarımız değişiyor. İş yapma şekilleri de tamamen yenileniyor. Şirketler için dijital dönüşümün alt başlıkları şu günlerde büyük bir dikkatle inceleniyor ve tartışılıyor.

Dünya çapında teknolojinin gelişimine yön veren sayılı şirketlerden biri olan Oracle, farklı ülkelerde gerçekleştirdiği Oracle Day etkinliğinin istanbul etabını yarın gerçekleştirecek. Sadece teknoloji dünyasını değil, genel olarak hayatımızı değiştirmeye başlayan konuların ana gündemleri oluşturacağı Oracle Day, yüzlerce profesyonelin hem farklı deneyimler dinleme, hem de kendi deneyimlerini aktarma şansı elde edebilecekleri önemli bir etkinlik olacak.

Geleceğin ABC’si
En küçük işletmelerin tozlu masalarından, küresel şirketlerin lüks gökdelenlerdeki yönetim katlarına kadar her yerde konuşulan bazı konular var. Hayır, doların yükselişinden veya petrol fiyatlarındaki dalgalanmalardan bahsetmiyorum. Şirketlerin geleceği için daha can alıcı bazı uzun vadeli konular ve yatırımlar söz konusu. Çoğu da teknolojiden geçiyor elbette. Neler olabilir bunlar?

Elbette dijital dönüşüm bunlardan biri. Hem kişiler, hem ne boyutta olursa olsun şirketler için artık kaçınılmaz hale gelen dijital dönüşüm belki de en kapsayıcı olan başlık. Sonra ne var? Bulut bilişim elbette, ne olacak. Şirketlere faydası saymakla bitmez... Bilişim giderlerini düşürür, veriye anında her yerden ve her zaman erişmeye olanak sağlar, verimliliği artırır, çalışanların ve yöneticilerin iş süreçlerine hakimiyetini güçlendirir, iş kalitesinin artırır. Bunun gibi pek çok faydasından bahsetmek mümkün. Yani ne varsa bulutta var.
Mobil çözümler bir başka çok değerli konu. Rize’deki çiftçiden, Antep’teki orta ölçekli fabririkatöre, İstanbul’daki küresel şirketten Ankara’daki kamu kurumuna kadar her boyutta ve türde şirket ve kuruluş için mobil çözümler vazgeçilmez halde. Herkes için mutlaka bir ve birden fazla fırsat var.
Büyük veri ise bambaşka bir yerden geliyor konuyor yazımızın ortasına. Sadece dev şirketler için değil, çok yüksek sayıda müşterisi bulunan orta boy işletmeler için de önemli fırsatlar sunan büyük data yönetimini de hiç kenara atmamak gerekiyor.
Eh, sosyal medyasız olmaz değil mi? Kişiler için olduğu kadar şirketler ve kurumlar için de sosyal medya her geçen gün daha önemli hale geliyor. Birkaç yıl öncesine kadar sosyal medyayı küçümseyip, geçici bir heves sanarak yatırım yapmayan şirketleri bugün bin pişman. Hiçbir zaman başlanmayacak kadar geç değildir. Kolları sıvamak isteyen şirketler mutlaka sosyal medyadaki trendleri, nasıl kullanabileceklerini profesyonellerden öğrenmeli ve onlarla çalışmalı.

Hepsi bir arada, Oracle Day İstanbul’da

Yazının Devamını Oku

Akıllı otomobil uykuya dalan sürücüyü uyaracak

10 Ekim 2014
Yeni bir otomobil teknolojisi ile uykuya dalan veya dikkati dağılan sürücüler hemen uyarılıyor. Sürücünün karşısına yerleştirilen bir algılayıcı sayesinde sürücünün gözleri takip ediliyor ve ölümcül otomobil kazalarının büyük bölümünü oluşturan dikkatsizliğin önüne büyük oranda geçilebiliyor.

Hızla ilerleyen teknolojiyle birlikte yaşamlarımızı değiştiren akıllı araçları artık her alanda görebiliyoruz. Hayattaki en önemli şeyin insan hayatı olduğunu bildiğimiz için teknolojiden özellikle son hızla büyüyen güvenlik sektörü faydalanıyor.
Otomotiv ve güvenlik denince akla ilk gelen firmalardan biri olan Volvo, geliştirdiği yeni bir teknik ile trafik kazalarındaki insan faktörünün rolünü en aza indirmeyi planlıyor. Bu sistem, sürücü tarafından algılanamayacak düşüklükte fakat sistemin çalışmasına yetecek güçte bir infrared ışığı ile işini görüyor.
Bu düşük yoğunluktaki ışıkla sürücünün pozisyonu ve göz hareketleri takip ediliyor ve herhangi bir terslikte sistem hemen uyarıda bulunuyor. Bu arada aracın diğer güvenlik sistemleri de çalışarak şerit dışına çıkmanın veya öndeki araca fazla yaklaşmanın önüne geçiliyor.
Volvo, sistemin herhangi bir kamera özelliğinin bulunmadığını ve sürücünün asla “gözetlenmediğini” ekliyor.
Sistemi hâlâ test araçlarında kullanan şirket, bu teknolojiyi gündelik hayata yakın bir gelecekte katmayı planlıyor.

Apple otobillere giriyor

Bunun yanı sıra, Volvo akıllı otomobil servisleri konusunda da çalışmalarını hızlandırdı ve Apple ile bir işbirliğine girişti kısa bir süre önce. Söz konusu işbirliği, araç içi deneyimini yeniden tanımlayacak özellikler vaat ediyor. Apple CarPlay olarak adlandırılan yeni hizmet, Volvo Cars’ın orta konsoldaki büyük dokunmatik ekranlı göstergesiyle; iPad, iPhone ve iPod kullanıcılarının yakından tanıdığı bütün özellik ve hizmetleri doğrudan araç içindekilere sunacak.

Yazının Devamını Oku

3G kotanızı ekonomik kullanmanın 5 yolu

17 Eylül 2014
Günümüzde çoğu akıllı telefon kullanıcısı için mobil internet vazgeçilmez hale geldi. Mobil internet paketleri bir türlü ucuzlamadığı gibi mobilde kotasız internet de hâlâ hayal. 1 GB sınırını aşmak isterseniz nispeten yüksek meblağları gözden çıkartmanız gerekiyor. Bununla birlikte aylık kotası 100MB olan kullanıcı sayısı da az değil.

Mobil operatörler elbette daha büyük kotalı tarifeler almanızı istiyorlar ve bunu yapacak kozlara sahipler; uygulamalar, sosyal medya, internet servisleri ve sürekli e-posta kontrol etme takıntımız sayesinde artık her zamankinden daha fazla veri kullanıyoruz.

Peki ya sizin gibi sıkı çalışan, sosyal ve teknolojiyi kullanan insanlar kısıtlı veri kullanım kotasıyla ne yapacaklar? Veri kullanımınızı azaltmak, kullanımınızı takip edip gözlemlemek ve aylık kotanızı aşmadığınızdan emin olmak uymanız gereken 5 önemli tavsiye:

Ay içinde kullanımınızı takip edin

Bu yazıyı okuduğunuza göre veri kullanımından ve paranızdan tasarruf etmeye hazırsınız ama her şeyin bir sırası var: Veri kullanımınızı azaltmadan önce ne kadar veri kullandığınızı bilmeniz gerekiyor. Bunu yapabilmenin tek yolu veri kullanımınızı takip etmek, böylece onu kullanmadığınız zaman bile (Uygulamalar arka planda da veri tüketebilir.) telefonunuzun tam olarak ne yaptığını öğrenebileceksiniz.

Android ve iOS cihazlarda verilerinizi takip etmenin birkaç yolu var. En kolay yöntem, akıllı telefon veya tabletinizdeki mevcut bilgilere bakmak. Android kullanıcıları veri kullanımlarını Ayarlar menüsünü kurcalayarak öğrenebilir. Ayarlar menüsünde Bağlantılar sekmesi altındaki “Veri kullanımı”na basarak son bir ay içinde kullanılan veri miktarını interaktif grafik şeklinde görebilirsiniz. Ayrıca geçmiş aylardaki kullanımlara ve hangi uygulamanın ne kadar veri kullandığına da bakabilirsiniz.

iOS 7 kullanıcıları için biraz daha karmaşık. Ayarlar > Hücresel yolunu izleyin. “Hücresel Veri Kullanımı” başlığı altında son dönemde ne kadar veri kullanıldığını göreceksiniz. Buradaki “dönem”, istatistikleri son sıfırladığınız andan beri geçen süre oluyor. Maalesef iOS istatistikleri otomatik olarak sıfırlamıyor, o yüzden sadece internet paketinizin yenilendiği günde istatistikleri elle sıfırlarsanız bu bilgiler anlamlı oluyor. Örneğin ben telefonumda istatistikleri en son Ekim 2013’te sıfırlamışım, dolayısıyla burada biriken veriler bana en çok veri tüketen uygulamaları gösterebilir ama aylık tüketimi anlamada hiç işe yaramaz.

Veri kullanımınızı cihazınız üzerinden kontrol etmek kullanışlı ama bu işlev genelde sınırlı oluyor ve o bilgilere fazla güvenmemeniz gerekiyor. Operatörünüzün sunduğu bir uygulama vasıtasıyla veri kullanım kontrolü yapmak daha sağlıklı olacaktır. Operatörünüz belli bir numaraya kısa mesaj göndererek kalan veri miktarınızı öğrenmenizi sağlıyordur. Ayrıca web sitesi üzerinden müşteri girişi yaparak da tüketimi ve kalan miktarı öğrenme imkânınız olabilir. Operatörünüzün web sitesini inceleyerek bu yöntemleri öğrenin.

Yazının Devamını Oku

Yüzen nükleer santral bir umut olabilir mi?

17 Temmuz 2014
Nükleer enerjinin geleceği üzerine karabulutlar seren Fukushima Daiichi kazası ile mühendisler, nükleer santralleri tekrar masaya yatırdı. Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan dünyanın en tanınmış teknoloji enstitülerinden MIT tarafından tasarlanan yüzen nükleer santraller bu düşüncenin bir ürünü.

2011’de Japonya'da gerçekleşemn deprem ve tsunami, Fukushima Daiichi nükleer santralini vurduğunda ne sarsıntı ne de sonrasında gerçekleşen su baskını zehirli sızıntıya neden oldu. Daha ziyade, bunların neden olduğu güç kesintisiyle ortaya çıkan reaktör çekirdeklerini soğutma problemi nükleer sızıntıda büyük rol oynadı.
Nükleer enerjinin geleceği üzerine karabulutlar seren Fukushima Daiichi kazası ile mühendisler, nükleer santralleri tekrar masaya yatırdı. MIT tarafından tasarlanan yüzen nükleer santraller bu düşüncenin bir ürünü. Offshore petrol kuyuları örnek alınarak geliştirilen yüzen nükleer santraller sayesinde, Japonya gibi ülkeler daha güvenli bir nükleer gelecek inşa edebilir.
100 metre derinlikteki su üzerinde demirleyen yüzen platform, tsunami dalgalarından etkilenmeyecek. Depremler ise yok denecek kadar az bir etkiye sebep olacak. Acil durum yaşayan pek çok santralde (Çernovil, Three Mile Adası ve Fukuşima gibi) görülen aşırı ısınma ve potansiyel çekirdek erimesi ise deniz sayesinde neredeyse imkânsız hâle gelecek.
Yüzen nükleer santrallerin büyüklüğü ise son derece esnek olacak. 50 megavatlık ufak santrallerden, büyük modern bir şehri tedarik edebilecek 1000 megavatlık santrallere kadar çeşitli boyutlara sahip olabilecekler.
Yüzen nükleer santral tasarımını gerçekçi bulan çoğu akademisyen, yüksek tsunami riski taşıyan bazı Asya ülkelerinde yakın gelecekte böyle bir pazarın oluşabileceğini düşünüyor.

Yazının Devamını Oku

Facebook insanlar üzerinde deneyler yapıyor mu

15 Temmuz 2014
Araştırma raporları gösteriyor ki ülkemizde her 100 kullanıcıdan 34’ü siber saldırılara maruz kalıyor. Bu kullanıcıların büyük bir kısmı, saldırıya uğradığının ve hatta bilgilerinin ele geçirildiğinin farkında değil. Siz de onlardan biri olabilirsiniz. Hiç tanımadığınız veya sizi tanıyan birileri bilgisayarınızı düzenli olarak gözetliyor, yazışmalarınızı okuyor, kayıtlı verilerinizi inceliyor, internette yaptığınız her şeyi adım adıyor olabilir. Veri kayıpları da bu tehlikelerden biri. Bilgisayarınız saldırıya uğradığında verileriniz artık kullanılamaz hale gelebilir. Bu paranoyanın önüne geçmenin yolu, belli başlı güvenlik tedbirlerini almaktan geçiyor. İnternette daha güvenli bir yaşam için bu adımları atarak işe başlayabilirsiniz:

İnternet güvenliği için 8 önemli kural

1- Güçlü şifreler kullanın

Çok sayıda insan “123456” gibi, çocuklarının ismi veya arabalarının plakası gibi çok basit şifreler kullanmakta. İyi şifreler tahmin edilemez olmalı ve gerçek kelimelere benzememelidir.

2- Düzenli yedekleme yapın

Önemli dosyalarınızın yedeğini alın. İndirdiğiniz yazılım ve içerikler genelde sigorta kapsamında değildir ve muhtemelen bebeğinizin ilk adımlarının videosu sizin için değeri biçilemez ve yeri doldurulamaz bir şeydir.

3- Paylaşmadan önce düşünün

Paylaşacağınız bilgi bir suçlu için kullanışlı bir bilgi olabilir mi? Gerçekten bu bilgiyi internette yayımlamanız gerekiyor mu? Özellikle sosyal ağlar, kimlik hırsızlarının hayatlarını kolaylaştırdığı için hedef hâline geliyorlar. Sosyal medyada paylaşımda bulunmakla kendi özel yaşamınızı gözler önüne sermek arasında aslında kalın bir çizgi var.

4- Her okuduğunuza inanmayın

Yazının Devamını Oku