Maria Montessori; 1870- 1952 yılları arasında yaşamış, İtalya’nın ilk kadın pedogoji doktorudur. Roma’da bir psikiyatri kliniğinde, zihinsel süreçlerini çeşitli nedenlerle tamamlayamamış çocuklarla çalışır ve daha sonra bu çocukların gönderildiği bir okulda yönetici olarak atanır. 1907 yılında San Lorenzo bölgesinde ‘’Casa dei Bambini’yi yani ‘Çocuklar evi’ni kurar. Montessori metodu olarak bilinen çalışmaların temellerini atar. Montessori metodu; çocukların kendilerine özgü bir birey olduklarına ve kapasiteleri doğrultusunda öğrendiklerine odaklanır. En önemli özelliği, çocuğun kendi kendine yetebilmesi ve kendi kişiliğinin oluşumunu planlamasıdır. Bunu sağlamak için de iyi bir gözlem yapılarak doğru materyaller seçmek ebeveynlere düşüyor.
Montessori metoduna göre dekorasyon nasıl olmalıdır?
Evimizin dekorasyonu için aile üyelerimizin fikrini alıp, herkesin ihtiyacına yönelik fikirler ortaya koyarken, çocuklarımız henüz yetişkin olmadılar diye fikirlerini almayacak mıyız? Onlar değil mi bizim yaşam merkezimizde olan, hayatımızı onların mutluluğuna, gelişimine göre endekslemedik mi? Peki dekorasyon yaparken, çocuk odalarımızı tasarlarken kaçımız küçük bireylerimizin psikolojik, fizyolojik ve sosyal durumunu göz önüne alıyoruz. Nasıl kendi ayakları üzerinde durur, nasıl kendini ifade eder, hobilerini yaparken ya da oyun oynarken onların gelişimine nasıl katkı sağlarız. Bence itiraf edelim, biz estetik kısmına çok kafa yorarken sanırım onların gelişimini biraz unutuyor muyuz?
Aslında Montessori, bebeklikten başlayıp ergenliğe kadar devam eden ve büyümeye endeksli değişim göstermesi gereken bir yöntemdir. Öncelikle, çocuk odalarımızın dekorasyonunda, ‘erişebilirlik’ çok önemli olduğundan kıyafet dolaplarını onun boyutlarında yaptırabilir ya da satın alabilirsiniz. Kendisi size ihtiyaç duymadan kendi seçimleriyle kıyafetlerine ulaşabilsin. Peki yatak? Elbette yatağı da üzerine rahatça inip çıkabileceği boyutlarda olmalı. Başta size yer yatağı gibi görünebilir belki ama bu hem çocuğunuzun rahatça kullanımı hem de güvenlik açısından uygun bir seçim olacaktır.
Sonrasında, geleceğin edebiyat dünyasına katılması için kendisine ait Montessori bir kitaplık tercih edebilirsiniz, zorlanmadan istediği kitaplara istediği an ulaşabilir. Ya da onun ulaşabileceği yükseklikte sevimli raflar kullanılabilir.
Mutlaka bir çalışma masası ve ona uygun boyutlarda bir çalışma sandalyesi olmalı. Herşey onun ulaşabileceği boyutlarda olmalı ki, bu oda artık yetişkinlerin sorumluluğundan çıksın ve kendisinin düzeninden sorumlu olduğu bir yaşam alanı olduğunu kavrayabilsin. Özel bir hobisi varsa, mutlaka ona uygun bir alan oluşturmaya gayret edelim. Genellikle çocuklar resim yapmaktan keyif alırlar. Küçük bir alanda, zeminde yıkanabilir bir halı, küçük bir şövale ve birkaç boya, geleceğin Picasso’sunu ortaya çıkarmak için az bile bence. Kendi yaptığı resimlerin bir kısmını da çerçeveletip duvara asmayı da unutmayalım lütfen. Boyanabilir duvar kağıtları da çocuk odaları için revaçta olan bir malzeme. Bir duvarı seveceği bir desenle kaplayıp keyifle boya yapmasını izlemek bence bu sizin için de paha biçilmez bir keyif olacaktır.
Yaşadığımız mekanda en ufak bir değişiklik bile ruhumuzun derinliklerinde kıpırdanmalara sebep olur. Gelin kışa girerken evimizde ufak tefek değişiklikler yapalım. Örneğin, mobilyalarımızı değiştirmeye niyetlendik. İnternet sitelerinde görüp beğendiğiniz, ya da büyük mağazalarda gördüğünüz, hoşunuza giden ilk mobilyayı almadan önce, durun bir düşünün! Çünkü beğendiğiniz oturma grubu veya yemek masası her ne ise; onun bulunduğu hacimsel ortamı, yansıyan ışıkları düşünün. Çok kolay bir şekilde; beğendiğiniz mobilyaları almadan önce ölçün, evinizde bulunan aydınlatmaları bir hatırlayın.
Genelde yapılan en büyük hata, mobilya mağazalarının doğal olarak çok büyük metrekareli alanlar olduğunu ve büyük mobilyaların bu mekanda birbirini tamamlayarak algıda bir oyun oynadığını fark edememek. Ne zaman bu oyunu fark ederiz? Mobilyalarımızı beğenir, sipariş verir, o sipariş eve geldiğinde bir türlü mağazada gördüğümüz gibi ferah bir şekilde yerleştirilemediği zaman. Bu hepimizin başına gelmiştir sanıyorum. O yüzden beğenip almadan önce küçük çaplı ölçüler alıp yaşadığımız mekana ne kadar sığdırabiliyoruz, bir tahlil yapmakta fayda var.
Eşyalarımızı aldık renk seçimleri de boyutlar kadar önemli bir etkendir. Eğer yaşadığımız alan metrekare olarak yeterince büyük değilse, koyu renk mobilyalar tercih etmemeliyiz. Ama illa ki siyah koltuk, berjer, masa vs. istiyorsanız, oturma alanlarınızı kısıtlayıp, sirkülasyon alanlarınızı arttırmanız gerekir. Diğer eşyalarınız için de gri rengi ara ton olarak kullanıp açık renklere acilen geçiş yapmanız önemlidir. Siyah bir koltuk, gri beyaz kırçıllı bir halı ve açık renk ahşaptan kitaplık ya da televizyon sehpası gibi. Belki duvarınıza da gri renk ile kırmızının dans ettiği bir iki tablo da asabilir, siyah rengi yalnız bırakmamış olursunuz.
Televizyon ünitesi ve sehpadan bahsetmişken; eğer oturma alanınız yeterince büyük değil ise büyük ölçekli ve koyu ahşap renkli ünitelerden kaçının derim. Çünkü, üniteler bulunduğu duvarın neredeyse tamamını kaplar. Eğer onu duvar ile bütünleştiremezsek evimizin orta yerinde her daim üstümüze gelen korkutucu bir nesne olarak orada durmaya devam eder. Peki nasıl bu işin içinden çıkarız? Hem saklayacak çok eşyamız var, hem televizyonumuzun bağlı olduğu bir çok aygıt var. Şöyle yapabilirsiniz, illa bir üniteye sahip olmak istiyorsanız, televizyonun altında bulunan saklama alanının derinliği 45 cm’i geçmeyecek şekilde çekmece veya kapaklı dolap olarak kullanabilir ve bunun uzunluğunu o duvar boyunca devam ettirilebilir. Böylece TV ünitesi, aynı zamanda TV sehpasına dönüşmüş olur. Televizyonunuzun üzerinde, sağında ve solunda bulunan boşluklara da duvara monte genişliği 20 cm’ i geçmeyecek raflar koyabilir, kitaplık olarak spor bir görünüm kazandırabilirsiniz.
Oturma odasından önce; evinizin girişi de bizim için bir o kadar önemlidir. Kalabalık görünen, rafları açık olan portmantodan başlayalım. Elbetteki kapakları olan bir portmantoyu tercih edilmeli. Çünkü; içerisine astığımız birbirinden renkli tonlarda olan eşyalar, bulunduğu ortamı göz yorucu hale getirecek ve iyice daraltacaktır. Bunu istemeyiz elbette. Hatta; daha iyi bir seçenek olan gömme dolaptır. Bu dolabın rengi, ya duvar renginiz ile aynı devam etmeli ya da portmantonuzun büyük bölümünde boy aynası kullanarak bulunduğu alanın geniş görünmesini sağlayabilirsiniz.
Ama siz siz olun; evinize ufak bir bitki bile alacaksınız, gözünüzün ölçü birimine aldanmayın. Bunun için yanınızda ufak bir metre bulundurun. Yaşadığımız alanları ferah bir görünüme ulaştırmaya çalışırken, daha boğucu bir hale getirmeyelim.
Gelin, evini yenilemek isteyenler için ya da yeni bir yaşama adım atacaklar için bir organizasyon yapalım. Bunca araştırma boşa gitmedi elbette. Ancak sırasıyla yaparsak belki düşüncelerimizin arasında bir köprü oluşturabilir ve sağlam bir şekilde karşıya geçebiliriz.
İlk iş olarak, yaşamak istediğimiz evin veya ofisi bölümlere ayırın. Gündemimizde ‘’Evde Kal’’ mottosunu da bu yazımızda göz önünde bulunduralım.
Yaşadığımız mekân; oturma odası, mutfak, yatak odası ve ıslak zeminlerden oluşuyor diyelim. Oturma odası ve mutfak için planladığımız projenin nasıl olması gerektiğine karar verelim. Amerikan mutfak olarak düşünülebilir mesela. Çocuklu bireylerimiz için ideal bir seçim olabilir. En azından minik ayaklar etrafta dolaşırken, siz yemek bile yapıyor olsanız her daim gözünüzün önünde olacaklar demektir. Bu kez de ‘Pişirilen yemek kokuları evimi sarar mı?’ düşüncesine kapılabilirsiniz. Ama bunu çok iyi bir davlumbaz ile çözebilirsiniz. Karar aşamasını geçtiyseniz eğer, nasıl bir yerde yemek yapmak istersiniz, çünkü biliyoruz ki yemek yapmayı sevenler için mutfak öncelikli bir yaşam alanıdır. Hangi renkler bize huzur verir, hangi malzemeler kullanım amacınız için uygundur. Araştırma yapabileceğimiz, görsel bulabileceğimiz birçok site var artık. Eğer mutfak ile oturma odası birlikte ise, bu mutfaktaki renk ve doku seçimlerimiz biraz içeriye yansımalı. Yansımalı ki; bir bütün oluşturabilelim. En basitinden, mutfak dolaplarınızın renginde belki bir iki kırlent atabilirsiniz koltuklarınıza, benzer tonlarda perdelerinizi seçebilir ya da duvarlarınıza değiştirilmesi mümkün tablolar asabilirsiniz. Ya da tam tersini yapabilir, oturma odasında yeşil bitkiler kullanıyorsanız, mutfağınızın güzel bir köşesinde de taze nane, maydanoz yetiştirebileceğiniz ‘yeşil bir köşe’ oluşturabilirsiniz.
Renk konusunu hallettiysek, oda kapılarımız evimizin gizli öznesi olarak karşımıza çıkar. Fark ettirmeden güzel bir değişikliğe götürür. Kapılarımız sadece mutfak ve oturma odası konseptiyle uyumlu değil, evin bütünü ile uyumlu olmalıdır. Çünkü bütün kapılar genelde koridora açılır, ortak bir alana bakar. Fakat, belki bir iki tanesini keyifli hale getirebilir ve odaya bakan iç kısımlarının rengini değiştirebilirsiniz. Kapılar ile ilgili ayrı bir görsel kataloğu oluşturun ve kenarda bekletin. Seçeneklerinizi minimuma indirin. Örneğin; malzeme: ahşap, renk: lacivert, model: karolaj camlı veya çıtalı vs. gibi tercihlerinizi net belirleyin ve öyle depolayın görsellerinizi.
Yatak odası için ise, ilk olarak konsept belirleyin. Ferah mı olmalı, bohem bir havası mı olmalı? Loft mu olmalı yoksa avangart mı? Loft’u seçtik diyelim. Peki içinde hangi renkler olmalı? Konseptimizi seçtiğimiz anda renkler kendiliğinden önümüze serilecektir aslında. Rengimizi de belirledik. Sonra, yatağımızı koyacağımız duvarda bir hareketlilik istiyor muyuz, onu düşünelim. Yatak odası için araştırma yaparken de konsept, renk ve duvar dizaynı olarak bakıp seçeneklerimizi yine minimum da tutup görsellerimizi kenarda tutmalıyız.
Bu durum, biz ebeveynleri kâfi derecede zorluyor, biliyorum… Çünkü; bir şeyleri paylaşmaları gereken zamanda evdeler, oyun zamanlarında evdeler, terleyene kadar koşturacakları zaman evdeler… Yani kısaca; enerjilerini yeteri kadar atamıyorlar. Bu da derslerini dinleyecekleri zamanda odaklanma sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Aslında bu durum çok doğal. Sanırım, biraz onları da anlamamız ve ortak bir payda da buluşmamız gerekiyor.
Küçük bireylerimize yardımcı olmak adına elimizden geleni yapıyoruz elbette. Peki ders çalıştıkları ortamı nasıl düzenliyoruz, dikkatlerini dağıtmamaları için ne gibi şeyler yapıyoruz? Gelin birlikte onlara nasıl sağlıklı ve konforlu bir ortam hazırlayabiliriz, ona bakalım.
Duvar rengi ile başlayabiliriz.
İlk olarak işe duvarlardan başlayabiliriz. Sakin ve dikkat dağıtmayan renkler seçebiliriz. Bunlar kum beji, krem tonları, şeftali ve pembenin pastel tonları olabilir veya açık mavi ve yeşilin tonları, örneğin adaçayı yeşili, olabilir. Biraz hareketli olan çocuklarımız için sakinleştirici bir etki yaratabilir. Fakat duvarlarda dominant renkler var ise, kırmızı, turuncu, mor gibi, bunlar çocuklarımızın kan akışını hızlandırıp, odaklanmaları gerektiği yerde dikkat dağınıklığı ve hareketlenmelerine sebep olacaktır. Bu renkler, elbette ders çalışmaları gerekmediği zamanlarda harika performans sergileyebilecekleri renkler olabilir. Bunları, çocuğunuzun ayrı bir oyun alanı varsa orada kullanabilirsiniz.
Rengi hallettik, sıra geldi dikkat dağıtıcı nesneleri ortadan kaldırmaya... Bunlar genellikle çocuğunuzun dersi bırakıp oyun oynamak isteyeceği sevimli oyuncakları olacaktır. Bu nedenle, odasına genişçe bütün oyuncaklarının sığabileceği, onun erişebileceği boyutlarda bir dolap koyabilirsiniz. Kısıtlama gütmeden, oyuncaklarını bu dolaba koymasını ve dersi bittiğinde kimsenin yardımı olmadan alma özgürlüğüne sahip olduğunu dolabın boyutlarından anlayacaktır. Çünkü o kapaklı nesne sadece bu minik bireyimizindir. Belki odaların tepelerinde bulunan birkaç rafı aşağıya, çocuğunuzun erişebileceği yerlere indirerek okul kitaplarını dizebilirsiniz. Bu rafları çocuğunuzun istediği renk veya sevdiği karakterler ile süsleyerek, o rafa gitmek ve kitaplarını almak keyifli hale getirebilirsiniz.
Odada mutlaka bir çalışma masası olmalı. Çocuğunuzun istediği renkte, üzerini çizip resim bile yapabildiği kolay silinebilir masalardan tercih edebilirsiniz. Bu masa; odasında cam varsa, ona göre yerleştirilmeli. Pencereden gelen ışık bilgisayar ekranına yansımamalıdır. Ya da ders çalışırken çocuğunuz dışarıyı izlememeli. Pencere çalışma masasının yanında kalırsa eğer, dışarıyı görüp ne miniklerimizin dikkati dağılır ne de pencereden ışık yansır. Çalışma sandalyesi ise ne çok rahat ne de konforsuz olmalı. Dersi dinlerken ne uyumalı ne de rahatsız olup dikkati dağılmalı.
Aydınlatma nasıl olmalı?
Aydınlatma tercihimiz çok önemli. Hassas olan miniklerimizin psikolojilerinden sonra gözleri de hassas olur elbette. Gözleri yormayan, gün ışığına en yakın aydınlatmalar tercih etmeliyiz. Işık doğrudan gözlerine gelecek şekilde olmamalıdır. Ders çalıştıkları alana gölge oluşturmayacak şekilde, dolaylı aydınlatmalar tercih edebilir, masa lambası için ise; kendi seçip beğendikleri abajur koyabilirsiniz.
Zen felsefesinin kökeni Hindistan’a dayanmaktadır. Budizmin bir kolu olan zen, aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle kendini gösterir. Zen’in temel öğretisi iyi ve erdemli bir insan olmak. Farkındalık ve iç gözlem bu yaşam biçiminde olmazsa olmazlarından. Zen felsefesi her insanın içinde bilgelik olduğunu ve bu bilgeliği yaşama geçirmek üzerine kurulu olduğunu söyler.
20.yüzyılın ortalarından itibaren Batı’da bir felsefe, bir yaşam tarzı, bir sanat akımı olarak yaygınlaşmıştır. Sadeliği, dinginliği ve sükuneti temsil eder.
Peki bu felsefeyi evimize nasıl konuk ederiz?
Elbette ilk söyleyeceğim şey ‘’fazlalıklardan kurtulun’’. Daha ne kadar “İleride lazım olacak” diye tuttuğumuz eşyalar bize yük olarak kalmaya devam edecek. Bilincimizdeki sakinlik baktığımız her yerdeki yalınlıktan geçer.
Yaşam alanımızda doğadaymış gibi hissetmemiz çok önemli. Bu yüzden renk tercihlerimizi doğada var olan kartelamızdan seçelim. Duvarlarımızda belki açık toprak tonları tercih edebiliriz. Çünkü bu renk; toprağın rengidir, sağlam ve güven demektir. Durağanlık, güçlülük ve olgunluk verir.
Kullanacağımız mobilyalarda ise sade yalın çizgiler olmasına dikkat edelim. Mümkünse hacimsel yer kaplayacak eşyalardan kaçınalım. Bu felsefenin ana hatlarını minimalist tasarımların oluşturduğunu belirtmekte fayda var. Evimizde dolaşma alanımız, kendimize ait, özel hissedip meditasyonumuzu yapabileceğimiz ferah bir yerimiz olmalı.
Evimizi şekillendirirken renklerin birbiriyle uyumuna dikkat etmeliyiz. Sakin ve dinginlik ararken zihnimizi kaosa sürükleyecek renk seçimleri yapmamalıyız. Elbette istediğiniz bir rengi domine edebilirsiniz fakat devamında o rengin tonları ile ilerlemek iyi olacaktır. Genelde, toprak tonları, beyaz, bej, gri ve pembenin yumuşak tonlarını kullanabilirsiniz.
Yaşam alanınızın tamamen rahatlatıcı, sakinleştirici olmasını istiyorsanız, beyaz ışık ve floresan gibi aydınlatmaları kesinlikle eleyin. Mümkünse gün ışığını yansıtan aydınlatmalar veya mumlar tercih edin. Odanızda, tek bir tane değil, birkaç tane lambader ya da abajur olursa ışık, homojen bir şekilde dağılacak, sizin de odağınız tek bir yerde olmayacaktır. Elbette doğal ışıktan ne kadar çok faydalanırsak ne mutlu bize.
Bu kelimeleri sadece kendinize de söyleyebilirsiniz, bu çok daha hoş olur. Örneğin; Safranbolu Evleri, Cumalıkızık ya da Beypazarı… Bu saydığım yapılar elbette farklı dönemlere aitler. Fakat hepsinin ortak özellikleri var; mimarilerinde kullanılan bölümler ve yapılış amaçları...
Tarih kokan ve bizi alıp geçmişe götüren bu harika yapıları ilk gördüğümüzde neyin, ne için yapıldığını anlayamadığımız ve sadece bakıp önünde fotoğraf çektidiğimiz bu yapıları şimdi anlama zamanı!
Birlikte göz atalım
Sizinle geziyor gibi yapalım. Gözünüzü kapayın demeyeceğim, merak etmeyin. Yukarıda saydığım bölgedeki yapılardan herhangi biri olabilir bu anlatacağım.
Tarihi bir sokakta yürüdüğünüzü farz edin. Kafamızı sürekli sağa sola çevirip hiçbir görüntüyü kaçırmamaya çalışıyorsunuz. Evler birbirinin önünü kesmiyor, mahremiyet duygusuyla yapılan pencereler diğer evin penceresine karşılık gelmiyor. Hatta pencereler ilk katta yok denecek kadar küçükler. Evin ilk katı taştan bu hem üzerine gelen ahşap yapıyı zeminden uzak tutarak rutubetten korumak hem de statü farkı yaratmaktan kaçınmaktır. Bir evin önünde durdunuz ve kapısında iki adet tokmak olduğunu fark ettiniz. Bu dönemsel olarak değişen bir şey belki ama iki tokmaktan biri; eve bir kadının geldiğini haber veren, kadınların kullandığı ince ses çıkaran tokmaktır. Diğeri ise; eve erkek geldiğini belirtmek amacıyla erkeklerin kullandığı kalın ses çıkaran tokmaktır. Bunlar sadece ses ile değil şekilleri itibariyle de ayırt edici özelliklerini vurgulayabiliyor. Giriş kapısından girdik ve kapı "hayat" ya da "taşlık" denilen bir avluya açıldı. Ev, iki ya da üç katlıdır. İlk kat genelde hayvanlar ve depolanan yiyecekler için. Bir nevi kiler. Üst katlar ahşaptan yapılma ve "bağdadi" denilen bir yapı tekniğiyle yapılmışlar. (Kısaca bağdadi; ahşap çıtaları 1-2 cm aralıklara yatay olarak yerleştirip üzerine sıva sürülerek yapılan bir yapım tekniği)
İkinci katlara hayattan ahşap bir merdivenle çıkılıyor. Esas yaşama alanları burada. Yan yana dizilmiş birçok odalardan oluşuyor bu kat. Çünkü; geniş aile yapısına sahip Anadolu insanı. Çoluk çocuk, büyük anne, büyük baba hep bir arada yaşıyor. Evlenen olduğunda gelini alıp getiriyor başka bir yere gidilmiyor. O yüzden bu bir sürü odanın hikmeti. Her bir oda "sofa" ya açılıyor. Sofa odaların açıldığı ortak bir alandır. Karşımızdaki odaların birini seçiyor ve içeri giriyorsunuz. Şansınıza seçtiğiniz odanın içinde birçok Anadolu mimarisine ait izlere rastlıyorsunuz. Burası baş oda dediğimiz yer. Ama kapıyı açtığımızda "yasmak" adında bir duvar çıkıyor. E biraz şaşırıyoruz tabi. İçeriyi ilk bakışta görmememiz için yapılmış olan bir duvar bu. Yine mahremiyet duygusuyla yapılan bir hamle. Oda, diğer odalara nazaran daha büyük ve geniş. Dikdörtgen bir yapıya sahip. Oturma düzeni duvar dibine bitişik ve bir basamak kot farkıyla çıkılıyor. Bu kısım "sekilik" dediğimiz yer. (Sekilik, seki altından bir basamakla yükseltilmiş iki veya üç tarafı çoğunlukla sedirlerle çevrili olan oturma alanıdır.) Oda şeklini belirleyen en önemli etken ise; pencerelerdir. Türk kültüründe mobilya kavramı henüz gelişmediği dönemlerde pencereler, yere bağdaş kuracak şekilde oturup manzarayı görebilecek mesafeye kadar indirilmiştir. Ya da tavan yüksekliğine bağlı olarak bir üst pencere vardır. Alt pencerelere göre yükseklikleri daha azdır ve küçüklerdir. Ev ahalisinin maddi durumuna bağlı olarak bu pencereler vitray süslemelerini konuk eder. Bu pencerelere ise; "revzen" ya da üst pencere adı verilir. Duvara baktığımızda ise, yüksekçe bir raf görüyoruz genellikle kapı hizasında, genişlikleri değişkenlik göstermekle beraber 25-30 cm olan, odayı neredeyse dolaşan raflar. Bunlara "sergen" denmektedir. Gaz lambası ve çeşitli aksesuarlar konumlanır.
Kafamızı çevirip merkezi bir konuma baktığımızda, odanın dizaynını doğrudan etkileyecek bir "ocak" bulunmaktadır. Burada hem ısınmak hem de yemek pişirmektir amaç. Bazı ocaklar niş gibi duvarın içine gömülü iken, bazı ocaklar ise çıkıntı yapan formu ile mekânda etkili bir öğe şeklinde yer alır. Külahlı, oymalı ve çiçekli ocak gibi çeşitleri vardır.
Buradan çıkıp hemen yandaki küçük odaya da göz atmak istiyoruz. Bu odaya tek kanatlı bir ahşap kapıyla giriyoruz. Küçük bir yatak odası burası aslında. Duvarla hem yüz olan ahşap kapılar var. Bunlar yüklük dediğimiz dolap kapakları. (Bu kapıların birinde ise; gusülhane denilen ufak bir alan mevcut.) Bu dolaplarda; akşam olur da yataklar serilmek istendiğinde yataklar-yorganlar vs. buradan çıkarılmakta yine aynı düzen içinde, oturulan minderler vs. buraya kalkmaktadır.
Feng shui nedir?
Varoluşsal özelliklerimize uygun yaşam alanlarımızı düzenleyip, sağlıklı ilişkiler kurulacağına, daha mutlu olunacağına, kariyerimizi geliştirip bereket artırımı olacağına inanılan bir felsefedir. Beş bin yıllık geçmişi olan bu felsefenin kökeni Çin’dir. Aslında, bu felsefenin bize yabancı olmadığını düşünüyorum. Neden mi? Kimilerimiz evimizi kötülüklerden korusun diye nazar boncuğu asıyoruz ya da yaşam alanımızın bereketini artırması için bereket duası…
Feng Shui kelime anlamı olarak rüzgâr ve su anlamına gelmektedir. Doğadan gelen rüzgâr ve su hayatımızı dengeleyecek ve bereket ile şans getirecektir. Aslında bu bir dekorasyon stili ya da mimari bir akım değildir. Sadece yaşam alanlarımızı doğayla uyumlu bir şekilde düzenleyen bir disiplin diyebiliriz. Bu felsefe 5 temel elementin üzerine kuruludur: Ağaç, su, ateş, metal ve toprak.
Bu felsefeyi doğru bir şekilde uygulamak ve sonuçlar elde etmek istersek Bogua Yön Haritası’nı lütfen göz ardı etmeyelim. Bu harita, bu 5 temel elementin yönlerini, evimizdeki enerji alanlarını gösterir. Böylece, evin hangi köşesinde hangi elementin ön plana çıkarılması gerektiği bu haritayla belirlenir.
Yapacağımız her bir değişiklik çok masraf gerektirmeyecek söz! Sadece kendi hikayemizi yaşadığımız bu çevrede amaç; Daha mutlu olmak.
Evimizin balkonu…
İlk olarak balkonumuzdan başlayalım. Evinizin bir balkonu varsa şanslı insanlardansınız. Küçük bir metrekareye sahip bile olsanız, iki sandalye atıp kahve içebiliyor ve ciğerlerinize temiz havayı çekebiliyorsanız, bu yeri neden daha özel ve güzel yapmayasınız ki?
Herkesin bahçe özlemini gidermek adına, balkonların zeminini, dilerseniz temizlenebilir çim halıyla kaplayabiliriz. Bu malzemeyi yapı marketlerde rahatlıkla bulabilir ve uygulayabilirsiniz. Çim halı, yek pare olacağından balkonunuzu hem geniş gösterecek hem de yeşilin rengi sizi heyecanlandıracaktır. Diğer bir seçenek ise; küçük karolardan hazırlanmış ahşap patika yolları tercih edebilirsiniz. Duvarlara gelirsek, boş olan bir duvara, ızgara şeklinde belli aralıklarla ve belli kalınlıklarda (ölçü aralık tercihi sizindir) ahşap çıtalar yerleştirip, sevdiğiniz bitkileri bunlara dolayarak büyümesini burada sağlayabilirsiniz. Mesela sarmaşık veya begonvil olabilir ya da zemindeki yeşilin rengi balkonuma yeterli diyorsanız, duvara monte ettiğiniz ahşap çıtalara minik sarmal aydınlatmalar yerleştirebilirsiniz. Böylece akşam keyif yaparken loş olan ortam ruhunuzu sakinleştirebilir. Kapalı bir balkonunuz var ise; kış bahçesi konsepti uygulayabilir, duvarlara istediğiniz birkaç tablo bile asabilirsiniz. Neden olmasın, belki de vaktinizi oturma odasından çok burada geçireceksiniz.
Bu tarz balkona sandalye seçerken; bir kenarında ya da ufak bir detayında bile olsa ahşap malzemeyi tercih edersek bu bize doğadaymışız hissi verecektir. Çünkü ahşap doğal bir malzeme, doğadan bir malzemedir. Yere koyu kırmızı veya turuncu tonlarda iki büyük minder atabilirsiniz. Bu da balkonunuzu eğlenceli ve dinamik bir hale getirecektir.
Balkon demirinize saksı asabilme imkânınız varsa; size renkli sardunyalar öneririm. Hem bakımları kolay hem de renkleriyle size her daim baharı yaşatabilirler. Balkonunda şöminesi olan daha da şanslı bireylerseniz eğer, şöminenizin içine aydınlatılmış odun parçaları koyabilir, içinizi ısıtacak bir ortam hazırlayabilirsiniz. Belki balkonunuzun uygun bir köşesine de uzun, geniş yapraklı bir saksı bitkisi yerleştirebilirsiniz.
Yaşam alanınızı kolayca değiştirebilirsiniz
Televizyon izleyip arkadaşlarımızla keyifli sohbetler ettiğimiz oturma odamız... Burada nasıl bir değişiklik yapabiliriz? Eskiden olduğu gibi koltukların ya da televizyonun yerini artık kolay bir şekilde değiştiremeyebiliriz. Çünkü, televizyonumuzun bağlı olduğu elektrik kabloları vs. artık buradadır. L koltuğumuz tam köşemize göredir. Ama hemen vazgeçmeyin. Eğer mobilyalarımızın yerini kolaylıkla değiştiremiyorsak, bırakın öylece kalsın. Biz onlara bağlı olmayan objeler, eşyalar üzerinde farklılıklar yaratalım. Mesela, koltuk örtülerimizi değiştirebiliriz. Yaza giriyorsak daha açık, dinamik ve eğlenceli tonlar, kışa giriyorsak daha kalın ve koyu tondaki kumaşları tercih edebiliriz. Aynı şekilde koltukların üzerindeki kırlentlerin renklerinde de bir değişikliğe gidebilirsiniz. Her şeyi bulabildiğimiz büyük mağazalarda, dilediğimiz kumaştan birkaç metre alıp bu işi kendimiz yapabiliriz.