Deniz Bayramoğlu

Gözü tamamen kapalı-2

2 Ağustos 2005
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası dün 29 bin 935.55 puan ile tarihi bir zirve yaptı ve günü 29 bin 776 puan seviyesinden tamamladı.

Böylelikle 26 Mayıs’ta 24 bin 54 puan seviyesinden başlayan yükseliş daha önce hedef olarak gösterilen 30 bin sınırına dayanmış oldu.

Borsacılar şimdi ise endeksin 40 bin puan seviyesine doğru hareket edeceğini belirtiyor.

Dolar bazında endeks rakamına bakalım şimdi.

Yükselişin başladığı 26 mayıs tarihinde İMKB 100 Endeksi dolar bazında 1,73 seviyesindeymiş.

Dünkü tarihi zirvesi ile de 2,25 cent seviyesine ulaşmış oldu. Ama buradan gelen kar satışları ile bugün birinci seans sonu itibariyle 2.23 cent seviyesine indi.

Endeksin TL bazındaki 40 bin seviyesi dolar bazında 3.00 cent seviyesine denk geliyor.

Rakamlarla devam edelim...

TL bazında bakılırsa; demek ki endeks 26 mayıs tarihinden bu yana yüzde  24,4 oranında yükselmiş.

Yazının Devamını Oku

Gözü tamamen kapalı

22 Temmuz 2005
İstanbul Borsası yine bol rekorlu günlerinden birini yaşamaya başladı. Bu hafta içinde yazdığımız yazılarda Borsanın nasıl hiç bir olumsuzluğa kulak asmadan rekorlara koştuğunu yazmıştık. Dün de bu tespitimizin bir kere daha doğrulandığını izledik. İngiltere’nin başkenti Londra’da yeni bir terör dalgası bir öncekine kıyasla daha az kayba neden olsa da insanyların zihnini kasıp kavururken İMKB sanki hiç bir şey olmamış gibi yeni bir kapanış rekoru daha kırdı. Bununla da kalmadı haftanın son iş gününde önce 29 bin puan seviyesini aştı ardından da 29 bin 400’lere yakın bir seviyede tarihi zirve yaptı. Gerçi işlem hacmi bir önceki haftaya kıyasla biraz düşük kaldı ama yine de piyasanın net alımlara sahne olduğunu izledik.

Bir ralli’nin tüm tipik özelliklerini taşıyor üstelik bu yükseliş; işlem hacmi yüksek, aşılması zor denilen direnç seviyeleri güle oynaya geçiliyor ve hepsinden önemlisi yükselişin lokomotifini de banka ve holding hisseleri oluşturuyor.
Oysa olumsuz ya da en azından rahatsız edici haberler devam ediyor. Mesela:
“Bugün açıklanan tüketici güven  endeksi Haziran'da Mayıs'a göre yüzde 1.29 düşüşle, anketin yapılmaya başlandığı Aralık 2003'ten beri en düşük  değeri olan 99.1'e geriledi ve ilk kez 100'ün altına inerek tüketici güveninde kötümser durum sinyali verdi. Bu yılın başından beri düşüş trendinde bulunan endeks Mayıs ayında 100.3 değerini almıştı. Tüketici eğilim anketi Merkez Bankası ve DİE tarafından aylık olarak ortaklaşa hazırlanıyor. Güven endeksinin  100'den büyük olması tüketici güveninde iyimser durum, 100'den küçük olması kötümser durum, 100 olması ise ne  iyimser ne de kötümser durum olduğunu gösteriyor.” (REUTERS)

Ya da dün açıklanan Merkez Bankası Beklenti anketi’nin sonuçları. Enflasyonda düşüş beklenhtisi devam ediyor ama yıl sonu cari açık beklentisi 18 milyar dolara dayandı. İşte Beklenti Anketi’nin ayrıntıları:
- Merkez Bankası beklenti anketinin Temmuz ayı ikinci döneme ait sonuçlarına göre yıl sonu TÜFE beklentisi  önceki anketteki yüzde 7.44'ten yüzde 7.39'a gerileyerek yüzde 8 olan hükümet hedefinin altında kalmaya  devam etti.

- Ankette gelecek 12 aylık TÜFE tahmininin yüzde 6.79'dan yüzde  6.71'e gerilediği ve cari ayın TÜFE beklentisinin ise yüzde 0.13.

- Ankete göre, yıl sonu cari işlemler açığı beklentisi ortalamaları bir önceki anketteki 17.256 milyar dolardan  17.939 milyar dolara yükselirken, yıl sonu büyüme tahmini yüzde 5.4 ile değişmedi. Hükümetin yıl sonu büyüme  hedefi yüzde 5 düzeyinde bulunuyor.

- Ankette, yıl sonu 3 aylık bileşik faiz beklentisi yüzde 13.45'ten yüzde 13.71'e yükselirken, yıl sonu dolar kuru  tahmini 1.4365 YTL'den 1.4251 YTL'ye geriledi ve yıl sonu basit faiz beklentileri yüzde 12.85'ten yüzde 13.13'e  çıktı.

Yazının Devamını Oku

Unutulan bono piyasası

21 Temmuz 2005
Bugünler borsanın ve borsa yatırımcısının günleri. Hem endeks rakamının ulaştığı seviye, hem genel olarak hisse senetlerinin performansı hem de işlem hacmindeki artış bütün yatırımcıların gözünün borsaya çevrildiğini ortaya koyuyor.

Ama bu arada bono piyasasında ise oranlarda hafif hafif yukarı doğru bir hareketlenme görüyoruz. Bugün itibariyle baktığımızda gösterge kağıdın ortalama bileşik faizinin yüzde 16,4’ler seviyesine çıktığını görüyoruz. Gelin bugün de son iki ay içinde bono faizlerinin seyrini ve onları etkileyen olayları bir gözden geçirelim.

Haziran başı itibariyle gösterge kağıdın ortalama bileşiktf aizi yüzde 16,2’ler seviyesindeydi. Haziran ayının ilk günleri itibariyle iki kere yüzde 16 seviyesinin altına inme denemesi yapan faiz bu seviyede bir günden fazla tutunamayıp yeniden yüzde 16 seviyesinin üzerine yükseldi. Haziran ortasından itibaren yabancı yatırımcı girişinin de artması ile birlikte faizin yüzde 16 seviyesinin altını bu kez dehe kararlı bir biçimde yoklamaya başladığını izledik. Temmuz ayına gelindiğinde ise hem borsanın performansının etkisi hem de Merkez Bankası’nın faiz indirimine gidebileceği beklentisi ile bileşik faiz yüzde 15,9 hatta 15,8’li seviyelere kadar geriledi. Fakat Merkez Bankası faiz indirimine gitmeyeceğini açıklayınca oranlar yeniden yüzde 16,2 seviyesine kadar çıktı.

Arkasından gelen dönemde ise faiz olduğu yerde tutunmak yerine bu kez yükselmeye devam etti. Bu yükselişin nedenini “yatırımcı borsaya akın etti” diye yorumlamak doğru değil çünkü bono piyasası şu aşamada ne para ne de yatırımcı eksikliği hissediyor. Diğer koşullarda da bir değişiklik yok hatta iyimser hava sürüyor. O zaman sorun ne?

Bir iki gündür tartışılan stopaj meselesi bizce faizdeki adım adım yükselişin arkasındaki asıl sebep. Benim finans gazeteciliğine başladığım 1997 yılından bu yana bono gelirlerinin vergilendirilmesi meselesi bir şekilde hep gündemde oldu. Zaman zaman bu konuyla ilgili düzenlemeler yapıldı ama gerek bu düzenlemelerin faiz ve borçlanma miktarlarına etkisi, gerekse yaşanan krizler stopaj uygulamasının hayata geçmesini engelledi. Şimdi yeniden stopajı tartışıyoruz. Peki bu kez devlet bono gelirini vergilendirebilecek mi? Bizce hayır. Çünkü Türkiye’nin borçlanma ihtiyacı azalacağı yerde artıyor. Her ay ortalama 10 milyar YTL’lik borçlanma ihalelerine çıkılıyor. Sonra faiz geliri iki yıl önceye kıyasla iyice gerilemiş durumda. Yıllık enflasyon beklentisinin yüzde 9 seviyesinde olduğunu düşünürsek şu an Hazine’nin verdiği reel faiz yüzde 8 civarında. Yani getiriler de azalmış.

Şimdi şöyle düşünün hem borç istiyorsunuz, hem eskiye kıyasla az faiz veriyorsunuz hem de size borç veren kurumları size verdikleri borcun geliri üzerinden vergilendirmeye çalışıyorsunuz. Böyle bir durumda kaçınılmaz olarak borç verenlerin iştahı azalacak, risk algılaması ise yükselecektir. İşte faizi yüzde 16,4 seviyesine taşıyan gelişmeler bunlar.

Yazının Devamını Oku

30 bine daha da yakınız

20 Temmuz 2005
Endeks minik minik adımlarla 30 bin puan seviyesine ulaşacak gibi görünüyor. Tabii önce 29 bin puan seviyesindeki direncin aşılması lazım. Ama yaz rehavetini bile unutan piyasaya para girişi devam ettiği müddetçe 30 bin puan seviyesinin aşılması orta vadeden daha yakın bir beklenti olarak karşımıza çıkıyor.

Endeksin bundan sonra nereye gideceğini tahmin edebilmek için öncelikle bu seviyeye nasıl geldiğini bilmemiz gerekiyor demiş ve dünkü yazımızda bu süreci teknik açıdan incelemeye çalışmıştık. Bugünse endeksin rekor koşusu sırasında gelen haberleri ve genel piyasa ortamını hatırlatmak istiyorum. Böylelikle önümüzdeki dönemde karşılaşılıacak olası gelişmeler karşısında piyasanın nasıl bir tutum izleyeceğini az çok tahmin edebileceğiz.

Haziran ve Temmuz ayları içinde Türk ekonomisinde ihracatın ve ithalatın azaldığı (ama ihracatın daha hızlı azaldığı) sanayi üretiminin ve kapasite kullanımının düştüğünü gördük. Elbette bu düşüşler çok dramatik boyutta değildi. Bunun yanısıra ABD ekonomisi ile ilgili şüphelerin devam ettiği ve buna bağlı olarak ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımına devam edeceği de kesin gibiydi. Ayrıca petrol fiyatlarının da bu dönem içinde rekor seviyelere yükseldiğini izledik. Bununla da kalmadı küresel terör endişeleri dünyanın bir çok piyasasında ciddi sıkıntılara neden oldu.

Tüm bunlar yaşanırken de İMKB 100 endeksi 24 bin puandan 28 bin 778 puana kadar çıktı, üstelik bugün yeni bir tarihi zirve yaptı.

Bugünlerde ise piyasa açısından en önemli sorunlarımızı çerçeve belgenin müzakerelerden önce imzalanıp imzalanmayacağı, Ankara Anlaşması’na Kıbrıs Rum kesimini de dahil eden protokolün imzalanıp imzalanmayacağı (daha çok ne zaman imzalanacağı ve arkasından tanima konusu ile ilgili Türkiye’inn nasıl bir açıklama yapacağı) ve terör örgütü PKK’nın eylemliliği ile ilgili Orgeneral Başbuğ’un yaptığı açıklamalar oluşturuyor.

Peki buna karşın endeks ne durumda? Birinci seans itibariyle 28 bin 938 pun ile yeni bir zirve ve yüksek işlem hacmi...
Yani...
30 bin seviyesi dün olduğundan daha yakın görünüyor.

Yazının Devamını Oku

Borsa nereye kadar gidebilir

19 Temmuz 2005
İMKB 100 Endeksi rekor koşusunu tamamladı mı? 26 Mayıs tarihinde başlayan yükseliş 28 bin 778 puan seviyesinde sona erdi mi?

Şimdilerde piyasalarda sorulan en önemli soru bu. Bütün yatırımcılar uzmanlardan bu sorulara tatmin edici bir yanıt bekliyor. Ama uzmanların konuşmasına pek gerek yok. Çünkü piyasa rakamları zaten gerekli olan cevabı veriyor.

Endeksin 26 Mayıs tarihinden bu yana nasıl bir seyir izlediğini analiz edersek karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. 24 bin 54 puan seviyesinden başlayan yükseliş üç kez düzeltme yaşamış. Bu düzeltmeler de ortalama 5 işlem günü süren yüzde 3-5 arası düzeltmeler olmuş. Ardından geçen hafat izlediğimiz rekor koşusu gerçekleşmiş ve şimdi de Cuma gününden bu yana endekste bir düzeltme hareketinin başladığını izliyoruz. Ama bu düzeltme de çok büyük olmayacak gibi görünüyor çünkü endeks 28 bin 400 puan seviyesinden geri dönmüş ve şu sıralar küçük adımlarla yükselişine devam ediyor. Üstelik yükselişlerde 1.3 milyar YTL seviyesine çıkan işlem hacmi ise bu son düzeltme hareketinde ortalama 600 milyon YTL seviyesinde kalıyor.
O yüzden temelde trendin güçlü bir şekilde yükselişi işaret ettiğini ve orta vadeli hedefin 30 bin puan olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.
Ama...
İMKB 100 endeksinin bu seviyelere gelmesini sağlayan temel beklentinin ne olduğunu anlamadan yorum yapmak yanlış olacak. Bu beklentinin AB üyeliği ile ilgili gelişmeler olduğunu herkes biliyor ama nedense bu sürecin ne aşamada olduğu ya da 3 Ekim’e kadar olan süreçte önümüzde ne gibi engeller olduğunu kimse tartışmıyor.
Birinci engeli Ankara anlaşmasını genişleten protokole konulacak imza sorunu oluşturuyor. Kıbrıs Rum kesimi net bir biçimde 3 ekim’den önce protokol imzalanmazsa müzakerelere başlanmasını veto edeceğini dün dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu’nun açıklaması ile bir kere daha vurguladı. Türkiye bu protokole imza koyacağını resmen açıkladı ama bunun için bir koşulu da var; Protokolü imzalamasının ardından bir deklerasyon ile bu imzanın kıbrıs Rum kesimini tanıma anlamına gelmediğini açıklayacak. Bu açıklamaya ise müzekerelerin başlayacağı dönemde dönem başkanı olacak olan İngiltere şiddetle karşı çıkıyor.

Bu arada Slovenya, Slovakya ve Macaristan türkiye’nin Ab üyeliğinin önüne engel koymak isteyen ülkeler arasına katıldı. Dünkü AB Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda bu üç ülke adına bir açıklama yapan Macaristan imtiyazlı ortaklığın değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.

Bunlar sadece son iki günün gelişmeleri. 3 ekim tarihi yaklaştıkça bu tür açıklamaların sayısı artacak. Ve korkarız piyasanın önemli bir kısmı da bu kadar hızlı bir yükseliş sonrası iyi para kazanma arzusu ile bu açıklamaları iyice dramatikleştirecek. Bunun sonucu da piyasada bir satış dalgasının doğmasına neden olacak. Ardından ucuz fiyatla yeniden mal toplamaya başlayacak.

Yazının Devamını Oku

Borsa treni kalkalı çok oldu

14 Temmuz 2005
Merkez Bankası Başkanı sabah bir televizyonunu canlı yayınında soruları yanıtladı. Söylediği bir sürü şey arasında benim aklıma takılan cümle şu oldu:<br>“Sosyal Güvenlik Reformu geçseydi ve IMF ile birinci gözden geçirme tamamlansaydı bile şu anda faiz indiremezdik”.

Bir  de tabii ki “İç talep artışı kontrol edilemezse faizi artırabiliriz” sözü.
Merkez Bankası Başkanı Türkiye’de bazı sıkıntılar olduğunu düşünüyor. Benim yorumuma göre de Merkez bankası bu sıkıntının kaynağı olarak politika yapıcıları değil ekonomi çevrelerini gösteriyor. Onların enflasyon beklentilerinin hedef enflasyon ile uyumlu olmadığını düşünüyor. Ekonomi çevrelerinin, yani işadamlarının kurumların bankaların holding yöneticilerinin kısacası patronların neden böyle düşündüğüne ilişkin olarak elimizde bir veri yok maalesef.

Borsacılar böyle değil. Onlar çok iyimserler. Endeks dördüncü kez 28 bin puanın üzerine çıktı. Üstelik yüksek işlem hacmiyle. En çok işlem yapan ilk 10 aracı kurumun 20 milyon YTL’ye yakın net alımıyla.

Cari açık artabilir, Gözden geçirme ertelenebilir, AB ile sıkıntılar artabilir, vs vs... Bunların şimdilik önemi yok. İnsanı çıldırtacak kadar rahatsız eden sıcak havanın da etkisi olduğunu sanmıyorum. Bu hızlı yükselişin ardında başka bir sebep olsa gerek.

“6 Mayıs’ta başlayan bir yükseliş dalgasının tepesinde sörf yapıyoruz. Aşağıda büyük beyaz bekliyor elbette düşenleri yutmak için. Ve bu dalganın başladığı seviye de 24 bin 54 puan seviyesi. 

İMKB 100 endeksi bu seviyeden itibaren neredeyse nefes almadan yükseliyor. Yani bir buçuk ay içinde 4 bin puan yükselen endeks sadece iki kez, onlar da çok küçük oranlarda, düzeltme yapmış.

Şimdi bir de 2005’un geride braktığımız kısmını hatırlayalım. Endeks 28 bin puanı mart ayı öncesi üç kez aşmış ama bulunduğu seviyelerde uzun süre kalamayıp yeniden bu kritik seviyenin altına inmiş. Tabi bu yükselişlerin hiçbiri son bir iki gündür gördüğümüz yüksek işlem hacmi ile gerçekleşmemiş.

Demek ki bu kez yükseliş daha sağlam.

Yazının Devamını Oku

Bu uyarıları dikkate alın

11 Temmuz 2005
Merkez bankası kısa vadeli f aizi indirmeyerek piyasalara ve hükümete bir ön uyarıda bulundu. Uyarının devamı ise enflasyon raporunda geldi. Merkez Bankası 2005 yılının en sert uyarısını bu raporda yapıyor. 2006 hedefi tutturulamayabilir!

Merkez Bankası kısa vadeli faiz oranlarını bulunduğu seviyede bıraktı. Oysa geçen hafta Çarşamba gününe kadar hemen hemen tüm ekonomistler Merkez Bankası’nın çeyrek puan dahi olsa bir faiz indirimine gideceğini düşünüyordu. Fakat Londra’daki terör saldırıları, Cari açığın artmaya devam etmesi Tüfe’nin tahminlerin üzerinde artması ve elbette ki yeni ekonomik programın ilk stand-by’ının ertelenmesi ve bu çerçevede 833 milyon dolarlık kredi diliminin serbest bırakılmaması gibi etkenler Merkez Bankasını temkinli olmaya itti.

Merkez Bankası aylık enflasyon raporunda ise ilk kez hedeflerin tutmayabileceği uyarısında bulunarak özellikle de iç talebin kontrol altına alınması için bazı tedbirler alınması gerektiğini belirtti. 2005 yılı enflasyonunuda görülen eğilimin 2006 yılı hedefleri için yeterli olmadığını vurgulayan Merkez Bankası reformlar devam ettiği müddetçe hedeflerde sorun olmayacağını ama  para politikası kararlarında 2005 yılı hedefiyle ilgili  öngörülerin azaldığını da kaydetti.

Raporda, "2005 yılı hedeflerine ilişkin öngörülerin para politikası kararlarında giderek azalan bir ağırlığa sahip  olduğu ve daha çok 2006 yılının önem kazandığı da bir gerçektir. Son iki aydaki "Enflasyon ve Görünüm"  raporlarında enflasyonda orta vadeye ilişkin risklere özel vurgu yapılmış ve temkinli olma gereği açıkça ortaya  konulmuştur. Son bir ay içinde açıklanan veriler ışığında, enflasyondaki düşüş eğilimine ilişkin olarak ifade  ettiğimiz kaygılar ekonomideki talebin canlanmaya başladığını ve enflasyondaki düşüş sürecinin ivmesinin  azaldığını düşündürecek biçimde sürmektedir" denildi.

Merkez Bankası, reformların yasal zeminde olduğu gibi uygulamada da kararlılıkla hayata geçirilmesinin ve  kurumsallaştırılmasının kritik önemde olduğunu vurgulayarak, fiyat istikrarının mali disiplinden taviz verilmemesi  ve yapısal reformların sürmesiyle mümkün olduğunu söyledi.

Bu uyarılar ise şimdilik piyasalarda yeteri kadar ciddiye alınmamış gibi görünüyor. Borsada yatay seyir devam ediyor bonoda ise sadece hafif bir satış var. Ama döviz açısından bereketli yaz ayları bitince sorunların biraz daha ağırdlıklı olarak karşımıza geleceğini görmek gerek.

Yine Merkez Bankası’nın uyarıları doğrultusunda özellikle lüks tüketime yönelik yeni bir vergi dalgasının da gelebileceğini düşünüyoruz.
 


Yazının Devamını Oku

Seattle rüzgarı Edinburgh’da esti

6 Temmuz 2005
Bu hafta dünyanın gelişmiş 8 ülkesinin (aslında 7 ülke. Uluslararası haber ajansları G8 demek yerine sanayileşmiş 7 ülke ve Rusya demeyi tercih ediyor) lideri İskoçya’nın Gleneagles kentinde toplanacak. Zenginler bu toplantıda fakirlerin durumunu nasıl iyileştireceklerini konuşacak. Sonra daha önceki G8 toplantılarında olduğu gibi bir şey değişmeden evlere dönülecek.

Zirve öncesinde Londra’da gerçekleştirilen Live 8 konserler dizisinin ilki de aynı vurguları taşıyordu. G8’lere açık bir eleştiri olmasa da dünya kamuoyunun gelir dağılımındaki adaletsizliğe yönelik rahatsızlığının ifade edildiği bir platform oldu konserler dizisinin Londra’da düzenlenen ilk ayağı. Tıpkı yıllar önce yapılan ilk Live 8 konserleri gibi. Ama ne yazık ki o günden bugüne konserleri organize edenlerin, katılımcıların ve izleyicilerin değişmesini istediği alanlarda pek bir değişiklik olmadı. Benim sadece Pink Floyd’un onursal üyesi Roger Waters’ın iyice yaşlanıp detone olduğunu ve Sting’in artık yeni şarkı yapamadığını anlamama yardımcı oldu. 

G8’lerin toplantısında faikr ülkelere yapılacak yardımların artırılması konusunun yanısıra yüksek dış borca sahip ülkelerin durumu, küresel ısınma, yükselen petrol fiyatları, Çin’in para birimi yuan’ın yapay düşük tutulmasının dünya ekonomisini verdiği zararlar gibi meseleler de tartışılacak.

G8 zirvelerinin en önemli konusunu son bir kaç yıldır Kyoto Protokolü’nün ABD tarafından imzalanmaması oluşturuyor. Ülkelerin sanayi faaliyetleri sonucu ortaya çıkan atmosferi kirleticigazların miktarınınazaltılmasını ve kontrol altında tutulmasını öngören bu protoköl7e ABD imza koymadı. Hatta zirve öncesi İngiliz basınına konuşan ABD Başkanı Bush, ülkesinin çıkarlarını koruması gerektiğini ve bu nedenle de Kyoto benzeri anlaşmalara imza koymayacağını açıkladı.

Yeni bir dünya mümkün. Yıllar önce Seattle’da yapılan G8 toplantısına karşı dünyanın her tarafından gelen insanlar, kapitalizme karşı net bir karşı duruş sergilemiş ve yapılan gösterilerle zenginleri pek de rahat bırakmayacaklarının işaretlerini vermişlerdi. Zeka seviyesi bir hayli yüksek bu gösteriler dünyanın hemen her yerinde yankı bulmuş ve kapitalizm karşıtları seslerini daha çok yükseltme zenginleri daha çok köşeye sıkıştırma şansı yakalamışlardı.

Fakat zenginler de boş durmamış bu gösterileri önce provoke etmiş, ardından marjinalleştirerek muhalefet etkisini azaltmayı başarmıştı. Hatta küreselleşme karşıtlarının dünyanın çeşitli yerlerindeki eylemleri de bir çok sol yapı ve düşünür tarafından “devrimci turizmi” olarak görülmeye başlanmıştı. Bush’un başlattığı ve Avrupa’nın da heyecanla peşine takıldığı teröre karşı savaş da bu muhalefetin üzerine çöküp etkisini iyice küçültmüştü.

Ama bu kez İskoçya’dan taze bir soluk yükseliyor. Zirve öncesi Pazartesi günü bir grup insan İskoçya’nın başkentinde G8 liderlerine karşı bir hayli sert bir protesto gösterisi düzenledi. Polis ile göstericiler arasında çıkan çatışmalarda 90 gösterici tutuklandı 21 de gösterici yaralandı

Bu gösteri haftasonunuda yapılan 200 bin kişilik gösteri kadar büyük değildi. Göstericiler hem daha az sayıda hem de kent içinde bölünmüş olduklarından yapılan eylemin etkisi de çok büyük olmadı. Ama asıl önemli olan tüm bu kargaşa arasında nihayet birilerinin doğru, insani anlamda bir perspektifle G8 zirvesini eleşirmesiydi. İskoçya’da dün yürüyen insanlar yoksulluğa, gelir dağılımındaki adaletsizliğe karşı değil, bunların sebebi olan kapitalizme karşı tepkilerini koydular ortaya.

Almanya ve İskandinavya kökenli Kara Blok-Black Bloc üyesi anarşistler kafalarında maskeleri ile gösterilere katılırken onlara palyaço ve orman cini kıyafetli protestocular eşlik etti. Tabii ki ingiliz ve İskoç polisleri böylesine bir hafifliğe izin vermeyecekleri için göstericileri şiddet kullanarak dağıttı. Şiddet kullanımının artmasında göstericilerin sayısının haftasonuna kıyasla az olmasının da etkisi oldu elbette.

Yazının Devamını Oku