Ceren Arseven

Türk, dövün, çalış, mutlu ol

11 Mayıs 2013
Yeni düzende mutlu olmak bir lüks değil, zorunluluk. Durmadan mutluluk peşinde koşmanız, işten güce aşktan meşke dört dörtlük bir yaşam sürmeniz beklenirken bu sistemde kimler mutlu, kimler değil? En taze araştırma sonuçları, son çıkan kitaplar eşliğinde araba ister gibi istenen mutluluğun haritasını çıkardık, toplumun yüzündeki belirsiz ifadeyi çözmeye çalıştık

Barem Research’ün Türkiye halkasını gerçekleştirdiği WIN/ Gallup International Association ‘Global Mutluluk’ araştırması için dünya genelinde 54 ülkede 56 bine yakın kişiye son bir yılda kendilerini nasıl hissettikleri soruldu. Dünya genelinde mutlu olanların toplam nüfusa oranı 53, mutsuzların oranı ise 13 çıktı. Dünya genelinde “ne mutlu, ne mutsuzum” diyenlerin oranı yüzde 32. Bir önceki yıl yapılan araştırmada insanların yüzde 54’ü mutluyum demişti.

Türkiye sonuçlarına göreyse, Türklerin yüzde 40’ı mutlu, yüzde 17’si mutsuz, yüzde 42’si ise ne mutlu ne mutsuz. Verilere göre 2011 yılında yüzde 44 olan mutlu Türklerin oranı 2012 yılında 4 puan düşerek yüzde 40’a geriledi.

KİTAP SAYISI 10 YILDA 100 KAT ARTTI     

Amerika’da 2012 yılında mutluluk üzerine 5000 kitap yayımlandı. Bu rakam sadece on yıl önce 50 idi. Mutsuzluktan, yabancılaşmadan, kalabalık içinde yalnız olmaktan sıkılan mutluluk reçetesi niyetine bu kitaplara sarılıyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuk seyirci sayısı 6.1 milyona çıktı

27 Nisan 2013
Sinemanın bir çocuğun hayal gücünün gelişmesi için ne kadar önemli olduğunu bilmeyen var mı?

Sinema, çocukların taze zihinlerinin besini. O besinle gelişir, ileriye dönük hayaller kurar, yaratıcı düşünmeyi öğrenirler. Yeni arkadaşlar edinmek, dost kazanmak gibidir sinema perdesi. Eğlencedir de aynı zamanda, yepyeni bir dünyanın kapıları ardına kadar açılır önlerinde.

Ancak Türkiye’de yetişkinlerde olduğu gibi çocukların da sinemaya gitme oranları çok düşük. Örneğin, Amerika’da insanlar yılda ortalama dört kez sinemaya giderken Türkiye’de bu oran, ‘bir’ bile değil. Fransa’da nüfusun dört katı sinema bileti satılırken Türkiye’de toplam nüfusun ancak yarısı kadar sinema bileti satılıyor. Tabii bu durumdan çocuk filmleri de nasibini alıyor.

Özellikle Anadolu’da, hem ekonomik sebeplerle hem de alışkanlık kazandırılmadığı için çocuk filmleri izlenme oranları çok düşük. Bu nedenle sinema sahipleri de çocuk filmlerini göstermekten imtina ediyor. Oysa çocuklar çok meraklı. Böyle fırsatlar yaratıldığında alınan sonuçlar gösteriyor ki hiç de sinemadan uzak değiller. Çünkü Anadolu’da sinema, tiyatro, sanat atölyesi gibi çocukların zihinsel gelişimlerini sağlayabilecek çok az etkinlik yapılıyor.

HEDEF 1 MİLYON ÇOCUK 

Yazının Devamını Oku

Yeni annenin el kitabı

20 Nisan 2013
2009 Nisanı’ndan beri BlogcuAnne.com’da anne olmanın iniş-çıkışlarını anlatıyor Elif Doğan. Çok okunan blogger şimdi ‘Annelik Her Zaman Tozpembe Değil’ adlı kitabıyla karşımızda. Kadınlara yol gösterme kaygısı gütmeden ‘Yalnız değilmişim’ dedirtecek kitap Doğan Kitap etiketiyle raflarda

Her şeyin başı seks

Blogcu Anne’den çocuktan sonra cinsel hayatı minimum zararla devam ettirmek için hazırlanmış bir rehber.
* Bir ilişkinin en az yüzde sekseni cinsellik. Hele de evliliklerde, hele de çocuktan sonra... * Biyolojik saat farkları dikkate alındığında, tek tarafın istekli olması cinsel birliktelik için yeterli.
* Haftada en az üç kere birlikte olunması düzenli bir cinsel yaşam için gerekli.* Yatak odasında televizyon olmamalı.
* Cep telefonu yatak odasına girmemeli.* Yatağa aynı anda gidilmeli.
* Seks olsa da olmasa da yatağa mutlu girilse de küs olunsa da gün sonunda ayaklar birbirlerine hep kavuşmalı.

Minianne sözlüğü

Anne:

Yazının Devamını Oku

Yaz aşkı unutulur mu

15 Temmuz 2011
Yaz tüm hızıyla devam ediyor. Karnelerinizi aldınız, imkanı olanlar tatil beldelerine çoktan vardı, gidecek yeri olmayanlar ise tatilin tadını evlerinde çıkartıyorlar. Yaz sadece boş zaman, deniz ve güneş anlamına gelmiyor. Özellikle ergenlik çağındaki kanı kaynayan bünyeler için karşı cinsle çekingen yakınlaşmaların mevsimi yaz.
Pedagog ve aile terapisti Serap Melek Çavuş Kılıç’a göre önemli olan eğlence ile geçen yaz tatili sonrasında sonbaharın etkisi ile esen soğuk ayrılık rüzgarlarını olabildiğince zararsız atlatmak. Bu da zor bir iş olduğu için şimdiden hazırlanmakta fayda var diye düşündüm.
Yaz sonunun yarattığı enerji düşüklüğü, havanın soğuması ve yazın yaptığımız eğlenceli etkinliklerden uzak kalmak bizi zaten olumsuz etkiliyor. Peki yaz aşklarımızdan ayrı kalmanın yaşattığı hüzünden nasıl kurtulacağız? İşte sizlere yaz aşklarından ayrı kalmanın yarattığı hasarı azaltmak için Serap Melek Çavuş Kılıç’tan birkaç öneri:

 Yaz boyunca görüşemediğiniz ve özlediğiniz arkadaşlarınızla bolca vakit geçirmek ve sinema, tiyatro, yürüyüş, pijama partisi gibi eğlenceli faaliyetlerde bulunmak size iyi gelebilir.

 Yeni eğitim öğretim yılına, dinlenmiş ve taptaze bir zihinle başlamak ve üretkenlik sınırlarınızı zorlamak sıkıntınızı çabuk atmanızı sağlar.

 Yeni arkadaşlar ve sosyal çevre edinebilmenize de yardımcı olabilecek, sosyal ve sportif faaliyetlerde bulunmak (mesela tenis, voleybol, basketbol, resim veya müzik kursu gibi etkinlikler) kafanızı dağıtmanıza yardımcı olur.

 Yaz aşkınız olan kişi ile arkadaşlığınızı devam ettirmek ve iletişimi koparmamak, yaz aşklarınızdan ayrı kalmanın verdiği hüznü bir nebzede olsa gidermenizi sağlayabilir.

Herkese aşk ve sevgi dolu bir yaz diliyorum!
Yazının Devamını Oku

Hediyesini ellerinizle hazırlayın

17 Haziran 2011
Özel günlerde sevdiklerimize alacak hediye bulmakta hepimiz zorlanırız. Hem diğer hediyelerden farklı olsun hem de hayatını kolaylaştırmakta yardımcı olsun diye başladığımız araştırma süreci bazen günlerce sürer. Sizi bu sorundan bir nebze olsun kurtarabilmek için çok farklı hediye seçenekleri önereceğim bugün. Bu hediyeler için ne uzun araştırmalar yapmanız ne de para harcamanız gerekecek. Hem de eminim babanız görünce bayılacak. 19 Haziran günü hoş bir sürpriz yapmak istiyorsanız el emeği hediye önerilerine hemen göz atın.

Yaratıcılığınızı kullanın

Herkesin evinde kağıt, kalem, pamuk, kurdele, düğme, yün ve daha pek çok değişik malzeme mutlaka vardır. Bu malzemeleri kullanarak babanızı çok mutlu edecek, harika hediye kartlar yapabilirsiniz. Kesin, düğümleyin, yapıştırın, boyayın ve hiçbir yerde satılmayan o ‘özel’ hediyenizi yaratın. İsterseniz güzel bir resminizi el yapımı bir çerçeve ile müthiş bir hediyeye dönüştürebilirsiniz. Babanızla çekilmiş bir resminizi kürdan ya da kibrit çöpleriyle hazırladığınız bir çerçeve içine yerleştirin. Sonra da istediğiniz renklerde boyayın. Eminim hediyeniz babanızın iş yerindeki çalışma masasının baş köşesine yerleşecek.

Haydi mutfağa

Para harcamadan yapabileceğiniz hediyelerin arasında kek ve pastalar da yer alıyor. Eğer zaten yapmayı bildiğiniz bir kek varsa hemen kolları sıvayın. Daha önce hiç mutfağa girmemiş arkadaşlara önerim ise hazır kek, krem şanti ve birkaç renkli pasta süsü yardımıyla kendi yaratıcılıklarına güvenmeleri. Böylece içine sevgi ve emeğinizi de koyduğunuz bir hediye yaratabilir, bir tanecik babanızı bu tatlı sürprizle mutlu edebilirsiniz.

Çizgi film çekin

“Benim babam Oscarlık adam” diyorsanız, bu yarışma tam size göre! Tipeez.com internet sitesi Babalar Günü için bir çizgi film yarışması düzenliyor. Sitede babanıza özel bir çizgi film yapıyorsunuz, en çok görüntülenmeyi siz alırsanız babanıza hediye edebileceğiniz Oscar’ı kazanıyorsunuz. Yapmanız gereken şey, ‘Çizgi Film Makinesi’ adını taşıyan bölümde babalar gününe özel açılmış kategoride, babanıza özel bir çizgi film hazırlamanız. Daha sonra bu çizgi filmini “paylaş” butonunu kullanarak, bütün Tipeez arkadaşlarınızla ve tanıdıklarınızla paylaşıyorsunuz. En çok görüntülenme alan birinci kişi “Babalar Günü Oscar’ı”, ikinci kişi NBA Spalding Basketbol topu, üçüncü kişi ise NBA Denvers bez çanta kazanıyor.

Kukla yapın

Babanıza hediyesini ellerinizle hazırlayabilirsiniz. Çorlu’daki Orion Alışveriş Merkezi, bugün başlayıp üç gün boyunca devam edecek bir etkinlik düzenliyor. 17-18-19 Haziran günlerinde gerçekleşecek “Babamla Kukla Yapıyorum” etkinliğinde bir kukla yapım atölyesi oluşturulacak ve çocuklar birbirinden sevimli ahşap kuklalar yapıp, bunları babalarına hediye edecekler. Kukla atölyesi her gün saat 11.00’de başlayacak ve 20.00’ye kadar devam edecek. Tüm çocukların ücretsiz katılabileceği etkinliği Orion Avm, Trakya’nın ünlü kukla tiyatrosu Uçan Eller Kukla Evi ile birlikte gerçekleştiriyor.
Yazının Devamını Oku

Ayakkabıları herkesi kıskandıran çocuk: Suri Cruise

10 Haziran 2011
Hafta içinde gazeteler, Tom Cruise ve Katie Holmes’ün moda ikonu olarak adlandırılan kızları Suri’nin haberleriyle doluydu.

Bir Amerikan dergisinin ‘Hollywood’un en iyi giyinen küçük kızı’ seçtiği, çocuk modasını yönlendiren Suri benim de dikkatimi çekiyor epeydir. Yaşından çok daha büyük bir tarza sahip Suri. Topuklu ayakkabıları, süslü çantaları ve makyajıyla bu büyümüş de küçülmüş halleri bir yandan beni endişelendirse de, bir yandan da komik geliyor. Hatta kendi çocukluğumu hatırlayıp zaman zaman anlıyorum onun bu süslü püslü vaziyetlerini. Ancak henüz beş yaşında olmasına rağmen ne giyeceğine kendisi karar veren, “Gardırobundaki kıyafetlerin değeri üç milyon doları bulan Suri’nin tarzı diğer Hollywood ünlülerinin çocukları tarafından da taklit ediliyor” şeklinde haberler okudukça bu işte bir terslik var diyorum.

ÜNLÜ MARKALARDAN VAZGEÇMİYOR

Suri, özellikle ayakkabı seçimiyle sık sık gündeme geliyor. Henüz beş yaşında olmasına rağmen 200’den fazla çift ayakkabısı olan minik, ayakkabı takıntısı konusunda ablalarından geri kalmıyor! ‘Sex and the City’ dizisinin ayakkabı düşkünü karakteri Carrie Bradshaw’a sıkı bir rakip olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Ayakkabı dolabında Burberry’den Christian Louboutin’e kadar birçok ünlü markanın çocuk koleksiyonlarından parçalar bulunan Suri, bu özelliğiyle de Bradshaw’a benzetiliyor. Ayakkabıların 150 bin dolar, yani yaklaşık 240 bin lira değerinde olduğu söyleniyor.

ANNESİNE AKIL VERİYOR

Yaşının gerektirdiği gibi giyinmek istemeyen Suri, sürekli annesinin kıyafetlerine özeniyor. Hatta artık annesinin seçimlerine de müdahale ettiği konuşuluyor. Anne-kız, Suri’nin seçtiği model ve renkte, birbirinin aynı babetler giyiyor, plajda bile topuklu ayakkabılarıyla arz-ı endam ediyor. Annesiyle birlikte ayakkabı mağazalarını gezen Suri, topuksuz ayakkabı giymiyor. Kendisine Özel yapılan topuklu ayakkabılar tercih ediyor ve bu yüzden tepkiyle karşılanıyor.
Geçen aylarda üzerinde iki bin dolarlık bir Dolce& abbana ceketle fotoğraflanan küçük moda ikonunun annesinin 800 dolarlık Ferragamo çantasının minyatürüne sahip olduğu da biliniyor.
Geçen ay Glamour adlı derginin stil ikonları listesinde Lady Gaga ve Sarah Jessica Parker’ı geride bırakarak 21. sıraya oturan bu küçük moda canavarına kim ‘dur’ diyecek, inanın ben de merakla bekliyorum.

Yazının Devamını Oku

Çocuklar ve anneleri

6 Mayıs 2011
Önceleri, birkaç saatliğine bile olsa ondan ayrı kalmak, en büyük korkumuzdur. Nereye gidersek gidelim, ne yaparsak yapalım, mutlaka annemiz olsun isteriz yanımızda. Okula giderken o da bizimle derse girsin, işe giderken bizi de yanında götürsün... O bilir eğriyi doğruyu. Bize ne yapmamız gerektiğini o söyler ve elbette daima haklı çıkar söylediklerinde. Hayatın çömezlik aşamasında ‘anneciyizdir’ her şeyden çok.
Sonra boyumuz uzar biraz, arkadaşlarımızın sayısı artar, kendimizi sadece annemizin yanında güvende hissetmediğimizi farkederiz aniden. Evet, annemiz pek çok konuda haklıdır ama bizim de bir bildiğimiz vardır artık. O güne kadar sadece annemize söylediğimiz şeyleri dostlarımızın kulağına fısıldamaya başlarız. O zamana kadar alışveriş yaparken akıl danıştığımız yegane kişi olan annemizin o kadar da zevkli olmadığını düşünürüz yavaştan. Makyajı fazla, eteği demode, yemeği yağlı gelmeye başlar. Ergenliğin ilk döneminde, içinden çıktığı yumurtanın kabuğunu beğenmeyen civcivlere dönüşürüz adeta.
Gençlik yılları ailemizden ayrı kalabildiğimizi, onlarsız da olabildiğimizi ıspatlama çabasıyla geçer. Düşük yoğunluklu bir savaş dönemidir bu dönem adeta. Annemiz hep haksızdır, biz de her şeyin en doğrusunu biliriz. Annemizin ‘yap’ dediklerini yapmamaya, ‘yapma’ dediklerini ise yapmaya büyük özen gösterir, ona her konuda itiraz ederiz. Çocukluk yıllarında karakterimizi oluşturmak için neredeyse her hareketini taklit ettiğimiz annemizle farklı olabilmek, en önemli hedefe dönüşür bu dönemde. Kendi kişiliğimizi bulabilmek için annemizden farklı olmamız gereklidir ve bu dönem bolca isyan, yüksek düzeyde gerilim ve annemizin sabrıyla atlatılır.
Sonra okullar biter, iş güç, ev bark telaşı başlar. Yetişkin hayata adım atarken annemizi yine yanımızda istediğimizi fark ederiz. Kendi evi olan herkesin annesi düşer sık sık aklına. Tabak çanak alışverişine anneyle çıkılır, canlı telefon bağlantısıyla ondan pilav tarifi alınır, elekrik süpürgesinin torbası olduğu gerçeği anneden öğrenilir. Sonra bir bakarsınız, yapıyor diye annenize kızdığınız her şeyi siz de yapmaya başlamışsınız. Çamaşır makinesini çalıştırıp öyle çıkarsınız gece gezmelerine, emek zahmet yaptığınız yemeği dökmeye kıyamayıp saklama kaplarına koyarsınız, akşamları evde otururken ‘bir çay mı koysak?’ diye geçer aklınızdan. Bu dönemde arkadaş olunur annelerle. Eskiden itina ile gizli tutulan sevgililer hakkında dertleşilmeye, babaların komik huyları tatlı tatlı çekiştirilmeye, beraberce keyif yapmaya başlanır. Alışveriş azap olmaktan çıkar keyfe dönüşür, sinema kaçamakları yapılır, karşılıklı Türk kahvesi içilir, ‘eskilerden’ konuşulur.
Yaş iyice ilerleyince, gün gelir çocuklar annelerin akıl hocası olurlar. ‘Sıkı giyin de üşütme’ demek de, ilacını hatırlatmak da, kendine bakmasını tembihlemek de çocuklara düşer. Roller değişilir, değişmeyen bir tek şey kalır geriye... O da annemizle aramızdaki hiç kopmayacak bağ, büyük sevgi ve bağlılıktır. Zaman da, mesafeler de eksiltemez çünkü o karşılıksız sevgiyi. Biliriz ki gerçekten yanımızda olmasa da o hep yanımızda, en yakınımızdadır.
Anneler Günü, annelerimize bizim için ne kadar değerli olduklarını göstermek için bir bahane, değerlendirilmesi gereken bir fırsat. Bence ufak da olsa mutlaka bir sürpriz yapın, bir hediye, bir çiçek ya da bir öpücük verin annenize. Bütün annelerin Anneler Günü kutlu olsun!
Yazının Devamını Oku

Çocuklar ve televizyon: Sıcak ama mesafeli olun

28 Nisan 2011
Yapılan araştırmalara göre çocuklar, günde ortalama 4 saat ekran karşısında oturuyor. Bu bence biraz fazla. Konu televizyon olduğu için fazla demiyorum ama. Hayatta hiçbir şeyi ‘fazla’ yapmak insana iyi gelmediği için söylüyorum. Ne demiş büyüklerimiz: Azı karar çoğu zarar!

Saatlerce televizyon karşısında oturunca yapmaktan zevk alacağımız diğer pek çok şeyi ıskalamak mümkün. Zaten uzmanlar, televizyon seyredilen süre uzadıkça dikkat ve öğrenme sorunlarının arttığını söylüyor.
Prof. Dr. Yankı Yazgan, çok önemli olduğunu düşündüğüm bir başka konuda uyarıyor bizleri. Yazgan’a göre televizyon düşmanlığı, televizyon bağımlılığı yaratıyor. Yani biz uzak durmaya çalıştıkça ekran bizi kendine çekiyor. Peki ne yapmalı? Birkaç basit önerim var.

İZLEYECEĞİNİZ ZAMAN AÇIN

Birinci önerim, ne kadar televizyon izleyeceğinizi belirleyerek ekran karşısına geçmeniz. Çok sevdiğiniz bir program mı var? Başlamadan 5 dakika önce açın televizyonu, bitince de kapatın. Ardı arkası gelmeyen televizyon izleme seansları hem sizi yorar hem de değerli vaktinizi çalıverir elinizden.
İkincisi, önünüze gelen her şeyi izlemeyin. Biliyorum televizyonda bir sürü kanal, bu kanallarda da bir sürü ilginç program var. Ama eğer televizyonu açıp izleyecek bir program bulamadıysanız kapatın gitsin. Size uygun saatlerde yayınlanan, size göre programları seçin. Anne baba dizileri izlemekten vazgeçin. Bir gün büyüyeceğinizi ve büyüklere göre şeyler yapacağınızı ama bir daha asla çocuk olamayacağınızı, küçüklere göre şeyler yapamayacağınızı unutmayın. Çocukluğunuzun kıymetini bilin.
Son olarak televizyonu ailenizle birlikte seyredin. Ekranda her gördüğünüze de inanmayın. Seyrettiğiniz şeyler aklınıza yatmadıysa anne babanıza sorun, birlikte düşünün.
Hepinize ‘bilinçli’ ve keyifli seyirler.

Bir küçük ressam daha

Yazının Devamını Oku