Barbaros Tapan

Star Wars dünyasının yeni yıldızları

16 Nisan 2023
Star Wars evreninin ilk aksiyon dizisi, Jon Favreau’nun yaratıcılığını üstlendiği “The Mandalorian”ın üçüncü sezonu geçen ay izleyiciyle buluştu. En sevilen kahramanların geçmişine ışık tutan dizinin yeni sezonu Star Wars hayranlarından iyi not aldı. George Lucas’ın kurgusal Star Wars evreninde geçen “Andor” dizisi ise geçen yıl daha farklı bir dönemi, despot bir imparatorluğa karşı ‘Asiler’i ve isyanı konu alıyor. Bu iki başarılı yapımın kadrosu Star Wars Kutlamaları’nda bir araya geldi ve çekimlerde yaşadıkları özel ve unutulmaz anları Hürriyet Kelebek okurları için anlattı.

The Mandalorian

Grogu tam bir diva

Başarılı bir futbolcuyken kariyerinizi noktalayıp oyunculuğa geçtiniz... Oyunculuğun ardından yönetmenlik de yaptınız... Greef karakterine hayat verdiğiniz “The Mandalorian”ın ikinci ve üçüncü sezonda birer bölüm de yönettiniz... Kariyerinize dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?

- Carl Weathers: Tüm bunlar rüyamın bir parçası... Zanaatı öğrenmek, şimdiye kadar birlikte çalıştığım tüm büyük yönetmenleri gözlemleyebilmek ve harika malzemelerle, harika oyuncularla çalışmak için daha onlarca yılım daha varmış gibi hissediyorum. Sadece işimi yaparken iyi vakit geçiriyorum.

Greef karakterinin üçüncü sezon yaşadığı değişimi nasıl yorumluyorsunuz?

- Carl Weathers: Yapımcı ve senaristlerimiz, tüm karakterlerin ilk üç sezon boyunca gelişmesini sağladılar. Değişen bir role sahip olmak harika bir duygu...

Her oyuncu, karaktere başlarken zamanla ona deneyim ve bilgi kazandırır.

Yazının Devamını Oku

Hiç bilmediğim bir Kolombiya’yla tanıştım

13 Nisan 2023
Latin Amerika’nın en önemli film festivaline katılmak için geçtiğimiz ay Kolombiya’ya gittim.

Bu yıl 62’ncisi düzenlenen Uluslararası Cartagena Film Festivali (FICCI), Latin film kültürünü ve Güney Amerika’nın sinematik yapısını yansıtan harika bir organizasyondu.
16 yıldır festivalin genel direktörlüğünü yürüten Lina Rodriguez ile kapanış günü verdiği kahvaltıda bir araya geldik.
Rodriguez, “Kaynak bulmak ve organizasyonu ortaya çıkaracak ittifakı bir araya getirmek, festival yapmanın en zorlu yanı” dedi ve şöyle konuştu:
“Kültüre ya da sinemaya ayrılan bütçe çok az. Bu festival kültürel bir etkinlik, eğlence değil. Bu şehir, Cartagena, Kolombiya’nın başkenti değil. Biz Bogota değiliz, Cartagena’yız. Karayipler kıyısındayız. Küçük bir şehiriz. Bu, durumu daha da zorlaştırıyor.”

Las Islas

Kolombiya’ya gideceğimi söylediğimde çevremdekilerden gelen ilk tepki, “Aman dikkat et” oldu. Kafamda soru işaretleriyle gittim Kolombiya’ya. Lakin Karayip kıyısındaki sahil kenti Cartagena’ya geldiğimde; mükemmel plajları, mimarisi, rengârenk sokakları, sıcacık havası, doğası ve cennet gibi adalarıyla şehir kalbimi çaldı.

Yazının Devamını Oku

Kendimi incitmemeyi seçtim

9 Nisan 2023
80’li yıllarda hafızalara kazınan “Geleceğe Dönüş” (Back to the Future) serisinde canlandırdığı ‘Marty McFly’ karakteriyle dünya çapında büyük şöhret kazanan Michael J. Fox, 1991 yılında Parkinson hastalığına yakalandı ve bu hastalığını tam 7 yıl sonra duyurdu. Rahatsızlığının ilerlemesiyle oyunculuğu bırakan Michael J. Fox, Parkinsonla mücadele yolunda kendi adını verdiği Michael J. Fox Vakfı’nı kurdu. 61 yaşındaki aktör son olarak yaşamını “Still: A Michael J. Fox” belgeseliyle hayranlarıyla paylaştı. Fox’un hayat hikâyesini, aile ortamını ve hastalığı konu alan filmin yönetmenliğini Davis Guggenheim üstlendi. Michael J. Fox ve Davis Guggenheim, Sundance Film Festivali’nde Hürriyet Kelebek okurları için anlattı.

Sizi Michael J. Fox’un hikâyesini anlatmaya çeken ne oldu?

- Davis Guggenheim: Komik olan hikâyeleri genelde onları aramadığın zaman buluyorsun... The New York Times’ı okuyordum, Michael’ın bir yazısı vardı. Açıkçası o çok dokunaklı, gerçek ve komik bir yazıydı. “Bu adam yazabiliyor” dedim. Böylece tüm sesli kitaplarını aldım ve dinledim.

Michael, Davis ile yollarınız kesiştiğinde onun hakkında neler düşündünüz?

- Michael J. Fox: Davis ile tanışmanın, yazdığım şeylerden bahsetmenin zamanlaması inanılmazdı. Yazdıklarım için “Hikâyeme farklı açılardan bakamıyorum” dediğim anda “Bundan bir film yaparız” diye karşılık verdi... Ve üç yıl sonra işte buradayız.

LİSEDE SEVGİLİ BULAMAYAN BİR ADAMDIM

Bu filmdeki hikâyenizi bir de sizin ağzınızdan dinleyelim...

- Michael J. Fox:

Yazının Devamını Oku

İnsan hikâyeleri anlatmak istiyorum

2 Nisan 2023
Amerikalı ünlü şarkıcı Taylor Swift’in 2021 yılında yönetmenliğini üstlendiği “All Too Well” kısa filmi yayınlandığı günden itibaren ses getirdi. Kısa filmin başrollerini “Stranger Things” dizisinin yıldızı Sadie Sink ve genç kızların gözdesi Dylan O’Brien paylaştı. İnişli çıkışlı bir ilişkiyi anlatan “All Too Well” Taylor Swift’in ilk yönetmenliği oldu ve eleştirmenler tarafından övgüler aldı. Dünyaca ünlü yıldız, 2022 Toronto Film Festivali’nde de gösterilen “All Too Well” hakkında merak edilenleri anlattı.

Merak ediyorum, şarkı yazarken ‘görsellik’ sizin için sürecin bir parçası mı?

- Evet, görsellik her zaman sürecin bir parçası. Çünkü bir şarkı yazacağım zaman, hemen bunu sahnede nasıl sunmak isterim, bunun için bir müzik videosu yapsaydım nasıl görünürdü diye düşünmeye başlarım. Albüm hazırlarken ‘bunun neyi sembolize etmesini istiyorum’ diye kafama takarım... Dolayısıyla görselleri oluşturmak sürecin her zaman bir parçasıydı. 16 yaşımdan günümüze kadar olan kariyer gelişimimde daha fazla sorumluluk almaya başladım. Ve şu an, işte buradayız.

16 yaşından beri şarkı yazıyorsunuz, o dönemlerde hangi filmleri izliyordunuz? Hangi filmlerdeki görüntüler bir müzisyen olarak aklınıza kazındı?

- Müzikal olarak içinde bulunduğum belirli aşamalarda bazı filmleri her zaman çok sevmişimdir. “1989” diye bir albüm yaptım, o zamanlar John Hughes filmlerini izlerdim. “16 Candles” ve “The Breakfast Club”ı tekrar tekrar seyrettim. Pandemi döneminde de çok film izliyordum... Bir günde arka arkaya iki Guillermo del Toro filmi; “The Devil’s Backbone” ve “Pan’s Labyrinth”i izlediğimi hatırlıyorum.

Hepsi harika filmler...

- Tüm dünyam halk masallarına, ormanlara ve efsanevi yaratıklara dönüştü. Ve o filmlerden çok etkilendim. “Shape of Water” da en sevdiğim filmlerden biridir. “Sense and Sensibility”i defalarca izledim. Ve bu, “Evermore” adlı albümün içindi... 70’lerde geçen, karakterlerin samimi bir şekilde birbirine dokunduğu bu romantik filmleri izlemeye başladığım bir dönem vardı. Bence o dönemleri sevdiğim için o filmlerin mideme yumruk attığı zamanlar çok oldu. “Marriage Story”nin aylarca beni üzdüğünü söyleyebilirim.

Yazının Devamını Oku

Zor ama güzel bir meydan okumaydı

26 Mart 2023
Uzun süredir bir projeyle izleyici karşısına çıkmayan Todd Field, sessizliğini “Tár” filmiyle bozdu. Film, acımasız bir orkestra şefi olan Lydia Târ’ın yükselişini ardından da hızlı düşüş hikâyesini izleyiciyle buluşturdu. Büyük bir Alman müzik orkestrasının ilk kadın şefi olmayı başaran Lydia Tár’ı canlandıran Cate Blanchett filmdeki performansıyla ‘en iyi kadın oyuncu’ kategorisinde bu yıl Oscar’a aday gösterildi. ‘En iyi yönetmen’, ‘en iyi film’, ‘en iyi özgün senaryo’ kategorilerinde de Oscar adaylığı olan “Tár”ı hem yönetmen koltuğunda oturan hem de senaryosunu kaleme alan Todd Field ile filmin oyuncuları Cate Blanchett, Noemie Merlant, Nina Hoss ve Sophie Kauer anlattı.

◊ Lydia Tár’ı canlandırması için neden Cate Blanchett’ı tercih ettiniz?

- Todd Field:Cate ile sağlıklı bir iletişimimiz olacağını, bu rolün ona tamamen oturacağını biliyordum. Bunu düşünmemin sebebi neydi ben de bilmiyorum ama tamamen içten gelen bir histi. O çok duru bir oyuncu. Cate’de gördüğüm o öz saflığı hiçbir oyuncuda göremedim.

◊ Karakteri yarattıktan sonra mı hikâyeyi yazmaya başladınız, yoksa senaryo zaten ana hatlarıyla belli miydi?

- Todd Field: Pandeminin başlarında kafamda ufak ufak kurduğum ve artık onu kafamdan çıkarıp senaryoya aktarmak istediğim bir karakter vardı. Lydia’yı çok düşündüm ve bu kişi Cate oldu. Ardından sadece Lydia’yı düşünerek hikâyeyi yazmaya devam ettim.

◊ Lydia Tár’ın hikâyesine bir nevi korku filmi diyebilir misiniz?

- Todd Field: Bunu korku filmi olarak mı görüyorum, sanmam. Aslında filmi nasıl izlediğinize bağlı bu durum. Ama evet filmde korku unsuru var sanırım.

ZİRVEDEN İNMEK KORKU FİLMİ GİBİ DEHŞET VERİCİ

Yazının Devamını Oku

Teknolojinin kölesi oluyoruz

19 Mart 2023
Teknoloji, doğa ve toplum arasındaki gerginliği iğneleyici türden ele alan “The Pod Generation”, Sundance Film Festivali’nde gösterildi. Teknolojinin hayatımıza müdahalesini anlatan film, seyirciye komik bir felsefi duyarlılık katmayı da başardı. Yönetmenliğini Sophie Barthes’in üstlendiği filmin başrollerini ise Chiwetel Ejiofor ve “Game of Thrones” evreninden tanıdığımız Emilia Clarke paylaşıyor. Senarist ve yönetmen Sophie Barthes ile oyuncular Emilia Clarke ve Rosalie Craig yapımla ilgili merak edilenleri Kelebek okurları için yanıtladı.

Sophie Barthes, sizinle başlayalım... Bu film için ilhamınızı nasıl keşfettiniz?

- Sophie Barthes: Anneliği, rahmin metalaştırılmasını keşfetmek istedim. Ve sonra temayı geliştirerek karakterler devreye girdi. Ama daha çok tüm bunlar bir fikirle başladı. Çokça felsefe okudum. Fikirleri severim, büyük fikirleri...

Fikir ile başladıktan sonra arkasından zaten hikâye otomatik olarak geldi.

Filmde hayatı ve teknolojiyi sorgularken iğneleyici sözler ve alaycı ifadeler kullanıyorsunuz...

- Sophie Barthes: Bence tüm bunlara gülmeniz gerekiyor, aksi halde bize gelmekte olan bu gelecek için ağlıyor olacağız. Ve bence kendimize şu soruyu sormalıyız, istediğimiz gelecek bu mu? Bu soruları şimdi sormazsak, tüm bu teknolojiler eninde sonunda kullanıma sunulduğunda bizler için çok geç olacak. Sorun şu ki, teknoloji bize yardım etmek için oradayken, teknolojinin biraz biz kölesi oluyoruz.

Bu film bir araç, izleyiciye ders vermek yerine, bu konuda bir tartışma başlatmak için onları güldürmek istedim.

BEBEĞİMİ BEKLERKEN  

Yazının Devamını Oku

Gösterişli bir işe imza attık

12 Mart 2023
“Titanik”, “Terminatör” gibi başarılı filmlerin yönetmenliğini üstlenen James Cameron, 2009 yılında “Avatar”ı seyirciyle buluşturdu. Yapım, büyük bir kitle tarafından beğenildi ve tüm zamanların en çok hasılat yapan film rekorunu kırmayı başardı. 67. Altın Küre Ödülleri’nde “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” kategorilerinde ödüle layık görülen “Avatar”, 82. Akademi Ödülleri’nde “Sanat Yönetimi”, “Görüntü Yönetmeni” ve “Görsel Efekt” dallarında 3 Oscar kazandı...

Dört filmlik seri için 20th Centruy Fox ile anlaşma imzalayan James Cameron, ikinci filmi “Avatar: Suyun Yolu”nu (Avatar: The Way of Water) geçen aralık ayında seyirciyle buluşturdu. Kullanılan görsel efektler ve serinin devam hikâyesi, gösterime girdiği günden itibaren beğenildi ve tekrar viral olmayı başardı. Ünlü yönetmen James Cameron ile filmin başarılı oyuncuları Zoe Saldana, Sigourney Weaver, Sam Worthington ve Stephen Lang, Kelebek için Barbaros Tapan’ın sorularını yanıtladı.

◊ James Cameron, “Avatar: Suyun Yolu” filminin yapım sürecinden bahsedebilir misiniz?

- James Cameron: Süreç muhteşemdi. Filmde kullandığımız Weta digital, VFX görsel efektler olağanüstüydü. Filmi beyazperdede izledikten sonra ne kadar gösterişli bir işe imza attığımızı bir kez daha anladım. Odysseia destanı gibi bir şey oldu. Herkes uzun zamandır bu filmi bekliyordu...

◊ Sizin de belirttiğiniz gibi, büyük bir kitle devam filmi için oldukça heyecanlıydı...

- James Cameron: Herkesin uzun zamandır beklediğini biliyorum. Sonunda ikinci filmi bitirdiğimiz için biz de çok heyecanlıydık. İkinci filmi çekerken, ilk film “Avatar”ı da sinema salonlarında hiç görme fırsatı bulamamış olanlar için yeniden düzenledik. Böylelikle insanlara hikâyeyi, dünyayı bir kez daha hatırlatmak istedik.


Yazının Devamını Oku

Wednesday teklifini anında kabul ettim

8 Mart 2023
Esin Aydıngöz, “See”, “Wednesday”, “Princess Power” ve “The Witcher: Blood Origin” gibi dünya çapındaki projeler için müzikler yapan başarılı bir müzisyen. Disney’in akapella grubu DCappella’nin yardımcı müzik direktörü ve Berklee College of Music’in Film Müziği Bölümü Başkan Yardımcısı. 29 yaşındaki genç müzisyenle film kadar önem taşıyan film müziklerinin yaratılış sürecini ve 2023 David Raskin Yükselen Yetenek Ödülü adaylığını konuştuk.

En son yaptığınız işlerden biri “Wednesday”. Projeye nasıl dahil oldunuz?

- Pandemi döneminde tanışıp beraber çalışmaya başladığım muhteşem şarkı sözü yazarı ve prodüktör Alana Da Fonseca sayesinde “Wednesday”e dahil oldum. Alana ile hem çok iyi anlaştık hem de enerjilerimiz uyuştu. “Wednesday”deki enstrümantal ve cappella aranjmanları için Alana ile anlaştılar. Ancak Alana’nın backround’u daha çok pop ve capella üzerine, benimkiyse klasik ve orkestral. Bu yüzden benimle beraber çalışmak istedi. Bir gün aradı, “Esin birkaç çılgın virtüöz çello ve lise bandosu aranjmanı yapmak ister misin? Tim Burton istedi. Adams Ailesi’yle ilgili yeni bir seri yapıyormuş ve Wednesday çello çalıyormuş” dedi. Tabii ki anında kabul ettim.

Peki “Wednesday” için yürüttüğünüz yaratıcı aşama nasıldı?

- Yaratıcı süreç son derece Hollywoodvari bir şekilde gerçekleşti. Son dakika ve acil... Her şey Alana’nın “Hadi yarın Romanya’da (çekimler Romanya’da yapılıyordu) sabah olmadan ‘Paint in Black’i bitirmemiz gerekiyor” demesiyle başladı. Jenna Ortega’nın sabah çello dersi varmış, ona yetiştirmemiz gerekiyormuş. Hemen işe koyulduk. Jenna, ekranda düzenlemelerimize senkronize çalacağı için pre-prodüksiyonda dahil olduk projeye. Yani biz çalışırken elimizde dizinin görsel dünyasıyla ilgili hiçbir ipucu yoktu. Sadece karanlık, şaşırtıcı, ürkütücü ve fantastik bir şeyler yapmamız gerektiğini tahmin ediyorduk. Bu projenin diğer tuhaf yönü ise “Wednesday”in müziklerini düzenlerken henüz Amerika’da bile değildim. Pandemiyi ailemle birlikte geçirmek istediğim için İstanbul’daydım. Pijamalarımla ergenlik yıllarımın geçtiği odamda Tim Burton için çalışmak sanırım başıma gelebilecek en çılgın şeydi. Çekimler ve montaj bittikten sonra aranjmanlarımız gerçek bir çellist tarafından kaydedildi. Dizide eserleri lise öğrencileri çaldığı için kusursuz olmak yerine performansta ufak pürüzler bırakarak çalındı. Özetle iş birliği ve hayal gücüne dayalı, ani ama bir o kadar da keyifli bir süreç geçirdik.

TIM BURTON İÇİN YAPIYORDUM İYİ OLMALIYDI

Film ve dizi müziği yapmanın başlangıç noktasından en son haline kadar aşamaları nelerdir?

- Aşamalar şöyle... Önce yönetmen ve yapımcılarla tanışılıyor ve müzik için belirledikleri vizyonla ilgili genel bir toplantı yapılıyor. Film “locked picture” etabına geldiğinde yani artık zamansal senkronizasyon oturduğunda, sahnelerin sırasında ve uzunluğunda daha fazla değişiklik yapılamayacak noktaya gelindiğinde, filmde kullanılacak her müzik parçasının (“cue” diyoruz) nerede başlayıp nerede biteceğine karar verdiğimiz, bunu yaparken de her birlikte filmi izlediğimiz başka bir toplantı yapıyoruz. Bu toplantıda her parçada hangi duyguları uydurmam gerektiğini, hikâyeyi müzikle anlatırken kimin dilinden anlatmam gerektiğini konuşuyoruz. Sonra ben artık yaratıcı olarak üretmeye başlıyorum. Filmdeki ana karakterler veya ana temalar için melodiler bulup yönetmenle paylaşmaya başlıyorum. Filmle eşzamanlı olarak birkaç sahneyi besteleyip yönetmenle paylaşıyorum, yorumları doğrultusunda düzenlemeler yapıyorum. En çok revizyon gelen süreç filmin ilk çeyreği. Çünkü bütün temaları, kullanacağınız enstrümanları, armonik dili o dönemde oturtuyorsunuz. Vizyon üstüne anlaşmaya vardıktan sonra gerisi kolay. Her şey onaylandıktan sonra eğer bütçe yeterliyse kaydedilecek canlı enstrüman-ların kayıt aşaması gerçekleşiyor. Müzik miksleniyor, yani müziğin içindeki ses dengeleri yapılıyor. Müzikle diyalog ve ses efektlerinin dengesinin sağlanması da son aşama oluyor.

Yazının Devamını Oku