Banu Tuna

Durdurun ülkeyi, MÜSAİT bir yerde inecek var!

10 Mart 2015
Durdurun çünkü, bu ülke kadınlara 'müsait' bir yer olmaktan hızla uzaklaşıyor. Durdurun çünkü kadınlar, kadın doğduğuna pişman, durdurun çünkü ölüyoruz. Durdurun, çünkü kadın ve erkeğin bir arada, sulh içinde, eşit yaşayabilmesi için her şeyi yeni baştan inşa etmemiz gerekiyor.

‘Kadın cinayetleri politiktir’ derken kast ettiğimiz bu işte. Erkek dil, Türk Dil Kurumu gibi resmi bir adres tarafından üretiliyor, okullara, kütüphanelere, dünyayı yeni yeni anlamaya çalışan çocukların okul çantalarına gönderiliyorsa ve o dil, müsait kelimesini kadın üzerinden tarif ediyorsa, kadın cinayetleri politiktir. Siz ondan sonra istediğiniz kadar kamu spotları çekip, kadına şiddeti palyatif yöntemlerle durdurmaya çalışın.

Daha iki gün önce yayınladık araştırmanın sonuçlarını: Kadınların yüzde 32’si, şiddet gören kadınların yüzde 48’i “dünyaya tekrar gelsem, kadın olmak istemem” diyor. Nüfusun neredeyse yarısının varoluşundan pişman olduğu bir ülkeden daha acıklı, daha zavallı bir yer olabilir mi? Erkekler, size sesleniyorum: Eşleriniz, sevgilileriniz, anneleriniz, arkadaşlarınız, kızlarınız kadın olduğuna pişman. Hani ‘erkekliğinize’ sövüldüğünde elinizi kana bulamaktan çekinmezsiniz ya, bundan daha ağır gelecek bir şey olmamalı çok övündüğünüz erkekliğinize…

İnsanlığın en temelidir dil. Dil, bir milleti birleştiren, koruyan ve o milletin ortak malı olan sosyal bir müessesedir. Dil, bir milleti bir arada tutan kültürün ifade aracıdır. Ve Türkiye’de dilin, Türkçe’nin gelişimi, doğru, güzel ve etkili kullanımı Türk Dil Kurumu’na emanettir.

Bugün fark ediyoruz ki, o Türk Dil Kurumu, cinsiyetçi, kadın düşmanı, maço, bayağı düşünce sisteminin bir parçası, hatta pozisyonu gereği üreticisi. Müsaitliği kadın üzerinden tarif edecek kadar şuursuz, sorumsuz, ataerkil, ayrımcı…

Bu sözlük bugün okul çağındaki her çocuğun, her gencin çantasında, kütüphanesinde. Ve müsait kelimesinin karşısında, ‘flört etmeye hazır, kolayca flört edebilen (kadın)’ yazıyor.

Müsaitlerse, TDK’daki arkadaşlara birkaç şey sormak istiyorum.

Siz hangi yüzyılın ürünüsünüz?

Topluma karşı hiç mi sorumluluk hissetmezsiniz?

Yazının Devamını Oku

Bebek entegre tesisi olarak kadın

8 Ocak 2015
Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na dönüştüğünden beri kadın, artan dozda düzenlemelerle iş ve sosyal hayatın dışına ailenin içine çekiliyor, hapsediliyor, ailenin parçası olarak tanımlanıyor.

Bakanlık kurulduktan kısa süre sonra anlaşıldı ki, adındaki sosyal politikadan anladıkları, kadın cinayetlerini, kadına şiddeti, çocuk suiistimalini, çocukların evlendirilmesini, çocuk işçileri, ensesti bitirmek değil, kadına ille de 3 çocuk doğurtmak. Yetmedi bizzat Cumhurbaşkanı çocuk yeter sayısını 4 olarak belirledi. Şimdi de nur topu gibi bir teşvik paketimiz var.

Başbakan Davutoğlu, bugün detaylarını açıkladığı aile destek paketiyle müjdeyi verdi: Doğuran kadına ilk altın bizden! Sanki Türkiye 70 milyonluk bir düğün salonudur da, devlet de düğünün baş davetlisi, bu dev köyün ağa babasıdır. Cömert elini, mümkün olduğunca fazla çoğalmak koşuluyla uzatmaktadır.

Çocuk yapana tek güzellik bu değil elbette. Paket yürürlüğe girdiğinde, 16 haftalık doğum izninden sonra buna yarım gün izin eklenebilecek. Kadın isterse çocuk 5.5 yaşına gelene kadar haftada 30 saat çalışıp tam ücret alabilecek.
İlk bakışta kadın (pardon anne) taraftarı, muhteşem düzenlemeler gibi görünüyor değil mi?

Yazının Devamını Oku

Elbette sadece "ağaç meselesi" değildi

9 Eylül 2014
Gezi Parkı eylemlerinde etkin olarak yer alan, sosyal proje ve eylemleriyle Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarlarında dahi "yükselenimiz çArşı" aidiyeti yaratan Beşiktaş taraftar grubu hakkındaki iddianame, bu ülkede şaşkınlık çıtasının her zaman daha yükseğe taşınabileceğini gösteriyor. Ecnebilerin "Sky is the limit" diye bir deyimi vardır, onun dahi ötesindeyiz. Sınır yok bizde, öyle ileri bir şaşkınlık dönemi.

çArşı üyesi 35 kişi hakkında, “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

Şüphelilerden biri, grubun liderlerinden Cem Yakışkan. İddianamede, Yakışkan’ın Beşiktaş çArşı grubunu eylemlere dahil etmek hususunda yönlendirici ve yönetici olarak görev aldığı, sosyal medyada söylediği sözler ve bizzat eylemlerdeki görüntüleri paylaşılmak suretiyle kitleleri, eylemlere katılımı hususunda teşvik ettiği, hatta bir kısım söylemlerinde meselenin "ağaç meselesi" olmadığını belirttiği yer alıyor.

“Ağaç meselesi”, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi döneminde ve sonrasında sık sık kullandığı bir kalıp. Bu iki kelime öyle bir kodlanmış durumdaki, yan yana geldiğinde, eylemlere katılanların, parkı ve ağaçları kurtarmak değil, hükümeti devirmek darbe yapmak amacı taşıdığı imasında bulunuyor.

“Ağaç meselesi”ni attığı bir tweet’te ilk kez kullanan ve yetkili ağızlar tarafından biteviye hedef gösterilen oyuncu Memet Ali Alabora, aylardır yurtdışında yaşıyor.

Şimdi iddianameye bakınca anlıyoruz ki, “ağaç meselesi”nin yeni kurbanları var, olacak.

Yazının Devamını Oku

SİBİRYA GÜNLÜKLERİ 6 BAYKAL GÖLÜ'NÜN KIYISINDA

2 Eylül 2014
Taş köprünün üzerinde duruyoruz. Aşağıda muhteşem bir koy var. Sanki Ege kıyılarındayız. Tam bu sırada yağmur başlıyor ancak hemen mayoları giyip göle koşuyoruz. İnsan hayatında kaç kere Baykal Gölü’nde yüzme fırsatı bulur ki!

İrkutsk’ta geceledikten sonra sabah erkenden, şehrin dışında, Angara Nehri kıyısında etnografya müzesi olarak düzenlenmiş Kozak köyüne doğru yola çıkıyoruz. Yol boyu tayga eşlik ediyor yine. Sonbaharın renkleri yavaş yavaş ağaçların en üst dallarında kendini göstermeye başlamış. Kim bilir, çok değil birkaç hafta sonra kırmızının ve sarının hangi tonları gelecek buralara…

Ormanın içindeki koy, tipik bir Kozak köyünün replikası. Eskiden olduğu gibi ahşaptan yapılma kale duvarları ve kuleleri var. Sanki 10 dakika önce köyün ahalisi buradaymış gibi düzenlenmiş köy okulunu, kilisesini, dokuma işliğini, evleri geziyoruz. Müze görevlileri, dönemin insanları gibi giyinmiş. 21. yüzyılda olduğumuzu hatırlatan tek şey, etraftaki tabelalar ile görevlilerin yaka kartları.

Yazının Devamını Oku

SİBİRYA GÜNLÜKLERİ 5 BAYKAL’A BİR KALA: IRKUTSK

31 Ağustos 2014
Baykal Gölü’nden bir önceki durak, sürgünlerin adresi İrkutsk, Dekembristler, daçalar, tren mönüsü ve deliksiz uykunun sırrı…

Zdrastvite!

İrkutsk'ta geleneksel Sibirya evlerinden biri

Trenimiz sabah Irkutsk garına girdiğinde, bizim için gezinin en büyüleyici sayfası açılıyor. İrkutsk, Rusya’da her dönemin sürgün adresi olabilir ama bir durak sonrası Baykal Gölü. Şehirde bir gece kaldıktan sonra Baykal’a doğru hareket edeceğiz.

Yazının Devamını Oku

SİBİRYA GÜNLÜKLERİ 4 NOVOSİBİRSK VE KRASNOYARSK

28 Ağustos 2014
Raylar boyunca Sibirya’nın içlerine doğru ilerlerken, Omsk’u geçip Novosibirsk’te duruyoruz, yani Yeni Sibirya’da…

Novosibirsk, Sibirya’nın başkenti. Nüfusu 1.5 milyona yakın. Sovyetler Birliği döneminde, nüfusu 1 milyonu geçen her şehre metro inşa edildiğinden, buranın da bir metro sistemi var. Sibirya’da tek…

Tarihi 1893’te başlayan, son derece genç bir şehir Novosibirsk. Onun kaderi de Sibirya’daki pek çokları gibi Trans Sibirya hattının inşası ile değişmiş. Yeşil-beyaz renklerdeki gar, bir lokomotifi hatırlatıyor. Trans Sibirya hattındaki en büyük gar aynı zamanda.

Novosibirsk'te bizi, yerel kıyafetler içinde bir dans ve müzik topluluğu karşıladı.

Yazının Devamını Oku

YEKATERİNGBURG: SİBİRYA’YA İLK ADIM

25 Ağustos 2014
Üçüncü günün durağı Yekaterinburg. Adını, Büyük Petro’nun karısı Çariçe Ekaterina’dan alıyor. Tıpkı İstanbul gibi Avrupa’yı Asya’ya bağlıyor bu şehir. Bu nedenle Sibirya’nın da kapısı. Urallar da burada başlıyor. Şehrin dışında, tayganın içinde anıtsal bir yer yapmışlar. Burada bir ayağınız Avrupa’dayken, diğeri Asya’da olabiliyor.

Solum Avrupa sağım Asya kıtası

Sınır anıtına giderken yol üstünde bir başka anıttan, 4 bin kişilik bir anıt mezardan geçiyorsunuz. Stalin döneminde ortadan yok edilen 4 bin kişi, Stalin’in 1953’teki ölümü sonrası toplu bir mezarda bulununca, 1993’te Yeltsin döneminde bir anıt yaptırılmış. Pek çok yazar, şair, düşünür, bilim insanı politik düşünceleri nedeniyle burada yatıyor.

Dört bin kişilik anıt mezar

Yekaterinburg, ölüleriyle ünlü. Şehrin merkezindeki Kanlı Kilise, Çar II. Nikolai Romanof ile ailesinin ve çalışanlarının katledildiği evin yerinde yükseliyor. Katliamdan sonra, Çar ve ailesi kahramanlaştırılmasın diye ev tamamen yıkılmış, cesetler ormandaki bir mağaraya götürülüp yakılmış sonra da gömülmüş. Ancak bugün son Romanoflar, kilisede azizlerle bir tutuluyor. Mezarları ise St. Petersburg’da.

Yazının Devamını Oku

SİBİRYA GÜNLÜKLERİ 3.GÜN TRENDE HAYAT

25 Ağustos 2014
Trende tam 16 vagon var. Dördü restoran, biri çalışanların kaldıkları vagon, diğerleri ise yolculara ait. Erzak ve bagaj vagonu bu sayıya dahil değil.  Rusya’da bir yolcu treninin en fazla 21, Çin’de 18 vagonlu olmasına izin veriliyor

.

Rus demiryolu terminolojisinde “1. Sınıf” ya da “2. Sınıf” gibi terimler yok. Onun yerine iki yataklı kompartman veya dört yataklı kompartman var. İlk iki yolcu vagonu iki yataklı, diğerleri dört yataklı. İki yataklı vagonların kendi banyo ve tuvaletleri var. Diğerlerinde iki veya dört kompartman bir banyoyu paylaşıyor.

Her vagonun iki başta ve iki sonda olmak üzere dört kapısı var. Treni baştan sona dolaşabiliyorsunuz. Hatta son vagonun arka penceresinden bazen güzel manzaralar yakalanabiliyor.

Benimki ile yemekli arasında 6 vagon var. Her vagonun uzunluğu 25.5 metre. Yani hepi topu 153 metre yürümem gerekiyor. Ancak bu arada 43 kapı açıp kapamak zorundayım. Kapıları mutlaka kapatmanız lazım, yoksa raylardan gelen tüm gürültü içeri doluyor. Dün saat tuttum, tam beş dakika sürüyor yemeğe gitmem. Tabii yolda karşılaştığınız yolculara kendi dillerinde selam vermek, tuvalet sırasına girenlerin arasından sıyrılmak, kim olduğunuzu merak edenlerle sohbet etmek bu süreyi uzatıyor. İlk iki gün sarsıntılarda sağa sola çarpmaktan kollarım morarmıştı, şimdi daha rahat ve hızlı yürüyebiliyorum. Güne Bernard’ın sesi ile uyanıyoruz. Tren radyosundan her sabah 07:00’de, bazen 07:30’da günaydın anonsu yapıyor. Sonra üç dilde o gün göreceğimiz şehri ve Rus tarihini anlatmaya başlıyor. Bu konuşma yaklaşık iki saat sürüyor. İsterseniz radyoyu kapatabiliyorsunuz.

Yazının Devamını Oku