Çocukları koruyor muyuz yoksa baskılıyor muyuz?

Anne babalar bazen çocukları için doğru olduğuna inandıkları şeyi yaparken aslında onlara zarar verebiliyor, korumak isterken baskı altında hissetmelerine neden olabiliyor. Kaç yaşında olurlarsa olsunlar çocuklarının bir birey olduğunu kabul edemeyen, kendi sözlerinden çıkmasını istemeyen ebeveynlerle de sıklıkla karşılaşabiliyoruz. Hatta bazen durum çocukların ailelerini mutlu etmek için yaşadıkları bir noktaya geliyor. Ama bazen de çocuklar büyüyünce, “Anneme babama kızıyordum ama haklılarmış” diyebiliyor. Peki çocuğu korumak ile baskılamak arasındaki sınır nerede çekilmeli? İşte toplumun farklı kesimlerinden çeşitli ‘yetiştirilme’ hikayeleri ve uzman yorumları…

Haberin Devamı

Çeşitli şekillerde ailesi tarafından görmezden gelinen, bir şey isterken, arkadaşlarıyla görüşmek için izin alırken, evde bir şey kırdığında, yanlış bir şey yaptığında korkudan titreyen çok insan hikayesi var.

Öte yandan “Ben sana değil dışarıya güvenmiyorum”, “Arkadaşları hep sigara içiyor, serbest bırakırsam o da alışır”, “Benden izin almadan bir yere gidemezsin”, “O çocukla görüşmeyeceksin”, “O yemek yenmeden masadan kalkılmayacak!” gibi cümleleri aileler ‘korumacılık’ olarak görürken çocuklar kendilerini ‘baskı’ altında hissedebiliyor.

Kimi çocuk ailesinin tavırlarından olumsuz etkilenirken kimisi de “Eskiden kızardım, şimdi büyüdüm onlara hak veriyorum” diyor.

İşte ebeveynlerinin davranışlarının hayatlarını nasıl şekillendirdiğini anlatan insanların hikayeleri…

Haberin Devamı

NE ZAMAN DIŞARI ÇIKSAM GÖZÜMÜ TELEFONDAN AYIRAMIYORUM, KORUMAK BÖYLE BİR ŞEY Mİ?
Gizem K. (25)

25 yaşındayım ve hâlâ dışarı çıkarken ailemle kavga etmek zorundayım. Arkadaşlarımla görüşüyorum, sohbet ederken en az beş kere telefonum çalıyor, “Neredesin, kimlesin?” soruları geliyor. Cevap verip kapatıyorum. Ardından babam yazıyor, “Gittiğin yerin konumunu atmadın, atar mısın?” diyor. Aradan biraz zaman geçiyor, annem tekrar arıyor, gergin ve yüksek sesle “Ne zaman geleceksin?” diye soruyor.

O anki psikolojik baskı sebebiyle doğru söyleyeceğim bile varsa söyleyemiyorum. Belki üç saat oturacağım ama “Bir saate kalkarım” diyorum. Ama o bir saat bile zehir oluyor çünkü gözüm telefonda, aklım eve gidince karşılaşacağım tavırda oluyor. Bu sebeplerden ötürü sevgilim dahi olamıyor çünkü hayatıma giren kişiye vakit ayırmam gerekiyor. Bu da daha fazla yalan, daha fazla gerginlik anlamına geliyor. Sonunda istediğim gibi hareket edemez oluyorum ve aileme karşı öfkeli bir insana bürünüyorum.

Anne babaya karşı mesafeli ve öfkeli olunca da “Çocuğumuz bize düşman” deniyor. Şimdi soruyorum size; çocuğunu korumak gerçekten böyle bir şey mi?

"Ben çocukken annem bana kötü davranırdı. Beni evden göndermekle tehdit ederdi. Ben de evlat edinildiğim için ona inanırdım. Öfkelendiğinde yüzüme tokat atar ya da tahta kaşıkla vururdu ve bazen günlerce hiçbir açıklama yapmadan benimle konuşmazdı. Gerçekten yaramazlık yapan ama ‘yanlış yapmayan’ küçük erkek kardeşimin ise bunlardan nasibini aldığını sanmıyorum. Yaşadığım şey belki ‘korkunç bir çocuk istismarı’ değildi çünkü fiziksel yara izlerim yoktu fakat bu konuda anneme hâlâ çok kızgınım. Şimdi 50 yaşındayım, o ise 75. İyi geçiniyoruz ancak yine de onun yanındayken diken üstünde hissediyorum. Birkaç yıl önce bir kez onunla bu konu hakkında konuşmaya çalıştım. Sinirlendi, abarttığımı söyledi, sonra da olanlar için beni suçladı. Geçmişte yaşadığımı ve bunun sağlıklı olmadığını söyledi. Sadece yaşanan şeylerin iyi hissettirmediğini ve bu yaşananların benim hayal ürünüm olmadığını açıkça belirtmek istiyorum. Ama bir yandan da kendime soruyorum; bunu anneme anlatmaya çalışmanın bir anlamı var mı?" The Washington Post’un ‘Amy’ye Sor’ köşesinde bir okuyucunun sorduğu bu soru da hem ebeveynlerin davranışlarının çocuklar kaç yaşına gelirse gelsin hayatlarında çok büyük bir etkiye sahip olduğunu hem de bu tür meselelerin evrenselliğini gözler önüne seriyor.

ANNEMİ MUTLU ETMEK İÇİN YAŞAR HALE GELDİM
Ayşegül D. (45)

Annem hep çok baskın karakterli biriydi ama bu baskınlık ben ve kız kardeşim çocukken daha fazlaydı.

Haberin Devamı

Çok endişeli ve bir o kadar da kontrolcü biri annem. Tam olarak “Hayatımı size adadım” diyen annelerden. Aslında dönüp baktığımda çocukluk dönemim genel olarak mutlu anılarla dolu. Ancak ergenlik çağına geldiğimde hayatımda anıların şekli değişmeye başlıyor.

Büyümeye başladığım, kendi kararlarımı almak istediğim, cevapları sorguladığım dönemler benim için çok zordu. Çünkü annem nereye gitsem, ne giysem, kimle arkadaşlık etsem didik didik incelerdi. “Arkadaşımla buluşabilir miyim?” sorusuna “Hayır” dediğinde nedenini sorardım, “Canım öyle istiyor” derdi. Haftada birden fazla dışarı çıkıp sosyalleşmek istersem evde kavga çıkardı. Küçük yaşta bile evde sorumluluklarım vardı. Yemek sonrası bulaşıklar bana aitti. Hafta sonu annemle temizlik günüydü. O temizlik yapılmadan evden çıkılamazdı.

Haberin Devamı

Arkadaşlarımla görüşebilmek için sabah erkenden kalkıp işleri bitirmeye çalışırdım. Yine de hiç memnun edemezdim annemi. Ben yaptıkça hep daha fazlasını isterdi. Onu üzecek, kıracak bir şey yaptığımda günlerce küserdi, ben yokmuşum gibi davranırdı. Gün sonunda ne oldu biliyor musunuz? Ben annemi mutlu etmek için yaşar hale geldim.

Tabii bunları kız kardeşim de yaşamasın diye çok uğraştım ama onu ne kadar koruyabildim bilmiyorum. Şimdi 45 yaşındayım, geriye dönüp baktığımda eşimi seçerken bile "Annem sever mi?" diye düşünüp evlenmişim. Şimdi bile onun onayına muhtacım. Hâlâ ondan habersiz bir şey yaptığımda kendimi suçlu hissediyorum. Kız kardeşimle baş başa görüştüğümüzde bile annemden saklama ihtiyacı hissediyoruz çünkü onu çağırmadığımız için küseceğini biliyoruz.

Haberin Devamı

Benim de bir kızım var. Annemin bana yaptıklarını kızıma yapmayacağıma dair kendime söz verdim. Ama bazen dışarıdan kendime baktığımda onun huylarının içime işlediğine şahit oluyorum. Yanlış bulduğum şeylerden sıyrılmak için çok mücadele veriyorum.

BABA OLUNCA BABAMI ANLADIM
Erkan K. (51)

Babam eski kafalı bir insandı. Ya da ben gençken onun öyle olduğunu düşünürdüm. Mesela ortaokula giderken yaz aylarında beni bakkalın, bisikletçinin vs. yanında çalışmaya gönderirdi. Herkes tatil yaparken ben çalışırdım ve buna o kadar sinirlenirdim ki sürekli isyan ederdim. Delikanlı olduğumda bile akşam dışarı çıktığımda 11’de evde olma zorunluluğum vardı. Çıkmadan önce de kimle nereye gideceğimi söylemek zorundaydım.

Haberin Devamı

Bir gün bir kız arkadaşım oldu ve babam bunu öğrenince beni karşısına aldı, “Seveceksin, aşık olacaksın ama sakın kimseyi üzmeyeceksin. Eğer o kızın ya da herhangi birinin kalbinin kırılmasına neden olursan sert yüzümle karşılaşırsın” dedi. “Aman baba ya yine ne anlatıyorsun” dedim içimden. Genciz yaşıyoruz, rahat bırak beni işte. Ama yok, ille bana laf söyleyecek ya…

Giydiklerimi eleştirir, sofrada oturuşumdan çatal tutuşuma kadar laf ederdi. Görüştüğüm arkadaşlarımı beğenmezse, “Bir daha o çocukla konuştuğunu görmeyeceğim” diye müdahale ederdi. Kendimi bir kafeste hissediyordum. Bu sebeple üniversitede şehir dışında okumak istedim. Evde kıyametler koptu ama kararlıydım bu evden uzaklaşacaktım. “Gözümün önünce olacaksın, asla gidemezsin” karşı çıkmalarına rağmen tercihlerime şehir dışı yazdım. Güzel bir bölüm tutturunca babam önce karşı koysa da sonunda uzakta okumama izin verdi. Hayatımın en güzel yıllarını yaşadım. Hâlâ uzaktan müdahalelerde bulunsa da uzaktaydım, kendi başıma hareket edebiliyordum.

Sonra iş güç derken yaş ilerledi ve evlendim. Şimdi 16 yaşında bir oğlum var. İlk baba olduğumda çocuğuma asla baskı yapmayacağıma dair kendime söz verdim. Ama seneler ilerledikçe babamı anlamaya başladım. Aslında bana ‘baskı’ gibi gelen birçok şeyin hayatıma kattığı artıları gördükçe şaşırdım. Evet babam sert mizaçlı biriydi ve koruma işini abartıyordu. Ancak haklı olduğu da çok şey vardı.

Örneğin, yaz tatillerinde çalıştığım zamanlar sayesinde üniversitede de hem okuyup hem çalıştım ve bir gram zorlanmadım. Bu da daha fazla insanla tanışmama, iletişimimin kuvvetlenmesine ve para kazanma becerisi edinmeme yardım etti. Şu yaşıma kadar hiç işsiz kalırım korkusu yaşamadım çünkü biliyorum ki ne iş olsa yaparım, hayatımı kazanırım.

"Kimseyi üzme" tavsiyesi de hayatımda gerçekten herkese ama özellikle kadınlara karşı nazik olmam gerektiğini ta çocukken öğrenmemi sağladı. Şimdi ben de babamın bana öğrettiklerini eleyerek ve çok daha yumuşak bir şekilde oğluma öğretmeye çalışıyorum. Ben tüm bunları zamanında baskı olarak görüyordum, oğlum da öyle hissetmesin diye olabildiğince keyifle anlatmaya, kendi hayatımdan örnekler vererek ifade etmeye çabalıyorum.

* * * * *

Bir insanın dünyaya gelmesine vesile olmak, onu büyütmek, fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak tek doğrusu olan bir süreç değil. Doğrular kişilere, çocuklara göre değişebilir. Ancak burada bir tek esas var; o da ruhsal ve fiziksel anlamda sağlıklı bireyler yetiştirebilmek.

Peki aileler çocuk büyütürken baskıcı olmak ile koruyucu olmak arasındaki çizgiyi nasıl çekmeli? Çocuğu korumak tam olarak nedir? Ruhsal ve fiziksel olarak sağlıklı bireyler yetiştirmenin yolları neler?

Tüm merak edilenleri Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Mesut Yavuz anlattı.

ÇOCUKLARIN HER YAŞTA O DÖNEME ÖZGÜ KURALLARA İHTİYACI VARDIR

“Çocuklar gelişme süreçlerinde fiziksel, duygusal, sosyal ve akademik açıdan ebeveynlerinin desteklerine ve yönlendirmelerine ihtiyaç duyarlar. Büyüme süreçlerinde çocukların sevgi ve ilgi kadar, sınır ve kurallara da ihtiyaçları olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, çocukluğun dinamik bir süreç olduğu her yaşın kendine özgü özellikleri olduğu unutulmamalıdır. Bu gelişim dönemi sürecinde çocukların her yaşta döneme özgü kurallar ve sınırlara ihtiyacı vardır” diyen Doç. Dr. Mesut Yavuz bebeklik dönemi için şu bilgileri verdi:

“Bebeklik döneminde kurallar ve sınırlardan bahsetmek için henüz çok erkendir. Ağlamak bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaç içinde olduğunu haber vermek için önemlidir. Özellikle anne olmak üzere, anne ve baba çocuğun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için yoğun ruhsal ve fiziksel çaba sergilemektedir. Çocuk yürümeye başladıktan sonra ise ebeveynler çocuklarını korumak amacı ile onlara engel olmaya başlar. Tuvalet eğitiminin başlaması ile çocuk ve ebeveynler arasında inatlaşma ve güç gösterisinin ilk izleri ortaya çıkar. Çocuklar tuvaletlerini yaptıklarında ailelerin mutluluklarını gördükleri için, tuvaletini yapma veya tutma davranışı çocukların özerklik arayışlarının bir parçası olarak ortaya çıkar.”

KREŞ VE ANAOKULUNUN ÖNEMİ

Yavuz, 3-5 yaş arasının çocukların kendilerini "tüm güçlü" hissettikleri, dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşündükleri dönem olduğunu söyledi.

“Engellenme eşikleri düşüktür, genellikle isteklerinin hemen olmasını isterler. Bu dönemde ebeveynlerin aşırı sert ve cezalandırıcı tutumlar kadar, aşırı hoşgörülü, her talebe 'evet' diyen tutumlardan da kaçınmaları gerekir. Ailelerin sabır ve esnekliklerinin güçlü olması gereken bir dönemdir bu. Özellikle çocuğun talebine 'hayır' dedikten sonra, ağlama/tutturma durumlarında 'evet'e dönmekten kaçınılmalıdır” diyen Yavuz ekledi:

“Ailenin 'hayır' ve 'evet'lerinin arkasında durması ve kural koyma gerektiği anda babaların annelere oranla daha fazla devrede olması önerilir. Anne ve baba mümkün olduğu kadar iş birliği içinde olmalıdır. Çocuğun olumlu davranışları duygusal ve sosyal ödüller ile desteklenmelidir. Çocukların yeme tutumlarına karşı hoşgörülü olunması ve yemeye zorlamaktan kaçınılması da davranış sorunlarının artmasını engelleyebilir. Kreş ve anaokulu çocukların kuralları ve sınırları tanımaları için önemli kurumlardır.”

Çocukları koruyor muyuz yoksa baskılıyor muyuz

GELELİM İLKOKUL DÖNEMİNE… ‘BİR NUMARALI ÇATIŞMA KONUSU: DERSLER’

Doç. Dr. Yavuz, “İlkokul döneminde dersler ve okul başarısı aile ve çocuklar arasında önemli çatışma konuları olarak karşımıza çıkmaktadır. Aileler çocuklarının başarılarına duygusal ve sosyal ödüller ile karşılık verebilirler. Destek istedikleri alanlarda çocuklarına ders konusunda yardımcı da olabilirler. Bununla birlikte anne ve babaların çocuklarının öğretmenleri konumuna geçmemeleri önemlidir. Aşırı eleştirel ve sert tutumlardan, çocuklarının başarısızlığını cezalandırmaktan uzak durmaları önemlidir” dedi.

EBEVEYNLERE MADDE MADDE KILAVUZ

Bu dönemde çocukların ayrı yatak odaları olmasının, yemek yeme, kıyafetlerini kendileri giyme vb. konularda özerkliklerinin desteklenmesinin de anne ve babaların otorite alanlarında daha güçlü kalmalarını sağlayabileceğinin altını çizen Yavuz ailelere altın değerinde tavsiyeler verdi:

-- Aileler özellikle çocuklarının öğretmenlerin otoritesine karşı çıkma, arkadaşları ile sık fiziksel kavgalara dahil olma durumlarına karşı dikkatli olmalılar. Bu durumlar süregeliyorsa ve aile çocukları ile konuşarak bu durumları çözemiyorsa uzman başvurusu düşünülebilir.

-- Ergenlik dönemi, çocukluktan erişkinliğe uzanan yolculukta özerkleşme ve bireyselleşme çabasının en yoğun olduğu dönemdir. Gençler özerkleşme çabaları sonucu aileleri ile sıklıkla çatışmaya girerler. Bu durum aileleri çok kaygılandırabilir. Ailelerin aşırı sert veya aşırı ilgisiz gibi uç tutumlardan uzak durmaları önemlidir.

-- Anne ve babaların bazen aşırı uyumlu ve sakin bir gencin, çatışmacı bir gençten daha sıkıntılı bir süreçte olabileceğini akılda tutmaları önemlidir. Aile ile bir düzeye kadar çatışma, sağlıklı bir ergenlik için olumlu sayılabilir.

BİLGİ SAHİBİ OLUN, ÇATIŞMADAN KAÇININ

Anne ve babalara çocuklarının duygusal dalgalanmalarına hazırlıklı olma, uzayan ve sert tartışmalarda öfke kontrol kaybı yaşamama uyarısında da bulunan Doç. Dr. Yavuz, "Ailelerin dengeli ve sakin duruşu sıklıkla büyük sorunları engellemektedir" dedi ve sınırların belirli olacağı alanları şu şekilde sıraladı:

-- Gencin akşam eve geleceği zamana dair belirlenmiş bir sınır olabilir.

-- Ergenlik döneminde sır tutmalar artsa da aile çocuklarının nerede ve kimlerle vakit geçirdiğini belirli bir düzeyde bilmelidir.

-- Sosyal medya ve internet konusunda, aileler çocuklarının aktivitelerine dair bilgi sahibi olmalıdır. Bilgisayar ve cep telefonu kullanımında belirli sınırlamalar konmalıdır. Ebeveynler çocuklarının bu alanlarda fiziksel, duygusal ve sosyal alanda risk altında olduklarını hissederlerse, çocukları ile konuşup belirli önlemler alabilirler. Sıkıntılar devam ederse uzman başvurusu gerekebilir.

-- Bununla birlikte yemek yeme, öz bakım, odadan çıkmama, odayı dağınık bırakma vb. konularda ailelerin mümkün olduğunca sabırlı olması ve çatışmadan kaçınması önemlidir.

-- Anne ve babaların dikkat etmesi gereken diğer bir konu da çocukların duygusal ve davranışsal süreçleri kadar kendi ruhsal durumlarını da izlemenin önemini kavramalarıdır. Çocuk yetiştirme süreci uzun süreli, dalgalı ve doğal riskler içeren bir süreçtir. Ailelerin de duygusal açıdan olumsuz hissettiği dönemler olabilir.

-- Bununla birlikte uzun süreli ve yoğun stres dönemlerinde bu olumsuz duyguların farkında olmaları, gerekirse profesyonel yardım almaları çocukları ile aralarında oluşabilecek yoğun otorite tartışmalarını azaltabilir. Ek olarak kendi çocukluklarından ve aile ilişkilerinden gelen kişilik özellikleri ile hassasiyetlerinin farkında olmaları çocuklarının davranış sorunlarına daha geniş perspektiften bakmalarını sağlayabilir.

-- Aşırı özgür çocuk yetiştirme veya kurallara uyan disiplinli çocuk yetiştirme vb. uçlarda olan beklentilerin genellikle ailelerin kendi çocukluklarından getirdikleri ruhsal süreçleri ile ilgisi olduğu düşünülebilir. Örneğin, bir baba yüzüne sert bir şekilde kâğıt fırlatan çocuğu ile ilgili kendisine hatırlatma yapıldığında, öz güvensiz çocuk yetiştirmek istemediğini ve bunun müdahale gerektirmediğini belirtmişti. Bu bakışın çocuğun o anki ihtiyacından çok, babanın kişilik özellikleri ile ilgili olduğu anlaşılabilir.

Yazarın Tüm Yazıları