Lou Andreas-Salome, 1902’de yayımladığı ‘Volga’ isimli kısa romanında 16 yaşındaki Lyubov’un aşkı tanıdıktan sonra çocukluktan çıkıp yetişkinliğe adım attığı anların anatomisini sunuyor okura. Yazar, gerçek cinsiyet ile toplumun konumlandırdığı cinsiyet arasındaki kesin ayrımı reddediyor; yörüngeden ayrılan kadınların savunusunu yapıyor.
#Lou Andreas-SalomeFarklı bir coğrafya, farklı bir kültürle tanışmak istiyorsanız yolunuzu Kahramanmaraş’a düşürün. Şehrin eski ve dar sokaklarında dolaşırken ‘kahramanlığın’ izlerine rastlayabileceğiniz kent sürprizlerle dolu. Sıcakkanlı insanların şehri öylesine köklü ve zengin bir mutfağa sahip ki sadece yemek için bile gidilir.
#KahramanmaraşMart başlarında ‘Düş Patikası’ndan Barış aradı. Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Baban’la da görüştüğünü ve beni işaret ettiklerini, bir grup dostu, yazarımızın doğup büyüdüğü Çukurova’ya götürmek ve ‘yerinde hikâyeler’ anlatmamı istiyordu. Hatta bunu zaman zaman diğer büyük sanat adamları için de tekrar edip etmeyeceğimi sordu. Fikir harikaydı. Belgeselin canlı anlatımı gibi… Geçen hafta, kendimizi Çukurova’ya attık.
#Yaşar KemalEdebiyatımızda son dönemin en önemli öykücülerinden, sinemamızda seslendirme sanatının en önde gelen temsilcilerinden, ülkemizde kültür sanat programcılığında akla gelen ilk isimlerden biriyle, şimdilerde şahane bir programla radyocu ve daha pek çok alanda ürün veren hakiki bir sanatçıyla, Yekta Kopan ile yaptığımız bu nefis röportaj, siz üniversiteli dostlar için Hürriyet Kampüs sayfalarında.
#Yekta KopanBremen yalnızca, çocukluğumun masal kahramanları olan mızıkacılarıyla, yani eşek, köpek, kedi ve horozuyla değil mimari dokusu, 1200 yılık geçmişi ve savaşla yerle yeksan olmasına karşın koruduğu mimari dokusuyla gönlümde ve aklımda iz bıraktı. Bu kent hayvanlara duyduğu sevgi ve anlayış nedeniyle bile sevilebilecek bir yer.
#BremenSurlarla çevrili eski kentin kemerli, taş kapısından girer girmez ‘şato’ adı verilen, kale görüntüsünde kuleli, mazgallı, ürkütücü yapıyla karşılaşıyorsunuz. Burcunda, okyanusa karşı bir bayrak dalgalanıyor. Çok kısa bir süre bağımsızlığını ilân etmiş, merkezi devlete başkaldırıp kendi içinde bir dukalık kurmuş Saint- Malo bayrağı bu. Onun altında sırayla üç bayrak daha var: Brötanya, Fransa ve Avrupa Birliği bayrakları.
#Saint MaloI. François’nın tahta çıkışının 500’üncü yılında Fransa’nın Cognac şehrindeydik. Burada her yıl depolanan konyağın yüzde ikisi buharlaşıyormuş. Halkın deyişiyle ‘meleklerin payı’ bu. Cognac’ta günler duvarları ‘islenen’ yapıların arasında gezinerek ve mükemmel bir şatoda konyak yudumlayarak geçti. Müzik ve şiir eşliğinde...
#FransaJulien Gracq, 20’nci yüzyıl Fransız edebiyatının temel taşlarından ‘nev-i şahsına münhasır’ bir yazar. Genç kuşakların tam tersine antimedyatik, antisosyal, antipolitik bir duruş sergilemiş, şöhret ve tanıtım kampanyalarının uzağında kalmayı başarabilmiş. Asıl adı Louis Poirier olan, ‘Julien Gracq’ takma adıyla yazdığı, bazıları dilimize de çevrilen ‘Ormanda Bir Balkon’, ‘Argol Şatosu’, ‘Trablusgarp Kıyısı’ gibi kitaplarından tanıdığımız bir efsane yazarın evini görmek için Saint Florent-le vieil’de Loire Nehri’nin kıyısındaydım.
#Nedim GürselTürkler tarih sahnesine, yaklaşık 2500 yıl önce, ilk kez bu topraklarda çıkmıştı. Rusya’nın Kazakistan - Moğolistan sınırındaki Altaylar 20 bin nehir, 7 bin gölle benzersiz bir coğrafya. Bu topraklarda ağacı, çiçeği, nehirleri kutsal kabul eden “Doğaya inanırım, korurum, o da beni korur” diyen bir halk yaşıyor.
İtalya’nın güneydoğusundaki Foggia bölgesinde, turistik rotaların dışında, 30 bin nüfuslu bir şehir Lucera. 13’üncü yüzyıldan itibaren yakaladığı refah düzeyini İkinci Frederic’in Sicilya’dan getirtip burada iskân ettiği Müslümanlara borçlu. Kent onların tarım ve sulamadaki becerileri sayesinde zenginleşmiş. Sonra İkinci Charles tümünü katletmiş. Vezüv Yanardağı’nın volkanik taşlarıyla kaplı tarihi sokaklarındaki mimari doku ilk bakışta güzelliklerini ele vermiyor. Merak edip evlere girdiğinizde konak değil düpedüz saray yavrularıyla karşılaşıyorsunuz. En eskisi 16’ncı yüzyıldan kalma, çoğu 18 ve 19’uncu yüzyıllarda yapılmış bu sarayların salonları, odaları, tavan süslemeleri gerçekten şaşırtıyor insanı.
İstanbul gibi yedi tepe üstüne kurulan İtalya’nın başkenti Roma, antikçağ ve sonrasındaki yaklaşık bin yıl boyunca bilinen dünyanın en büyük güç merkeziydi. İngiltere’den İspanya’ya, Karadeniz’den Kızıldeniz’e üç kıta ondan sorulurdu. Agustus, Sezar gibi dünyayı sarsan hükümdarların şanı İstanbul’un fethine kadar sürdü. Bu sürede Roma, Rönenans’ın önemli kaynaklarından biri oldu. Bilim şehri, Hıristiyanlığın merkeziydi. Roma, Silvio Berlusconi’nin çağında ise geçmişin mirasıyla şöhretini sürdürüyor. Bu kentten geçen yazarlar, heykeltıraşlar, ressamlar, sinemacılar “ebedi kent” efsanesini canlı tutuyor.
İrlanda’nın başkenti Dublin’de, ıslak ve soğuk birkaç günde bir sorunun yanıtını araştırıp durdum: Dünyanın en önemli yazarları neden hep bu kentte doğmuştu. Bu kentin sırrı neydi? Yan yana dizilmiş publar mı, kentin üstünü kaplayan gri bulutlar mı yoksa geçmişteki acımasız yoksulluk mu bu ünlü yazarlara ilham kaynağı olmuştu...
27 Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya gelen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihten üç gün sonra 124 yıllık geçmişi ile Türkiye’nin en köklü liselerinden biri olan Ankara Atatürk Lisesi’ni ziyaret etmişti. Atatürk’ün lise ziyaretinin 91. yılı çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Alman yazar Goethe, doğup büyüdüğü Frankfurt’u hiç sevmezdi. Fare deliğine benzetirdi. Oysa Frankfurt onu çok sevdi. İsmini caddelere, alanlara, üniversitelere verdi. Main Irmağı’nın sağ yakasındaki evi, edebiyat dostlarına çağına damgasını vuran bir ustayla aynı havayı soluma, yaşadığı, yazdığı, hayal kurduğu mekanları tanıma fırsatı sunuyor.