Alkali ol ki genç kalasın

YENİ hayatın kötü beslenme alışkanlıkları bedenlerimizi sadece şeker ve toksin çöplüğüne çevirmekle kalmıyor, “asidik bir havuz” haline de getirebiliyor. Sorun sadece Batı tipi sentetik besinlerden kaynaklansa neyse.

Haberin Devamı

Son zamanlarda pek moda olan yeni beslenme tavsiyelerinin, özellikle de abartılı “paleo” ve “ketojenik” diyetlerin de bunda payı var. Oysa çok iyi biliyoruz ki maruz kaldığımız bu “kronik asidik zehirlenme” hücre dokusunu ve organların yapısını da bozup kas kaybından kemik erimesine, damar sertleşmesinden kanserlere pek çok soruna davetiye çıkarabiliyor. Özetle bu “düşük yoğunluklu dokusal asidoz tehdidi” zannettiğimizden daha mühim bir sorun. İşin ucu zamanla kötü ve sağlıksız yaşlanmayla da neticeleniyor. Zaten bu nedenle de “fonksiyonel tıp” sağlığımızı tehdit eden “kronik subklinik asidoz” meselesi üzerinde hassasiyetle duruyor. Özeti şudur: İyi yaşlanmak, daha az hastalanmak, güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olup insülin direncinden, damar sertliği ve hipertansiyondan, kemik-kas erimesi ve kanserlerden korunmak istiyorsak bu “asidik yük” meselesine daha çok dikkat etmemiz lazım. Bu işin yolu da öncelikle “etobur” değil, “otobur” olmaktan geçiyor gibi görünüyor. Peki neden diyorsanız buyurun...

Haberin Devamı

ASLAN DEĞİL KUZU OLUN

BANA göre her şeyden önce aşırı gıda tüketmemeye, yani “hep obur” olmamaya çalışın. Yaşınız kırkı-elliyi geçince de önce “azobur”, sonra da “otobur” olmanın yollarını arayın. Nedeni şu: Bitkisel besinler (yani sebzeler, bakliyat grubu) hayvansal gıdalardan farklı olarak bizi “asidik” değil “alkali” yapıp bedenlerimizin asit havuzuna dönüşmesini engelleyebiliyor. Nedeni şu:

Bitkisel gıdaların mineral yükü çok yüksek. Hepsinde potasyum, magnezyum, kalsiyum, manganez gibi katyonlardan bol bol var. Bunların yüksek oranda bulunduğu her besin de “alkali” gücü yüksek bir gıda demek. Zira katyonlar o besinlerde yalnız başlarına değil, alkali güç bikarbonatı üreten sitrat, tartarat ve benzeri anyonlar ile birlikte bulunuyor. Dolayısıyla mineral zengini sebzeler aynı zamanda alkali gücü yüksek besinler. Ispanağı, maydanozu, limonu, bademi, zeytinyağını alkali yapan güç de bu zaten.

YAŞLI VE YORGUN ASLANLARDAN OLMA

Hiç olmazsa ellili yaşlardan sonra daha çok sebze, daha az hayvansal gıda tüketelim. Bir başka deyişle “yaşlı ve yorgun aslanlar” olmaktan vazgeçip “genç ve zinde kuzular” olmayı seçelim, bitkisel gıdaların bizi daha güçlü, sağlıklı tutacağını bilelim. Sebzelerin sadece alkali kalmamıza değil, daha çok posa, antioksidan, vitamin, mineral, daha az şeker, yağ kazanımı ile bize iyi geleceğinden de asla şüphe etmeyelim. Mümkünse protein ihtiyacımızın bile büyükçe bir bölümünü bitkisel protein kaynaklarından (bakliyat, kuruyemiş) temin edelim...

Haberin Devamı

MÜZMİN ASİDOZLA BAĞLANTILI BAZI SAĞLIK SORUNLARI

- Kemik erimesi

- Kas erimesi

- Tansiyon yükselmesi

- İnsülin direnci

- Kilo sorunu

- Kanserler

D VİTAMİNİ DEPONUZU NASIL DOLDURACAKSINIZ?

ÖNERİ 1: Sık ve kısa süreli (15-30 dakikalık) ama yıl boyu sık sık tekrarlanan güneş banyoları ile vücudunuz daha fazla D vitamini üretir. Güneşte kalma süreniz ne kadar uzar, cildiniz ne kadar çok kararırsa, D vitamini üretiminiz o oranda düşer. “Marsık gibi yanmak” işte bu nedenle pek önerilmiyor. Zira cildiniz karardıkça D vitamini üretiminiz azalmaya başlıyor.

ÖNERİ 2: Yazın güneş ışınlarının kanserojen etkisinin arttığı 11.00-15.00 arasında uzun süreli güneşlenmekten ise uzak durun. D vitamini üretmek için 12.00-14.00 arasında (yani güneş ışınlarının cildinize dik geldiği öğle saatlerinde) 15-20 dakika güneşlenmekle (korumasız) yetinin. Özellikle kış aylarında bu saatlerde güneşlenmeniz D vitamini üretiminizi tetikliyor.

Haberin Devamı

ÖNERİ 3: Pencereden geçen güneş ışığı ile vücudunuzun D vitamini üretmesi pek mümkün olmuyor. Zira pencere camları D vitamini üretimini sağlayan UVB ışınlarını engelliyor.

ÖNERİ 4: Güneşlendikten sonra sadece soğuk su ile hafif bir duş alıp çıkmanız daha doğru. Uzun uzun sabunlanmak veya şampuanlanmak tavsiye edilmiyor. Sıcak su, sabun ve şampuan cildin yağ tabakasını sıyırırken ürettiğiniz D vitaminini de alıp götürüyor. D vitamininin cilt tarafından emilebilmesi içinse yaklaşık 12-24 saat gerekiyor.

ÖNERİ 5: Güneş kremlerinin faydalı UVB ışınlarını geçirmediği kesin. Cilt kanserine yol açan UVA ışınlarını ne kadarını engelledikleriyse oldukça tartışmalı! Yani bu kremlerin çoğu cildimizin D vitamini üretmesini engelliyor ama büyük olasılıkla bizi cilt kanserinden de koruyamıyor. Ben kremleri kullanmanızı ama güvenli ve kaliteli ürünler tercih etmenizi öneriyorum.

Haberin Devamı

ÖNERİ 6: Yaz tatilinde depoladığınız D vitaminleri sınırlı. Maalesef bütün yıl yetmiyor. Bu nedenle kışın da fırsat buldukça güneşle buluşmanız lazım. İmkânınız varsa D vitamini seviyenizi yılda bir defa ölçtürün. Rakam eğer 50’nin altındaysa D vitamini desteklerinden faydalanın.

D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ BAKIN NELER YAPIYOR?

- Kronik D vitamini noksanlığında hipertansiyon, kalp krizi, kalp yetmezliği, beyin felçleri gibi sorunlar daha sık görülüyor. Parkinson hastalığı, multipleskleroz ve depresyona yakalanma riskiniz artıyor.

- Astım ve benzeri alerji hastalıklar daha sık görülebiliyor.

- Bağışıklık gücü azaldığından grip, nezle gibi üst solunum yolu enfeksiyonları, zatürree, tüberküloz gibi akciğer iltihapları artıyor.

Haberin Devamı

- Çocuklarda ‘Tip 1’ diyabet riski yükseliyor.

- Kalın bağırsak, meme, prostat kanserine yakalanma ihtimali yükseliyor.

- Raşitizmden, kemik erimesine pek çok kemik hastalığı devreye giriyor.

- D vitamini noksanlığı kilo almayı kolaylaştırırken, vermeyi güçleştiriyor.

- Bellek gücü ve öğrenme kapasiteniz de azalabiliyor.

BÜYÜK DÜŞÜN!

Alkali ol ki genç kalasın

Erdoğan Demirören ile 90’lı yılların başında tanıştım.

9. Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel’in yakın dostlarından, takdir ettiği insanlardan biriydi. Demirel’in yurtdışı gezilerinde hep vardı.

Ve o gezilerde yaptığımız hoş sohbetlerde ondan çok şey öğrendim.

En önemli tavsiyelerinden birini başlıkta sizinle paylaştım...

Acımız büyük.

Nurlar içinde yatsın mekânı cennet olsun...

Yazarın Tüm Yazıları