Anlatanadam

Tatilden sonra hayata alışma rehberi

10 Haziran 2019
Şehrin kalabalığını da yanınızda götürdünüz, otuz liralık yemeğe yüz otuz lira ödediniz, beach’lerde ikişer metre kare yer edindiniz, bin iki yüz kişi birlikte denize girdiniz, trafikte giderken ayrı, dönerken ayrı cinnet geçirdiniz, havaalanlarında bitmeyen kuyruklarda ömür tükettiniz ve nihayet harika geçen bir tatilden eve döndünüz!

Şimdi tatil dönüşü iş hayatına ve şehre alışma zamanı. Peki nasıl olacak bu?

Böyle bir tatil dönüşü, en önemli problemlerden biri yorgunluk. Tatil mi yaptınız, dokuz gün inşaata kum mu çektiniz belli değil.

Kiminiz ıstakoz misali yanık, kiminiz gece hayatından bitik, kiminizin dönüş yolundaki trafik yüzünden kafası gidik.

*

Dokuz gün aradan sonra ev biraz havasız ve kimsesiz kalmış olabilir ve hatta başkasının eviymiş izlenimi verebilir. Giderken atmayı unuttuğunuz çöp fena yapmıştır ortalığı, iyice bir havalandırın ve eve girer girmez yatay pozisyona geçin. Acele yok; evde bir, iki güne her şey normale dönecek, merak etmeyin.

O yüzden mümkünse hemen temizlik, çamaşır işlerine girişilmemeli ve pazar gecesi erkenden yatılmalı! Bu tatil yorgunluğu anca bir hafta aktif dinlenmeyle atılacak zaten, dinlenmeye hemen başlanmalı.

Giderken muhteşem bir düzenle hazırlanan valizlerin, dönüşte karman çorman ve sıkış tepiş gelmiş olması da içinizi karartmasın. Yavaş yavaş hepsi olur... İçinden çıkartırken size acı verecek olan nemli mayoları ve kapağından biraz akmış olan güneş kremini alın yeter. Çok üzücü ama o valizdeki hiçbir şey size bu hafta lazım olmayacak!

*

Yazının Devamını Oku

Şimdi İstanbul’da olmak vardı!

2 Haziran 2019
E, dokuz günlük bayram tatili içerisindeyiz. Ya vardınız gideceğiniz yere, oh ne güzel, ya da ‘cumartesi herkes yolda olacak, biz pazar gidelim’ şeklinde beyin oyunları yaptınız. Bir baktınız ki herkes sizin gibi düşünmüş meğer!

 

Bayramda bir yere gidemeyenlerden misiniz? O da çok normal, durumumuz malum. Ortalık sakinledi, şimdi bayrama şehir dışına tatile gidenler düşünsün! Bari ona sevinelim, oturduğumuz şehri doyasıya değerlendirelim!

*

Melike Demirağ’ın şarkısı geliyor bayram tatillerinde hep aklıma.

…Püfür püfür bir vapurun yan tarafında Yeni camide mısır atmak kuşlara... Köprüde balık ekmek yemek, Dolmuşa hadi gidelim demek. Ver elini Yenikapı, ver elini Bebek, Tarabya Şu anda oralarda olmak vardı ya... Şimdi İstanbul'da olmak vardı anasını satayım...

*

Çeşmenin pahalı havası, Bodrum’un araba, Alaçatı’nın insan trafiği, dört saat sürecek yedi saatte alabilmek, dönerken otobanlarda kontak kapatarak beklemek insanın nasıl da gözünde büyüyor!

Alaçatı sokaklarında insan seline kapılmış yürürken, Bodrum’da 34 plakalı arabalardan oluşmuş trafiğin içinde dururken, on masalı salaş restoranın önünde yüz kişinin sırada olduğunu duyarken, gitmeye tenezzül etmeyeceğiniz yerlerin pazartesiden cumaya rezervasyonların bittiğine tanık olurken, bir park yeri uğruna başka bir bayramcıyla ciddi ciddi tartışırken, bir şişe sodaya on lira yazan bir beach’te iki metre kare yer bulduğunu Instagram’dan sevinçle paylaşırken, tatilin bitimine dört gün kala ‘Acaba hangi gün dönsek şehre giriş yapabiliriz?’ planlarını kafada döndürürken, her bayram tatilinde ‘Şimdi İstanbul’da olmak vardı’ derim içimden.

Yazının Devamını Oku

Analar mutlu, evlatlar var olsun!

12 Mayıs 2019
Baba olunca anladım çocuk sahibi olmanın ne demek olduğunu, anlatılanlar yetersizmiş meğer. Sonsuz ve karşılıksız sevmenin, her koşulda arkasında olmanın birinin, sadece iyi olmasını dilemenin gücünü hissettim. ‘Öyle yüce bir duygu ki’ falan diye keyifle anlatırken, ‘sen anne olmak ne demek bilir misin?’ deyiverdiler! Üflediler, söndüm!

 

Bilmem mi? 

Kendi anacığımdan bilirim. Çocuklarımın anası, can karımdan bilirim.

Sadece bir zamanlar ben de çocuk olduğumdan değil, Allah uzun ömürler versin, bu yaşımda hala bir ananın küçük oğlu olduğumdan bilirim.

*

Telefondaki sesimden farkı anlar; hasta mıyım, moralim mi bozuk, yoksa kafama bir şey mi takılmış? Ben kendim anlayamam farkı bazen, sadece canım mı sıkkın yoksa grip olduğumdan mı hayat enerjim düşük?

Bin bir türlü yüz filtresi içinden seçip kullandığım bir resmi paylaşır paylaşmaz sosyal medyada, telefona mesaj düşer, ‘Yorgun görünüyor gözlerin, iyi misin?’

Bir küçük başarıya koşarım; belli değil olacak mı, olmayacak mı? Benden daha çok istediğini bilirim başarmamı anamın. Ben sevinince daha çok sevindiğini, ben üzülünce daha çok üzüldüğünü görürüm. Bu yüzden ben, biraz da anneciğim sevinsin diye başarmak isterim.

Yazının Devamını Oku

Like’lar kalkıyormuş, şimdi ne yapacağız!

28 Nisan 2019
Instagram yeni bir karar almış, artık bir paylaşıma gelen beğenileri sadece hesabın sahibi görebilecekmiş. E, şimdi elalemin bir paylaşımını kaç kişi beğenmiş nereden anlayacağız? Ne olacak bundan sonra? Nasıl uyum sağlayacağız bu yeni duruma!

Onu da anlamayıverelim kardeşim, hayatımız ‘like’ oldu zaten!

Instagram kararın gerekçesi olarak ‘bir paylaşımın ne kadar beğenildiğinin değil, ne paylaşıldığının önemsenmesini’ öne sürmüş.

Yorumum mu ne? Kafalarına göre yönlendiriyorlar insanları. Budur.

Bir algoritmadır tutturmuşlar; ne olduğunu, nasıl çalıştığını da bilmiyoruz. Bir paylaşım yapıyorsun beş bin kişiye gösteriyor, bir paylaşım yapıyorsun otuz beş bin kişiye gösteriyor. Neden ikincisini daha çok insana gösterdin diye soramıyorsun. İkinci daha çok beğeni alıyor diye mi gösterdin? Daha çok insana gösterdiğin için mi daha çok beğeni aldı yoksa?

Benim on üç bin takipçim var, senin bir milyar kullanıcın. Beni daha çok insana göstersen ne kaybedersin? Algoritma mı var? Nereden biliyoruz algoritmanın adil olduğunu? Ya da bir şey soracağım, ‘Acaba bazı insanların paylaşımlarına kıyak geçiyor ve onları hızlıca ünlü yapıyor musun?’ Bu işin elinde olduğu kesin sayın Instagram bey!

*

‘Yaptığımız bir paylaşım beğeni alsa ne olur, almasa ne olur?’ şeklinde antik çağlara ait bir düşünce mi geçti aklınızdan bir ara?

Orada biraz duralım!

Yazının Devamını Oku

Harika vakit geçiriyoruz!

21 Nisan 2019
Bayılıyorum Google’ın trendler bölümünde gezinmeye. Bizim memleketin anlık düşüncelerini, tüm dünyaya yaklaşımını, olaylar karşısında duyduğu merakı, insanımızın ilgisini anlatıyor. Hızlı bir fikir veriyor.

Google’ın Trends diye bir bölümü var. Tüm dünyadaki ülkelerin anlık, günlük ve haftalık olarak ‘Google’da en çok arananlar’ listesini açıklıyor. En çok arananlara göz atabiliyor, isterseniz detaya da girebiliyorsunuz. Kim ne aramış, aradığını hangi kelimeyi sorarak aramış?

Yine açtım Google Trends’i bugün, dedim ki neler yatıyor acaba insanımızın gönlünde bu hafta? Başka hiçbir yerden öğrenemediğin bilgiyi hap gibi alıyorsun. Memleket nelerle uğraşıyor?

*

Haftanın başında yapılan tüm aramalarda Notre Dame kilisesinin yangını başrolde. Notre Dame nerede? Katedral nedir? gibi sorular çok revaçta olsa da genelde millet yangını merak etmiş. Pazartesi günü Notrdame, notar dam, nötr dam, noter dame, notardame yaza yaza bir hal olmuş insanımız.

Tabi pazartesi günü Game of Thrones dizisinin sekizinci sezonunun bir gece önce başlaması da çok meşgul etmiş Google arama motorunu. Diziyi internetten ücretsiz izlemek isteyenler ‘Game of Thrones sekizinci sezon birinci bölüm izle’ ve versiyonlarını yazmış durmuşlar. Google, GoT’un şikayetlerini birinci sıraya almış olsa gerek, aramaların sonucunu merak edenler, sadece ‘bu link şikayet üzerine kaldırılmıştır’ uyarısıyla karşılaştılar. Nereden mi biliyorum? Ne alakası var kardeşim, bir arkadaşım söyledi!

Salı gününe damgasını vuran konu memlekette şampiyonlar ligi olmuş. Öyle ki, memleketin başka hiçbir konusu yokmuşçasına, en çok ‘Juventus’ kelimesi aranmış! Hatta Türkiye’nin gündemini belirleyen ilk beş aramada ‘Barcelona’ ve ‘Barcelona Manchester United’ da var. Çok güzel kafamız var bizim gerçekten!

Çarşamba günü Ekrem İmamoğlu’nun mazbatayı alıp almadığı en çok merak edilen konu olmuş. Aldı mı? Alacak mı? Kimdir? Nerelidir? Karısı kim? Karısı nerelidir? Mazbata nedir? Nasıl alınır? Kim verir? Didik didik didiklemişler. Sonra Türkiye genelindeki en yüksek arama yine klasik, ‘Manchester City Tottenham maçı’ ne zaman, nereden izlenir, kaç kaç bitti?

Geçtiğimiz perşembenin anlam ve önemi başka memlekette. Malum Berat Kandil’iydi. O yüzden Google aramaları ilk beşi sayıyorum sizlere: Berat Kandili, BİLSEM sınav sonuçları, Berat Kandili mesajları, Akşam ezanı, Namaz vakti.

Yazının Devamını Oku

Ne karadelikmiş arkadaş!

14 Nisan 2019
Yıllar önce sosyal medyanın olmadığı günlerde olsa, yine bilim insanları sekiz değil on sekiz teleskopu birbirine bağlasa, karadeliğin bulanık bir fotoğrafı yerine biyometrik vesikalığını çekse; anca üniversite koridorlarında kendini bilime adamış iki, üç kişi konuşurdu bu mevzuyu. Ama şimdi öyle mi?

 

Twitter’da bir önceki paylaşımında Şeyma Subaşı’nın nafakasına hasetlenen oğlan, karadeliğin resminden sonra içinde kütleçekimsel eğrilik ve ışık tayfı kelimeleri olan tweet atıyor. 

Oh be nihayet Einstein’ın Genel Görelelik kuramı kanıtlandı diye sevinen var!

Hayatını, yaşadığı ilçeyle memleketi arasında geçiren adam, elli beş milyon ışık yılı uzaklıktaki karadeliği dünyaya yakın buluyor ve endişelerini paylaşıyor.

Cüzdanındaki deliği göremeyen amcayla sokakta röportaj yapıyorlar, NASA’nın karadelikleri incelemek için son yirmi yılda ayırdığı bütçeyi sorguluyor.

Televizyonda, tulumba tatlısı tarifi veren, bir yemek kaşığı tereyağını bir su bardağı tel şehriyeyle karıştıran teyzenin altından ‘Karadelik kıyamet alameti mi?’ altyazısı geçiyor.

Mavrasını yapan da çok tabi ama benim en çok beğendiğim ve güldüğüm, sevgili Kaan Sezyum’un Kenan Doğuluyu da etiketleyerek attığı ‘Deliyim, gözü karadeliğim’ tweeti oldu.

Mevzuyu küçümsemiyorum, yanlış anlaşılma olmasın. Dünyada bu seviyede gelişmeler olurken, adamlar gözlerini galaksilerin ötesine dikmişken, kadınlar bu sistemi oluşturmak için geçmişte örneği olmayan algoritmalar yazarken, başka memleketler sadece dünyayı değil tüm evreni anlamaya çalışırken, biz nelerle uğraşıyoruz! İşte buna kafam bozuluyor.

Yazının Devamını Oku

Anneme Youtuber olduğumu söylemeyin!

7 Nisan 2019
Bu başlıktan kitabı hatırlayanınız var mı? Jacques Seguela’nın bir dönem ellerden düşmeyen bir kitabıydı. Okuduğum dönemde çevreme heyecanla anlattığım alıntılar içeriyordu. İş dünyasını, reklamcılığı, o dönemin reklama yaklaşımını detaylı ve ilgi çekici cümleler ve hikayelerle anlatıyordu, ‘Anneme reklamcı olduğumu söylemeyin... O beni bir genelevde piyanist sanıyor!’ adlı kitaptan bahsediyorum.

Sonra her şey farklılaştı. Görsel reklamcılık evrildi. Televizyon geride kaldı. Üstten bakan, trendleri belirleyen, peşinden koşulan konumundan, var olmak için mücadele veren pozisyonuna geriledi. Bir dönem evinde televizyon açmadıklarını söyleyenlere tuhaf bakarken, salonlarında televizyonu olmayanlara ucube muamelesi çekerken, zaman değişti.
 

‘Artık hiç televizyon izlemiyoruz şekerim’ cümlesi havalı bir cümle olmaktan çıktı, alım gücü olan kitlelerde genele yayıldı. Bu da reklamcılık anlayışını kökten değiştirmeye başladı.

*
Instagram başlı başına bir reklam mecrası konumuna oturdu. Instagram’ın fenomenleri dünyada tek paylaşıma milyon dolar almaya başladılar. Bizim memlekette de ciddi paralar telaffuz edilir oldu. Ajanslar ‘Ne var yahu, bir resim paylaşacaksın!’ zihniyetlerinden kurtulmaya, ünlülere para dökmeye başladılar. 

Eski ve demode olmakla suçlanan Facebook, hala online reklamda dünya lideri. Bizim memlekette bile, televizyonla ulaşamadığın tam 44 milyon insanı elinde tutuyor.

...ve şimdi Youtube yandan ataklarla liderliği eline alıyor!

Alacak da...

Yazının Devamını Oku

Heyecan fırtınası dinince

1 Nisan 2019
Siz bu satırlarımı okurken, güzel memleketimizde seçim fırtınası dinmiş, oylar kullanılıyor olacak. Sakin, huzurlu, saygı ve sevgi dolu bir şekilde geçiyor olmasını umut ediyorum. Şimdi televizyonların karşısına oturacağız ve ilgiyle, merakla izleyeceğiz. İnşallah kardeşlik, dostluk ve komşuluk kazanır!

*

 

Seçimlerin geride kalıyor olmasını çok büyük bir mutlulukla karşılıyorum. ‘Dur bakalım, şu seçim geçsin de’ cümlesini duymaktan bıkmıştım!

 

Bindiğim her takside tüm yol boyunca politika konuşmak zorunda kalmaktan, her arkadaş grubunda ‘İstanbul’u şu alır, Ankara’yı bu alır’ diyenlerle ‘mümkün değil abicilerin’ arasında sıkışmaktan, ya bir bankada memur olduğundan ya da iki kuruş doları köşeye koyduğundan global ekonomiye yön verdiğini düşünen Twitter kalemşörlerinin seçim sonrası dolar yorumlarından, seçimi bahane edip ödeme geciktirenlerden, belediye seçimini her cümlenin öznesi haline getiren arkadaşlardan fazlasıyla sıkılmıştım.

 

*

 

Yazının Devamını Oku