Paylaş
Şimdi bu gastronomik yolculuğumu sizlerle de paylaşabileceğim için nasıl mutluyum anlatamam. Restorancı bir aileden geliyorum. İstanbul’da Boğaz’da tam dört nesil devam etmiş bir kültür. Haliyle minik bir adamken pek çok şey görüp tanık oluyorsunuz servis sektörünün inceliklerine ve lezzet dünyasının derinlerine dair. Ailenizin geniş olması, kalabalık masalara leziz yemeklerin eşlik etmesi ister istemez, mutfak ve masa adabını görerek öğrenmenizi sağlıyor. Uzun zaman çokuluslu firmalarda çalışınca da dünyanın 50’den fazla üklkesini gezme görme fırsatı sundu hayat, şükürler olsun.. Eh serde merak olunca, beğendiğim lezzetin peşinden gidip kendimi restoranın mutfağında şeften püf noktalarını alırken yakaladığım çok olmuştur
Diyeceğim o ki tüm bu bileşenler bir potada birleşince, insan suyun yolunu bulduğu gibi, ruhunun dediklerini takip ediyor ve bildiği gördüğü tattığı lezzetleri sevdikleri ile paylaşmaya başlıyor. İşte o kırılma noktasıydı diyebilirim. Ben bu lezzet yolculuğumu paylaşmalıydım. Onlara tattırmalı veya onlara da öğretmeliydim.
Peki bu köşede sizleri neler bekliyor olacak? Elbette yepyeni tarifler paylaşıyor olacağım sizlerle. Ama benim tariflerimde hep bir hikaye olacak. Hayatın içinden tarifler diyorum ben onlara.Yaşanmış, denenmiş ve sizlerle paylaşılmaya hazır tarifler.
Zaman zaman başka diyarlara götüreceğim sizleri. Bir gün Sicilya’da caponata yiyeceğiz, bir gün Lima’da ceviche ya da Kayseri’de enfes bir yağlama... Hepsi bu dünyanın bize sunduğu enfes güzellikler ve bunlar paylaşınca çok daha güzel olacak.
Aynı düzenlediğim online yemek atölyelerimde olduğu gibi bşka diyarların tatlarını evlerimize getirip oraların kültürleri ile birleştireceğiz. Beş duyumuz ile farkındalıkla tadına bakacağız. Severek pişen her yemek, evimizin şifa merkezini harekete geçirecek ve hep birlikte lezzet şöleni yaşayacağız.
Yalnız gelin baştan bir konuda anlaşalım. Paylaşacağım reçetelerim de aynı hayatın kendisi gibi biraz inişli çıkışı olacak. Şöyle ki bir gün sizlere şöyle şerbeti yerinde bir şöbiyet tarifi verirken, diğer gün sağlıklı glutensiz unlardan bir tarif de verebilirim. Çeşitlilik güzeldir.
Evet, gelelim bugün sizinle paylaşacağım reçeteye. İstedim ki hafif ve serinlik veren bir tatlı olsun, görünütüsü ile büyülesin. Efendim, geleneksel lezzetlerimizden biri olan su muhallebisi nispeten masum ve hafif bir tatlı sayılabilir. Ağır yemekli bir menüden sonra bence mükemmel bir final.
Tabii şeker miktarını azaltabilirsiniz veya şeker yerine Agave ekleyebilirsiniz. Hatta hiç şeker koymadan pişirip, soğuttuktan sonra üzerine pudra şekeri de muhteşem olur. Hibiskus veya hatmi çiçeği, kırmızı renkli bir tür bitki. Bol C vitamini var içinde. Kış gelsin, hibiskusla güzel bir ayva tatlısı da yaparız, enfes oluyor demedi demeyin…
HİBİSKUSLU SU MUHALLEBİSİ
Malzemeler:
2 avuç hibiskus
2 su bardağı su
1 su bardağı süt
Yarım su bardağı nişasta
1 su bardağı şeker
Üzeri için:
1 tatlı kaşığı gül suyu (opsiyonel
2 tatlı kaşığı pudra şekeri (opsiyonel)
Nasıl yapılır?
Öncelikle kaynamış 1 su bardağı suya, 2 avuç hibiskusu atıp demleyelim, iyice kırmızı rengini versin ardından serinletelim.
Tencereye 2 bardak sade su, 1 bardak hibiskuslu kırmızı su, 1 bardak süt, 1 su bardağı şeker ve yarım su bardağı nişasta koyalım ve karıştıralım. Topaklanma olmasın diye iyice karıştıralım. Ocağa alıp sürekli karıştırarak koyulaşana kadar pişirelim.
İster silikon kaplara, ister bir tepsiye dökerek soğutalım. Yalnız hangi kalıbı kullanacaksak kalıbın içine önce bir soğuk su gezdirip, sonra muhallebimizi dökelim. Yani ıslak olsun kalıbımız veya tepsimiz. Serinlettikten sonra doğru dolaba... Çok iyi soğuttuktan sonra servis edebilirsiniz. Silikon kapları ters çevirip servis edebilirsniz veya tepsiden kare keserek.
Dilerseniz klasik usül, 1 tatlı kaşığı gül suyu ve 1 kaşık pudra şekeri ile servis edebilirsiniz.
Veya benim yaptığım gibi üzerine 1 top böğürtlenli sorbe ile dehşet-i ala oluyor. Böğürtlenli sorbe tarifi dediğinizi duyar gibiyim, onu da önümüzdeki günlerde unutmadan paylaşayım sizlerle.
Paylaş