Müge Akgün

Öncü ve vizyoner olmak

15 Mart 2024
Bu yıl Karaca’nın 50. Yılı kutlamaları çerçevesinde Oscar Ödül Töreni’nin parti menülerini hazırlayan ünlü şef Wolfgang Puck’la yapılan iş birliği, ‘Red Carpet Collection’ serisinin kullanılması, hepimizi gururlandırdı.

Ben de aynı seriyi geçen aralık ayında Karaca’nın Londra’da açılan ikinci mağazasını Evelin Karaca ile birlikte gezerken çok beğenmiş, onunla bu düşüncemi paylaşmıştım.

Seri gerçekten tasarımıyla da çok etkileyici ama tabii asıl etkileyici olan ödül töreni yemeğinde kullanılması.

Karaca Grup CEO’su Fatih Karaca öngörüleri çok güçlü bir yönetici. Sekiz yıl önce Hürriyet Gazetesi ve Karaca iş birliğiyle hayata geçirmeye karar verdiğimiz Türkiye’nin ilk ve tek restoran rehberi projesi de büyük ölçüde onu vizyonerliği sayesinde gerçekleşmişti.

İlk İncili Gastronomi Rehberi’nin sonuçlarını açıkladığımız 30 Ekim 2017’de de ödül gecesine katılıp plaketini alan şeflerden biri Spago’nun kurucusu Wolfgang Puck’dı.

Aynı akşam Spago’da yılda bir ya da iki kez ekibiyle birlikte yemek yaptığı çok özel bir etkinliği olmasına karşın gelip plaketini alması çok hoştu.

Umarım bu yıl altıncısını gerçekleştireceğimiz İncili Gastronomi Rehberi’nin sonuçlarının açıklanacağı Ödül Gecesi’nde de birlikte olabiliriz.


Yazının Devamını Oku

Karadeniz’in sakin dalgaları

8 Mart 2024
İğneada’ya daha önce de gitmiştim. Aklımda en çok yer eden, kasabanın doğal güzelliklerinin önüne geçen kimliksiz mimarisi, çarpık yapılaşması ve bakımsız sokaklarıydı.

Bu kez kasabanın göl ve denizin buluştuğu sahilinde kısa bir süre önce açılan Nayu’da bambaşka bir İğneada ile buluştum. Daha doğrusu yüzümü sahile döndüm, kaldığım yere odaklandım ve iki gün boyunca Batı Karadeniz’in sakin dalgalarının sesini dinledim, kumsalda yürüyüş yaptım.



Nayu İğneada projesinin ardında Kırklarelili iş insanı ve avukat Görkem Gökçe var. Bölgenin doğasına saygı gösterilerek tasarlanan mimari konsept ise Fahrettin Aykut’a ait.
Aykut, benim de çok sevdiğim İskandinav tarzının yalınlığından, sadeliğinden esinlenerek bölge malzemelerini kullanarak mimari projeyi oluşturmuş. Baktığınız her detay, her şey burada zaten başka türlüsü olamazmış dedirtiyor. Birbirinden bağımsız, boydan boya cam olan odaların tümü sahile bakıyor. Wellnes, gölde kano, Longoz Ormanları’nda yürüyüş gibi etkinlikler de var. Yoga grupları ise Kuzey Batı Trakya’nın bu müstesna, huzur vaadeden kaçış noktasını çoktan keşfetmiş...

Bölge mutfağı başrolde

Nayu’nun restoranı ve yemekleri de felsefesiyle uyumlu. Mutfağının başında uzun yıllardır tanıdığım deneyimli şef Gökçen Yıldırım var. O da burada olmaktan, araştırma yapmaktan, bölgenin ürün çeşitliliği ve kaliteli malzemeleriyle tanışmaktan mutlu. Gökçen şef, gelenekselden referans alan, kimlikli bir menü oluşturmuş. Bölgenin deniz ürünlerini de, Trakya kıvırcık başta olmak üzere kaliteli etlerini de kullanıyor.

Yazının Devamını Oku

Ege’nin gastronomik zenginliğinin gücü

1 Mart 2024
Bu hafta masamda sırasını bekleyen gastronomi kültürü üzerine yazılmış üç kitabı elime aldığımda, daha önce düşünmediğim ortak özelliklerini fark ettim.

Farklı bakış açılarıyla farklı konuları işleseler de tesadüfen her biri Ege mutfağına, malzemelerine, yemek tariflerine ilişkin ufuk açıcı çalışmalardı.
Ege mutfağı gücünü ekosistemi kadar yüzyıllar boyunca farklı uygarlıklara ev sahipliği yapmasından ve göçlerle şekillenen çok kültürlü yapısından alıyor.
Dileğim, bu üç kitapta yer alan mutfak kültürü zenginliğinin, ürün çeşitliliğinin dünyayı esir almaya başlayan iklim felaketine kurban gitmemesi, gelecek kuşaklara miras kalabilmesi. Ve toprağımıza, tarımımıza sahip çıkıp, onu sürdürülebilir kılmamız...

Ege Otları

“Ege ve İzmir’in Yenilebilen Otlarının Kültürü ve Yemeklerinin Tarifi” alt başlıklı çalışmanın ardında iki değerli akademisyen ve araştırmacı Ahmet Uhri ile Betül Öztürk var.
İlk bölümde Ege ve İzmir mutfağının tarihsel kökenleri, iklimin oynadığı rol ve bu coğrafyadaki yenilebilir otlara ait bilgiler yer alıyor. Ardından da kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü çalışmalarla elde edilen yemek tarifleri veriliyor.
Ortaya -Uhri ve Öztürk’ün yazdıklarından özetleyecek olursam- avcı toplayıcı toplumdan yerleşik tarıma geçişle başlayan, yakın çağlardaki göç hareketleriyle çeşitlenen yemek yapma biçimleri sayesinde bugünkü zengin İzmir mutfağı çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Gelibolu Yarımadası’nda gastronomik bir durak

23 Şubat 2024
Gelibolu Yarımadası’nın konumuyla, doğasıyla, tarihiyle, kültürüyle ve mutfağıyla her zaman çok özel ve özgün bir bölge olduğunu düşünürüm. Bir zamanlar eksiklik gibi algılanan kitle turizminin cazibe merkezi yerleri arasına girememesi ona bambaşka bir yol açtı.

Yakında Trakya Bağ Yolu Rotası’nın güneydeki son durağı olarak daha fazla ön plana çıkacağından, butik ölçekli Gastronomi Turizminin önemli noktalarından birine dönüşeceğinden hiç kuşkum yok. Çünkü ihtiyacı olan bağların, şarap üretim tesislerinin içinde ya da yakınındaki kaliteli restoranların ve otellerin sayısı her geçen gün artıyor.



BAĞ ÜRETİM TESİSİ OTEL, RESTORAN VE MÜZE

İçlerinde en yenisi ve en kapsamlısı da hafta sonu gittiğim Eceabat’taki Asmadan Bağları ve Bengodi Otel. Burası gerçekten de bağların yanı başındaki şarap üretim tesisleri, 20 odalı oteli, restoranı ve Türkiye’de bir ilk olan Bağcılık Tarihi Müzesi’yle bölgenin hatta ülkenin büyük bir eksikliğini gideriyor.
Asmadan’a mesleğinin en iyilerinden olduğunu düşündüğüm, uzun yıllar Sunset, Vogue gibi İstanbul’un en iyi restoranlarında çalıştıktan sonra Od Urla’nın müdürlüğünü üstlenen, kuruluş aşamasından itibaren Asmadan ve Bengodi Otel’in başında olan İsmail Kaya’nın davetiyle gittim. Hikâyeyi de ondan dinledim.


Yazının Devamını Oku

Bursa’da bir ilk

16 Şubat 2024
Geçen hafta yazdığım Avusturya’nın masalsı köylerinden Maria Wörth’teki sağlıklı yaşam merkezi VİVAMAYR’da geçirdiğim, kendime bedensel ve ruhsal sağlığıma daha fazla dikkat sözüyle döndüğüm haftanın ardından Swissôtel Bursa’ya gitmem hoş bir tesadüf oldu.

Uzun süredir ortak arkadaşlarımızla bir hafta sonu bir araya gelme planları yaptığımız Zeynep Kakınç’ın önerisiyle Uludağ Kirazlıyayla mevkinde üç ay kadar önce kapılarını açan otelde karar kıldık. Ve detoks programından yeni çıktım, yediklerime içtiklerime dikkat etmeliyim diyerek yola koyulduk.
Otel hakkında da yıllardır tanıdığım, Türkiye’nin en iyi otelcilerinden biri olduğunu düşündüğüm Ufuk Demir’in Genel Müdürü olduğu dışında pek fazla bilgim yoktu. Bazen böylesi sürprizler iyi oluyor, beklentilerin çok üstünde sadece doğası değil, tarihiyle, mimarisiyle de özel bir yerle karşılaştık...

SANATORYUMDAN YENİLENME OTELİNE

Uludağ Milli Park sınırları içinde kalan Kirazlıyayla Sanatoryumu 1946 yılında Anıtkabir’in mimarı Emin Onat ve Cumhuriyet’in ilk kadın mimarlarından Leman Cevat Tomsu tarafından tasarlanmış.
Ormanın ortasında inşa edilen, doğaya uyumlu, hastalar için güneşlenme balkonlu, cumbalı yapılar gerçekten çok etkileyici.
Sanatoryum 1979’da kapatılarak sağlık kurumu olarak kullanılmak üzere Uludağ Üniversitesi’ne devredilmiş. Ancak 10 yılı aşkın bir süre konaklama tesisi olarak hizmet vermiş.

Yazının Devamını Oku

Daha sağlıklı daha huzurlu bir yaşam ama nasıl?

9 Şubat 2024
Her nerede yaşarsak yaşayalım, her ne yaparsak yapalım beklentimiz daha iyi bir yaşam kalitesine sahip olmak...

Özellikle de büyük şehirlerde yaşıyor, stresli işiniz varsa, günlük rutininiz hep bir şeylere yetişmekle geçiyorsa, sağlığınızda problemler çıktığında geçici çözümlerle yola devam ediyorsanız ‘kaliteli yaşam’ daha da zor. Ve biliyoruz ki beslenme iyi yaşamın anahtarı. Ne yediğimiz ve nasıl yediğimiz sadece sindirim sistemimizi değil, kendimizi nasıl hissettiğimizi de belirliyor.

Ayrıca beslenme şekilleri konusunda uzmanların farklı görüşleri ve yaklaşımları da aklımızı karıştırıyor. Kimi günde beş kez, kimi üç kez yemeyi öneriyor. Son zamanların trendi ise aralıklı oruç.

Ben biraz mesleğim, biraz da metabolizmam gereği istisnalar dışında uzun süredir bilmeden moda terimle aralıklı oruç yaparak yaşayanlardandım.

Her şey yolunda mı gidiyordu derseniz cevabım ‘evet’ olmaz. Sindirim sistemim her zaman hassastı, ancak dışarıda çok sık ve karışık yemek işimin parçası olunca sorunlar daha da arttı diyebilirim.

Sonunda sevgili arkadaşım Mine Kalpakçıoğlu’nu dinledim. 8 yıldır gitmemi önerdiği sağlıklı yaşam merkezi Vivamayr’da geçen hafta boyunca kaldım. Kendime bedensel, ruhsal ve zihinsel sağlığıma daha fazla dikkat edeceğime söz vererek döndüm...


Yazının Devamını Oku

DÜNYA GASTRONOMİSİNDEN HABERLER...

2 Şubat 2024
Bugün sizlerle dünya gastronomisinden birkaç haberi, menülerdeki yeni trendlerden çalınan şarap şişelerine, anneanne yemeklerinden yenilebilir sanata son günlerde okuduklarımdan ilgimi çekenleri, tabii biraz da yorumlarımı katarak paylaşmak istiyorum...

MENÜLER BİZE NELER ANLATIR?

Menülerin temel işlevi neyi kaça yiyeceğimizi bize göstermek. Biraz da yemeği ve malzemelerini anlatmak...

Ama New York Times’ın yemek yazarları Priya Krisna, Tanya Sichinsky ve Umi Syma’a göre menüler, en azından Amerika’dakiler artık bu işlevin çok ötesine geçmiş durumda. Menülere bakarak bugünü anlamak, toplumların kültürel kodlarını çözmek mümkün. Dahası tarihi bile üstlerinden okumak, menülerden döneminin zevklerini, anlayışı çıkartmak olası.

Ancak onları geçmiş değil günümüz ilgilendiriyor. Gazetelerinin ‘Favori restoranlar’ listesi için dolaştıkları mekânlardan topladıkları 121 menüden ortak noktalar bulmuşlar ve yeni eğilimlerin, trendlerin neler olduğunu bulmaya çalışmışlar.

İlki, şaşırtıcı derecede çok sayıda restoranın menüsünde Sezar salatasına rastlamaları olmuş. Sosu, içeriği değişse bile sadece et restoranları değil Tayland, Meksika, Küba mutfağı sunan pek çok restoran Sezar salatasız yapamamış. İkincisi menülerin boyutu salgın sonrası dönemde büyük ölçüde küçülmüş, çoğu tek ya da iki sayfaya inmiş. Ve eskiden sadece beyaz kağıtla tonları üstüne siyah basılan menüler son zamanlarda renklenmiş.

Yazarlar bu renkliliği Barbie etkisine bağlıyor ama bana kalırsa altında Barbie filmini de başarılı kılan çok daha güçlü bir sosyolojik değişim yatıyor.

Yazının Devamını Oku

Kuzey Ege bir başkadır

26 Ocak 2024
Sırtını Kaz dağlarına dayamış, yüzünü Ege Denizi’nin başladığı yere dönmüş Yeşilyurt Köyü’nü her gidişimde daha çok seviyorum. Geçmişten gelen, geleneği bugüne taşıyan taş evleri, daracık sokaklarıyla tam bir kaçış noktası.

Bol oksijen ve huzur vadeden köyün son sayıma göre yerleşik nüfusu 177 kişi. Tabii bir o kadar, belki daha fazlası da burada evi olup yarı zamanlı yaşayanlar, evlerini zaman içinde pansiyona, butik otele çevirenler var.



EVİMİZ EVİNİZDİR

‘Bizim Evimiz Sizin Eviniz’ mottosuyla yola çıkan Casa Mila’nın öyküsü de böyle başlıyor. Henüz üniversite yıllarında reklam filmlerinde ve dizilerde rol alan, sunuculuk yapan ve bir de sinema filmi olan İpek Özkök’ün ailesinin Küçükkuyu’da yazlık evi vardır.
Hatta babasının rahatsızlığı sırasında havası çok temiz olduğu için ailesi bir dönem sürekli de yaşar. İpek Hanım ve nişanlısı Levent Ağan bu dönemde birlikte gittikleri Yeşilyurt’u çok severler. Gelecek hayallerinin içine burayı da koyarlar

Yazının Devamını Oku