Yeşim Varol

Mizah ve espri yeteneğinizi hep canlı tutun

5 Nisan 2019
Hayat çoğu zaman olduğu haliyle bile zor. Birçoğumuz çalışıyoruz, gün boyu stres yükleniyoruz. İş saati bitince bu defa akşam mesaisi başlıyor. Akşam evde ne yenecek, çamaşırlar mı yıkanacak, misafir mi gelecek?

Aile hayatımız dışında hayatımızı olumsuz etkileyen ve bizi mutsuz eden bir sürü unsur var. Bu olumsuzluklara takılıp kalmamak için neler yapabiliriz?

Rutin bir akşamda bile yapılması gereken bir sürü işten dinlenmeye, dinginleşmeye vakit yok. Yok ev hanımıysanız, o zaman evin bütün yükü üzerinizde. Tekrar tekrar aynı işler. Temizle, toparla ama bir bakmışsınız yine dağılmış. Sadece ev değil tabii hizmet ve ilgi bekleyen. Aynı zamanda ebeveynseniz çocuğun ödevleri, ihtiyaçları, banyosu vs. Bu arada kardeşiniz, aileniz, arkadaşlarınız da ilgi bekler, ihtiyaçlarına el atmak gerek.

Hayat içinde bir sürü farklı rolün getirdiği sorumluluklarımız var ve hepimiz kendi hayatımızda her şey yolunda gitse bile çoğu zaman negatif etkilere maruz kalabiliyoruz. Haberleri açtığımızda izlediklerimiz, gazetede okuduklarımız veya bir telefon konuşmasında arkadaşımızın mutsuz olduğunu duymak bizi mutsuz edebiliyor.

Bütün bunlarla rağmen mutlu kalabilmek yeterince zorken bazı bireyler bir de geçmişe takılı kaldıkları için daha hüzünlü hissedebiliyor. Geçmişte yaşanan tartışmalara, çocukluk travmalarına veya şimdi eşinin ailesiyle gayet iyi anlaşırken ilk tanıştıkları dönemde ailenin kendisine önyargılı davranıp, çocuklarıyla evlenmesine pek de sıcak bakmamış olmalarına bugün de takılı kalıp mutsuz olan o kadar çok birey var ki.

Oysa geçmişte bizi mutsuz eden şeyler için zaten yeterince üzüldüysek bugün hala aynı şey için üzülmek neden? Geçmişte üzüldüklerimiz durumun getirisiydi ama geçmişte yaşanan bir şey sebebiyle bugün üzülüyorsak bu artık bizim seçimimizdir. Bunu unutmamak gerek.Bu sebeplerle, çiftlerin birlikte eğlenebilmesi çok önemli. Çünkü birlikte eğlenebilmek bağlılık yaratır. Umut verir. Paylaşımlar artar ve zorluklara birlikte dayanma gücümüz gelişir.

Flört zamanının neşesini, eğlencesini hatırlamak ve o zamanki ahengi sürdürmek için özen göstermek gerek. Mizah ve eğlence duygusunu kaybetmeyen çiftler, her zaman zorluklarla daha kolay baş eder.

KAYNAK: MUTLU AİLELERİN 101 SIRRI KİTABI/ HÜRRİYET KİTAP

   

Yazının Devamını Oku

Evlenmeden önceki kazanovalara ve seksi kadınlara ne oldu?

28 Mart 2019
Aşk elbette çok motive edici bir duygu. Kendini sevdiğinin gözünden görmek, onun hayran bakışlarıyla kendini güzel ve özel hissetmek ve o hayranlığı kaybetmemek için daha çok özen sarf etmek...

Evlenmeden önce her randevuya jilet gibi gelen, mis gibi kokan adam şimdi göbeğini kaşıyor, ağzını şapırdatıyor” ya da “önceleri her gün fönlü, makyajlı, fit ve bakımlı olan kadın şimdi saçlarını özensizce toplayan, kilo almış tüm gün pijamaları ile dolaşan bir kadına dönüştü.” Bu şikâyetler hepimize tanıdık geliyordur. Peki, ne oluyor o evlenmeden önceki kazanovalara ve seksi kadınlara. Neden evlendikten sonra kendimizi bu kadar salıyoruz?

Aşk bir deliliktir” demiş Shakespeare. Birlikteyken en güzel, en özel hissettirir de, ayrı olunan zaman tam bir yoksunluk krizidir. O yüzdendir âşıkların her şeyi onunla anlamlı bulması, o yokken kendisini eksik hissetmesi.

Duygular bu kadar yüksekteyken, aynalar bir başka gülümser insana. Onun için daha güzel olmak, onun için daha güzel kokmak, onun gözlerinin kusursuz görmesi adına hep daha fazla özen katılır her buluşmaya.Bu duygular elbette çok anlaşılır ve bunları hissedebilmek ne güzel. Ama birçok birey, âşık olduğu insana gösterdiği saygı ve özeni kendisine göstermiyor maalesef. Bir başkası için değil, kendisi için de bakımlı ve temiz olması gerektiği olgusunu kolayca ihmal edebiliyor. Aslında kendini kolayca ihmal ve göz ardı edebiliyor çünkü.Bu yüzden aşkla, yani o geçici delilik haliyle alınan kararlar çok sağlıklı değildir. Aşkın deliliği geçip yerine sağlıklı bir sevgiye bıraktıktan sonra reel olarak gözlemler çift birbirini. O yüzden bir daha tekrarlamak ve altını çizmek lazım, flört dönemi çok önemli.

Elbette ilişkiler düz bir çizgide gitmez. Hayat gibi… Daha yoğun hissedilen, daha az mutlu hissedilen zamanlar olur. Ama ilişki her daim özen ve emek ister. Hepimiz ilişkiye emek harcamakla ve sevdiğimiz insana hoş ve şık görünmekle mükellefiz aslında. Çünkü ilişkiler ayna gibidir. Nasıl görünür ve davranırsak bize o geriye yansır.

Hazırlayan: Sedef Batı/ Mutlu Ailelerin 101 Sırrı

Yazının Devamını Oku

Ebeveynlik becerilerinizi geliştirin

7 Şubat 2019
Ebeveynlik, öğrenilebilir olduğu kadar içgüdüsel de bir durum. Sizin bir parçanız olan küçücük, bakımınıza, ilginize ve sevginize muhtaç bir bebek geliyor kucağınıza. Ve sağlıklı bireyler için elbette canınızdan çok sevdiğiniz, kendinizden önce düşündüğünüz ve gözünüzden bile sakındığınız bir varlık oluyor bebek.

Ebeveyn olmak hem çok keyifli hem de ağır sorumluluk isteyen zorlu bir süreç. Bu süreçte onlara doğru ebeveynlik yapmak ve mutlu birer birey olmalarını sağlamak için bazen sıkıştığımız, zora düştüğümüz zamanlar olabiliyor. İşte ebeveynlik eğitimi bu noktada devreye giriyor.

Ebeveynlik eğitimlerinde aileler ne öğreniyor ve ailenin mutluluğuna nasıl bir katkı sağlıyor?

Özellikle hamilelik sürecinde kadın adım adım hazırlanıyor anneliğe. Bebeği için uykusuz kalmaya, onu beslemeye, onun ihtiyaçlarını her şeyden önce düşünmeye daha bebeği doğmadan odaklanıyor ve anneliğin doğası gereği zaten en iyi şekilde annelik yapmaya donanımlı hale geliyor.Bebek büyüdükçe ihtiyaçları farklılaşıyor ve bir noktada annenin çocuğunun kendisinden bağımsız bir birey olduğunu, onu büyütür ve eğitirken en önemli noktanın onunla doğru iletişim kurması ve çocuğunun bağımsızlaşması gerektiğini anlaması gereken bir dönem var. Birçok anne, kendini “iyi bir anne” hissetmek adına, yetkin olduğu halde çocuğunun kendi kotarabileceği ihtiyaçlarını karşılamaya devam edebiliyor mesela. Örneğin ortaokula giden çocuğunun ayakkabılarını bağlamaya anne devam ediyor, çünkü bir anne olarak görevini yerine getirmiş hissediyor kendisini. Ya da çocuğunun büyüdüğünü kabullenmeyip, her kararına müdahale eden, çocuğunun muhakemesinin gelişmesine izin vermeyen anneler var. Çünkü çocuğu için en iyisini istemenin ve onun hayatını yönetmenin doğru bir annelik olduğunu zannediyor.Oysa iyi bir ebeveyn olmanın ilk kuralı çocuğu, onun hızına ve ihtiyaçlarına göre desteklemek. Nasıl küçük bir çocuğun çalışıp eve para getirmesini beklemek onu istismar etmek anlamına geliyorsa, çocuğun yaşının karşılayabileceği sorumlulukları almasını engellemek de onu ihmal etmek demektir.

Çocuğun bizim uzantımız değil, ayrı bir birey olduğunu kabul etmek, karşımızdaki küçük bir çocuk da olsa saygıyı hak ettiğini unutmamak, onu dinlemek, anlamak için gayret etmek ve onu daha ileriye gitmesi için desteklemek, yönlendirmek öncelikli görevlerimiz arasında.Ebeveyn de olsak hepimiz insanız, hata yapabiliriz. Bu yüzden önceliğimiz her koşulda çocuğumuza sevgimizi hissettirmek ve öncelikle kendi ebeveynlik becerilerimizi geliştirebilmek olmalı.

KAYNAK: MUTLU AİLELERİN 101 SIRRI KİTABI/ HÜRRİYET KİTAP

  

Yazının Devamını Oku

Evliliğinizi kurtarmak için çocuk yapmayın!

4 Şubat 2019
Çocuk sahibi olmak dünyanın en güzel duygusu. Cennetten gelen bir hediye gibi çocuk sahibi olmak. Ama aynı zamanda da sorumlulukları arttıran ve hayatınıza her ne kadar gönüllü olsanız da zorluklar da getiren bir durum.

Çocuk yapmak, bazı çiftler için bitmiş bir evliliği kurtarmak adına mükemmel bir fikir gibi geliyor. Gerçekten bu şekilde evliliği kurtarmak mümkün mü yoksa sorunları bir süreliğine halının altına mı süpürüyoruz?

Uykusuz geceler, her şeyden çok ona odaklanıp onu düşünmek, kendinizi ihmal etmek, yorgunluk vs. Çocuk büyüdükçe ek sorumluluklar, daha önce deneyimlenmemiş yeni zorluklar da beraberinde gelir.

Eve bir bebeğin gelmesi gerçekten evliliği, ilişkiyi ve ebeveynlerinin dünyasını değiştiren bir şey. Bir bebek her zaman iyi bir evliliğin mutluluğunu arttırır. Aşklarının göstergesi, kendilerinden bir parça, çocuğu birlikte büyütmek, tüm o özel anları birlikte paylaşmak, çifti zaman zaman zorlasa da yakınlaştırır, işbirliğiyle başarmak, ilişkiyi sağlamlaştırır.

Ancak sorunlu ve zorlukların aşılmakta zorlanıldığı bir ilişkide, bir çocuk sahibi olmak aksine çiftin ilişkisini daha da zorlayabilir. Zaten sorunlarını çözemeyen, uzlaşamayan bir çift için, çocuk yeni zorluklar, alınması gereken yeni kararlarla birlikte gelir. Yorgunluk, işbirliği yapamamak, ortak karar almakta zorlanmak, çift için ilişkilerinin dışında yeni zorlayıcı etkenler yaratır. Hatta birçok çift, aralarındaki sorunların çocuğa dair konular üzerinden inatlaşarak sürdürür. 

Bu yüzden çocuk sahibi olmadan önce çiftin ilişkilerine dair sorunlarını minimize etmiş olmaları, sağlam temelli bir evlilik kurmuş olmaları önemlidir.Hele ki evlilik kurtulsun diye çocuk sahibi olmaya kalkışmak, bir insanın piyango bileti bile almadan büyük ikramiye kendisine çıkacakmış gibi harcama yapmaya başlamasına benziyor. Çocuk, sorunlu bir ilişkiyi kurtarmayacağı gibi ilişkiye yeni sorunlar ekleyecek demektir. Üstelik hiçbir çocuğa böyle bir sorumluluk ve misyon yüklemeye de hakkımız yok. İlişkimizin problemlerini yetişkin bireyler olarak üstlenmek ve bunun sorumluluğunu bizzat almak zorundayız.

HÜRRİYET AİLE ÖZEL - Sedef Batı

  

Yazının Devamını Oku

Ten uyumunuzu önemseyin

28 Aralık 2018
Bir evliliği ev arkadaşlığından ayıran en önemli unsur cinselliktir. Cinselliğin çiftin birbirine sevgisini aktarabilmesinin en özel yolu olduğu gibi aynı zamanda çiftin birbirleriyle yaşadıkları sorunları aşmak için dayanma gücü ve tahammül verdiği de muhakkak. Çünkü sağlıklı ve mutlu bir cinsel ilişki, bireye sevildiğini, istendiğini ve değerli olduğunu hissettirir. Kendini değerli ve karşısındaki kişi için özel hisseden birey, tartışma yaşıyor olsa bile bu kadar özel bir sevgiyi paylaştığı eşine, elbette daha çözüm odaklı ve naif yaklaşır.

Çiftler arası ten uyumu mutlu evliliğin olmazsa olmazlarından biri mi?

Bir çiftin salt anne baba ya da ev arkadaşı olarak yer aldığı, kadın-erkek kimliklerini ihmal ettikleri bir evde, sağlıklı bir sevgi akışının olduğundan bahsedemeyiz elbette. Konu sadece ev arkadaşlığı olsaydı iki karşı cinsin birlikte yaşamaya çalışması herhalde dünyanın en zor dengelerinden biri olurdu. Bunu başarabilen insanlar elbette yok değil ama çoğumuz ev arkadaşı olarak hemcinsimizle daha rahat hissederiz. Erkekler için birlikte maç seyredip yorum yapabileceği, kadınlar için duygusal iniş çıkışlarını aynı dille paylaşabileceği bir hemcinsi daha kolay yaşanır olabilir.

Ancak evlilik bir ev arkadaşlığı değildir. Hayat arkadaşlığı, yoldaşlıktır aynı zamanda. İyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta bir arada olmaktır. Bu iniş çıkışlar için dayanma gücüne ihtiyaç vardır ve bu güç ancak sevgiden, sevildiğini hissetmekten alınır. Bir çift için de sevgiyi paylaşabilmenin en özel yolu sağlıklı ve mutlu bir cinselliktir.

Evlenmeden önce birlikte yaşamak yani bir nevi evlilik provası yapmak ilişkileri çabuk mu tüketiyor yoksa evlilik hayatına sağlam adımlarla adapte olmak için faydalı mı?

Evlenmeden önce birlikte yaşamayı bir evlilik provası olarak görmek, çok sağlıklı ve belirsizliklerin ortadan kaybolduğu bir geçiş dönemi olabileceği gibi, olduğu kişiyi ortaya koymaktan imtina eden bireyler için yanıltıcı da olabilir. Tıpkı bir filmin fragmanına bayılıp, sonra bütün iyi sahneleri fragmanda izlediğini, filmi izlerken anlamak gibi.

İlişkiye sonuç değil, süreç odaklı bakmak gerek aslında. Sonunda salt bir evlilik kararı, bir imza hedeflenen bir ilişki, süreçte ne kadar keyifli ve ne kadar doğal yaşanabilir ki. Ancak sonunda evlilik kararı varsa ilişkiyi anlamlı gören, ilişkiyi yaşamayı değil de sonunda evliliği hedef olarak gören bir birey, ilişkide kendini gizleme, gerçek kimliğini saklama eğiliminde olur. Gerçek tepkilerini göstermekten imtina eder, çünkü hedefine ulaşacağı yolda kendi kendisine engel olmak istemez.

İlişkiye bir isim koyma ihtiyacı gerek yetiştiriliş tarzımızın, gerek toplum beklentilerinin bizde oluşturduğu baskıdır aslında. Adı evlilik olduğunda, ilişki içerisinde kendini daha güvende hissetmek bir yanılgıdır. Örneğin bizi sevdiği için aldatmayacağına güvenemeyip, evli olduğu için aldatmaması gerektiğini düşünmek gibi.

Yazının Devamını Oku

Cinselliği ödül ve ceza olarak kullanmayın!

15 Kasım 2018
Cinselliğin bir ilişkide sevgi aktarımı, özel bir paylaşım olması gerekirken ödül ve özellikle ceza olarak kullanılması ne kadar ironik aslında.

SEKSİ GÖREV OLARAK YAPMAK İLİŞKİYİ NASIL BİR ÇIKMAZA SOKUYOR?

Erkeklerin de cinselliği ceza olarak kullanması durumu az değil ama cinselliğin salt erkek için ihtiyaç, kadın içinse hem ayıp hem gereksiz olduğuna inanılan bir toplumda, cinselliğin kadının elinde bir silah olması kaçınılmaz. Tıpkı ödül diye eline şeker tutuşturulan bir çocuğa yaklaşan bir anne gibi, “cezalısın hadi bakalım köşeye” diyen bir öğretmen gibi, kadın da erkeği cezalandırmanın veya ödüllendirmenin bir yolu olarak, cinselliği kullanıyor.

Kadın erkeğe kızdığında, ister erkek duygularını incitmiş, ister annesini danışmadan yemeğe davet etmiş olsun, kadın kızgınlığını, kırgınlığını yatakta erkeğe sırtını dönerek ifade ediyor. Yani “sen benim hoşuma gitmeyen bir şey yaptın, o yüzden sana kızgınım. Cezalısın” diyor. Ya da tam tersi, kadın mızmızlandı diye erkek, arkadaşlarıyla halı saha maçına gitmiyor. Kadın o zaman “aferin sana, istediğimi yaptın. Ödülü hak ettin” diyor. Elbette kadın bunu çoğu zaman bu kadar açık ve net beyan etmiyor. Ama erkek de kadın da biliyorlar ki bu bir ceza ya da bir ödül.

ASLA ÖDÜL VE CEZA YÖNTEMİ OLARAK KULLANILMAMALI

Yani artık sevgiden bağımsızlaşmış, duygu paylaşımıyla alakası kalmamış, sadece bedensel ihtiyaçların karşılanmasına dönüşmüş bir durum. Aslında ilişkide ağırlıklı olarak ilgi, şefkat bekleyen, cinsellikten önce mutlaka romantizm yaşamak isteyen taraf kadınken, kadınların cinselliği duygusal bir paylaşım olgusundan uzaklaştırıp, ödül veya ceza aracı olarak kullanabilmesi de ironik elbette. Cinsellik, asla ödül veya ceza yöntemi olarak kullanılmamalı. Aksi halde ne romantizm kalır, ne duygusallık. Nihayetinde ilişkinin içinde sevildiğinden, arzulandığından emin olmayan bireyler kaldığında, o ilişkinin çıkmaza girmemesi ne mümkün.

KAYNAK: MUTLU AİLELERİN 101 SIRRI KİTABI/ HÜRRİYET KİTAP

 

Erkeklerin de cinselliği ceza olarak kullanması durumu az değil ama cinselliğin salt erkek için ihtiyaç, kadın içinse hem ayıp hem gereksiz olduğuna inanılan bir toplumda, cinselliğin kadının elinde bir silah olması kaçınılmaz. Tıpkı ödül diye eline şeker tutuşturulan bir çocuğa yaklaşan bir anne gibi, “cezalısın hadi bakalım köşeye” diyen bir öğretmen gibi, kadın da erkeği cezalandırmanın veya ödüllendirmenin bir yolu olarak, cinselliği kullanıyor.

Kadın erkeğe kızdığında, ister erkek duygularını incitmiş, ister annesini danışmadan yemeğe davet etmiş olsun, kadın kızgınlığını, kırgınlığını yatakta erkeğe sırtını dönerek ifade ediyor. Yani “sen benim hoşuma gitmeyen bir şey yaptın, o yüzden sana kızgınım. Cezalısın” diyor. Ya da tam tersi, kadın mızmızlandı diye erkek, arkadaşlarıyla halı saha maçına gitmiyor. Kadın o zaman “aferin sana, istediğimi yaptın. Ödülü hak ettin” diyor. Elbette kadın bunu çoğu zaman bu kadar açık ve net beyan etmiyor. Ama erkek de kadın da biliyorlar ki bu bir ceza ya da bir ödül.

Yani artık sevgiden bağımsızlaşmış, duygu paylaşımıyla alakası kalmamış, sadece bedensel ihtiyaçların karşılanmasına dönüşmüş bir durum. Aslında ilişkide ağırlıklı olarak ilgi, şefkat bekleyen, cinsellikten önce mutlaka romantizm yaşamak isteyen taraf kadınken, kadınların cinselliği duygusal bir paylaşım olgusundan uzaklaştırıp, ödül veya ceza aracı olarak kullanabilmesi de ironik elbette. Cinsellik, asla ödül veya ceza yöntemi olarak kullanılmamalı. Aksi halde ne romantizm kalır, ne duygusallık. Nihayetinde ilişkinin içinde sevildiğinden, arzulandığından emin olmayan bireyler kaldığında, o ilişkinin çıkmaza girmemesi ne mümkün.

KAYNAK: MUTLU AİLELERİN 101 SIRRI KİTABI/ HÜRRİYET KİTAP

 

Yazının Devamını Oku

Flört döneminizi iyi değerlendirin

17 Eylül 2018
Hayat ‘mükemmel’ kavramını daimi kılmayacak kadar değişken. Öncelikle ‘mükemmel’ bir evlilik olamayacağını, ilişki kavramının hayat gibi inişli çıkışlı olduğunu ve ilişkinin zaman içinde dalgalardan geçip dinginleşeceğini unutmamak gerek. Mükemmellik aslında insandan çok uzak ve hedef olarak konulduğunda çok yorucu bir kavram.

Mükemmel evlilik mi yoksa mükemmel uyum mu? Çiftler birbirine uyumlu olup olmadıklarını nasıl anlarlar?

Ancak temel konularda uyum, uyumun tam yakalanamadığı konularda da saygı ve kabulleniş çok önemlidir. İnsanı insan yapan temel değerlerin ve hayattan beklentilerin paralelliği uyum konusunda her zaman avantaj yaratır. Aksi takdirde çatışmalarla baş etmeye çalışmak çoğu zaman çifti yıpratır.Örneğin para yönetimi konusunda farklı bakış açılarının olması, çiftler için zorlayıcı etkenlerden biridir. Çiftlerden birinin “gün bu gündür hayatın keyfini çıkaralım” derken, diğerinin yarını garanti altına almak için tasarruflu davranma eğiliminde olması, çift için zorlayıcı bir farklılık olabilir.Ya da çiftlerden birinin ailesine çok düşkün olması ve sıklıkla bir araya gelmek istemesi durumunda, diğerinin ailelerden uzak yaşamayı doğru bulması, çift için aşmakta zorlanabilecekleri bir farklılık olabilir. Biri hafta sonunu baş başa geçirmek isterken, diğerinin her pazar aile ziyareti yapmak istemesi nedeniyle tartışan veya her bayram tatile mi gidilmeli, aileyle mi olunmalı sorunu yaşayan o kadar çok çift var ki.Bunların yanı sıra, çocuk sahibi olmakla ilgili görüş farklılıkları, dini ve siyasi görüşler, cinselliğe bakış açıları, sosyallik anlayışı veya ev düzeni gibi konularda farklı bakış açılarının olması, birçok çift için tartışma kaynağı olabilir. Elbette her konuda uyumlu olmak çok yüksek bir beklenti olur ancak kişinin kendisi için en öncelikli konularda uyumlu olması, diğer konulardaki farklılıkların da yine bireyin kabul edebileceği ve saygı duyabileceği ölçüde olması çok önemli.

İşte bu nedenle evlilik öncesinde flört dönemini çok iyi değerlendirmek önemli. Flört döneminin insanın başını döndüren, eğlenceli ve heyecanlı bir dönem olarak yaşanması çok güzel ancak bir taraftan da bu dönemin karşımızdaki insanı doğru tanımak ve anlamak için bir fırsat olduğunu, bu dönemde izlediğimiz farklılıkları da doğru değerlendirmemiz gerektiğini unutmamak gerek.

KAYNAK: MUTLU AİLELERİN 101 SIRRI KİTABI/ HÜRRİYET KİTAP

Ancak temel konularda uyum, uyumun tam yakalanamadığı konularda da saygı ve kabulleniş çok önemlidir. İnsanı insan yapan temel değerlerin ve hayattan beklentilerin paralelliği uyum konusunda her zaman avantaj yaratır. Aksi takdirde çatışmalarla baş etmeye çalışmak çoğu zaman çifti yıpratır.
Örneğin para yönetimi konusunda farklı bakış açılarının olması, çiftler için zorlayıcı etkenlerden biridir. Çiftlerden birinin “gün bu gündür hayatın keyfini çıkaralım” derken, diğerinin yarını garanti altına almak için tasarruflu davranma eğiliminde olması, çift için zorlayıcı bir farklılık olabilir.
Ya da çiftlerden birinin ailesine çok düşkün olması ve sıklıkla bir araya gelmek istemesi durumunda, diğerinin ailelerden uzak yaşamayı doğru bulması, çift için aşmakta zorlanabilecekleri bir farklılık olabilir. Biri hafta sonunu baş başa geçirmek isterken, diğerinin her pazar aile ziyareti yapmak istemesi nedeniyle tartışan veya her bayram tatile mi gidilmeli, aileyle mi olunmalı sorunu yaşayan o kadar çok çift var ki.
Bunların yanı sıra, çocuk sahibi olmakla ilgili görüş farklılıkları, dini ve siyasi görüşler, cinselliğe bakış açıları, sosyallik anlayışı veya ev düzeni gibi konularda farklı bakış açılarının olması, birçok çift için tartışma kaynağı olabilir. Elbette her konuda uyumlu olmak çok yüksek bir beklenti olur ancak kişinin kendisi için en öncelikli konularda uyumlu olması, diğer konulardaki farklılıkların da yine bireyin kabul edebileceği ve saygı duyabileceği ölçüde olması çok önemli.

İşte bu nedenle evlilik öncesinde flört dönemini çok iyi değerlendirmek önemli. Flört döneminin insanın başını döndüren, eğlenceli ve heyecanlı bir dönem olarak yaşanması çok güzel ancak bir taraftan da bu dönemin karşımızdaki insanı doğru tanımak ve anlamak için bir fırsat olduğunu, bu dönemde izlediğimiz farklılıkları da doğru değerlendirmemiz gerektiğini unutmamak gerek.

Yazının Devamını Oku

Eşinizin annesi olmayın!

1 Haziran 2016
Evlilikte rol karmaşası çiftleri nasıl etkiliyor?

Toplumumuzda, kız çocukları birer küçük annedir. Zaten doğuştan anaç doğar kız çocuğu. Oyuncak bebeğini giydirir, dizlerine yatırır, üzerini örter küçücük elleriyle. Yarım yamalak dönen diliyle ninniler mırıldanır, uyutur bebeğini. Rengarenk, plastik fincanlarıyla çaylar ikram eder anne ve babasına. Bir daha istemezseniz kırılır. O doğuştan küçük bir annedir, gülüşünden şefkat akar.

Anneler de destekler kız çocuklarının içindeki potansiyeli. Küçük kardeşinin bakımında yardım ister. Küçücük eline toz bezini tutuşturur. Yarım yamalak da yapsa öğrensin, alışsın diye. Akşam olup da baba evine gelince terlikleri elinde babasına koşması, tam bir “aferin” aldırır. Kız çocukları daha çok küçükken öğrenir bu anaçlığın, herkesi düşünür halinin takdir aldığını. Küçük kız çocukları, kardeşlerini, anne babasını düşünerek, herkesin işini kolaylaştırarak büyümenin, takdirlik olduğunu öğrenir de, bunca işin gücün arasında kendisine şefkat göstermeyi, kendisine iyi bakmayı öğrenecek vakti bir türlü bulamaz.

Küçük kız çocuğu büyür. İçinde büyüttüğü anaçlığı tam olarak kullanacağı zamanlar çıkagelir. Artık bir eş ve çocuk sahibidir. İçindeki bütün şefkati, sevgiyi vereceği zaman gelmiştir. Ne mutlu ona çünkü o verdikçe değerli olduğunu, verdikçe sevildiğini hisseder. Ancak dünyanın bu en güzel duygusu, dengede ve tadında olmazsa eğer, bakar ki onun en büyük yanlışı olmuş.

Sevdiklerimiz için bir şeyler yapabilmek, onları mutlu edebilmek ne güzel bir duygudur. Hele ki çocuklarımız için, seve seve verdiğimiz çabanın karşılığını onların sevgisiyle görmek ne değerli bir histir. Ancak “annelik” rolümüzün, özellikle evlilikte, eşimize karşı davranışlarımızı belirleyici olması durumunda, “rol karmaşası” ortaya çıkmaya başlar. Öncelikle unutmayın ki, siz eşinizin annesi değilsiniz. Eşinizin sevdiği yemeği düşünüp yapmanız, onun seveceğinden emin olduğunuz filme bilet alıp sürpriz yapmanız ne hoş; ama sözüm, terlemiştir diye eşinin sırtına mendil sokmaya çalışan, ilaçlarını alsın diye elinde bardakla kocasının peşinde koşan kadınlara. Eşinize “Hadi yat artık, sabah uyanamayacaksın” diye söyleniyor ve karşılığında, “Yahu rahat bırak beni, ben çocuk muyum?” diye sitemler duyuyorsanız, burada bir sorun söz konusudur. Bir eş olduğunuzu, karı koca olduğunuzu, bir ilişki yaşadığınızı çoktan unutmuşsunuz, eşinizin küçük bir çocuk değil, koskoca bir adam olduğunun farkında değilsiniz demektir.

Belki diyeceksiniz ki “Ben düşünmezsem, o kendini hiç düşünmüyor.” Bırakın yaşayarak öğrensin. Belki diyeceksiniz ki “İyi de, o çocuk gibi davranmasa, ben de annelik yapmak zorunda kalmam.” Bırakın, büyüsün. Bunların hepsi bahane. Belli ki siz annelik yaptıkça, fedakarlık yaptıkça kendinizi değerli ve sevilen biri gibi hissediyorsunuz. Aslında bu fedakarlığın altında, bir açıdan bencillik var. Her şeyde sizin kontrolünüz olsun, siz çok verin ki çok sevilin istiyorsunuz. Kendinizi kandırmayın. Boş yere de yormayın.

Evlilikteki bu rol karmaşasının her iki taraf için de olumsuz yanları var. Hadi diyelim ki siz bu anaç halinizden memnunsunuz, başka türlü davranmayı bilmiyorsunuz. Bir gün gelecek bakacaksınız ki yıllar sizi çok yormuş, çok yıpranmışsınız, ömür kendiniz için hiçbir şey yapamadan akmış gitmiş. Gün gelecek diyeceksiniz ki “Ben bu kadar emek verip, bu kadar yoruluyorum da bu adam bana ne katıyor, bana yükten başka ne veriyor?” Bu sorgulamalar başladıktan sonra saygı, sevgi nerede, güven nerede? Kolay mı yeniden toparlamak?

Yazının Devamını Oku