Umut Özkan

Ankara’da yerel yönetimler tarihi

12 Nisan 2024
Ankara’da belediyecilik nasıl başladı? Geçmişte belediye başkanları ve belediye meclisleri nasıl belirlendi?

Osmanlı döneminde (1300-1770) yılları arasında günümüzdeki gibi bir belediyecilik yoktu. Bu dönemde belediyecilik hizmetleri tek bir kişi veya kurum eliyle olduğu gibi kadı esnaf, kent sakinleri, vakıflar, şehremini, subaşı, mimar başı gibi çeşitli gruplar tarafından yapılırdı. Osmanlı İmparatorluğu modern belediyeciliği 19. yüzyılın sonlarında batıdan aldı. 1876 yılında Kanuni Esasi’nin 108 ve 112. maddesi, belediyeleri yönetmek üzere belediye meclisleri kurulmasına karar verdi. Ancak Padişah 2. Abdülhamid’in Anayasa’yı yürürlükten kaldırması ile belediye meclis seçimleri yapılamadı. Sonrasında bu görevlere atamalar yapıldı. 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanıyla belediyeler hem meclisleri hem de başkanlıkları seçimle belirledi. 16 Şubat 1924 tarih ve 417 sayılı kanun ile Ankara Şehremini Şehremaneti Kanunu çıktı. Buna göre belediye meclisleri Ankara Şehremini Genel Meclisi 24 kişiden oluşacaktı daha sonra 48 kişiye çıktı. İstanbul belediye meclisi oluşumu ve görev yetkileri aynı şekilde Ankara’da uygulanacaktı. 1924-1930 arasında Dahiliye Vekaleti (İçişleri Bakanlığı) Mehmet Ali Bey Ankara Şehremini olarak atanıyor (4 Mart - 4 Haziran 1924) (İlbay) Ankara’da yerel anlamda belediye birimlerinin kurulmasını sağlıyor. Fen işleri, sağlık işleri, hukuk işleri, hesap işleri gibi birimleri kuruyor. Belediye teşkilâtının ilk temellerini atmaya çalışıyor. Sonrasında Dahiliye Vekaletince atanan Ali Haydar Bey (Yuluğ), (5 Haziran 1924- 21 Haziran 1926) tarihleri arasında görev yapmıştır.

İLK İMAR ÇALIŞMALARI

Ankara’nın imarı için ilk çalışmaları Dahiliye Vekaleti Ali Haydar Bey yaptı diyebiliriz, imar planları bu dönem içinde ortaya çıkmıştır. Ankara’ya içme suyu getirmek, Yenişehir’den Kavaklıdere’ye ve Cebeci’ye, Samanpazarı, Ulus’a kadar şehrin bayındırlık ve imar çalışmalarına çok önem vermiştir. Süleyman Asaf (İlbay) (30 Ekim 1928- 3 Kasım 1929) yılları arasında Ankara Şehremini olarak görev yapmıştır. Bu sırada Ankara’da Şehremeni olarak valiler atanmaya başlanmıştır. Vali Vehbi Bey 1 Kasım 1928- 22 Haziran 1929 tarihinde görev yapmıştır. Hermann Jansen’in üç kişinin girdiği bir yarışmada birinciliği kazanarak hazırladığı Ankara İmar Planı, bu dönem içinde Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e sunularak onaylanmıştır. Hem Başbakan İnönü hem de Bakanlar Kurulu da ayrıca onaylamıştır. Sokak sokak cadde cadde anlatılmış, Ulus Hükümet binalarına, şehrin içinden geçen yollara tren yollarına kadar... Bu süre içinde Jansen Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Ankara İmar Planını hem Atatürk’e hem de Bakanlar Kurulu’na birçok kez anlatmıştır. Daha sonra Nevzat Tandoğan görev yapmıştır bir süre (22 Haziran 1929- 1 Eylül 1930). Bu dönem sonunda 3 Kasım 1930 tarihinde 1580 Sayılı Belediyeler Kanunu kabul edildi. Atama yerine belediye meclisleri kanun gereği seçimle gelecekti. Meclis yetkileri artırıldı. İçme suyundan mezarlıklara, itfaiyeye kadar birçok görev belediyelere verildi. Belediyeler Bankası kuruldu (İller Bankası). Denetimi İçişleri Bakanlığı ve Danıstay’a bırakıldı. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti 650 belediyenin 560’ını aldı. 14 Mayıs 1950'de Oktay Benderli Belediye Başkanı seçildi. 1963 yılında Ekrem Barlas, 1973 Vedat Dalokay, 1977’de Ali Dinçer, 1980 darbesinde Albay Süleyman Önder, 1984’te Mehmet Altınsoy 1989’da Murat Karayalçın, 27 Mart 1994’te Melih Gökçek göreve geldi. Gökçek’in uzun süre başkanlık yapması ve görevden ayrılmasıyla 6 Kasım 2017 tarihinde yapılan Belediye Meclis oylaması ile Mustafa Tuna Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. 31 Mart 2019’daki seçimde ise göreve Mansur Yavaş seçildi. Yavaş, 31 Mart 2024’te ikinci kez seçimi kazanarak görevine başladı.

Yazının Devamını Oku

Ulus’ta bir bayram telaşı

5 Nisan 2024
Ramazan Bayramı’na sayılı günler kaldı. Bayramlar, birlikteliğimizi, dostluğumuzu, sevgimizi kaynaştırır. Uzaklardaki dostlarımızı bizlerle buluşturur. Kaybettiklerimizi rahmetle anarız.

Bizim kültürümüzde nesilden nesile aktararak bugünlere kadar getirdiğimiz büyük bir değerdir bayramlar. Hangimiz bir şekerlikteki güzelim şekerleri avucumuza doldurmadık ki o gün. Hangimiz bir bayram sabahı elini öptüğümüz büyüklerimizden harçlık almadık. Yeni alınan bir ayakkabı ya da elbise ile uyumadık. Bayram alışverişi de ayrı bir telaştır. Ankara’da alışveriş merkezleri ve süper marketler revaçta olsa da şehrin en eski merkezi olan Ulus da hâlen birçok kişinin alışveriş noktası. Kimisi kıyafet, kimisi tatlı, kimisi şeker, kimisi kahve, kimisi de kolonya alma telaşında. Ben de ‘çarşıya pazara bayram gelmiş mi bir göreyim’ diyerek yollara düştüm. Gezdim, gördüm, yazdım...



İLK DURAK ANAFARTALAR BÖLGESİ

İlk durağım tarihi semtlerden Anafartalar oldu. Buradaki mağaza sahipleri ağırlıklı olarak Darendeli, Balâlı, Niğdeli... Hemen eski adliyenin karşısında bulunan bir mağazaya girdim. Bayram hareketliliği erken başlamış kıyafetlere rağbet çok. Herkes beden beden, renk renk, model model hem kendisine hem aile fertlerine kıyafet seçiyor. Mağazanın sahibi Mustafa Sarıgil, Malatya Darende’den göçeli çok olmuş. “Bayram alışverişleri için gelen müşterilerimiz var. Çocuklarıyla gelenler var. Hem hesaplı hem de kaliteli ürünler satıyoruz” diye anlattı hareketliliği. Oradan karşıda bulunan Erdal Üçer’in Tarihi İlk Meclis İlkokulu yanındaki mağazasına uğradım, içerisi kalabalıktı. Erdal Üçer de 24 yıldır burada esnaf olduğunu söyledi. “İmalathaneden alıyoruz burada satışa sunuyoruz. Burada bayram gününe kadar satış olur en kaliteli ürünleri satarız. Her bütçeye göre ürün vardır” dedi. Bu sırada mağazada alışveriş yapan Ayşe Öztürk ile sohbet ettim. “Pandemide bir türlü gelemedim. Yoksa tüm alışverişleri buradan yaparım. Abiyeleri, kazakları hep buradan alırım” diye konuştu. Bayram denilince akla kolonya, kolonya denilince de akla Ankara’nın köklü markalarından Eyüp Sabri Tuncer gelir. Kolonyaya da rağbet oldukça çoktu. Kokuları farklı olan kolonyalardan litre litre şişe şişe alanlar vardı. Kimisi boş şişesini getirirken kimisi de hazır şişelerden alıyordu. Tabii ki ilk tercih limon oluyordu. Denizciler Caddesi’ndeki tarihi Boğaziçi Lokantası’na gelmeden ilk sıradaki bir mağazaya girdim. Mağaza sahibiyle tanıştıktan sonra içeride bayram alışverişi yapan Özlem Arslan ve Sibel Kayaslı’ya rastladım. İki arkadaş Anafartalar’da bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü çalışanlarıymış. Öğle tatilinde mağazadan çocuklarına bayram hediyesi pantolon ve ayakkabı aldılar. Mağaza sahibi Naci Yılmaz, 25 yıldır burada esnaf olduğunu, başlayan bayram hareketliliğinin bayram yaklaştıkça daha da artacağını söyledi.

ULUS HALİ HÂLEN RAĞBET GÖRÜYOR

Yazının Devamını Oku

Yerel seçime saatler kala

29 Mart 2024
Ankara’da yerel seçimler hep heyecanlı geçer. Son güne kadar, caddede, sokakta sürer bu heyecan.

Seçmen gönlündeki adayın kazanmasını ister. Geçen hafta Necatibey Caddesi üzerinde bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Yanımıza bir grup geldi, ellerimizi sıkmaya başladılar. ‘Başkan adayımız’ diye takdim ettiler. Bir hanımefendiydi. Kendisini anlatan bir de broşür verdi. Biz de ‘İnsana kim dokunuyorsa o kazansın’ dedik. ‘Projeleriyle, kadrosuyla, meclis yapısıyla kent insanını kim ikna ediyorsa o kazansın’ dedik. Ama şu futbol deyimini de hatırlatarak, ‘Futbol 90 dakikadır sahada oynanır.’ Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Siyasette 24 saat bile önemlidir. Çok şey değişir” sözleri önemini koruyor. Ankara’da düğün, nişan, sünnet törenleri hep görkemli olur. Belediye başkanı katılırsa o görkem daha da artar. Geçenlerde belediye başkanını ziyaret eden bir yurttaş bir sohbette şunu anlattı: “Belediye binasından içeri girdim. Belediye başkanının odasına çıktım. Elini sıktım. Biraz sohbet ettim. Oğlumun düğünü var, başkan gelir misiniz?” dedim. “Adresi sen yazdır kesin gelirim” dedi. “Ve ne oldu biliyor musun? Ne beni gün içinde aradılar ne bilgi verdiler. Akşam nikâhı kıymaya başkan gelmedi. Konuklar da soruyorlar, ‘başkan geliyor değil mi’, ‘evet’ diyorum. Ve o gün söz veren belediye başkanı gelmedi. Bir özür de dilemedi.” Ekledi; “Hiç de bir işi yokmuş evine gitmiş. Şimdi akrabalar ‘biz ona oy vermeyiz’ diyorlar.” Böyle davranışlar seçmenin oyuna yansır bilinsin. Baştan ‘gelemem’ deyin ya da sabah bir uyarıda bulunun. Sorumlu davranın.

BAŞKAN ORKESTRA ŞEFİ GİBİDİR

Belediyeler halkın direkt ölçme ve değerlendirmesini yapacağı yerlerdir. Ankara’da bir belediye ilk kez vergi bölümlerine çay makineleri koymuştu. Ankaralılar çok konuşmuştu. Kenti sabah 06.00’da Çankaya’dan, Mamak’tan, Altındağ’dan, Keçiören’den görmek bir başkan için büyük bir iştir. Arabadan Fen İşleri Daire Başkanı’na ‘Bu cadde çukuru ne zaman yapılacak hemen buraya asfalt dökün’ diye uyarmak farklılıktır. Su ile ilgili birimin genel müdürüne ‘Esnaf şikâyetçi bu kanal arızası hemen yapılsın’ demek yurttaşa dokunmaktır. Böyle bir çalışma tarzı bürokratı da o şekilde çalıştırır. Kültür ile ilgili birimin başındaki kişiye ‘Şimdi bu ilçedeki gençler burada bir yazarlık atölyesi ya da şu sanatçıyı bu mahallede görmek istiyor’ diyerek talimat vermek yerel yöneticinin seçmene hizmetidir. Bunları bir başkan yapmazsa alt kadrosu da yapmıyor. Yapıyorsa kadroda ona uyuyor. Başkan orkestra şefi gibidir.

MEMUR BELEDİYE BAŞKANI ÜRETMİYOR

Yerel yönetici ortak akla inanıyorsa başarılı oluyor. Kent sakinlerini, kahvede, ulaşım araçlarında, pazarda dinliyorsa, sorunlara kendi tanıklık ediyor ve ilk ağızdan ‘evet bu çalışmamızda iyi ya da bu konuda eksik kalmışız’ diyebiliyorsa karşılık bulur. Belediye başkanı kentin yerelde her şeyidir. Kent ondan sorulur. Görevleri yasa ile bellidir. Belediye başkanının mesai sınırlaması yoktur. 24 saat usulü ile çalışır. Bu yüzden gece bir asfalt işinin başında ya da sabah bir esnaf ziyaretinde olmalıdır. Muhtar ile sokakta proje ile ilgilidir hep. Mahalle sakinleriyle soruna çare bulmak önemlidir. Hesap verilebilir yerel yöneticilik budur. Şimdilerde buna ‘yerelde katılımcılık’ da diyorlar. Belediye başkanı sabah kentin sorunlarını muhtardan, kent sakinlerinden ya da yerel bir gazeteden okumuyorsa, dinlemiyorsa kent için hayal kuramıyorsa karnesine eksi yazar. Başkan kent için hayal kurmuyorsa bürokrasi de kurmuyor. O zaman 9-5 mesaisi başlıyor, o belediyede üretim bitiyor. Başkan bürokrasiye yeniliyor. Memur bir belediye başkanı üretmiyor. Rutin devam ediyor.

MECLİS ADAYLARI ÜRETEN İSİMLER OLMALI

Bir de Meclis kadroları meselesi var. Meclis üyesi adayları üreten insanlardan oluşmalı. ‘Sen, ben, bizim oğlan’ tarzında oluşan her meclis yapısı belediye başkanına yük olur. Geçmiş deneyimler bunu gösterdi. Üretmeyen meclis yapısı kentin yeşil alanını korumaz, hayvan haklarına sahip çıkmaz, imar rantına ‘dur’ demez. Ne yapar? Onun gözü imar komisyonu ve daimi encümendedir. Bu meclis listeleri akraba, eş, dost tavsiyelerinden oluşursa ne olur? Seçim sonrası hep birlikte göreceğiz. Ankara’nın en büyük ilçesinde belediye meclisi adaylarının büyük bir kısmı şöyle oluşmuş; eski parti meclisi üyesinin oğlu. Eski genel başkan yeğeni. Mevcut parti üyesinin kardeşi. Belediye başkanı kızı. Eski milletvekili komşusu. Eski genel başkan şoförü. Eski parti meclisi üyesi. Mevcut parti meclisi üyesi ortağı. Danışmanın ablası... Liste eş, dost, akraba listesine dönüşmüş durumda. Uzayıp gidiyor. Partileri bitiren en büyük hastalıktır bu. Kimi partililer, ‘Bu neden yapıldı? Sorumuza cevap alamadık’ dediler. Ve bir tekerleme ile cevap verdiler; ‘Anahtar nerede? İnek içti. İnek nerede? Göle düştü. Göl nerede?' Uzar gider anahtar bulunamaz. Bu listelerin mimarlarında bulunamıyor. Değişim güzel bir sözcük. Tabii gerçekten değişimse...

Yazının Devamını Oku

Hacı Bayram Camii’nde bir Ramazan akşamı

22 Mart 2024
Ramazan denilince akıllara İstanbul’da Eyüp Sultan, Ankara’da da Hacı Bayram Veli Camii gelir.

Geçen perşembe günü on bir ayın sultanı Ramazan ayının dördüncü günüydü. Cami avlusu çok kalabalık. Bir teravih akşamıydı. Hayır lokmaları dökülmüş dağıtılmayı bekliyordu. Babalar, anneler ve çocukları ailece Hacı Bayram Camii’ndeydiler. Ellerini açmışlar, Hacı Bayram-ı Veli Türbesi’nde dua ediyorlar. Cami bahçesine adım atan önce türbeye uğruyor. Türbeden içeri adım atıyorum… 40 yıllık arkadaşlarmış, aynı mahallede oturan Birgül Aktan ve Satı Çırak isimli iki hanımefendi. İçeride Kuran okuyorlardı. Kendimi tanıttım. “Biz Çayyolu’nda oturuyoruz. Buraya her perşembe geliriz. Ramazan dolayısıyla dün de geldik. Dua ederiz, ölmüşlerimizi yad ederiz. Ramazan ayında dualarımızın kabul göreceğini biliriz. Hep Allah’tan isteriz. Hacı Bayram büyük bir evliyadır. Onun huzurunda dua etmek bizi mutlu ediyor” dediler. Bu sırada bahçede iki mobil lokma döküm aracı çalışıyor. Birisi bin 300 kişi için diğeri ise bin 200 kişi için hızlı bir şekilde lokmaları dökülüyor. Teravih bitiminde camiden çıkanlar için lokmalar kutulara konuyor lokma arabasının ön tarafındaki vitrine doğru diziliyor. Avluda bunun yanında hayır lokumları ve şeker dağıtanlar da var. Birinci lokma arabasında iki usta var Ali Dügeroglu ve Hatice Alger. Lokmaları dökmüşler. Hayırsever bir kişi sekiz ay önce kaybettiği annesi için lokma döktürmüş. Teravih çıkışında dağıtıldı. Aldığım bilgi bin 200 adet hayır lokması sahibini bulmuştu. İkinci lokma arabasında Ali Cengiz ve Aysel Cengiz isimli ustalar hızlıca bin 300 lokmayı hazırlayıp dökmüşler. Merhum İskender Eryuva’nın damadı lokmanın dağıtıldığı yerde seslenerek camiden çıkanları, avludaki herkesi lokmaya davet ediyor. “Hayır lokmamıza buyurun” diyor... Avluda belli günlerde bu manzara ile karşılaşmak mümkünmüş.

YUNUS EMRE VE MEVLANA İLAHİLERİ

Bu sırada türbeyi elektrikli süpürge ile temizleyen görevli, günlük bin ila bin 500 kişinin geldiğini bunun Ramazan ayında daha da arttığını söyledi. Lokmayı alan insanlar, “Allah kabul etsin” diyerek rahmet diliyor. Tabii cami avlusunda Yunus Emre ve Mevlana’nın en güzel ilahileri duyuluyor... Cami avlusunda Nilüfer Erdoğan’a kendimi tanıttım. Bugün için duygularını sordum: “Buraya her perşembe gelirim. Ramazan ayında daha sık geleceğim. Bu ayın çok değerli olduğunu bilirim. Daha önceleri bizim eve çok yakın Bilkent Camisi’ne gidiyordum. Sonraları buraya geldim. Ellerimi açıyorum, sağlık ve mutluluk diliyorum. Ölmüşlerimizi yad ediyorum.” Nilüfer Hanım, İngiltere’de siyaset bilimi okumuş. Devam ediyor; “Hacı Bayram Camii’nin inançsal değerini biliyorum. Buraya gelip dua etmek beni mutlu ediyor. Eşimle nöbetleşe geliyorum. Çocuklar var, bazı akşamlar o evde çocuklara bakar ben gelirim. Bazen ben bakarım o gelir. Bu durumdan memnunuz.” Bu sırada Hacı Bayram Camii’nde teravih öncesi Ramazan ayının önemi üzerine yapılan konuşmalar kulaklardaydı. “On bir aydan daha kıymetli ve hayırlı bir aydır. Sevaplar karşılık bulur. Hayırlar karşılık bulur. Günahlar af olur. Allah’a açılan eller boş dönmez” deniyordu.

‘ORUÇLA BİRLİKTE NEFİS TERBİYESİ’

Cami avlusunda Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslam Tarihi Yüksek Lisans öğrencisi Esma Kazankaya ve arkadaşlarına rastladım. “Biz Hacı Bayram Veli’nin tarihsel ve inançsal kimliğini önemsiyoruz. İftarımızı da burada açtık. Bu büyük insanın kabrinde dua etmek, ibadet etmek önemlidir” dediler. Teravih çıkışı Mehmet Aslan ve Hüseyin Yılmaz isimli iki arkadaş Ramazan ayının önemini belirtip “Duaların kabul olduğu ay bu aydır” dediler. Ankara İl Müftü Yardımcısı Osman Şekerci ile konuştum. “‘Bu ay 11 aydan daha kıymetlidir, hayırlı’ denmiştir. Çünkü Kuran bu ay inmiştir. Bin aydan daha hayırlı bir aydır. Kuran’ın vahiyle indiği her yerin bir anlamı vardır. En son bir kalbe inmiştir o da sevgili Peygamberimizdir” dedi. Altındağ Müftüsü Orhan Örnek ise “Kuran bu ay inmiştir. Bu ay çok önemlidir ama oruçla birlikte bir nefis terbiyesi de vardır. Bu ay cennet kapıları açıktır. Sevap kapısı açıktır. İbadetlerimizin ve dualarımızın kabul göreceği bir aydır. İyilikte yarışalım” diye ekledi. Hayırlı Ramazanlar...

Yazının Devamını Oku

TİHEK Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kılıç ile kadın hakları üzerine

15 Mart 2024
Ankara’da Mithatpaşa Caddesi üzerinde bulunan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), ülkemizde insan haklarının, eşitlik, sosyal adalet gibi kavramların içselleşmesi için çalışan kamu kurumlarından.

Kurum Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kılıç’ı Ankara Garı’nda yapılan bir çalıstay arasında ilkokula giden oğlumun söyleşi ödevi için randevulaştığımızda tanımıştım. Göreve geldiği günden beri illerimizde, üniversitelerimizde, kamu kurum ve kuruluşlarında paneller, konferanslar, çalıştaylar, eğitici ve bilgilendirici etkinlikler düzenleyerek insanlarımızı aydınlatıyor. Bir mağdur varsa buluyor, dinliyor müdahale ediyor. Sadece kendisi değil, kurum uzmanları ve yöneticileri de... Geride bıraktığımız 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla TİHEK Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kılıç’a ‘kadın hakları’ konusunu sordum. Kılıç, Ankara dışından bir çalıştaydan gelmişti sorularımıza içtenlikle yanıt verdi:

ÇABA GÖSTEREN EN ÖNEMLİ KURUMLARDAN

“Kadın hakları, insan hakları mücadelesinin kurucu unsurlarından birisidir. Eşitlik önceliklidir. Tarihin her döneminde olduğu gibi çağımızda da kadınlara yönelik Kadın hakları temelinde hak ihlalleri uygulamalar ve ön yargılar; özellikle eğitim ve çalışma hayatında varlığını devam ettirmektedir. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK), kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için çalışıyor. İnsanlığın ve insan haklarının tüm insanlara eşit olarak uygulanması için çalışmalarına devam etmektedir. Ülkemizde kadın hakları ihlallerine mücadele etmek ve bütün insanların eşit olarak görülmesi için çaba gösteren en önemli kurumlardan birisidir TİHEK. 6701 sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu’nun 3’üncü maddesinde herkesin, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşit olduğu güvence altına alınmış ve cinsiyete dayalı ayrımcılık açıkça yasaklanmıştır. Kurumumuz, kadınlara yönelik şiddet de dâhil olmak üzere her türlü ayrımcılığın önlenmesi konusunda gerek toplumsal farkındalığın artırılması gerekse eğitim süreçlerinin güçlendirilmesi için büyük bir özveriyle çalışıyoruz. Kadın Hakları Sempozyumu Ankara’da düzenlendi. ‘Afet Dönemlerinde Kadınlar’ konusunun ayrı bir oturumda ele alındığı ‘İnsan Hakları Hukuku Açısından Afet Dönemlerinde Kadınlar Konferansı’ düzenlendi. Çok önemli ‘Anayasa Mahkemesi Kararları Işığında Başkent Ankara’da Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Çalıştayı’ gerçekleştirilmiştir. Ayrıca kurumumuz kadının insan hakları üzerinde özellikle durmakta ve ‘Ayrımcılıkla Mücadele Bağlamında Kadın Hakları’ konulu eğitimler vermektedir. Ankara Mithatpaşa Caddesi üzerinde bulunan kurumumuza değişik başvurular da gelir önemli olan insandır. ‘Önce insan’ diyerek çalışırız. Kadınları, haksızlıklara karşı korumak her zaman yegane görevimiz içindedir.

AYRIMCILIK İDDİASI İÇEREN 55 BAŞVURU GELDİ

Kadın olduğu için haksızlığa uğradığını belirten kadın hakları ihlali bağlamında başvurular yapılmakta, hemen konuyla ilgilenilir söz konusu başvurularda ayrımcılık yasağının ihlali niteliğinde olaylar veya davranışlar tespit edilirse 9 bin 441 TL’den az olmamak üzere 141 bin 934 TL’ye kadar idari para cezasına karar verilebilmektedir. 2023 yılında kurumumuza kadın hakları temelinde ayrımcılık iddiası içeren 55 başvuru gelmiştir. Bu çerçevede ayrımcılık yasağı bağlamında kadın hakları ihlali, engellilik temelinden sonra en çok başvuru aldığımız hak ihlalidir. Söz konusu başvuruların büyük bir kısmı ise kadınların maruz kaldıkları ihlal iddiaları ile ilgilidir. Bu başvurularda işe alım süreçlerinde kadınların maruz kaldıkları ayrımcı muameleler ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda örneğin Ankara’da bir iş yeri tarafından yayımlanmış olan personel alım ilanında yer alan pozisyonlardan birinin sadece lisans mezunu erkek adayları kapsamasının kadın hakları yasağının ihlali olduğu iddiasına ilişkin başvuruda koruma ve güvenlik görevlisi pozisyonunun niteliğinin sadece erkeklerin istihdamını zorunlu kılan bir durum oluşturmayacağı belirtilerek ayrımcılık yasağının cinsiyet temelinde ihlal edildiğine karar verilmiştir. Yine Ankara’da işe alım sürecinde gebeliği nedeniyle bir kadın yurttaşımız, cinsiyet temelinde ayrımcılığa maruz kaldığını iddia etmiştir. TİHEK tarafından bir işverenin, işinin önemli işlevlerini yerine getirebildiği sürece gebelikle ilgili durumu nedeniyle bir kadını işe almayı reddedemeyeceği belirtilmiş ve gebeliği nedeniyle işe almamasını yanlış bulmuştur. Yasağın ihlal edildiğine karar verilmiştir. Kuruluş tarihinden itibaren insana saygı odaklı çalışan kurumumuz; insan haklarının temel taşı olarak kadın ve erkek eşitliğini yerine getirmeye büyük bir özveriyle devam edecektir.”

Yazının Devamını Oku

Rahmi Koç anlatıyor: Ankara Kalesi’nde müze kurmak

8 Mart 2024
Bir belgeselde izlemiştim, Ankara'yı anlatıyordu. Ankara'nın Ahilik geleneği bölümünde Ankara sevdalısı iş insanı Vehbi Koç'un kalabalık bir grupla Ankara Kalesi'nde bulunan esnafları ziyareti ekrana geliyordu.

Sunuş şöyle başlıyordu; “Ankara Kalesi'ni Vehbi Koç’suz anlatamayız.” Ankara Kalesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında bir yerleşim yeriymiş. Birçok edebiyatçımız, yazarımız, şairimiz, kenti hep Ankara Kalesi'nden bakarak yazmışlar. Hatta yazar Nahid Sırrı Örik 1936 yılında Son Havadis Gazetesi’nde yazdığı yazılarda Ankara'nın ilk imar planlarını yapan Jansen’e atıfta bulunarak, “Devlet kurumları burada kurulsaydı ne iyi olurdu” bile demiştir. Rahmi M. Koç Müzesi'nin konumlandığı Çengelhan ve Safranhan,16. yüzyılda İpek Yolu ticaretinin ön planda olduğu yıllarda inşa edilmiştir. Kentin en göz alıcı hanları olarak günümüze kadar gelmiştir. Yüzyıllar içerisinde kervansaray olarak işlevini yitiren bu iki han zamanla tiftik, ham deri ve yapağı üretiminin yapıldığı bir ticarethaneye bile dönüşmüştür Cumhuriyet’in ilk yıllarında bölge zanaatkârlığın yaygın olduğu bir yer. Esnaf Ahilik geleneği içinde yetişmiştir. Birçok seyyah anılarında dükkânını açmadan önce kuşların da payını veren esnaflardan bahseder. Asayiş olaylarının bile Ahilik geleneksel kuralları içinde çözüldüğünden bahsederler. Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir hapishaneye, müze olmadan önce ise Ankara Kalesi esnafının kullandığı bir işyeri ve depo alanına dönüşüyor. Ankaralı iş adamı Vehbi Koç’un 15-16 yaşlarında Çengelhan’da bulunan bir manifaturacıda çıraklık yapması, Koç Ailesi’nin bu hana özel bir bağının bulunmasını da sağlıyor. Bu nedenle Vehbi Koç gibi Ankara sevdalısı olan İş insanı, oğlu Rahmi Koç Çengelhan’ı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden 2003 yılında kiralayıp aslına mümkün olduğunca sadık kalarak restore ettiriyor ve bugün Ankara Kalesi’ni bir cazibe merkezi haline getiriyor. Divan Otel’iyle, Rahmi Koç Müzesi’yle Ankara Kalesi’nin tanıtımına büyük katkı sağlıyor. Müze, 2005 yılında ziyaretçileriyle buluşuyor. Tabii ki koleksiyon büyüdükçe yeni alan gereksinimleri doğuyor ve 2013 yılında Safranhan müze bünyesine yeni bir inşa ile katılıyor. 2016’da restorasyonu tamamlanan Safranhan da zaman içerisinde büyüyen müze koleksiyonu için yetersiz kalınca 2020 yılında Rahmi Koç Müzesi içinde oyuncakların ve bebek evlerinin sergilendiği üçüncü bina açılıyor. Rahmi M. Koç Müzesi, sanayi-endüstri müzesi olarak adlandırılsa da çok geniş yelpazede bir koleksiyona sahip. Denizcilik, havacılık, raylı taşıma, karayolu taşımacılığı, eczacılık, tarım, iletişim, bilimsel aletler seksiyonlarından, tarihi kent esnafını canlandıran nostaljik esnaf sokağı her yaştan ziyaretçinin ilgisini çeken bölümlerden. Müzede tarihi arabalara göz atarken bir anda Atatürk’ün kalpağını, eski bir marangozhaneyi ya da 19. yüzyıldan çok detaylı bebek evini görme fırsatı elde edebilmeniz de bu müzenin ilgi çekici özelliklerinden biri.

KENTİN KÜLTÜR NOKTASI

Müze, gerek her yaş grubu ve ilgi alanına hitap edebilecek çeşitlilikte bir koleksiyona sahip olması gerek tarihi öneme sahip, oldukça gösterişli iki hanın içerisine konumlanması gerekse Ankara’nın tarihi Atpazarı semti gibi şehrin en turistik bölgelerinden birinde yer alıyor olması burayı 20 yıla yakın zamandır Ankara’nın en önemli mekân ve cazibe merkezlerinden biri haline getirmiştir. Buranın bir kültür noktası olmasının yanı sıra kente başka katkıları da olmuştur. Çengelhan, Safranhan ve Çukurhan’ın dönüşümleri sayesinde Kale Meydanı’nın çehresi değişmiş ve şehre daha güvenli bir turizm noktası kazandırılmasına ön ayak olunmuştur. Yıllar içerisinde, Rahmi M. Koç Müzesi’nin öncülüğünde Kale bölgesi, eski bir ticaret merkezinden, birçok kafe, sanat galerisi, müze, dükkân, sanatçı atölyesi ve zanaatkârın yer aldığı bir cazibe merkezine dönüşmüştür. Geçenlerde Ankara Büyükşehir Belediyesi’ni ziyaret eden Rahmi Koç, Ankara sevdasının göstergesi olarak Roma Yolu tarihi çalışmalarına da maddi olarak destek olmuş, o projenin ekonomik olarak yapımını üstlenmiştir. Evet, Ankara Kalesi için herkes görevini yerine getirsin. Sorunlar biliniyor, İstanbul’da boğazı seyretmek insanı ne kadar mutlu ediyorsa Ankara Kalesi’ne çıkıp başkenti seyretmek de o kadar mutlu eder insanımızı. Ankara Kalesi UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunan Arslanhane Camii’ne ev sahipliği yapıyor. Birçok tarihi olayı ve mekânı içinde barındırıyor. Kaleyi başkente yakışır hale getirmek elinizde ne duruyorsunuz? Rahmi Koç’un, “Rahmi M. Koç Müzeleri: Ankara – Endüstriyel Mirasın Aynası” (2023) kitabında kaleme aldığı önsözü ise şöyle: “Ankara’daki müzemizin ilk binasını teşkil eden tarihi Çengelhan beni iki konudan ilgilendirdi. Bir tanesi babam rahmetli Vehbi Koç’un iş hayatına atıldığı büyükbabamın dükkânının bu binada yer alıyor olması, ikincisi de İstanbul’daki Rahmi M. Koç Müzesi’ni doğum yerim olan Ankara’nın müstesna bir yerinde halkın hizmetine sunmak isteğim idi. Her Ankara’ya geldiğimde vakit bulursam kaleye çıkar, saat kulesine bakar, oradan aşağıya yürüyerek esnafa hal hatır sorar, İstanbul’a dönerdim...” Rahmi Koç Ankara anılarında şunları da aktarıyor: "Harp gelecek diye Keçiören'e taşındık. (Bugün bağ evi ve vakıf binası olan mekân) Babam orada bir sığınak yaptırdı. İşte annem, sabundu, kahveydi, çaydı, gazyağıydı o zamanlar gazyağı vardı. Un, şeker depoladı. Pencerelere siyah istor taktırdık. Bir karartma olarak. Işık dört adetti, birini yakıyorduk o zaman...” Not: Rahmi M.Koç Müzesi Müdürü Sayın Deniz Genç’e katkıları için teşekkür ederim.

 

Yazının Devamını Oku

Ankara’da büyükelçiler ve diplomatik personel Türkçe öğreniyor

1 Mart 2024
Ankara'da Türkçe bilen ya da kültürümüzü öğrenme çabası içinde olan büyükelçileri hep merak etmişimdir.

Bir akşam Yunus Emre Enstitüsü ev sahipliğinde Aşık Veysel gecesine katıldım. Dönemin Alman Büyükelçisi’nin eşi Yunus Emre Enstitüsü'nde Türkçe öğrenmiş, bununla da kalmayıp enstitü yardımıyla bağlama kursu bile almıştı. Aşık Veysel hayranıydı. Ankara’da CSO Tarihi Salonu’nda sahnede büyükelçi eşi hanımefendi ve sanatçı Cengiz Özkan da vardı. O gece Aşık Veysel’in tüm eserleri Alman Büyükelçisi’nin eşi tarafından Türkçe olarak çalındı, söylendi. Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş’i kutlamıştım. O gece ile ilgili yapılan değerlendirmede İlber Ortaylı Hoca, büyükelçi eşinin bağlamaya yakın telli bir sazı çalmayı bilmeden bağlamayı çalamayacağını söylemişti. Öncesinde ise keman çalmayı bildiği ortaya çıkmıştı. O geceden sonra Türkçe bilen, kültürümüzü öğrenmeye çalışan bir grup büyükelçilerimizin peşine düşmüştüm. Önceki yazımdan hatırlarsınız Macaristan’ın Ankara Büyükelçisi ile buluşmuştum. Mantıyı ve biber dolmasını, Ankara’nın müzelerini, tarihi mekânlarını çok sevdiğini ana dili gibi konuştuğu Türkçe ile aktarmıştı. Merak ettim. Ankara’da Türkçe öğrenen büyükelçileri, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş’e sordum o da içtenlikle cevapladı:

Şerif Ateş

DİL ÖZELLİKLERİ UZMAN ÖĞRETMENLERCE ÖĞRETİLİYOR

”Dünya’nın her yerinde Türkiye tarihini, kültürünü, Türkçe’mizi anlatan Yunus Emre Enstitüsü, Ankara’da bulunan büyükelçilere Türkçe’nin zengin içeriğini öğretmekle kalmayıp onlara eski Türk sanatlarından ebru, tezhip, hat gibi sanatların da inceliğini öğretmeyi görev biliyor. Öncelikle bizim kültürümüz içinde ne varsa sözlü ve maddi kültür ögelerimizi Ankara’da bulunan diplomatik personele aktarmayı görev biliyoruz. Geçenlerde Rusya’da Nazım Hikmet’in 122’nci yaşını kutladık. Yazarlarımızı, şairlerimizi de enstitü olarak dünyaya anlatıyoruz, tanıtıyoruz. Ankara’da bulunan beş ülkenin büyükelçisi 1.5 yıldır enstitümüzden Türkçe kursu almakta. Bunlar Arjantin, Senegal, Şili, Afganistan ve Pakistan büyükelçileri. Enstitümüze de geliyorlar ama genelde büyükelçiler kendi konutları içinde bulunan bir odayı sınıf haline getirerek ders almaktalar. Bu kurslar çevrim içi de olmakta. Genelde enstitümüzün sağladığı dijital içerikler, ders kitapları ve yazılı kaynaklar kullanılmakta. Hocalarımızda enstitümüzün kendi kadrosu içindeki öğretmenlerdir. Her biri alanında uzmandır. Büyükelçilerimize Türkçe’mizi günlük yaşamda kullanılan dilimizi, iyi bir şekilde öğretmekteler. Bunun yanında Ankara’da sayıları 20’yi bulan diplomatik personel Türkçe kursu almakta. Öncelikle Türkçe olarak diplomatik sözcükler ve ona bağlı dil özellikleri uzman öğretmenlerce öğretiliyor. Dil olarak Afganistan Büyükelçisi Türkçe’yi bir ölçme derecelendirme yaparsak B1 düzeyinde konuşuyor. Türkçe’yi bilen her diplomat sözlü ve yazılı kültürümüzü tanımak istiyor. Bu çalışmalarda ülkemizin tanıtımına katkıdır. Tabii şimdilerde dileyen büyükelçi bir proje kapsamında geleneksel okçuluk sporunu da öğrenebiliyor. Bu projenin adı ‘kemanşor’ okçuluğun geleneksel tarihsel adı."

SENEGAL BÜYÜKELÇİSİ: TÜRK DİL VE KÜLTÜRÜNE MERAKIM VAR

Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Şeref Ateş Hoca, Türkçe öğrenmeye çalışan büyükelçileri açıklayınca onlara ulaşmaya çalıştım. Sekreteryalarından günlük yaşamda kullanacak kadar bir Türkçe’yi öğrendiklerini öğrendim. Macaristan Büyükelçisi ile sohbetimizde yemek kültürümüzden edebiyatımıza kadar değerlendirmeler duymuştum. Öyle güzel Türkçe konuşuyordu ki sanki ana diliydi, şaşırmıştım. Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği'nde Türk-Japon Üniversitesi’nden sorumlu diplomatının da çok iyi saz çalıp türkü söylediğini duymuştum.

Yazının Devamını Oku

Kültürel etkinlik başkandan sorulur

23 Şubat 2024
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın hazırladığı 11. Kültür Politikaları Raporu, Türkiye'de Yerel Kültür Ekosistemi başlığıyla yayımlandı. Doç.  Dr. Ulaş Bayraktar  tarafından kaleme alınan rapor, yerel yönetimlerin kültür sanata katkısına dair veriler sunuyor.

Doç. Dr. Bayraktar'a ulaştım, raporu bana gönderdi. Sayfalarını çevirdim, okudum. Genel kamuoyu anketinde kent sakinlerine kültüre atfettikleri anlam sorulduğunda öne çıkan yanıtlar gelenek ve görenek olmuş. Kent sakinlerinin yüzde 81’i kültürel etkinliklere, arzu ettiğinden daha az katıldığını söylemiş. Belediye temsilcilerine göre kültürel etkinliklerin programlanmasında yüzde 89 oranla, kültür politikalarının belirlenmesinde yüzde 91 oranla en etkili aktör belediye başkanları çıkmış. Yerel seçimlerde tercihinizi yaparken bu rapor da aklınızın bir köşesinde olsun. Belediyecilikte, yeni yüzyılla birlikte açık, net, bütçesinin hesabını kalem kalem verebilen bir yerel anlayış kabul gördü. Artık bu tarzı savunmayan bir siyasi anlayış yok gibi. Yerel yönetim deyince aklımıza bu çağın politikası ‘kültür ve sanat’ geliyor. Bu çağda belediyelerin başarıları ölçülürken döktüğü asfaltla, yaptığı yolla, getirdiği kanalizasyon gibi klasik hizmetle ölçülmüyor. Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin çalışmaları artık sosyal yaşamın büyük bir parçası olan kültür ve sanat ile anılır hâle geldi. Yerel yönetimlerin ölçme ve değerlendirmesinde bu politikaların kalitesi, sürdürülebilirliği çok önemli. Kentlerde sanat ve kültür yerel yönetimlerden sorulur. Öncelikle bu konuda her şey kent sakinlerine sorularak mı yapılıyor? Şehirde yaşayanlar kentin yönetimine katılabiliyor mu? Mesela bu konuda bir anket ya da kentte yaşayanlara yönelik bir halk oylaması var mı? Ben merak ediyorum, sanat eseri veya kültür çalışmasının uygulamasını o mahallenin sakinlerine sorduk mu? Belediye meclisinden önce yurttaş incelemesine sunduk mu? Muhtarlıklara sorduk mu? Büyük salonlardan, galerilerden, semtlere, mahallelere taşındı mı? Salvador Dali'yi kente getirmek iyidir ancak sokaktan, mahalleden bir İbrahim Çallı ve Nuri İyem çıkarmak da önemlidir. Gelecek için bir tohum her şeyin üstündedir. Yine ünlü bir yazarla genç kuşakları tanıştırmak güzeldir ancak o kuşaktan, yazar, şair, ressam ve bilim insanı yaratmak daha evladır. “Belediyeler olmasa kültür de olmaz, sanatta" deniyorsa, onun gereği en güzel şekilde yerine getirilmelidir. Belediyelerde bu işleri daha sağlıklı ve akılcı yürütmek üzere bir ‘kültür sanat üst kurulu’ kurulmalı, bu kurullar kentte yaşayanlarla ve toplumla fikir alışverişinde bulunmalıdır. Bu tip çalışmalarda ranttan çok sevgi ortaya çıkar, eğitim ortaya çıkar, hoşgörü ortaya çıkar, insan sevgisi ortaya çıkar; bu da bazı yöneticilerin işine gelmemekte…

Bu konuda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Ankara’da CSO yerleşkesindeki etkinlikleri, yerel yönetimler örnek almalıdır. Kentte yaşayanların beğenisine göre düzenlenen programlarda herkes kendini bulabiliyor. Seçilen her belediye yönetimi, öncelikle bir kültür sanat manifestosu hazırlayıp bunu gün gün uygulamaya koymalı. Bunu bu işlerden hiç anlamayan göreve getirilen eş ve dostla yapmaya çalışanlar vardır. Bunlar klasik göz boyamaya matuf işler yaparlar, içi boş yaldızlı afişleri çok şey anlatır. Belediyelerin kültür, sanat ve eğitim ile ilgili birimleri kent sakinlerine karşı sorumludurlar. Çünkü kentte yaşayanlarca sonuçta her belediyeye bir eğitim, kültür ve sanat karnesi verilmelidir. Seçime kısa bir süre var yurttaş oy verirken klasik hizmetler dışında kültür, sanat ve eğitim gibi faaliyetleri de değerlendirmeli oyunu ona göre vermelidir. Necip Fazıl, Ziya Gökalp, Nazım Hikmet, Falih Rıfkı Atay, Cengiz Aytmatov, Yakup Kadri, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sezai Karakoç, Orhan Kemal günleri… Masal, hikâye, atölyeler, şiir, deneme…Ruhun gıdası müzik, tiyatro… ‘Bu akşam kentte ne var?’ sorusu cevapsız kalmamalı, hafta sonu nerede panel söyleşi, konferans var? sorusunun da cevabı olmalı. Buralarda herkes kendini bulmalı... Projeler uzar gider... İnsanların haklarına saygılı, demokrasiyi canı kadar sevecek kuşaklar yetişecekse, yaşamın ilk adımı olan yerel yönetimler, kültür ve sanatı ciddi bir iş olarak kabul edecek ve yaşamı eğitim, kültür ve sanat olarak güçlendirecek ürünler verecek. Benim bu konuda büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarına önerim; Mevlâna’nın “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün artık yeni şeyler söylemek lazım" sözünü ilke edinmeleri ve bilinen ezberleri bozmaları... Çünkü biz kentliyiz. Kent ise kültürle var olur, yaşar...

Yazının Devamını Oku