Şenol Kalyoncu

Kolajene dair

11 Ekim 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta sağlık köşemin konuğu Dermatoloji Uzmanı Prof. Dr. Erol Koç. Kendisiyle kolajen konusunu konuştuk. ‘Kolajen nedir? Ne kadar süre alınmalı? Ne kadar kullanılmalı?’ sorularıyla beraber kolajenin önemi ve kullanımında dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.

Kolajen nedir?

Vücudumuzda bol miktarda bulunan bir protein çeşididir. Tip 1, Tip 2 ve Tip 3 olarak bulunur. Vücuttaki kolajenin yüzde 90’ı Tip 1 ve Tip 3’tür. Kemik, kas, kıkırdak, deri, tendon, kan damarları ve sindirim sistemi gibi vücudumuzun birçok yerinde bulunur. Dokunun yapıştırıcısı gibi görev görür. Ölü cilt hücrelerini yenileyerek, cildimizin elastikiyeti artırır ve gergin kalmasını sağlar. Vücudun bir arada kalmasına yardımcı olan bir yapıştırıcı olarak eklem ve tendonları birbirine bağlar. 30-35 yaşlarından sonra vücuttaki kolajen üretimi yılda yaklaşık yüzde 1 oranında azalmaktadır. İçsel destek ile yaptığı değişimler bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Kolajen desteğini ne kadar süre almak ve ne kadar kullanmak gerekiyor?

Yapılan klinik çalışmalarda hidrolize peptit formunda kolajen takviyesinin yılda 3 kür kullanılması önerilmekte, 1 kür 30 günlük olmaktadır. Yani yılda 3 ay arka arkaya kullanılması önerilmektedir. 50 yaş sonrası ise 6 ayda bir olmak üzere 3 ay kullanılması önerilmektedir. Tavsiyemiz akşam yatmadan önce tok karnına kullanılmasıdır.

Kolajen ne için önemlidir?

Yazının Devamını Oku

Bağışıklık sistemimiz nasıl güçlenir

4 Ekim 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Havalar soğumaya başladı ve kış mevsimi kapımızı çalarken, bağışıklık sistemimizin de bu zorlu döneme hazırlanması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Özellikle bu aylarda grip, soğuk algınlığı ve çeşitli enfeksiyonlarla karşı karşıya kalma riskimiz artıyor. Ancak endişelenmeyin, bağışıklık sisteminizi güçlü tutarak hastalıklardan korunmanız mümkün. Gelin, kış aylarında bağışıklık sistemimizi nasıl destekleyebileceğimize birlikte bakalım.

DÜZENLİ EGZERSİZİN ÖNEMİ

İlk olarak, dengeli ve düzenli beslenmenin önemine değinmek istiyorum. Vücudumuzun hastalıklara karşı koyabilmesi için vitamin ve minerallerle donatılması şart. C vitamini, bağışıklık sistemimizin en iyi dostlarından biridir. Portakal, limon, kivi gibi meyvelerle günlük C vitamini ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz. Bunun yanında, D vitamini de özellikle kış aylarında eksikliği hissedilen bir vitamindir.

Güneş ışığı en iyi kaynağıdır ama kışın güneşi bulmak zor olduğundan, doktor tavsiyesiyle D vitamini takviyesi alabilirsiniz. Ankara’nın sert ve bulutlu kışları malum, o yüzden güneşten fazla faydalanmak pek mümkün olmuyor. Bu gibi durumlarda özellikle D vitamini eksikliğine karşı dikkatli olmak gerekiyor. Bir diğer önemli nokta ise düzenli egzersizdir. Soğuk havalarda dışarı çıkmak pek cazip gelmese de, evde bile yapabileceğiniz basit egzersizlerle hem bedeninizi hem de bağışıklık sisteminizi canlı tutabilirsiniz. Özellikle Ankara’da, kış aylarında dış mekân aktivitelerine ara vermek zor olabilir ama evde yapabileceğiniz yürüyüşler ya da yoga gibi hafif egzersizlerle vücudunuzu aktif tutmanız mümkün. Egzersiz sadece fiziksel sağlığımız için değil, ruh sağlığımız için de çok önemli. Unutmayın, zinde bir beden zinde bir ruhla mümkündür. Uyku da bağışıklık sistemini destekleyen en kritik faktörlerden biri. Yeterli ve kaliteli bir uyku, vücudumuzun kendini yenilemesine fırsat verir. Uykusuzluk, bağışıklık sistemini zayıflatarak hastalıklara karşı savunmasız bırakır. Bu yüzden, uyku düzeninize dikkat etmenizi öneriyorum. Özellikle soğuk kış gecelerinde sıcak bir ortamda uyumak, bedenimizin dinlenmesi için oldukça faydalıdır. Gece en az 7-8 saat uyumaya özen gösterin çünkü kaliteli bir uyku sadece sizi değil, bağışıklık sisteminizi de iyileştirir.

ZİHNİNİZİ DİNLENDİRİN

Yazının Devamını Oku

Gebelik hipertansiyonu

27 Eylül 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta sizlere gebelikte oldukça merak edilen bir konuya değineceğim; gebelik hipertansiyonu. Her 100 gebeden 6’sında bulunan ve takip edilmediğinde ‘preeklampsi’ denilen gebelik zehirlenmesine kadar ciddi durumlara gidebilen gebelik hipertansiyonunun türleri ve çıkış şekli de oldukça önemli.

Gebelik hipertansiyonu, gebelik dönemlerinde anne adayının kan basıncının artmasıyla ortaya çıkar. Ancak burada önemli olan hipertansiyonun türüdür. Genellikle sık idrara çıkma, bacaklarda şişme ve yorgunluk gibi belirtilere sahiptir. Kontrollerde her zaman tansiyona da bakıldığı için yakalamak çok zor değildir. Gebelikte kan basıncının 140/90 mmHg civarına çıkması ile bu tanı konulabilir. Ne zaman çıktığına bağlı olarak da türü belirlenir. Ancak türü ne olursa olsun anne ve bebek için zararlı bir tablo çiziyor.

SIK SIK TAKİP ETMEK GEREKİR

Şiddetli vakalarda bilinç kaybı, nöbet geçirme gibi durumlar söz konusu olabiliyor. Ayrıca erken doğumlarla da karşılaşmak mümkün. Eğer gebeliğin 20. haftasında başlamış, doğumdan sonra da son bulan bir hipertansiyonsa buna ‘gestasyonel hipertansiyon’ deniyor. Anne adayı önceden hipertansiyon tanısı aldıysa veya bilinmese dahi 20. haftadan önce başlayıp doğumla son bulmadıysa kronik hipertansiyon diyebiliriz. Bu ikisi de tehlikeli durumlara sebep vermesinin yanında kan basıncının 160/110 mmHg olmasıyla birlikte preeklampsi denen zehirlenme ortaya çıkabiliyor. Bu da baş ağrısı, nefes darlığı, baş dönmesi, idrarda protein kaçağı gibi durumlarla belirlenebiliyor. Anne ve bebek için oldukça tehlikeli olan bu durumu sık sık takip etmek gerekir.

YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİKLERİ ÖNERİLİR

Bu durumun ortaya çıkmasında bazı faktörler de mevcut. Öncelikle ailede hipertansiyon varlığı, böbrek hastalıkları, gebeliğe kilolu başlamış olmak, çoğul gebelik, öncesinde çok fazla doğum yapmış olmak bu duruma zemin hazırlayabiliyor. Tedavisi kesin olmamakla beraber yaşam tarzı değişiklikleri daha çok önerilir. İlaç kullanma konusu gebelikte tartışmalı olmakla beraber gerekli vakalarda tercih edilebilir. Bununla beraber hareketli bir yaşam tarzı, işlenmiş gıdalardan uzak durmak, düzenli egzersizler ile kilo kontrolü sağlamak genellikle ilk başvurulan yöntem.

 

Yazının Devamını Oku

Normal sanılan ağrı: Dismenore

20 Eylül 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta sizlere çoğu kadının sahip olduğu ancak ne olduğunu bilmediği bir ağrıdan bahsedeceğim.

Adet sancısının çok ağrılı olup günlük hayatı etkileyecek duruma gelmesi durumuna dismenore deniyor. Tanı konulduktan sonra tedavisi de mümkün. Ancak çoğu kadın bu ağrıları normal sanıp doktora başvurmuyor. Öncelikle bakalım nedir bu dismenore? Sağlıklı ve üreme çağındaki her kadının adet döngüsünde ağrılar oluşabilir. Bunun şiddetli haline dismenore denir. Semptomlar da kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Yaşam tarzı, sigara kullanımı gibi durumlar da bu semptomları etkileyebilir. İki tipe ayrılan dismenoreden primer olan adet döngüsü içindeki ağrıya deniyor. Sekonder tipinde ise altta yatan başka bir rahatsızlık bulunuyor. Bunun tespit edilmesi için de kadın doğum uzmanının yaptığı ultrasonlar ve tahliller çok önemli. Öncelikle alt karın bölgesinde adet başlamadan önce hissedilen ağrı bacak ve kalçalara da yayılabilir. Bunun yanında baş ağrısı, baş dönmesi ve bulantıya sebep olabilir. Primer olanında ağrının azaltılması için ilaç tedavisine başlanabilir. Sekonder olanda ise endometriozis, pelvik inflamatuar rahatsızlıklar ve adenomyozis gibi altta yatan nedenler olabilir. Bu hastalıkların tedavisine de önem verilmeli ve ertelenmemeli.

HASTALIĞA GÖRE TEDAVİ SEÇİLMELİ

Primer olan dismenorede ağrıya sebep olan hormon başlangıçta yüksek seviyelerde olsa bile adet başladıktan sonra zamanla düşer. Ancak sekonder olan ağrıda altta yatan kadın üreme sistemiyle ilgili bir rahatsızlık olduğundan ağrı azalan bir seyir göstermez. Adet bittikten sonra da devam edebilir. Primer dismenore tedavisinde non-steroid antiinflamatuar ilaçlar ve doğum kontrol hapları doktor kontrolünde kullanılabilir. Sıcak su torbaları, egzersiz, yaşam tarzı değişiklikleri de semptomları azaltmaya yardımcı olabilir. Sekonder dismenorede hastalığa göre tedavi seçilmelidir. Bu sebeple doktor kontrolünde ilerlemek hem ağrının azalması hem de altta yatan hastalığın tedavisi için önemli. Dikkate alınmadığında bu altta yatan hastalığın ilerlemesine ve daha büyük problemlere yol açabilir. Ülkemizde de olduğu gibi dünya üzerindeki çoğu kadını etkileyen dismonere sebepleri bilinmediği takdirde hem daha büyük sorunlara sebep olabilir hem de günlük yaşamı ciddi anlamda etkileyebilir. Bu sebeple uzun süredir devam eden bir ağrı varsa bir kadın doğum uzmanına görünmekte fayda var.

Yazının Devamını Oku

Polikistik over sendromu ile ilgili merak edilenler

13 Eylül 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu köşede zaman zaman sizden gelen sorulara da yanıt vermeye çalışıyorum.

Bu hafta özellikle üreme çağındaki kadınları etkileyen ve birçoğunun farkında dahi olmadığı yaygın bir hastalıktan bahsedeceğim; polikistik over sendromu. Dünyada her 10 kadından 1’inde görülen hatta beslenme alışkanlıkları dolayısıyla son zamanlarda bu oranın da artış gösterdiği bu sendrom, hastalarda ciddi belirtilere yol açabiliyor. Ancak doktor kontrolünde tedavisi de mümkün. Polikistik over sendromu yumurtalıklar içinde küçük küçük birçok kist şeklinde ortaya çıkan, hormonal bozukluklara sebep olarak birçok işleyişi bozan bir rahatsızlıktır. Bu sırada kadınlardaki androjen seviyeleri yükselir ve yumurtaların büyümesiyle ilgili olan hormonların bir kısmı da üretilemez. Bu da kadınlarda sık sık adet düzensizliklerine, androjen seviyesinin yükselmesi de sivilce ve tüylenme gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte aile öyküsünün bulunması, yaşam tarzı ve obezite yatkınlığı bu hastalığa zemin hazırlıyor diyebiliriz. Aşırı androjen üretimi, insülin direnci, düşük dereceli inflasmasyonlar da hastalığın bilinen sebeplerinden.

HAYAT TARZINIZI DEĞİŞTİRMELİSİNİZ

Eğer bu hastalığın olduğuna dair şüpheleriniz varsa öncelikle bir doktora gitmekte fayda var. Endokrin ve kadın doğum uzmanlarının yapacağı tahliller ve ultrasonlar ile kesin bir kanıya varılabilir. Hastalığın en yaygın belirtileri için düzensiz adet görme, hirşutizm, obezite, yağlı cilt-saç, saç dökülmesi, kistler ve hamile kalmakta zorluklar diyebiliriz. Fiziksel olan belirtilerin haricinde tüp bebek merkezine başvuran kadınların yüzde 20’sinde de bu sendrom tespit edilmiş. Hormonlarla alakalı bir rahatsızlık olduğu için vücudu metabolik, işlevsel ve psikolojik olarak etkiliyor. Adetin 3’üncü gününde yapılan kan testleri ve ultrason takipleri ile tedaviye bir an önce başlamak önemli. Genellikle aşırı kilo ve hareketsiz yaşam sebebiyle ortaya çıkan bu rahatsızlık için öncelikle kişinin hayat tarzını değiştirmesi ve diyetisyen eşliğinde kilo vermesi önerilir. Hasta düzgün bir kiloya geldikten sonra bazen bu belirtiler kendiliğinden ortadan da kalkabilir. Eğer kişide bu belirtiler devam ediyor veya zayıf bir hastaysa da yine hareketli bir yaşam tarzının yanında doğum kontrol hapları ve doktorun uygun gördüğü hormon tedavileriyle bu sendrom rahatlıkla kontrol altına alınabilir. Aynı zamanda omega-3 takviyeleri, hastanın sağlıklı yağlar, lifli gıdalar ve glisemik indeksi düşük gıdalar ile beslenmesi de hastalığın seyri için oldukça önemli. Polikistik over sendromu çoğu kadının sahip olduğu ve kontrol altına alınması oldukça kolay bir rahatsızlık. Yaşam tarzı değişikleri ve en az senede bir yapılan kontroller yaşam kalitesinin artması için oldukça kritik.

Yazının Devamını Oku

Dudak dolgusu

6 Eylül 2024
Sevgili Hürriyet okurları... Bu hafta özellikle kadınlar tarafından oldukça merak edilen bir estetik müdahale olan dudak dolgusundan bahsedeceğiz.

Dudak dolgusu genellikle hyaluronik asit gibi malzemeler kullanılarak dudağa hacim kazandırılması işlemine deniyor. Uygulanma minimal invaziv bir yöntem olmakla birlikte sonuçları hızla görülebiliyor. Geçici bir yöntem olmakla birlikte kullanılan malzeme, kişinin bünyesine bağlı değişebiliyor ve 6-12 ay arasında etki görmek mümkün olabiliyor. Uygulama nasıl ve ne şekil bir dudak istendiğine göre değişerek ince uçlu iğneler aracılığıyla dudak bölgesine uygulanır. Genellikle lokal anestezi uygulanarak ağrı ve acı en aza indiriliyor. İşlem süresi ise 15-20 dakika arasında değişiyor. Daha sonra hasta günlük hayatına devam edebiliyor. Nadir olarak şişme ve morarma görülebilse de kısa sürede dudak istenen forma dönüyor. Dudak dolgusunun yeni bir versiyonu olan Rus tekniği de son zamanlarda oldukça rağbet görmeye başladı. Bu tekniği Fotima Abdumuminova'ya sordum. İşte verdiği bilgiler...

Fotima Abdumuminova

YENİ TREND RUS DUDAK DOLGUSU

Rus kadınlarının doğal genetiğine benzeyen, daha düz ve daha geniş dudak estetiğine Rus dudak dolgusu deniyor. Bu yeni trend, dudaklara yepyeni bir şekil kazandırmış oldu. Rus tekniği, dudak dolgusu yaptırırken oluşabilecek ‘ördek dudak’ görünümünü ortadan kaldırmaya ve daha doğal bir görünüm elde etmeye yardımcı olur. Rus dudak tekniği, dudağın merkezinde daha düz ve daha yüksek bir görünüme sahip olan kalp şeklinden esinlenir ve daha estetik dudakların ortaya çıkmasını sağlar. Aynı şekilde lokal anestezik kremler sürülerek uygulama neredeyse sinek ısırığı hissi ile tamamlanır. Kalıcılığı ise genellikle cilt tipine bağlı olarak 15-20 ay arasında olabiliyor. Rus tekniği dudak dolgusundan sonra günlük hayata dönüş hemen olabilmekte ancak ilk 1-2 gün hamam, sauna gibi çok sıcak alanlarda bulunmamakta ve sıcak içecekler tercih etmemekte fayda var. Dudak dolguları popüler ve genç bir görünüm için yüzün alt kısmındaki diğer tedavilerle birleştirebiliyor. Hyaluronik asit, dermal dolgu maddeleri yalnızca dolgunluk için değil aynı zamanda gülme ve kukla çizgileri dahil olmak üzere ağız bölgesindeki kırışıklıkların ve ince çizgilerin görünümünü azaltmak için yaygın olarak kullanılıyor.


Yazının Devamını Oku

Kemik iliği nakli

25 Ağustos 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Bu hafta özellikle çocuklarda sıkça görülen bir kanser türü olan löseminin tedavi yollarından biri olan kök hücre naklini konuşacağız. 

Memorial Ankara Hastanesi-Çocuk (Pediatrik) Hematoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Meriç Kaymak ve Uzman Doktor Seda Şahin, hem kök hücre tedavisi hem de sonraki aşamalar hakkında önemli bilgiler verdi.

Doç. Dr. Meriç Kaymak

Uzman Doktor Seda Şahin

ANEMİLİ HASTALARDA DA UYGULANAN BİR TEDAVİ BİÇİMİ

Kök hücre nakli (kemik iliği nakli), sağlıklı bir kişiden veya hastanın kendisinden toplanan kök hücrelerin tekrar hastaya verilmesi ile yapılan bir tedavi biçimidir. Bu tedavi çocuklarda özellikle ağır ve yaşamı tehdit eden hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bu hastalıklar arasında, lösemi, lenfoma, nöroblastom, kalıtsal immün yetmezlikler, kalıtsal metabolik hastalıklar, otoimmün ya da immün disregülatuar hastalıkları yer almaktadır. Kök hücre nakli aynı zamanda ‘Beta talasemi majör (Akdeniz anemisi), orak hücreli anemi, edinsel ve kalıtsal aplastik anemili hastalarda da uygulanan önemli bir tedavi biçimidir.

ALLOJENEİK KÖK HÜCRE VE OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ

Yazının Devamını Oku

Yüzmenin insan vücuduna faydaları

18 Ağustos 2024
Sevgili Hürriyet okurları… Yaz aylarının ortalarına gelmişken sahil kesimlerinde küçük yaşlardan itibaren başlanan aslında yaz sporu diye adlandırılsa da tüm mevsimlerde tercih edilebilen bir spor dalından bahsedeceğiz bu hafta; yüzme.

Mevsimi olmayan bir spor olmasının yanında bütün vücudu da çalıştırdığı için yapılabilecek en güzel sporlardan biri. Bu spor dalıyla ilgili milli antrenör Esra Önen’den aldığımız bilgiler de şöyle;

Esra Önen

Yüzmenin insan vücuduna birçok faydası var. Bedensel ve zihinsel gelişim için oldukça yararlı bir spor branşı. Bu branşa küçük yaşlardan itibaren başlamak da önemli. Yüzme eğitimi çocuklarda, küçük yaşlardan verilebilir ve alışkanlık kazandırılabilir. Aslına bakılırsa çocuklarda yüzme anne karnında başlar. Gelişime oldukça katkısı bulunan yüzme kalp kasının güçlenmesini sağlar. Çalışma kontrolü sinir sistemine bağlı olarak gerçekleşen kalp kası güçlendikçe ileriki yaşlarda felç gibi rahatsızlıklardan korunma sağlarken, çocuklarda meydana gelebilen kalp rahatsızlıklarından da korur. Yüzme sporu, vücut gelişimi ve duruşunu geliştirdiği gibi çocukları obeziteden de korur. Yüzme sırasında, yüksek miktarda enerji harcayan çocuklarda obezite gibi hastalıklara yakalanma riski oldukça düşüktür. Aynı zamanda koordinasyon ve esneklik kazanan çocuklar, yüzme dışında da fiziksel olarak güçlü olurlar.

TEDAVİYE DESTEK

Yüzme, kontrol altında olması gereken hastalıkları olan kişiler için de faydalı olabilir. Yüzmeye başlamadan önce doktor onayı alınması şartıyla iltihaplı romatizmal hastalıklar, kireçlenme, omuz sorunları, kalp ve damar hastalıkları, diyabet, nörolojik hastalıkları ve birtakım fiziksel engellilikleri olan kişiler için de yüzmenin tedaviye destek verdiği bilinmektedir. Yüzme bir yandan ağrının hafifletilmesinde veya öte yandan yaralanmaların iyileştirilmesinde etkili olabilir. Osteoartrit gibi eklem sorunu olan kişilerde eklem ağrıları ve eklem sertliğini azaltmaya yardımcı olabilir. Aynı zamanda MS hastalarının egzersizlerinde de yüzmeden faydalanılır. Ayrıca bu kişilerde depresyon, yorgunluğun azaltılması ve fonksiyonel yetersizliklerin gelişmesinde de etkili olduğu belirtilmektedir.

Son olarak milli antrenörümüzün ufak uyarlarına yer verelim.

Yazının Devamını Oku