Nilüfer Kas

Yıldız’ın doğmamış bebeği

17 Ocak 2008
Başında beyaz tülbendi, boynunda beşibiryerdesiyle tanıdığımız Yıldız Alçı’nın 26 haftalık bebeği, geçen haftadan beri hepimizin bebeği oldu. İki çocuğu daha olan Yıldız Alçı’nın durumu prematüre bebekler konusunu da gündeme taşıdı. Doktorlar, gazeteciler, prematüre bebek sahipleri ve gönüllüler bir araya gelerek prematüre bebeklere sahip çıkmak için "El Bebek Gül Bebek" Derneği’ni kurdu.

nlar sabırsız bebekler. Annesini, babasını çok merak edip erkenden yanlarına gelen, geldikleri andan itibaren ebeveynlerine yepyeni dünyalar tanıtan, tanıttıkça şaşırmayı, sabretmeyi, her anın değerini bilmeyi, keyifle çocuk büyütmeyi öğreten, normal bebekler büyürken hiçbir heyecan uyandırmayan her gelişmeyi ayakta alkışlamalarını sağlayan dört yapraklı yoncalar, yani prematüre bebekler...

Ailesinde prematüre bebek olan prematüre bebeklerin halinden anlar. Türkiye’de her yıl gerçekleşen 1 milyon 387 bin bebekten 130 bini prematüre olarak dünyaya geliyor. Kamuoyunun yakından tanıdığı Zeynep Tokuş 6,5 aylık hamileyken doğum yaptı. Sonay Dikkaya-Ufuk Yıldırım çiftinin 680 gram dünyaya gelen oğulları Yiğit Şan hayata sıkı sıkıya tutunarak anne babasının yüzünü güldürdü. Bu yazının yazıldığı saatlerde 800 gram olduğu açıklanan Yıldız Alçı’nın bebeğinin durumu muallákta.

Prematüre bebeğin hastanede kalış süresi hem bebeğin sağlığını, hem de bakım masraflarını olumsuz etkiliyor. Bu gerçeği bilen asgari ücretli Erdinç Ceylan bu nedenle eşinin fişinin çekilmesini istedi. Devlet el uzattı, hastane masrafları almayacağını açıkladı. Ama Türkiye’de her yıl birçok ailenin karşılaştığı zor koşulları iyileştirmek, yasal düzenlemelerin hayata geçmesini sağlamak, maddi ve manevi destek oluşturmak amacıyla birilerinin bir şeyler yapması gerekiyordu ki, doktorlar, gazeteciler, prematüre bebek sahipleri ve gönüllüler bir araya gelerek "El Bebek Gül Bebek" Derneği’ni kurdu.

Birçok aile bilinçsiz

Derneğin kurucuları arasında, prematüre ikiz bebek annesi olan gazeteci arkadaşım Ayşe Aydın, prematüre bebek annesi ünlü spiker Sonay Dikkaya, yenidoğan ve çocuk hastalıkları uzmanı Dr. Gülnihal Şarman, kadın doğum uzmanı Prof. Dr. Teksen Çamlıbel, Canan Göztepe bulunuyor.

Bebeklerin doğum haftalarına göre prematürelik durumları da farklılaşıyor. Nehir 32 haftalık dünyaya geldi. 2 kilo ağırlığındaydı. Prematüreydi ama kuvöze konulmadı. Ancak bakımı kolay olmadı, hastalıklara karşı bağışıklık sistemi güçsüzdü. Bu nedenle prematüre bebeklerin halinden az çok anlarım. Tıp dilinde 37. haftadan önce doğan bebek prematüre olarak kabul ediliyor. 34-37 hafta arası doğan bebeğe "sınırda prematüre", 30-34 hafta arası doğana "prematüre", 26-30 hafta arası doğana "ileri derecede prematüre", 24-25 haftada doğan bebek ise "yaşam sınırında prematüre" deniliyor. Bu durumda Yalçın Alçı’nın bebeği "yaşam sınırında prematüre" olarak kabul edilebilir.

Yenidoğan ve Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülnihal Şarman’a göre birçok aile karşılaştığı durum hakkında bilgi sahibi olmadığı için ne yapacağını bilemiyor, ellerine alamadıkları, uzaktan sevdikleri bebeklerinin olması anne ve baba için büyük üzüntü kaynağı oluyor.

Destek için arayın

Güvencesi olduğunu zanneden pek çok aile, bebekleri yoğun bakıma yattıktan sonra ciddi maddi yük karşısında eziliyor. El Bebek Gül Bebek Derneği’nin hedefi özel hastaneler ile görüşerek bakımı çok pahalı olan bu bebeklerin ailelerinin masraflarının mümkün olduğu kadar düşürülmesini sağlamak. Özel sigorta kapsamında olmayan bu bebeklerin doğum ve bakım masraflarının, sigorta şirketleri ile görüşülerek, bulunacak bir formül ile sigorta kapsamına alınmasını amaçlanıyor.

Prematüre bebek sahibiyseniz derneğe www.elbebekgulbebek.org internet sitesinden veya 0212 227 15 14- 0534 426 01 43 telefon numaralarından ulaşabilirsiniz. Unutmayın prematüre bebek ailelerinin halinden prematüre bebek sahibi aileler anlar. Halini anlayacakları bu dernekte rahatlıkla bulabilirsiniz.

Bebekler için yemek yarışması

Gelecek İçin Beslenmek programını başlatan Milupa, bebeklere yetişkinlerden farklı olarak "özel yemek" hazırlanması gerektiğini vurgulamak için "Bebek Yemekleri Yarışması" düzenliyor. Bebek Yemekleri Yarışması ile anneleri, bebekleri için en doğru, en sağlıklı ve en lezzetli yemekleri yaparak kendi tariflerini yaratmaya teşvik ediyor. 29 Şubat 2008 tarihine kadar, herhangi bir Milupa ürünüyle hazırlayacakları bebek yemeği tarifini, bebeğinin bu yemeği keyifle yerken çekilmiş bir fotoğrafıyla birlikte gönderen anneler yarışmaya katılabilecek. Gelecek İçin Beslenmek Standartları’na uygun olması gereken tarifler; kahvaltılar, meyveli karışımlar, çorbalar, muhallebiler ve gece lezzetleri olmak üzere beş kategoride değerlendirilecek. İstanbul’da yapılacak finale her kategoriden 3 kişi olmak üzere toplam 15 anne katılacak. Her kategorinin birincisi olan anneler, bir hafta/iki kişilik harika bir tatilin sahibi olacak. Finale kalan tüm annelere Milupa Bebek Yemekleri seti sunulacak ve tarifleri Milupa Bebek Yemekleri Kitabında yayınlanacak. Milupa Bebek Yemekleri Yarışması’yla ilgili detaylı bilgiler www.milupa.com.tr adresinde yer alıyor.

Neden çocuk sahibi olamıyoruz

Umut Tüp Merkezi’nin "Sağlık Sohbetleri" adı altında düzenlediği, ücretsiz "Kısırlık ve Tüp Bebek Seminerleri" devam ediyor. 19 Ocak 2008 Cumartesi günü saat 13.00’de başlayan, Bakırköy Belediyesi işbirliğinde düzenlenen toplantıya, yıllar sonra tedavi şansı yakalayan ve ilk denemesinde çocuk sahibi olmayı başaran 44 yaşındaki Sakine Ertaş da bebeğiyle katılıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Banu Aygün ile Psikolog Yasemin Topçu "Çocuk istiyorsunuz ve olmuyorsa nedenleri ne olabilir? Erkekten kaynaklanan problemler ilaçla tedavi edilebilir mi? Baba adayında hiç sperm olmaması durumunda neler yapılabilir? Kısırlık tedavisi süreci nasıl işliyor? Kısırlık tedavisinin başarısı ve maliyetleri nedir?" sorularına yanıt verecek. Yunus Emre Kültür Merkezi Turan Tuzcu Salonu’ndaki toplantıya katılanlar, Umut Tüp Merkezi’nde ücretsiz danışma ve muayene imkánı kazanıyor.
Yazının Devamını Oku

Çocuğunuzu tanımanın ipuçları

10 Ocak 2008
Yapılan çeşitli araştırmalar, erkek çocukların dokunsal ve hareketli, kızların ise işitsel oldukları için daha konuşkan olduklarını ortaya koyuyor. Kızlar uysal, erkekler daha hırçın ve kızlara göre akademik olarak daha az motive olmuş durumdalar. Ancak çalışılması gerektiğinde erkekler daha ısrarcı.

irden fazla çocuğu olanlar, kardeşler arasındaki farklara bir türlü anlam veremiyor. "İkisini de ben doğurdum, ama biri sanki bu ailenin çocuğu değil" yorumu bu farklılığı ortaya koyan klasik cümlelerin en kralıdır. Gerçekten de yapılan araştırmalar, bu gerçeğin altını kalın çizgilerle bir kez daha çiziyor.

Çocuklardan biri genellikle anneye benzerken, diğer çocuk mutlaka babaya benziyor. Bir çocuk melekse öteki çocuk canavar oluyor. Genellikle sorumluluk, kontrol sahibi olmak birinci çocukların, sorumsuzluk ikinci çocukların kişisel özelliklerini oluşturuyor. Hele bir de çocuklar arasında cinsiyet farkı varsa, aileler işin içinden hiç çıkamıyor. Çünkü birine uyguladıkları taktiği ikincisi yemiyor.

Yapılan çeşitli araştırmalar, erkek çocukların dokunsal ve hareketli, kızların ise işitsel oldukları için daha konuşkan olduklarını ortaya koyuyor. Kızlar erkek çocuklara göre akademik açıdan daha yüksek motivasyona sahip. Erkek çocuğu anneleri akademik başarı istiyorlarsa, çocuklarını motive etme konusunda daha hassas olmalı, ilişkilerinde teşvik edici sözlere daha fazla yer vermeliler.

Bir ayrıntıyı daha belirtmekte fayda var; erkek çocukları ancak ilgi duydukları şeyi motivasyona ihtiyaç duymadan öğreniyor. Bu gerçeği bilirseniz, ülkelerin başkentleri yerine araba markalarını şaşırmadan sayan ya da futbolcuların hangi maçta kaç gol attığını tarihten daha iyi bilen çocuğunuza kızmazsınız.

Kişilikleri de farklı

Kızlar daha uysal, erkekler daha hırçın... Ancak çalışılması gerektiğinde erkekler daha ısrarcıdır. Kızlar aile ya da öğretmen yönlendirmesiyle daha iyi konsantre olur, daha verimli çalışırlar.

Eğer kızınız sık sık arkadaşlarıyla ders çalışmak için sizden izin istiyorsa, o noktada durun düşünün. Çünkü yapılan araştırmalar, kızların daha çok tek başına, erkeklerin ise grupla çalışmayı tercih ettiğini ortaya koyuyor.

Çocuklarınız arasındaki kişilik farkları da sizi şaşırtmasın. Çünkü kardeşler arasında farklar çok net. Avustralyalı araştırmacı Michael Grose, ailenin ilk çocuklarının liderlik yeteneklerine sahip olduklarını ve bu nedenle kardeşlerine göre hayatta daha başarılı olduklarını iddia ediyor. Grose, bu görüşünü desteklemek için, Amerikalı astronotların ve ABD başkanlarının yarısından fazlasının ailenin ilk çocuğu olduğu örneğini veriyor.

Bizim ülkemizde de durum aynı galiba.

Grose, ortanca çocukların daha zarif ve dost canlısı olduklarına, iyi görüşmeci özelliklerinden dolayı da diplomatik yeteneklerinin daha fazla geliştiğine dikkat çekiyor. Ailenin en küçük çocukları, kardeşler içinde en sevimlileri oldukları için sanatsal ve yaratıcı yönleri gelişiyormuş.

Peki, tek çocuklarda durum nasıl? Bu sorunun yanıtını Amerikalı psikolog Kevin Leman veriyor. Psikolog Kevin Leman, "İlk çocukların özelliklerini üçle çarpın, karşınıza tek çocuğun özellikleri çıkar" diyor. Biliyorsunuz, tek çocuklar aşırı mükemmeliyetçi olmalarıyla tanınıyor. Ayrıca kendilerinden yaşlı insanlarla daha kolay anlaşabiliyorlar. Bu özellikler de Nehir’le uyuşuyor. Mükemmeliyetçiliğinden bazen yaka silktiğim oluyor. Büyüklerle anlaşmasına gelince, o mu büyüklerle anlaşıyor yoksa büyükler mi onun yaşına iniyor, tam çözebilmiş değilim.

Küçükler ün peşinde

Ama şunu iyi biliyorum. Ailenin ilk çocuğu, dolayısıyla kardeşlerin en büyüğü olmak, kişinin liderlik vasfını geliştiriyor. İlk çocuklar güvenilir, bilinçli kişiler olarak tanınıyor. Sürprizlerden hoşlanmıyor ve biraz da agresif özellikler taşıyorlar. İlk çocuklar ailenin ’örnek çocuğu’ olarak görüldüğü için, başkalarının onayını alma, kabul görme ihtiyacını fazlasıyla hissediyorlar. İlk çocuklardan, çok başarılı CEO’lar çıkıyormuş.

Ortanca çocuklar, kardeşler arasında en karmaşık özelliklere sahip olanlar. Ortanca çocuklar diğerlerine göre daha ketum, düşünce ve duygularını açıkça paylaşamayan kişiler olarak yetişiyor. Ortancalar, ailede ’özel yerleri’ olmadığını düşündükleri için arkadaşlığa daha çok önem veriyor. Bağımsız ve yaratıcı özellikleri dikkat çekiyor. İlk çocuklar şirket yöneticisi olacak özellikler taşırken, ortanca çocuklar girişimci ruha sahip oluyor.

Ailenin son çocukları, sosyal yönü baskın ve girişken bir kişilik taşıyor. Maddi açıdan en sorumsuz kişi olarak ilgi çekmeye alışık olan ve bundan çok hoşlanan en küçük kardeşler, şöhreti seviyor.

Bazı aileler ilk çocuktan sonra çocuk yapmayı düşünmüyor. Karakterlerin belirlenmesinde sadece doğum sırası bile etkili oluyor. Bu araştırmalar çocuklar arasındaki karakter farklılıklarının altını çizmek için yapılan "Bu çocuk hastanede mi karışmış" gibi esprileri de rafa kaldırıyor.

Karakterleri farklı

Yapılan araştırmalara göre doğum sırası, çocukların karakterlerinin belirlenmesinde büyük rol oynuyor. İlk çocuklar lider, ortancalar diplomat, küçük çocuklar ise sanatçı ruhlu oluyor.

İlk çocukların özellikleri

Belli bir süre tek çocuk olarak yaşamaya, dikkatin odağında olmaya alışmıştır.

Diğer çocukların öncülüğünü alma hakkı olduğuna inanır.

Haklı olmak ve diğerlerini kontrol etmek onun için çok önemlidir.

İkinci çocuk doğduğunda sevilmediği, ihmal edildiği duygusuna kapılabilir.

Anne-babasının ilgisini yeniden kazanmak ve bu ilgiyi korumak için bir süreliğine uyumlu davranır.

Eğer bu uyumlu davranış işe yaramazsa kötü davranmayı seçer.

Becerikli, sorumluluk sahibi bir davranış tarzı geliştirebilir ya da çok güvenilmez davranabilir.

Bazen başkalarını korumak ve onlara yardım etmek için can atar.

Başkalarına emir vermek için uğraşır.

İkinci çocukların özellikleri

Anne babaların bölünmemiş ilgisine hiçbir zaman sahip olmadıklarını bilirler.

Her zaman yanında, kendinin önünde giden bir kardeş vardır.

Bir yarış içindeymiş gibi davranır ve ilk çocuğu yakalamaya, onu geçmeye çalışır.

Eğer ilk çocuk ’iyi’ ise, ikinci ’kötü’ olabilir.

İlk çocukta görülmeyen beceriler geliştirir.

Eğer ilk çocuk başarılı ise kendinden ve yeteneklerinden emin olamaz.

Asi olabilir. Sıklıkla durumundan, konumundan memnun değildir.

Eğer üçüncü bir çocuk doğarsa, kendini sıkışmış hisseder ve üçüncü çocuğu aşağılama eğilimi gösterir.
Yazının Devamını Oku

Yeni yıl dileklerimiz

3 Ocak 2008
Kızımın uzun bir dilek listesi vardı. İşine gelenleri benimle paylaştı, gelmeyenleri paylaşmadı. Geçen yıl baba-kız açısından ilişkileri iç açıcı geçmediği için kızımın yeni yılda en çok istediği şey babasıyla ilişkisini yeniden organize etmek. Geçmiş yılın bilançosunu yapıp, yeni yıldan beklentileri sıralamak adettendir. 2008’in ilk gününde Ayın Biri Kilisesi olarak bilinen, dileklerin gerçekleştiğine inanılan Meryem Ana Ayazması’na gitmeyi planlarken başka işler çıktı, gidemedik. Saatler 24’ü gösterdiğinde kızım ve annemle birlikte birbirimizi kucaklayarak, dileklerimizi sıraladık.

Kızımın uzun bir dilek listesi vardı. İşine gelenleri benimle paylaştı gelmeyenleri paylaşmadı. Yeni yılda en çok istediği şey babasıyla ilişkisini yeniden organize etmek. Geçen yıl baba-kız açısından hiç de iç açıcı geçmedi. Sürekli didiştiler. Ne koptular ne de tam bir araya geldiler. İkisinin de sevgisi büyük olmasına rağmen ilk adımı karşı taraftan beklediler, yaptıkları en ufak şeyde haftalar süren gönül kırıklığı yaşadılar.

Geçen yıl baba-kız ilişkisinin bir tarafında yer alan biri olarak benim de hatalarım oldu. Bu köşeyi okuyanlar Nehir’in babasıyla ilişkisinin iyi gitmesi için fedakarlıktan kaçınmadığımı iyi bilirler. Kızım ’gak’ dedi babasına götürdüm, ’guk’ dedi geri getirdim. Anlayacağınız servisçilik konusunda sağlam bir duruş sergiledim. Ancak son iki aydır servisçilik konusunda yan çizdiğimi söylemeliyim. Nedeni ise Prof. Dr. Mücahit Öztürk’dür. PEDAM’ın kurucuları arasında yer alan Prof. Dr. Mücahit Öztürk çocuk ve ergen konusunda uzman bir psikiyatr. Servisçilik konusunda çok net görüşleri var. Bana "Sakın kızını babasına taşıma. Bir baba çocuğunu görmek için emek vermeli, almalı, bırakmalı, gelmeli. Bugüne kadar hatalı davranmışsın. Bu hatanın neresinden dönersen kardır. Servisçiliği bırak" dedi. Ben de uzun süre direndim. Ancak babası da ben götürmediğim için gelmedi, Nehir de onu çok özledi. Son telefon konuşmasında "Annene ısrar et, bana bıraksın" sözlerini kızım gözyaşları içinde bana aktarınca yine dayanamadım, götürdüm. O geceyi babasında geçirecekti. Ancak üç saat sonra gözleri ağlamaktan şişmiş bir halde eve döndü. Koştura koştura gitti ve döndü.

Beklentileri yüksek

Nedenini sorunca "Seni çok özledim" dedi ama yemedim. Sonuçta yurtdışına gittiğimde anneannesiyle kalıyor, dayısına gittiğinde iki üç gün kaldığı oluyor. Babasını "Annemi çok özledim, eve gitmek istiyorum" diye ikna edebilir ama bu gerekçe beni kesmez.

Israr edince sevgili kızım döküldü ve babasının kendisine yeteri kadar ilgi göstermediğini, koltuğa uzanıp kabak çekirdeği yediğini anlattı. Ertesi gün telefonda bu gerekçeyle eve döndüğünü söyleyince babası da kızının ilgisizliğinden yakındı. İkisinin de beklentileri çok ama vermek yerine almak istiyorlar.

Geçen yıl araları bozulduğunda Nehir’i yumuşatma girişimlerim çok olmuştur. Bu konuda da zılgıtı Prof. Dr. Bengi Semerci’den yedim. Ona göre baba ile kızın arasına iyi niyetli olsam da girmemem gerekiyor. Nehir’i tanıyor. Nehir’in yaşına göre çok olgun bir çocuk olduğunu, zaman alsa da kendi doğrusunu bulacağını, aralarındaki gerilimi azaltmamın doğru olmadığını söyledi. Aslında haklı ama ben kızımın üzülmesine, gönlünün kırılmasına dayanamıyorum. Ne yapıyorsam kara gözlerindeki mahzun bakışı görmemek için yapıyorum.

Bütün bunları alt alta sıralayınca "Ben ne çok hata yapmışım meğer" diyebilirim. Ama "Olsun varsın pişman değilim, biraz üzüldüm hepsi bu" demek de istiyorum.

İşin içinde çocuk olunca genel kurallar çok geçerli olmuyor. Yeni yıl yeni beklentiler demekse, benim dileğim kızımın mutlu bir çocuk olarak büyümesi. Bazen okul başarısıydı, sosyal hayat derken istek sıramız alt üst olabiliyor. Geçen yıl geçirdiğimiz o talihsiz hastalıktan sonra benim Nehir’le ilgili beklenti sıralamam değişti. Bir anne olarak mutlu bir çocuk olmasını listenin birinci sırasına yazdım.

Yeni yılın bu ilk yazısı hem şikayet hem isteklerle dolu gibi oldu. Hata yapabiliriz ama hatayı hep karşı tarafta aramak da biraz insafsızlık oluyor. Durumumu en iyi özetleyen cümle Oğuz Atay’a ait: "Ekmek, suyla undan ibarettir; maruzatım bundan ibarettir."

Doğum ve bebek fotoğrafçınız

Hamilelik fotoğrafları, doğum öncesinden kareler, doğum, anne ve babaya bebeğin ilk verilişi, ilk emzirme, aile pozları, ilk yaş günü... Sizin için bir daha aynı şekilde yaşanmayacak anları yakalayarak sizlere güzel bir hatıra bırakmak istiyorsanız fotoğrafçı Arzu Ateş 24 saat hizmetinizde. Hiçbir doğum bir diğerine benzemiyor. Bu anı ölümsüzleştirmek artık elinizde. Yeni bir alan olan doğum ve bebek fotoğrafçılığı konusunda hizmet almak istiyorsanız Arzu Ateş doğum öncesinde, doğumda, doğum sonrasında fotoğraflama hizmeti verebilir. Ateş’e 0 532 660 55 15 nolu telefondan ya da www.arzuates.com web adresinden ulaşabilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Evde psikiyatr günleri

27 Aralık 2007
Çocukları ile sağlıklı bir iletişim kurmak, onların gelişimlerine olumlu katkı yapabilmek için kafa yoran anneler, artık altın günlerinde olduğu gibi para toplayıp eve psikiyatr getiriyor. Bu uygulamayı Türkiye’de ilk kez gerçekleştiren ise Bengi Semerci Enstitüsü...

ranızda altın gününe katılmayan var mı? Bir dönem düzenli görüşmek adına kuzenlerimle altın günü yaptık. O altınları tek tek biriktirmek zor. Ama mecbur kalınca alınıyor. Altın gününün iyi tarafı biriktirmeyi beceremediğiniz altınlara toplu halde sahip olmak.

Felsefesi altın gününe dayanan yeni bir uygulamayı öğrenince kadınların yaratıcılıklarına hayran oldum. Gayrettepe’de bir ev... Misafirlerin neredeyse hepsi çalışan anneler. Onları bir cumartesi öğleden sonra bir araya getiren ise Bengi Semerci Enstitüsü’nün "Evde Eğitim Sohbetleri" adı altında yaptığı ev eğitimleri... Arkadaşlarınızla bir araya geliyorsunuz, paranızı topluyorsunuz, Bengi Semerci Enstitüsü’nü arayıp, Prof. Dr. Bengi Semerci’yi ya da enstitüden uzman psikologları davet ediyorsunuz.

Çocukları ile sağlıklı bir iletişim kurmak, onların gelişimlerine olumlu katkı yapabilmek için kafa yoran anneler "Çocuğuma karşı en doğru davranış biçimim nasıl olmalıdır?", "Nasıl davranırsam çocuğumun gelişimini olumsuz etkilemem?", "Beğenmediğim davranışlarını değiştirmek için kızarsam benden uzaklaşmış olur mu?", "Cinsellikle ilgili sorularına gerçek cevaplar vermeli miyim?", "Çalışan anne olduğum için suçluluk duyuyorum ve isteklerine hayır diyemiyorum. Bu sınırsızlık çocuğumun gelişimini nasıl etkiler?" şeklinde uzayıp giden sorularını iki saat boyunca Prof. Dr. Bengi Semerci’ye yöneltiyorlar.

Rahatça soruyorlar

Bengi Semerci Enstitüsü’nün kurucusu Prof.Dr. Bengi Semerci’yi eve davet eden 32 yaşındaki Güneş Armutçu, 23 aylık Derin’in annesi. Çocuklarının yaşları 2 ile 3,5 arasında değişen 4 arkadaşıyla birlikte evinde "psikiyatr günü" düzenlemesini "Sürekli birbirimize deneyimlerimizi aktarıp, en iyi davranış biçimini bulmaya çalışıyorduk. Ancak bunu yaparken aynı zamanda yanlış davranabileceğimiz endişesini de taşıyorduk. Sonunda eve çocuk ve ergen konusunda uzman psikiyatr davet edip, tüm sorularımızın cevaplarını almaya karar verdik. Eskiden annelerimizin düzenlediği altın günleri yerine biz psikiyatr günleri düzenlemeye başladık" sözleriyle anlatıyor.

3,5 yaşında oğlu olan ve sigorta şirketinde çalışan Aslı Denizyaran da "Hepimizin tek amacı var, o da çocuğumuzu en doğru biçimde yetiştirmek. Okuduklarımız yeterli gelmiyor, ev ortamında daha rahat sorularımıza cevap bulduğumuz için bu yöntemi kullanmaya karar verdik" diyor.

3,5 yaşındaki erkek çocuğu annesi satış uzmanı Ayşe Erkut da "eve psikiyatr" çağırma gerekçesini "Oğlumdan cinsellik başta olmak üzere birçok soru geliyor. Hangisine ne kadar gerçek cevap vermem gerektiğini bilmiyorum. Bildiğim tek şey yanlış bir şey söyler ve davranırsam, çocuğum bunun acısını ergenlikte çeker. Sağlıklı bir birey yetiştirmek ve benimle ilişkisinin iyi olmasını istiyorum" sözleriyle açıklıyor.

Muhasebe uzmanı Figen Çinitaş ile ev kadını Demet Kaya’nın 2 yaşında kız çocukları var. Her iki anne de "Çocuklarımız ile iyi ve sağlıklı ilişki kurmak istiyoruz. Onlara yanlış davranmak, sorularına yanlış cevap vermekten çekiniyoruz. Bu nedenle de sorularımızın cevaplarını uzmanlardan almak istiyoruz. Üstelik sorularımızı ev ortamında çok daha rahat sorabiliyoruz" diyorlar.

İngiltere’de uygulanıyor

Kadınların "psikaytr günlerine" konuk olan Prof. Dr. Semerci "Evde eğitim programı" kapsamında bu toplantılara katıldığını, çocuklar ile ilgili ailelerin merak ettiği sorulara yanıt verdiğini belirtiyor. Bengi Semerci Enstitisü, geçtiğimiz haziran ayından bu yana bu programı uyguluyor. Semerci, geçen yıl İngiltere’de katıldığı bir ev ziyaretinde bu programı gördüğünü söylüyor. Öğrendim ki, aile eğitimleri altında ailelerle de toplanılıyormuş. Birkaç aile bir araya gelip aynı daveti yapıyorlarmış. Aranızda "Keşke sorunlarımı uzmanlarla konuşma imkánı bulsam" diyeniniz varsa, toplayın üç-beş arkadaşınızı ya 0212 225 70 74 numaralı telefondan randevu alın ya da www.bengisemercienstitusu.com adresinden detaylı bilgiye ulaşın. İyi sohbetler...

Aile eğitim konuları

Evinizde size özel eğitim (konuyu siz belirliyorsunuz)

Anne-baba olmaya hazırlık, hamilelik, bebeğin ilk yılları

Bebeğinizin ilk üç yılı

3-6 yaş çocukları

Okul dönemi

Ergenlik dönemi

Çocuğa özgü sorunlar ve yaklaşımlar

Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu olan aile ve erişkinlere eğitim ve destek

Kadın ve erkek ilişkileri, evlenme ve boşanma
Yazının Devamını Oku

Oyun hayattır

20 Aralık 2007
Kızları için yaratıcı ve eğitici oyuncak bulamayınca kendi oyuncak firmasını kuran Cemile Şenulubaş Tankurt, bu oyuncaklarla oynayan çocukların ileride büyük Leonardo’lar olmasını hayal ettiği için de firmasının adını "Leonardini" koymuş. Türk asıllı İtalyan Anthony Asael ve Madagaskarlı Stephanie Rabemiafara ile birkaç ay önce tanıştım. Bugüne kadar 191 ülkeyi ziyaret eden iki gencin yolu bu kez Türkiye’de bir okula düşmüştü. Hedefleri, kültürler arası toleransı artırıp çocukları yaratıcılıkları aracılığıyla buluşturmaktı.

8-10 yaş arası çocukların yaratıcılıklarının yüksek olduğunu söyleyen Rabemiafara, çocukların yaratıcılıkları söz konusu olduğunda ülke farklarının etkili olmadığını söyledi. Ancak, bazı ülkelerde öğretmenlerin çocukların yaratıcılıklarını ortaya çıkarmalarına olanak tanımadığını da vurguladı.

Playstation, TV, internet, çocukları meşgul etmenin en kolay yolu olarak görülüyor. Ancak önemli olan çocukların farklı bir bakış açısı geliştirmeleri. Madagaskarlı Stephanie, Azerbaycan’a gittiklerinde 30 yıllık bir öğretmene çocukların resimlerini şimdi mi yoksa 30 yıl önce mi daha yaratıcı bulduğunu sormuş. Aldığı yanıt, 30 yıl öncesi olmuş. Stephanie, Madagaskarlı ailelerin çocukları için oyuncak yaptıklarını, bunun hem çocuğun doğal gelişimine hem de yaratılıcılığına olumlu etki yaptığını söyledi.

İki çocuk annesi Cemile Şenulubaş Tankurt da, kızları için yaratıcı ve eğitici oyuncak bulamayınca kendi oyuncak firmasını kurmuş ve adını "Leonardini" koymuş. Küçük Leonardo’lar anlamına gelen "Leonardini", ismi İtalyanca olsa da bir Türk projesi...

Leonardo Da Vinci’nin, sanatçı ve bilim adamı kimliğine sahip olması nedeniyle çocuklara çok yönlülüğü öğretmek için iyi bir figür olduğunu düşünen Cemile Şenulubaş Tankurt, ürettiği oyuncaklarla oynayan çocukların da ileride büyük Leonardo’lar olmasını hayal ediyor.

Oynarken öğrenin

Tankurt’a göre ailelerin oyuncak seçiminde düştükleri en büyük yanılgı, çocuğun yaşını ve ilgi alanını, dolayısıyla duygusal, fiziksel ve zeká yaşını daha ileri noktalarda görerek, çocuğa bulunduğu yaştan daha ileri yaşa göre oyuncak seçmeleri. Bu durum çocuğu zorluyor ya da çocuğun o oyuncakla hiç ilgilenmemesine, oyundan keyif almamasına neden oluyor. Oyuncak işine girerken iş tecrübelerinin işine yaradığını, ama ürün seçerken en çok annelik tecrübelerinden faydalandığını söyleyen Tankurt, kendi çocuğuna kullandırmayacağı hiçbir şeyi mağazadan içeri sokmuyor. Ve ne kadar revaçta olursa olsun, eğer öğrettiği bir şey yoksa o oyuncağı mağazasında satmıyor.

0-3 yaş çocuklarının oyununa mutlaka bir büyüğün katılması gerektiğine inanan Tankurt çocuğunun çok sayıda oyuncakla mutlu olacağını düşünen ailelere "Yeter, almayın!" diyormuş. Ticaret yapan birinin bunu söylemesinin ne kadar zor olduğunu düşünürsek, Cemile Hanım’ın bu işe nasıl gönül verdiğini anlamış oluruz.

Bugün bayram çocuklar; haydi şimdi oyun vakti! Unutmayın, oyun hayattır.
Yazının Devamını Oku

Kemiklerinize sahip çıkın

13 Aralık 2007
Sağlıklı bir vücut için kemiklerin güçlü olması çok önemli. Belirli bir yaştan sonra yaşanan düşmelerde kırılan kemiklerin kaynamasının ne kadar güç olduğunu yakınlarımızda yaşadığımız tecrübelerden iyi biliyoruz. Bel omurumun düzleştiğini öğrendiğimde henüz 30’lu yaşlarımın başındaydım. Neden düzleştiğini tam olarak bilemedim. Ancak arada eğilip, tekrar ayağa kalkmaya çalıştığımda iki büklüm olduğum zamanlarım çoktur. Bunda Nehir’in katkısını göz ardı etmem haksızlık olur. Çünkü geçen seneye kadar Nehir’i kucağımda taşıdım. Ancak belimin ağrısında Nehir’in ağırlığından çok kızımı taşımama kızan annemin delici bakışları daha etkili olmuştur.

İskeletimin bu yaşta yamulmasının başka bir nedeni daha var. Süt içmiyorum. Ne çocukluk dönemimde böyle bir alışkanlığım vardı ne de yetişkinliğimde... Hamileliğim boyunca kalsiyum ihtiyacımı haplarla karşıladım. Neyse ki kızım bana çekmedi. Altı yaşına kadar bazı günler bir litreye yakın, çoğunlukla da yarım litre süt içti. Altı yaşına kadar büyüme sütü daha sonra da normal süt tüketti. Ama şimdi her gün süt içme alışkanlığını kızım da kaybetmiş durumda.

Bu konuya el atmam gerektiğini Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Profesör Tanju Besler ile yaptığımız sohbetten sonra kesinkes anlamış bulunuyorum. Düşünsenize günde bir litre sağlıklı sütün vücuda katkısını; 17 kilo elma, üç kilo çavdar ekmeği veya 13,5 kilo sığır eti yiyerek sağlayabiliyoruz. Kemiklerin güçlü olması o kadar önemli ki. Belirli bir yaştan sonra yaşanan düşme olaylarında kırılan kemiklerin kaynamasının ne kadar güç olduğunu yakınlarımızda yaşadığımız tecrübelerden iyi biliyoruz.

Tüketim çok az

Artık sabah programlarında ünlü sanatçıların yerini beslenme konusunda uzman olan hocalar aldı. Söyledikleri o kadar önemli ki... Ekran başındakiler ellerinde kalem káğıt söylenenleri not alıyor.

Ülkemiz beslenme durumu yönünden hem gelişmekte olan hem de gelişmiş ülkelerin profiline sahip. Ama halkın beslenme durumu bölgelere, mevsimlere, sosyo-ekonomik düzeye ve kentsel-kırsal yerleşim yerlerine göre önemli farklılıklar gösteriyor. Her türlü ürünün yetiştiği ülkemizde sorun, besin yetersizliğinden ziyade toplumun beslenme konusunda yanlış uygulamaları.

Tanju Besler Hoca, Türkiye genelinde gıda tüketimine bakıldığında, tahıl ve tahıl ürünlerinin tüketiminin ilk, sebze tüketiminin ikinci sırada geldiğini söyledi. Süt ve süt ürünlerinin yeterli miktarda tüketiminin her yaş grubu için önem taşıdığını vurgulayan Tanju Besler’e göre ülkemizde süt içme alışkanlığı yaygın değil. Yapılan araştırmalarda sütün tüketim oranı yüzde 9 civarında çıkıyor. Kişi başına yıllık süt tüketimi sadece 24 litre. Oysa bu miktar birçok Avrupa ülkesinde 100 litrenin üzerinde.

Güneşle aranızı düzeltin

Kalsiyum tüketimi ile kemik yoğunluğu arasında sıkı bir ilişki var. Süt ve süt ürünlerinin kemik yoğunluğunun en üst noktaya ulaştığı yirmili yaşlara kadar tüketilmesi, kemik yoğunluğunun artmasına neden oluyor. Tanju Hoca hangi yaşta olunursa olunsun günde en az iki su bardağı süt veya süt ürünleri tüketmesi gerektiğini vurguladı. Günde bir bardak süt içen bir çocuk, protein ihtiyacının yüzde 35’ini, kalsiyum ihtiyacının yüzde 52’sini, B12 vitamini ihtiyacının yüzde 98’ni karşılıyor.

Türkiye’de 8 milyon civarında osteoporoz hastası varmış. Kemiklerin güçlü ve sağlam kalması için gereken kalsiyumun büyük bir kısmının kaybolması anlamına gelen osteoporoz, genellikle ileri yaşlarda görülse de temeli çocukluk ve ergenlik dönemine dayanıyor. Osteoporoz, en çok menopoz dönemindeki kadınları etkiliyor. Hocaya insanların süt konusunda kafasının karışık olduğunu, günlük mü, yoksa uzun ömürlü süt tüketimine mi yönelmeleri gerektiğini bilmediklerini sordum. İki çocuğu olduğunu söyleyen hoca kendi evinde uzun ömürlü süt tükettiklerini ve haftada bu miktarın 12 litreyi bulduğunu söyledi.

Ayrıca güneşin etkisini de göz ardı etmeyin. Gerçek bir D vitamini deposu olan güneşten faydalanmanın püf noktaları var. Mesela 11.00-14.00 saatleri arasında güneşe çıkıyorsanız günlük D vitamini ihtiyacınızı 20 dakikada karşılarsanız. Günün diğer saatlerinde ise en az 45 dakika güneşte kalmanız yararlı olur. Camın arkasından aldığımız güneşin hiçbir yararı olmadığını söylemeliyim.

Profesör Tanju Besler’in yanından ayrılırken kendi kendime bir söz verdim. Bundan böyle ailece düzenli süt içeceğiz.

Kendinizi test edin

Osteoporoz yönünden risk altında olup olmadığınızı saptamak için bu testi yapabilirsiniz. Sorulara evet ya da hayır yanıtını verecekseniz.

1) Aile bireylerinizden herhangi birinde hafif bir-çarpma veya düşme sonrasında kalça kırığı meydana geldi mi?

2) Herhangi bir kemiğinizde hafif bir çarpma veya düşme sonrasında kırık meydana geldi mi?

3) Üç aydan daha uzun süre kortizon kullandınız mı?

4) 3 santimetreden daha fazla boy kaybınız oldu mu?

5) Sık ve uzun süreli ishal olur musunuz? (Çölyak hastalığı veya crohn hastalığı nedeni ile)

6) Daha önce kemik mineral yoğunluğunuz ölçüldüğünde yetersizlik saptandı mı?

7) 45 yaşından önce mi menopoza girdiniz?

8) 12 ay veya daha uzun süre adet görmediğiniz oldu mu?

9) Her gün sigara içer misiniz?

10) Her gün kolalı içecek ya da 4 fincandan fazla kahve tüketir misiniz?

11) Her gün düzenli olarak egzersiz yapar mısınız? (Yürüyüş, koşu, aerobik)

12) Her gün önerilen miktarda süt tüketir misiniz? (Günde en az 2 su bardağı süt)

13) Her gün önerilen miktarda süt ürünleri tüketir misiniz? (Günde 2 káse yoğur, 2 kibrit kutusu büyüklüğünde peynir)

14) Gün ışığından yararlanır mısınız? (Yüzünüz, elleriniz, kollarınız günde en az 15 dakika güneş ışığıyla temas eder mi?)

NOT: Bu sorulardan herhangi birine ’hayır’ yanıtı verseniz bile risk grubunda yer aldığınız için bir uzmanla görüşmeniz tavsiye ediliyor.

Yeni yıl kartı oldu

AÇEV (Anne Çocuk Eğitim Vakfı) tarafından düzenlenen, çocukların sanata ve eğitime erken yaşta başlamalarını desteklemeyi ve aileleri bu konuda bilinçlendirmeyi hedefleyen "7 Çok Geç" kampanyası kapsamında gerçekleştirilen "Renklerle Oynayalım" projesinde 15 anne ve 56 yaş grubundaki çocukları Günseli Kato liderliğinde çalışmıştı. Çocukların Kato’yla birlikte büyük keyif alarak hazırladıkları resimler, ünlü ressamın usta dokunuşları ile renk cümbüşünü andıran özel kolajlar haline gelmişti. Geçtiğimiz aylarda Joker/Maxitoys’un girişimleri ile İstanbul Metrocity’de sanatseverlerin beğenisine sunulan eserler, tebrik kartlarına da ilham verdi. İstanbul’da ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde sergilenmeye devam etmesi tasarlanan eserler, AÇEV tebrik kartları olarak tüm Joker Maxitoys mağazalarında, 10 adedi 12 YTL’den satışa sunuldu. Kartların satışından elde edilecek gelirin tamamı AÇEV’e bağışlanacak.
Yazının Devamını Oku

Asabiyet her çocuk için farklıdır

6 Aralık 2007
Bazı çocuklar, duygularındaki yoğunluğu içekapanıklık şeklinde yaşarken, bazıları ise agresif davranışlar şeklinde dışa vururlar. Çocuklarda asabiyet, yaş dönemlerine göre farklılık gösterebilir. Bilgisayarın karşısında çok uzun süre kaldığımda gözlerim kanlanır. Arkadaşlarım "gözün kızarmış" dediğinde "Yok kızarmadı, gözümü kan bürüdü" diye dalga geçerim. İnsanın gözünün öfkeden kör olması kadar tehlikeli bir durum yoktur. Uzun yıllardır (ki bu Nehir’in doğumuyla başlar) öfke kontrolü konusunda kendimi geliştirdiğime inanıyorum. Eskiden sabun köpüğüne sinirlenirdim, ama şimdi durum çok farklı. Belki biraz yaşın da etkisi var. Yaş küçükken öfke büyük, yaş büyüdükçe öfke azalıyor ya da daha kontrol edilebilir bir hál alıyor.

Mesela, öfke Nehir’de tersine işliyor. Nehir önce öfkeleniyor, olayı anlayıp dinledikten sonra sakinleşiyor. Aslında Nehir’i sakin bir çocuk diye tanımlamak istiyorum, ama zaman zaman yaptığı çıkışlar bu sakinlik tanımını yerle bir ediyor.

Uzmanlara göre çocuklarda asabiyeti, içinde bulundukları döneme göre değerlendirmek gerekiyor. Çünkü asabiyet her çocuk için farklıdır. Her çocuk asabiyeti farklı şekillerde yaşar ve yansıtır. Bazı çocuklar duygularındaki yoğunluğu içekapanıklık şeklinde yaşarken, bazı çocuklar agresif davranışlar şeklinde; sosyal ilişkilerde uyumsuzluk, arkadaş ilişkilerinde uyum sorunları, agresivite şeklinde yaşayabilir. Asabiyeti ise yaşanan duygu sorunları ve sonrasında bunun ifadesi şeklinde tanımlamak mümkün.

Dönemsel farklılıklar olur

Peki, bazı çocuklar neden daha asabidir? Bu sorunun yanıtını İstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi doktorlarından Uzman Psikolog Aynur Sayım’dan aldım:

"Çocuklarda asabiyet, dönemlere göre farklılık gösterebilir. Bir dönem için asabiyet olarak düşündüğümüz hareketleri, bir başka dönem için bu şekilde nitelendirmeyiz. Mesela 3 yaşındaki bir çocuğun sinirliliği, yaşadığı dönem itibariyle normal olabilir. Tabii derecesi çok yoğun değilse... Bunun nedeni, 3 yaşına kadar çocukların benmerkezci olmalarıdır. Bu dönemde dünya onların etrafında dönüyordur. Dolayısıyla engellendiklerinde, oyuncakları ellerinden alındığında sinirlilik göstermeleri, gelişimleri açısından anormal bir durum değildir. Daha ileri yaşlarda ise çocuk aynı tepkiyi gösterdiğinde, bunu normal kabul etmeyip, altında yatan nedenleri araştırırız. Belki de çocuğun gösterdiği asabiyetin nedeni paylaşmayı bilmemesi veya bir başka sorunun dışavurumudur."

Uzman Psikolog Aynur Sayım, ergenlik döneminde asabiyet artışı olabileceğini ifade ediyor. Kendi ergenlik dönemime gittiğimde dışa vurmasam da içimdeki isyan ve öfkenin çocukluk ve yetişkinlik dönemine göre yüksek olduğunu itiraf etmeliyim. Aynur Sayım da ergenlik döneminde, çocuk kimliğinden yetişkin kimliğine geçiş dönemi olduğu için gençlerin duygularını daha az kontrol edebildiklerini söylüyor.

Sayım, "Bu dönemde duygular çok yoğun yaşanıyor; kızgınlıklar, sevinçler, öfkeler çok daha yoğun oluyor. Ama her şeyden önce gencin bedeninde birtakım hormon değişimleri oluyor. Beden imajını, çevrenin düşüncelerini daha fazla önemsiyor. Ergenlik, aileden kopuş ve arkadaş çevresinin devreye giriş dönemi oluyor. Onun için aileye karşı agresyon bu dönemde daha fazladır. Hele ki tutumlarda hatalar varsa, kuşak çatışması yaşanıyorsa, gence müdahale fazlaysa sorunlar daha yoğun olabiliyor. Gençlerde öfke kontrolü zayıf olduğu için bu dönemde aileler zor durumlar yaşayabiliyor" uyarısında bulunuyor.

Bedeninde yakınmalar duyar

Öfkelendiğimizde tansiyonumuz çıkabiliyor. Çocuğun vücudunda da asabiyetin etkilerini görmek mümkün. Çocuklar asabiyete bağlı baş ağrısı, mide ağrısı, karın ağrısı yaşayabiliyor, hatta zaman zaman bunu kullanabiliyorlar. Sinirliliğin bedeni etkilediğini unutmayarak duyarlı olmak gerekiyor. Gereğinden fazla yakınma varsa, bu ayrımı bilmek, gözlemek ve gerçekten sebep neyse onu ortadan kaldırmak en sağlıklısı...

Bazen çocuğunuz size mesaj vermek için de asabileşir. Anne-baba arasındaki kavgalar, tartışmalar, aile ortamının huzursuz olması, çocukla doğru iletişim dilinin kurulamaması, anlaşılamama gibi durumlarda çocuklar tepkilerini asabileşerek gösterebilirler. Aslında genelde çocuk "beni anlayın" derken dikkati kendisine çekmek ister.

Hayatın her anında olduğu gibi, öfke konusunda da çocuğa doğru model olacak kişiler bizleriz. Nehir zıvanadan çıktığında kızıyorum, çünkü bizim evde zıvanadan çıkan kimse yok. Öyleyse yanıtsız kalan bir sorum var: Bu çocuk asabi halleriyle kime çekti acaba?

Çocuklar hangi nedenlerle asabileşir

Psikiyatrik sorunlarda: Çocukluk döneminde birtakım psikiyatrik rahatsızlıklar devrede olduğu zaman (Hiperaktivite, dikkat eksikliği, davranış bozuklukları)

Dürtü kontrolü problemlerinde

Davranış bozukluklarında: Çocukta davranış bozukluğu olması durumunda yine aynı sorunlar yaşanabiliyor

Tutum farklılıklarında: Ailedeki tutum farklılıkları da çocukların asabi olmalarında faktördür

Kardeş kıskançlığı sebebiyle: Kardeş etkeni varsa işin içinde, çocuğun asabiyeti artabiliyor
Yazının Devamını Oku

Kimi sese kimi ışıga ihtiyaç duyar

29 Kasım 2007
Bazı çocuklar öğrenme konusunda engelli değil, biz onlara öğretme konusunda engelliyiz. Parlak öğrenciler zaten kolay öğreniyor. Ama performansı düşük çocuklara farklı yöntemler uygulamak gerekiyor. Her akşam evde aynı tantana... Küçük hanım ödevin yarısında salona geliyor, o dakikadan itibaren çıt çıkmasın istiyor. Abartmıyorum, annemle sohbetimizin neredeyse her cümlesinin arasına giriyor. "Kızım rahatsız oluyorsan odanda çalış" cümlesi de onun için bir şey ifade etmiyor. Yok, ödevlerine salonda devam edecek ve hiçbirimiz sesimizi çıkarmayacağız. Nerede böyle bolluk! Annemin "Biz misafirin yanında, gaz lambasında ders çalışırdık, gıkımızı çıkarmazdık. Şimdi evde küçük çocuk olsaydı ne yapacaktın?" sözleri de hayır etmiyor. Biz söylüyoruz, biz dinliyoruz.

Nehir’i anlamaya çalışıyorum, ders çalışma stiline karışmak istemiyorum, ama beni çileden çıkardığı zamanlar oluyor. Benim kızım ne ’analitikler’ ne de tam olarak ’globaller’ grubuna giriyor. Onun iki düşünme biçimi arasında gelgitleri yüzünden ben de şaşkına düşüyorum.

Ben, olayları algılama ve düşünme biçimimle globalim. Biliyor musunuz, insanın hangi grupta olduğunu bilmesi çok önemli. Bunu bilirseniz başarı oranınız o kadar yüksek oluyor, zor ve yeni bir bilgiyi daha kolay öğrenebiliyorsunuz. Hatırlarsanız geçen yıl "Çocuğunuzun öğrenim stilini keşfedin" başlığı altında dünyada çok konuşulan öğrenme stilleri teorisinden bahsetmiştim. Bu teorinin mimarı Prof. Dr. Rita Dunn, Ekim ayında İstanbul’daydı. Önümüzdeki aydan itibaren Türkiye’de Öğrenme Stilleri Merkezi olacak Bilfen Okulları’nda düzenlenen sempozyumda 500 kişiye konuştu. Ama ben yazmaya ancak fırsat buldum.

79 yaşındaki Prof. Dr. Rita Dunn, 40 yıllık biriminde geldiği noktayı öyle güzel özetledi ki, 2 saat boyunca salonda bir kişi bile uyuklamadı. 50 yıl önce öğretmenliğe başladığında öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklardan bahsedildiğini söyleyen Dunn, uzun bir süre gözlem ve deneylerle öğrencilerin nasıl öğrendiklerini belirlediklerini anlattı. Sempozyumda öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum, çünkü en azından hem kendinize hem de çocuğunuza yararlı olacağına inanıyorum.

Çocuğunuz size benzemeyebilir

Anaokulundan üniversiteye kadar herkes öğretilenleri dinliyor ama herkes öğrenemeyebiliyor. Çünkü herkesin öğrenme stili farklıdır. Yeni ve zorlayıcı bilgi, yanlış bir stille öğretilemiyor. Bizler genellikle farklı öğrenme stili olan kişilerle evleniyoruz. Genellikle analitik düşünen bir kadın, global düşünen bir erkekle evleniyor ya da tam tersi oluyor. İki çocuğunuzdan biri size, diğeri eşinize benziyor.

Eğer çocuğunuzda öğrenme sorunu varsa, durup nedenlerini düşünün. Acaba bilgiler doğru şekilde öğretiliyor mu? Çocuklarımıza genellikle "Eve git, parlak ışık altında, sessiz bir ortamda, sandalyede dik oturarak çalış" diyoruz. Ama bu yanlış bir öneri.

1979 yılında yapılan bir araştırmada, her öğrencinin bir öğrenme stili, her öğretmenin de öğretme stili olduğu belirlenmiş. Öğrenci ve öğretmenin eşleştiği sınıflarda başarının daha yüksek olduğu görülüyor. Genel bir durumdan söz edersek, öğretmenlerin yüzde 65’i analitik, öğrencilerin ise yüzde 85’i global... Ne yazık ki, analitik öğretmenler global öğrencilere ders veriyor. Bu nedenle ortaya kötü sonuçlar çıkıyor. Bazı çocuklar öğrenme konusunda engelli değil, biz onlara öğretme konusunda engelliyiz. Parlak öğrenciler zaten kolay öğreniyor. Ama performansı düşük çocuklara farklı yöntemler uygulamak gerekiyor.

Kızlar ve erkekler farklıdır

Mesela analitik çocuklar ışığa ve sessiz ortama ihtiyaç duyduklarından, onlar için sessiz bir ortam yaratmak gerekir. Global düşünen çocuklar ise ses isterler. Bu nedenle ders çalışırken müzik dinlemek onların öğrenmelerini olumsuz değil, tam tersine olumlu etkiler.

Çocuğunuz ders çalışırken aynı zamanda bir şeyler de atıştırdığında ona sinirlenmeyin ya da engellemeyin. Çünkü çocuğunuz global (bütünsel) düşünüyorsa, bir şeyler yeme ihtiyacı hissedecektir. Analitikler ise çalışırken bir şey yemek istemezler. Analitik düşünenler ışığa global düşünenlerden daha çok ihtiyaç duyarlar.

Kızlar ve erkekler arasında da stil farklılıkları vardır. Küçük kız çocuklarının motor koordinasyonu aynı yaştaki erkek çocuklara göre erken gelişiyor. Kızlar daha fazla kelimeyle konuşuyor. Unutmayın, milli öğrenme stili diye bir şey yok ama çocuklara kendi stillerini öğretmek gerekiyor.

Analitik öğrenenler

Bu tür öğrenciler adım adım öğrenir; önce parçaları görmeyi tercih eder.

Mantığa dayalı olarak öğrenmeyi tercih eder.

Detaylar üzerine odaklanır.

Çalışma alanı düzenli ve organizedir.

Bazen detaylarda kaybolup bütünü fark edemeyebilir.

Renklere sadece bakar, hoşlanır.

Otoriteye saygı duyar.

Sorumluluk sahibidir.

Kendini motive edebilir.

Planlı-organizedir.

Sabah saatlerinde çalışmayı tercih eder.

Global öğrenenler

Öncelikle konunun bütününü (büyük resmi) görmek ister.

Konunun genel çerçevesini gördükten sonra detayları daha iyi öğrenir.

Detaydan başlandığında konuya adapte olmakta güçlük çeker ve bazı detayları kaçırabilir.

Çalışma alanı dıştan dağınık gibi görünür ama kendisine özel bir düzeni vardır ve bu düzeninin bozulmaması önemlidir; o karışıklık içinde aradığını bulur.

Bazen orta düzeyde stres altında daha verimli olur, çünkü stres dikkatini daha uzun süre odaklamasını, daha iyi konsantre olmasını sağlar.

"Neden bunu öğreniyoruz?", "Bu önemli mi?", "Bunu daha sonra yapsak olmaz mı?" gibi sorular yöneltir. Bu tip öğrenci itiraz ediyor zannedilebilir, oysa onun öğrenme yolu budur.

Globaller için resim ve renkler çok önemlidir, renklere ihtiyaç duyar.

Risk alabilir.

Dışarıdan motivasyona ihtiyaç duyar.

Aynı anda beş işi birden yürütebilir.

Evde nasıl bir ortam yaratılmalı?

Geleneksel yaklaşıma göre, öğrencilere ders çalışırken veya sınavlara hazırlanırken başarılı olmaları ve verimli çalışmaları için birtakım şartlar öne sürülür. Örneğin; çalıştığı masanın veya odanın düzenli olması, masada ve sandalyede oturarak ve uzun süre kalkmadan ders çalışması, odanın sessiz olması veya müzik dinlememesi, ders çalışırken bir şeyler atıştırmaması... Öğrenciden bu koşullara uygun davranması beklenir. Evde ve okulda öğrencinin doğasına uygun olmayan bu tarz yaklaşımlar, uzun vadede öğrenmenin hızını kesen en önemli nedenlerdir. Oysa çocuğunuzun nasıl düşündüğünü bildiğinizde, onun başarısı için uygun ortamı yaratmanız mümkündür.

Çocuklar 2007’nin yıldızlarını seçiyor

3. Jetix Çocuk Ödülleri Türkiye için aday belirleme süreci başladı. Jetix kanalı, çocuklar, www.jetix.com.tr sitesini ziyaret ederek müzik, spor ve TV dünyasından sevdikleri ünlüleri aday göstermeye davet ediyor.

Türkiye’de ilki 2005 yılında düzenlenen Jetix Çocuk Ödülleri için sanatçılar, ünlüler heyecanla oylamanın sonucunu bekliyorlar. Çünkü seçimler tamamen çocukların tercihiyle yapılıyor. Herhangi bir öneri ya da önceden belirlenen bir aday listesi olmaksızın çocukların kendi tercihlerini yazmasıyla ortaya çıkan liste oylamaya konuluyor.

Geçtiğimiz yıl tam 100 bin çocuk Jetix Çocuk Ödülleri için oy kullandı. Böylesine büyük bir katılımla gerçekleşen seçim sonuçları sanat, televizyon ve spor dünyası tarafından ciddiyetle karşılanıyor.

Ünlülerin seçilme süreci iki aşamadan oluşacak. İlk aşamada çocuklar www.jetix.com.tr sitesini ziyaret ederek toplam yedi kategoride oylamaya dahil etmek istedikleri ünlüleri aday gösterecek. 5 Aralık’ta son bulacak ilk aşamada her bir kategori için beş aday belirlenecek. Oylamanın ikinci aşaması ise 08 - 31 Aralık 2007 tarihleri arasında gerçekleşecek. Ödüller şubat ayında İstanbul’da yapılacak törenle sahiplerini bulacak.
Yazının Devamını Oku