Murat Üryan

Türkiye’deki eğitim kaygısı

25 Ekim 2018
Kartal’ın gelecekte alacağı eğitim sistemiyle ilgili duyduğum kaygılardan dolayı bir mektup yazdım.

En son Kartal dünyaya geldikten sonra yazı yazmış ve sonrasında hayatın temposuna ayak uydurarak yazılara uzun bir ara vermiştim. Geçen süreçte her baba gibi farklı tecrübeler edinip, baba olmayı hala öğrenmeye devam ediyorum.

Kartal’ın gelecekte alacağı eğitim ve hatta Türkiye’deki eğitim sistemiyle ilgili duyduğum kaygılardan dolayı 15 Ağustos 2017’de aşağıdaki mektubu BİMER’den gönderdim. 1 yıldan fazla geçen zamanda BİMER’in adı değişti CİMER oldu. Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz’dı şimdi ise yeni bakanımız Ziya Selçuk oldu. Ben de cevap alamadığım mektubumu yineledim. Şimdi sizlerle yazmış olduğum mektubu ve gelen cevabı olduğu gibi paylaşıyorum. Doğrusu kendi adıma cevap alabilmek umut verici bir gelişme olup, böylesine tatmin edici bir cevap almak ise mutluluk verdi.

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk,Öncelikle ben 31 yaşında Müslüman, Milliyetçi, Cumhuriyetçi ve Vatanını seven bir Türk genciyim. Hiçbir siyasi görüşe dayanmadan bu mektubun size iletilmesi umuduyla yazıyorum.3 yaşında bir oğlum var ve geleceğinde alacağı eğitim konusunda duymuş olduğum endişelerden dolayı rahatsızım. Ülkemiz doğal zenginlikleriyle, 3 tarafı denizlerle kaplı olup, aynı zaman da Marmara Denizi gibi iç denize sahip bir coğrafyada yer alan ülkemizden yüzme şampiyonları, yüksek dağlarımızın olduğu yerlerden kayak şampiyonları çıkarmamız gerektiğini düşünmekteyim.Beden dersi gibi çoğu öğrencinin boş geçen ders olarak gördüğü ders yerine, devlet okullarında en azından sahil şeridindeki şehirlerimizde beden dersi yerine yüzme dersleri, yüksek dağlarımızın yer aldığı Erzurum, Kayseri, Bursa, Van, Ağrı, Kars gibi şehirlerimizde kayak dersleri öğrencilerimize imkânlar dâhilinde verilse, ülkemizin gelecekte elde edebileceği başarılar açısından çok daha iyi olmaz mı?

İç Anadolu da yer alan şehirlerimizde gençlerimizi olimpiyatlara, güreşe, atletizme, futbola, basketbola, voleybola teşvik edip yönlendirsek çok daha güzel olmaz mı?Müzik dersinde şimdiye kadar tüm öğrencilere zorla flüt çalmayı öğrenmeye zorladık durdurduk. Bugüne kadar flütle ilgili olarak başarı elde edebilmiş tek bir Türk var mıdır? Belki çocuğumuzun bağlama, piyano çalmaya yeteneği ya da merakı var. Flüt çalmak yerine çocuklarımızın müziğe mi yoksa spora, resim yapmaya, sanata, bilime hangi dalda yetenekleri varsa o alanda ilerletmeye çalışmıyor, teşvik etmiyoruz?Tek bir üniversite sınavını kazanabilmek için çocuklarımız yıllarca didinip çalışıyor ancak o gün başarısız olurlarsa sanki hayatlarının kararacağını sanarak yetişiyorlar. Globalleşen dünya da örnek alınacak ve ülkemizde uygulanabilecek birçok eğitim sistemi varken sürekli kendi eğitim sistemimizle oynayarak çocuklarımızın geleceğiyle oynamak nedendir?Çocuklarımıza eğitim hayatlarının ilk yıllarında uygulamalı olarak trafik kuralları ve çevre eğitimi, milli güvenlik ve sağlık, din ve ahlak bilgisi eğitimlerini önce biz aileler sonrasında ise tamamlayıcı olarak okullarda alanlarında deneyimli ve tecrübeli öğretmenlerimiz tarafından verilmesi gerekmektedir.Ülkemizdeki birçok ziraat mühendisi gencimiz artık okudukları bölümlerin dışında bankalarda, fabrikalarda, özel şirketlerde bambaşka işlerde çalışmakta, hayatlarını devam ettirmek zorunda kalmaktadırlar. Bu gerçekleri görmezden gelmek artık mümkün olmamaktadır. Eğitim sistemimizde köklü ve ciddi bir değişimin gereklilikleri doğmuştur. Tüm dershaneler özel okullara çevrilmiş ve eğitim artık bir sektör, ticaret kapısı olarak görülmekte bundan dolayı da eğitim kalitesinde ciddi bir düşüş yaşanmaktadır.Bu konuların Milli Eğitim Bakanlığında komisyon kurularak Profesörler, Öğretmenler, Öğrenciler ve velilerinde görüşleri alınarak çok daha sağlıklı bir eğitim sisteminin temellerinin oluşturulmasına yardımcı olacağı kanaatindeyim.

T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER)’ ne 15.08.2017 tarihinde yapmış olduğunuz 1701186213 sayılı başvurunuz 22.10.2018 tarihinde PROGRAMLAR VE ÖĞRETİM MATERYALLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI tarafından cevaplanmıştır: 

Sayın İlgili,

Bakanlığımızın eğitim politikaları ve öncelikleri; öğrencilerimizin millî, manevi, evrensel değerlere sahip; hem akademik hem de sosyal anlamda başarılı olabilen; teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilen; kendisine, toplumuna ve farklı kültürlere karşı yüksek düzeyde farkındalıkla saygı duymayı başarabilen hayata hazır, mutlu ve sağlıklı bireyler yetişmesini sağlamaktır.

Yazının Devamını Oku

Mucize’nin hayat çığlıkları…

19 Haziran 2015
Tüm baba adaylarına ve baba olmayı düşünenlere tavsiyem doğumda eşlerinin elinden tutup onun gözlerinin içine bakarak mucizenin çığlıklarını beraber duymanızdır.

9 ay boyunca oğlumun annesine elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. Beklenen gün gelip çattığındaysa bu desteği son ana kadar bırakmamak için doğumda da onun yanında olmak istedim. Biraz tereddütlerim olsa da bu mucizevi anda onun yanında olmayı başardım.

Tüm baba adaylarına ve baba olmayı düşünenlere tavsiyem doğumda eşlerinin elinden tutup onun gözlerinin içine bakarak birkaç saniye sonra kucağınıza alacağınız mucizenin çığlıklarını beraber duymanızdır. Eşiniz ameliyathanede doğum yaparken sizde dışarıda hem eşiniziniz hem de bebeğinizin sağlığı hakkında endişe edip dokuz doğurmaktansa o an yanında olup hayatınız boyunca unutamayacağınız bir deneyimi birlikte yaşamak inanılmaz bir duygu olacaktır.

İnanın korkulacak hiçbir şey yok tam tersine o an öyle bir cesaret geliyor ki sanki dünyanın en cesur adamı siz oluveriyorsunuz. O andan itibaren zaten siz çocuğunuz için artık bir kahraman olacaksınız. Hayatınız boyunca koruyup kollayacağınız, gözünüzden bile sakınacağınız yavrunuz ailenizin bir parçası oluyor.

Oğlumuz Kartal’ın o ilk çığlıklarını duyduğumda aklıma gelen ilk şey Cem Karaca’nın yıllar önce seslendirdiği “Doğarken ağladı insan bu son olsun bu son” şarkısının sözleriydi. Her anne baba çocuğunun ağlamasına dayanamaz ama o ilk ağlama mucizenizin ciğerlerinin havayla buluşup hayata gözlerini açması için şarttır ve bu çığlıkları duyduğunuzdaki mutluluğun ise tarifi imkânsızdır. Şarkının devamındaki sözler ise bir anne babanın çocuğuna söyleye bileceği en güzel dizeler olsa gerek…

“Bugün sen çok gençsin yavrumHayat ümit neşe doluMutlu günler vaat ediyorSana yıllar ömür boyuNe yalnızlık ne de yalan üzmesin seniDoğarken ağladı insan bu son olsun bu son…”

Doğumu atlattık ama ya sonrası... Hayata gözlerini yeni açmış bir bebek ne Cumhurbaşkanı bilir ne de Başbakan, hayat ona güzel :) Tek derdi var karnını doyurmak, bunu anlatabilmesi için tek iletişimi de ağlamak. Allah oğlumuz Kartal’ı sağ salim kucağımıza almayı nasip eyledi. İsteyen herkese de bu duyguyu yaşatıp, yokluklarını aratmasın.

Annelik sanırım kadınların genlerinden gelen ve bebeğini karnında 9 ay boyunca taşıdığı için (çoktan bir bağ kurulduğundan olsa gerek) doğar doğmaz adapte olunabilen bir duygu olabilir. Babalık ise erkeklerin hemen adapte olamadığı zamanla yaşayarak öğrenebileceği bir duygu, 2 hafta geçmesine rağmen hala kucağıma aldığımda bu benim mi diye bakıyorum. “Baba ya da baba bana para ver” dediğinde tam olarak bir baba olduğumu anlayacağım herhalde diye düşünsem de herkes merak etme çok çabuk alışırsın diyor. Şu an için üzerime düşen görevler sadece kucağımda gaz çıkarıp, uyutmak ve evin eksiklerini gidermek olsa da zamanla sorumluluklarımın daha da artacağının bilincindeyim. Annelerin görevleri ise saymakla bitmez. Her şeyin gün içerinde başa dönüp tekrar ettiği kısır bir döngünün yaşandığı bu süreçte annelere olabildiğince psikolojik olarak destek olmak gerekiyor. Yoksa bu süreci yönetmek çok daha zor bir hal alıp işler bir anda çıkmaza girebilir.

Yazının Devamını Oku

Bir kadına ancak karnındaki bebek tekme atabilir

1 Haziran 2015
Eşimin ilk tekmeyi hissettiğinde attığı çığlığı sanırım hiç unutmayacağım.

Hamileliği yaşayan ve o ilk tekmeyi hisseden tüm anneler sanırım o andaki heyecan ve korkularını hayatları boyunca unutamayacaklardır. Eşimin ilk tekmeyi hissettiğindeki attığı çığlığı da sanırım ben hiç unutmayacağım. İlk tekmeden önceki hareketlerin genelde tarifi baloncuklar, kelebeğin kanat çırpması ya da karnın içinde gaz dolaşması şeklindeydi. 7.ayı bitirip 8. aya girdiğimizde ise o ilk tekmeleri dışarıdan gözlemlemek bile çok heyecan verici diyebilirim. Her yemekten sonra anne karnındaki o hareketler ve yer değiştirmelerse gözle görülür hale geliyor.

Uyumak için yattığımızda, sağına yatan eşim tekmelerin sıkılığından dolayı sola yattığında hareketlerin kesilmesi ile uykuya dalabiliyordu. Ancak son muayene de doktorumuzdan öğrendiğimiz ise bu tekmeler onun sağlıklı ve normal şekilde hayatına devam ettiğinin göstergesi olduğuydu. Ne kadar çok tekme ve hareket o kadar çok bebeğin mutlu olduğunun bir işaretiymiş.

Doğumdan sonra bebeğe kimin bakacağı tüm çalışan anneler ve babalar için sanırım sorunların en başında yer alıyordur. Bir bebeği en iyi büyütecek kişi annesinden başkası değildir. Hayat şartlarının gereksinimlerinden dolayı annenin çalışması gerektiği durumlarda ise imdada anneanneler ya da babaanneler yetişiyor. Henüz doğmadan hayatımıza yön vermeye başladı bile. Avrupa yakasından Anadolu yakasına taşınarak bize kıta değiştirtmeyi başardı.

Son yıllardaki hamilelik dönemiyle ilgili en yeni adetlerden biri de (tabiri yerindeyse eski köye yeni adet) “Baby Shower” biz baba adaylarına çok uzak ve saçma gibi görünse de anne adayını mutlu eden güzel anlardan biri.

Kısaca bahsetmek gerekirse bir arkadaşınız sizi bir bahaneyle evine davet ediyor. İçeri girdiğinizde sizin için toplanmış diğer arkadaşlarınızı ve özenle yapılmış hazırlıkları görüyorsunuz. Böylesine hoş bir sürpriz hamileliğinin son demlerinde olan her anne adayı için kuşkusuz büyük bir moral kaynağı. Amerika’dan ithal edilen ve son yıllarda toplumun her kesiminde hızla yaygınlaşan bu organizasyonun adı: Baby Shower. Amerika’da 1950’lerde ilk defa Baby Shower partisi düzenleyen neslin çıkış noktası, doğumdan önce anne adayına keyifli bir gün yaşatmak olduğu kadar bebeğin temel ihtiyaçlarını da karşılamakmış.

Bizim Baby Shower’dan birkaç kareyi de sizlerle paylaşmak istedim.

Yazının Devamını Oku

Mucizeye isimlerden isim beğenmek…

27 Nisan 2015
Hiçbir anne baba bebeğine isim verirken, büyüdüğünde ismini beğenmeyeceğini ve değiştirmek isteyeceğini düşünerek isim koymaz.

Mucizeye isimlerden isim beğenmek doğuma kadar olan süreçlerin en zorlarından biridir. Zaman zaman çeşitli isimler popüler olmuş. Dizi karakterleri, futbolcular, ünlü sinema oyuncuları birçok bebeğe isim verirken ilham kaynağı olmuştur. Bebeğinize isim verirken büyüklerde müdahil olup, kendi anne babalarının isimlerini de vermek isteyebiliyor ya da sizin vermek istediğiniz isme karışabiliyorlar. Bundan nasibimi ben de aldım diyebilirim.

4 torun sahibi annemin şimdiye kadar torunlarının ismine hiç karışmazken benim vereceğim isme karışacağı tuttu. Çevrenizdeki insanlardan da alternatif isimler üretilmesine rağmen o kadar çok ismin içerisinden yine de isim bulmakta zorluk çekiyoruz. En yakınımızdaki insanlar yakın zamanda kendi bebeklerine aynı ismi vermiş olabiliyor. 

İsim seçerken o kadar çok şeye dikkat etmeye çalışıyoruz ki, Kur’an-ı Kerim’den olsun, hiç kimse de olmasın, farklı olsun, Türkçe olsun, tek heceli olsun, anlamı güzel olsun diye uzayıp gidiyor. Seçici oldukça da isim bulmak zorlaşıyor. Birçok insan hemfikirdir herhalde, bebeğinize ne isim verirseniz o ismi hayatı boyunca taşıyacak ve karakterinde etkili rol oynayacaktır.

Hiçbir anne baba bebeğine isim verirken, büyüdüğünde ismini beğenmeyeceğini ve değiştirmek isteyeceğini düşünerek isim koymaz. Ancak son yıllarda mahkeme kararıyla isim değiştirmek kolaylaştığından ismini değiştirenlerin sayısının oldukça fazla olduğunu tahmin etmek çok da zor değil. Buna tabii nüfus memuru mağdurlarını da eklemek gerekir.

Büyüyüp okula başladığında arkadaşları tarafından ismi ya da soyadı ile alay konusu olan çok çocuk vardır. Zaman zaman bizler bile bu tarz şakalara maruz kalmış olabiliriz. Bizim de çocuklarımıza isim verirken daha seçici olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Henüz kesin karar verebilmiş olamasak da şimdilik en ağır basan isim “Kartal” oldu. Henüz doğmadan yakın çevremiz tarafından “Kartal” olarak benimsendi ve seviliyor. Doğuma 1 ay kalmış olmasına rağmen bizim için bir diğer tartışma konusu Kartal’ın yanına bir isim daha versek mi kararsızız.

Eminim tüm anne babalar da mucizelerine isim verirken seçici olmuşlardır ve kararsız kalmışlardır. 

Yazının Devamını Oku

Mucizenin ilk kalp atışları…

16 Mart 2015
Beni neler beklediğini az çok biliyordum ama hiç bu kadar heyecan verici olacağını tahmin edemezdim.

Kadınlar kutsal birer anne adayı olarak bu mucizeyi yaşarken biz babalar da bu mucizeye daha yakından tanıklık etmeliyiz demiştim. İlk doktor muayenemizde eşimin yanında olup bu heyecanı birlikte yaşamalıydım. İlkler gerçekten özel ve güzel oluyor. Hamileliğin 5. haftasındaki bu ilk kontrole gitmeden önce internetten edindiğim bilgilerle dersime çalışmıştım. Beni neler beklediğini az çok biliyordum ama hiç bu kadar heyecan verici olacağını tahmin edemezdim.

Ultrasondan o ilk kalp atışlarını duymak inanılmaz bir şey, sanki hızla çarpan kendi kalbimin sesini bir cihazdan duyar gibiydim. Bu mucizenin kalp atış sesiydi. Böyle bir tecrübe yaşarken doktora da merak ettiğim her şeyi sorup cevaplarını alma fırsatım da oldu. Göbek kordonunu ultrasonda görebiliyordum. Bir sonraki kontrole kadar çok daha hızlı bir büyümenin gerçekleştiğini ve hiçbir zaman bu kadar hızlı bir büyüme döneminin de olmadığını öğrendim.

Ben bu kadar heyecanlıyken eşim hala içinde bir şeylerin büyüdüğüne inanamıyordu. Neyse ki ilk ayları çok rahat geçirdi. Hafif mide bulantılarının yanında ekşi limon ve turşu gibi kolay bulunabilecek yiyecekler aşererek bana çok fazla zorluk çıkarmadı. Ekşi ve turşu aşerince cinsiyet konusunda herkesin bir fikri oluyor, zaten tahmininiz ne olursa olsun %50 tutturma şansınız var. Ancak tahminlerin neredeyse %80’i kız bebeğimiz olacağı yönündeydi. Geriye kalan %20 ise tamamen muhalefet olmak için erkek diyenlerden ya da erkek anne-babası olmanın daha güzel olduğunu söyleyenlerden oluşur.

Açıkçası kızların babaya daha düşkün olduğundan mıdır, babaya aşık olduklarından mıdır bilmiyorum ama benim de içimden geçen kız babası olacağımdı. Bir arkadaşım kızların 18 yaşına kadar babalarına aşık olduklarını sonraysa elin oğluna aşık olduklarını söyleyip bu tezi çürütmek istese de kızlar her zaman babalarına aşıktırlar ve babaları gibi bir erkekle evlenmek ister. Kızlar için babaları hayatları boyunca onları koruyup kollayan birer kahramandır.

Kız bebek doğurdu diye annelerin ve sırf kız olarak dünyaya geldiği için kız bebeklerin öldürüldüğü toplumlarda cinsiyet ayrımının neden yapıldığını anlamam mümkün değil. Ataerkil bir toplumdan da gelsek, erkek çocuk soyun devamı anlamına da gelse hiçbir şey cinsiyet yüzünden ölümü açıklayamaz.

Eşim bebeğimizin cinsiyetini öğrenir öğrenmez telefon açtığında tabii benim de tahminim kız olmuştu. Hatta eşim erkek olacağını duyduğumda sevinmediğimi mutlu olmadığı mı bile söyledi. Erkek ya da kız olması, sağlıklı dünyaya gelmesinden daha önemli değil. Üstelik erkek babası olacağıma da çok ama çok sevinmiştim belki de telefondan bu heyecanımı ve sevincimi belli edememiştim. Oysaki babamın beni Beşiktaş maçlarına götürdüğü gibi artık benim de Beşiktaş maçlarına götürebileceğim bir oğlum olacaktı. Buna nasıl sevinilmez ki?

Ekşi ve tatlı aşerme hakkındaki tüm söylenenlerin de her zaman tutmadığını anlamış olduk. Herhalde vücudun o an neye ihtiyacı varsa canı da onu çekiyordur.

Bir sonraki konumuz “mucizeye isimlerden isim beğenmek” beni takip etmeye devam edin…

Yazının Devamını Oku

Bir babanın gözünden mucizeye tanıklık etmek

9 Mart 2015
Bu köşede bir baba adayı olarak kendi kişisel deneyimlerimi ve yaşadıklarımı sadece çevremdeki baba adayları ile değil sizlerle de paylaşacağım.

Evliliğimizin 4. yılı bittikten sonra çocuk sahibi olmaya karar verebildik. Karar verebildik diyorum çünkü böyle bir şeye karar vermek ve hazır olmak diye bir şeyin olmadığını da anladık. Evlendikten belli bir süre sonra çocuk yapmıyorsanız, “ herhalde bunların çocuğu olmuyor” diye insanların akıllarında soru işaretleri oluşmaya başlıyor. Çocuk sahibi olacağımızı öğrenenlerden “tedavi yeni mi yanıt verdi” diyen de olmadı değil. Toplumumuzdaki genel algı "insanlar sadece çocuk yapmak için evlenirler" olduğundan her soruya her cevabı maalesef veremiyorsunuz.

Teyzemin söylemiş olduğu sözler ise gerçekten aklımdan çıkmıyor. Anneanne ve babaannelerimiz o zamanının koşullarında çocuklarının geleceklerini düşünmeden 5-6 çocuk dünyaya getiriyorlarmış. Bir sonraki nesil 2-3 çocuk dünyaya getirdikten sonra çocuklarının geleceklerini düşünür olmuş. Recep Tayyip Erdoğan sürekli her ne kadar 3 çocuk için diretse de biz yeni nesil gençlik, daha çocuk dünyaya getirmeye karar vermeden çocuğumuzun geleceğini düşünür olduk. Bilinçli birer anne-baba olmak için elimizden gelenin en iyisini yapmak için çabalıyoruz.

Baba olacağımı öğrendiğimde bir mucizeye tanıklık edeceğimi hiç düşünmemiştim. Ömrümün sahibi, hayatımın anlamı, sevdiğim kadından baba olacağımın haberini aldığımda tüm algılarım kapanmıştı. Söylenen hiç bir şeyi duymuyor, anlamıyor ve algılayamıyordum çünkü, artık tek düşündüğüm şey vardı o da baba olacağımdı. Sanırım o anki heyecanımı, şaşkınlığımı kelimelerle tarif etmem çok zor. Beni ancak sadece ilk kez baba olacağını öğrenen erkekler anlayabilirler.

Tüm kadınlar hamile kaldıklarında bir mucizeyi dünyaya getirmenin karmakarışık duygularını yaşıyorlar ve biz erkekler bu mucizeye tanıklık etmekle yetinebiliyoruz. Dünya üzerinde bildiğim kadarıyla bu mucizeyi yaşayan tek erkek Thomas Beatie var. Onun hikayesi ise oldukça ilginç. Sonradan cinsiyet değiştirerek erkek olmuş ancak eşi Nancy’nin geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle hamile kalamadığı için cinsiyet değiştirme sürecinde rahmini aldırmayarak 3 çocuk dünyaya getirmiş.

Her şeyin hep küçüğü daha çok sevilir derler ama bu sevgi sanırım çok farklı, sıklıkla duyardım bu lafı "anne-baba olunca siz de anlarsınız" diye... “Baba olacağımı öğrendiğim andan itibaren çevremdeki bebeklerin ihtiyaçlarını anlatmak için nasıl tepkiler verdiğine ve davranışlarına daha çok dikkat edip, sanki hepsi benim çocuğummuş gibi gözlerinin içine bakar oldum”. Bir çocuğu mutlu etmenin, onun yüzündeki bir gülümsemenin dünyalara bedel olduğunu anladım.

Bir bebeğin nasıl dünyaya geldiğini biyolojik ve fizyolojik olarak incelemeye başladığınızda nasıl bir mucizeye tanıklık ettiğinizi anlayabilirsiniz. Baba adayı olduğumu öğrendiğimden itibaren internetten hamilelik süreciyle ilgili bilgileri, blogları inceliyor ve köşe yazılarını takip etmeye, kitapları okumaya çalışıyorum. Tüm babalara tavsiye edebileceğim bir kitap bile var. Her ne kadar yeni okumaya başlasam da çok faydalı olduğunu söyleyebilirim. Nick Harper bir baba olmanın deneyimiyle bebek bezinden taşımaya, beslenmeden, banyo ve uykuya dair tüm pratik bilgileri “imdat baba oluyorum” adlı kitabında okuyucularıyla paylaşmış.

Doğuma yaklaşık olarak 11 hafta kaldı. Ben de bu köşede bir baba adayı olarak kendi kişisel deneyimlerimi ve yaşadıklarımı sadece çevremdeki baba adayları ile değil sizlerle de paylaşacağım. Umarım beğenir ve keyifle okursunuz.

Kadınlar kutsal birer anne olarak bu mucizeyi yaşarken biz babalar da bu mucizeye daha yakından tanıklık etmeliyiz.

Yazının Devamını Oku