Merve Nur Çimen

Duygulara Kucak Açmak

23 Haziran 2020
Sevinç, heyecan, merak gibi olumlu yelpazede bize kendimizi capcanlı hissettiren duygular; üzüntü, korku, utanç gibi rahatsızlık verici olduklarında kaçma hissi uyandırır. Bu acı verici duyguları bastırmak için verdiğimiz her beyhude çaba, o duyguların getirdiği bilgelik yüklü mesajları da görmezden gelmemize neden olur.

Yalnızca bedensel olarak değil, duygusal olarak da bağlantı kurduğumuz dünyada, duygularımız bizim yol gösterici pusulalarımızdır. Hava durumu gibi her an var olan duygular, içinde bulunduğumuz durumla nasıl ilişkilendiğimizi ve o ana dair ruhsal durumumuzu bize anbean gösterir. Yapmaya çalıştıkları şey, yüzleştiğimiz durumlarla başkalarının değil kendi doğrularımıza en uygun şekilde yol almamızı sağlamaktır. Zorlandığımızda hissedilen acı duygu bize ‘’Bu sana uygun değil’’ diyecek; bizi değerlerimize ve kendiliğimize daha uygun bir yola, daha uygun seçimlere sevk edecektir.

Ne duyguları uçlarda yaşamak ne de onları görmezden gelip bastırma çabasına girmek insana fayda getirir. Bastırılan içerik asla yok olmayacak ve iletilmek istenen mesaj kendine imkân bulduğu ilk dakikada çok daha şiddetli bir biçimde açığa çıkacaktır. Duygularla esas yapmamız gereken bize verdikleri mesajı anlamak, hangi amaçla orda bulunduklarını kendimizi onlara açarak anlamaya çalışmaktan geçer. Örneğin, öfke problemleri yaşadığını söyleyen biri için bu duygu, kurtulması gereken bir problem olarak algılanmaktansa, bir gösterge olarak ele alınmalıdır. Dünyada değer verdiği bir şey, bir durum, sık sık tehdit altındadır ve bu onu sürekli olarak uyanık ve uyarılmış bir halde durmaya sevk ediyor olabilir. Duygularının, korunması gerektiği mesajını verdiği o değerin ne olduğunu keşfetmeli ve kişi onu uyaran durumlarda farkındalık kazanmalıdır.

Teknolojinin tüm hayatımızı kapladığı ve hayat akışının müthiş bir hız kazandığı mevcut ortamda, dış dünyadan kopup kendimize odaklanmak kolay değil. Günlük hayatın gidişatında oradan oraya savruluyor, gerçekten ihtiyacımız olanın farkında olmadan, çoğu zaman diğerinin beklentilerine göre, ne istediğimizi bile bilmeden yaşıyoruz. Bizi konfor alanımızdan çıkaracak her türlü zorluğu örtbas ederek, mücadeleden kaçarak, bizi kendimizle ilgili mücadeleye sevk edecek her türlü ihtimalin de üzerini örterek aslında hem kendimize hem dünyaya yabancılaşıyoruz. Doğal bir akış içinde deneyimlenmesi gereken tüm bu olumsuz duygulardan kaçış, kimimizi alkol kimimizi antidepresanlara sevk ederek onları görmezden gelmeye iter durumda. Tüm bu karmaşada bizi kendimizle yeniden temas kurmaya, kendimizi yeniden anlamaya sevk eden duyguları anlamak zor ve kaygılı. Bizlere, hayatımızı yeniden şekillendirmemiz için hala seçeneklerimizin olduğunu hatırlatan, çekirdeği kaygı yüklü ama görünürde sürekli değişken, insan olmanın doğal bir hali bu. Olumsuz duygularımızı bertaraf etmemek, bu kaygının amacına uygun olarak hareket etmesine ve bizi yeniden güçlendirerek hayatımızın kontrolünü elimize almamıza yaramakta.

Duygularla daha sağlıklı temas için ne yapmalı?

Hem kendinizi hem başkalarını hissedilen duygular yüzünden suçlamıyor olmak bunun altın kuralıdır. Duygular kontrolümüzde olmadan bir amacı gerçekleştirmek için gelir. Her duygu, hayatımızda yönümüzü bulmamızı kolaylaştıran çok değerli birer mesajdır. Hem olumlu hem olumsuz olarak yaşantılayabileceğimiz her duyguyu sevecen bir arkadaş, değerli bir misafir gibi algılayabiliriz. Geldiklerinde onları güzel ağırlamalı, ihtiyaçlarını gözetmeli ve kabaca kapı dışarı ederek değil, vakti geldiğinde güzelce uğurlayarak muamele etmeliyiz.

İçinizdeki duygu, tümüyle buyur etmesi çok korkutucu bir duygu gibi görünebilir. Şefkat ve anlayışla davranılan her parçanız gibi o duygu da doğal bir akışla bu süreci en az zarar ile tamamlayacaktır. İfadelerine izin verdiğinizde sizi öldürmediğini fark edeceğiniz olumsuz duygularınızdan, daha güçlü bir öz kabul ve öz merhamet ile çıktığınızı göreceksiniz. Bu anlamda, hislerinize ve öz deneyimlerinizin size aktarmaya çalıştığı mesajlara güvenin.

Hayatta her zaman kederin içinde keyif, keyfin içinde keder vardır. Önemli olan tüm bunları sağlıklı bir akış içinde deneyimleyebilmektir. Duygular da aynen bir okyanus gibidir. Bazen bir fırtına ile kabarır, köpürür, içinizi ürpertir. Bazen yatışır, rüzgârı ve kokusu size keyif verir; ama sürekli ve sakin dalgalarla hep orada olduğunu hatırlatır.

Yazının Devamını Oku

Mutluluğa Giden En Kral Yol

23 Mayıs 2020
Zor durumlarla sınanırken, yolunda giden ufacık bir gelişme ya da minik bir iyilik için bile hissedebildiğimiz minnettarlık duygusu, hayatımız normal seyrindeyken genelde uçup gider. Peki, bu duyguyu normal zamanlarda da benzer yoğunlukta hissedebilmenin, hep aradığımız mutluluğunun gizli bir sırrı olduğunu söyleseydim ne yapardınız?

Bazı zamanlar, onları mutlu edecek her şeye sahip olmalarına rağmen mütemadiyen çökkün ve kötü alışkanlıklar batağındaki varlıklı insanların haberlerini okuyup hayret ederiz. Mutluluğun maddiyatla ölçüldüğü bu yanılsama ise bizleri, günlük koşuşturma içinde biraz yavaşlayıp güzellikleri görmek yerine, hayatımızda eksik olan her yeni şeyin peşinden koşmaya iten kısır bir döngüye sürükler. Israrla deneyimlediğimiz ama mutlulukla ilgisi olmadığının farkına çok zor vardığımız bu çaba, etrafımızdaki birçok örnekle de birleşince bize çok önemli bir gerçeği hatırlatır. Herkesin her an sahip olabileceği minnettarlık, mutluluğa giden en kral yoldur.

Kısaca minnettarlık, dünyada sahip olduğunuz, deneyimlediğiniz, gözlemlediğiniz durumlara dair odağınızı pozitif tarafta tutarak bunlara dair farkındalık geliştirmektir. Çünkü lütuf olarak kabul ettiğimiz şeyler, gerçekte nasıl olduklarından çok, bizim onları ne şekilde algıladığımızla belirlenirler. Bu, hayatınızdaki her şeyin iyi gittiği yönünde kendinizi inandırma çabasından farklıdır. Kastedilen minnettarlığın, daha iyilerinin sizi bulması için hareket edilen ‘karşılıklılık’ hissiyle bir ilgisi yoktur. ‘Yokluk’ hissindense ‘Var olana’ odaklanarak iyi şeylerin de olduğunun bilinçli farkındalığını yaşamaya verilen duygusal bir tepkidir. Şükran duygusuna sahip olmak, hayatta her şeyi kendi başınıza elde edemeyeceğiniz gerçeğinin farkında olup, hayatın size sunduklarını bilinçlilikle kabul edebilmektir. Bu tutumun, depresyondan kaygıya, hayat doyumundan sosyal ilişkilere kadar uzanan çok geniş bir yelpazede hayat kalitesini arttırdığı araştırmalarla desteklenmektedir.

Minnettarlık Nasıl Geliştirilir?

Daha müteşekkir bir insan olmaya dair tutumların en güzel yanı ise öğrenilebilir olmaları. Düzenli olarak ve vakit harcamadan yapacağınız basit egzersizler ile bunun hem kendiniz hem çevreniz üzerindeki olumlu etkilerini zamanla görebilirsiniz. Sayısız faydasına ek olarak, kendi hayatımızdan doyum alır hale geldiğimiz için bizleri, başkalarına karşı çok daha empatik ve yardımsever olmaya iten bu tutumdan bir an önce faydalanabilmek için birkaç pratiğe göz atalım.

1) Minnettarlık günlüğü tutun.

Her akşam, o gün içerisinde müteşekkir olduğunuz birkaç şeyi not edin. Bunlar, elbette hayatınızdaki çok büyük gelişmeler olmak zorunda değil. Yürüyüş yaparken ilkbaharın ılık rüzgârını teninizde hissetmek, süper market çalışanının size sıcak bir gülümsemesi, o gün hiçbir fiziksel rahatsızlık hissetmemiş olmak, lezzetli bir yemek tatmak gibi ufak, ama farkındalık geliştirilince büyük değişimler yaratabilecek şeyler de olabilir. Bir ay gibi bir sürenin sonunda bile bu günlüğe dönüp baktığınızda, hayattaki zevkleri ve ruh halinizdeki olumlu değişimi nasıl keşfettiğinize siz de şaşıracaksınız.

Yazının Devamını Oku

‘’Vazgeçmediğimiz İçin Gururluyuz’’ İtalyanların Gözünden Karantina

24 Nisan 2020
Birkaç ay içinde tüm dünyanın etkisini hissettiği pandemi, ülkelerin hem çalışma hem eğitim hayatını baskı altına almaya devam ediyor. Bu alanlarda hem maddi hem manevi en fazla kayıp veren ülkelerin başında gelen İtalya’da nüfusun neredeyse tamamı haftalardır karantina altında.

Son zamanlarda zorunlu karantinaların sıklaştırıldığı ülkemiz için, bu durumu uzun zamandır deneyimleyen ve virüsten en çok etkilenen yer olan İtalya’nın Bergamo ilinde yaşayan üç İtalyan’a deneyimlerini ve bizlere tavsiyelerini sordum.

Lorenzo D.

41 yaşında bir İnşaat Mühendisi olan Lorenzo, Bergamo’daki iş yerinin geçici olarak kapanması sebebiyle haftalardır evden çalışıyor. 

‘’Maalesef bu durum her işe uyarlanabilir olmuyor. Müşteriler ve meslektaşlar ile tüm koordinasyonları online platformlara taşımaya çalışıyoruz ve bu da belirgin bir yavaşlama ve aksamalara sebep oluyor. İş böyleyken en fazla fedakarlık ettiğimiz konu zaten sosyal yaşamımız oluyor.’’

Neredeyse iki aydır sadece tek bir kere alışveriş için dışarı çıkabilen Lorenzo, bu süreçte ne ailesini ne de arkadaşlarını görebilmiş.

‘’Yakın akrabalarımdan enfekte olduğu için hastaneye yatırılanlar oldu, eşler bile birbirlerinin yanında kalamadı. Ama günlük hayatımı en kötü etkileyen kısmı birkaç dakikada bir geçen ambulansların durmaksızın öten siren sesleriydi.’’

Türkiye’deki insanlara verebileceği en önemli tavsiyeleri sorduğumuzda ise Lorenzo, ‘’Evde durup yalan haber yaymaktan daha önemli işi olmayan insanların söylediklerine asla kulak asmayın. Bu süreçte sakin olun ve yavaşlayın.’’ dedi.

Yazının Devamını Oku

Karantinada Üretkenlik Baskısı

17 Nisan 2020
Telefonlarımızın ekranında ansızın önümüze düşen günlük ekran kullanım süresinin hepimizi şoke ettiği şu günlerde, üretkenliğimiz ile ilgili ikileme düşmemiz de maalesef kaçınılmaz oluyor. Eğer siz de sosyal medyada gezinirken ekmek ya da yoga yapan insanları görmekten sıkılıyor, ama hiçbirini yapmadığınız için küçük bir vicdan azabı da hissediyorsanız, yalnız değilsiniz.

Karantinada boş vaktimizi verimli değerlendirmeye yönelik popüler kültürün dayattığı söylemlerin, şu anda içinde bulunduğumuz sosyolojik durumun getirdiği belirsizlikle baş etmeye çalışan birçok insanda daha fazla kaygı yarattığı gerçektir. Aynı anda hem üretken hem tembel hissedebilen, bazen ne düşünüp ne hissedeceğine bile karar veremeyen herkes için belirtmek gerekir ki, aynen hislerimiz gibi deneyimlediğimiz şey de eşi benzeri olmayan tamamen farklı bir durum. Her gün duyduğumuz, gördüğümüz ya da maruz kaldığımız olaylar zihnimizde hiçbir kategoriye yerleştiremediğimiz türden. İşte tam da bu sebepten, yepyeni bir olaya uyum sağlama sürecinde, geleceğimizin bu denli belirsiz olmasının yarattığı kaygıdan hepimiz az çok payımızı alıyoruz. Her ne kadar bu durumla sağlıklı şekilde başa çıkmanın yollarından birinin zihni farklı aktivitelere yönlendirmek olduğu bilinse de, bunları yapmak istemiyor olmanız da gayet normaldir. Hepimizin aşina olduğu ihtiyaçlar hiyerarşisinde bile sağlık ve güvenlik ihtiyaçları karşılanmadan insanın kendini gerçekleştirebilmesi mümkün gözükmez. İçinde bulunulan belirsizlik ve endişe ile baş etme yöntemleri her birey için farklılık gösterirken, belli aktiviteleri herkesin yapması gerektiği gibi bir algının sizi tüketmesine izin vermeyin. Sadece bu duruma başarılı bir şekilde uyum sağlayabiliyor olmanızın bile bir iyi hal göstergesi olduğunu hatırlayın. Üretken olamasanız bile yine de önemli ruhsal ihtiyaçlarınızı mutlaka gözetin;

1) Kendinizi örseleme davranışından kaçının.

Uyum sürecinde kendinizi bazen yorgun, günlük aktivitelerinizden, düzeninizden, yeme alışkanlığınızdan ufak tavizler verirken bulduğunuz için kendinizi suçlamayın. Önce kendinizle barışık olmanızın süreçten sağlıklı bir şekilde sıyrılmak için önemli olduğunu unutmayın.

2) Hayatınızı başkalarınınkiyle kıyaslamayın.

Fazla sosyal medya kullanımı, kendinizi başkalarıyla kıyaslayarak, hayatınızda yapamadığınız ya da eksik yaptığınız şeyler üzerine daha fazla düşünmeye itip yetersiz hissettirebilir. Bu süreçte biraz yavaşlayın ve kendinizi yapmanız, yaşamanız, okumanız, deneyimlemeniz ‘’gerektiğini’’ hissettiren yorucu düşüncelerden azat edin.

3) Yardım isteyin.

İhtiyaç hissettiğiniz anda kimden ve nasıl psikolojik destek alacağınızı iyi bilin. Bu eşinizden destek istemek, ailenizle görüntülü konuşmak, muhabbetinin size iyi geldiğini hissettiğiniz bir arkadaşınızı aramak yahut şu anda birçok uzman tarafından sunulan sayısız psikolojik yardım uygulamasına başvurmak bile olabilir.

Yazının Devamını Oku

Canın Neden Sıkılıyor?

17 Nisan 2020
Gerek ruhsal gerek bedensel olarak sıkışıp kaldığımız bu günlerde, hemen hepimizin sıklıkla deneyimlediği can sıkıntısı halinin bize ne anlattığını hiç merak ettiniz mi?

Yaratılışımızda var olan her içgüdüsel tepkinin temelde fonksiyonel bir şeye hizmet ettiği bir gerçektir. Öfke, kaygı, depresif ruh hali ve benzeri her hal, daha geniş bir mercekte incelendiğinde hayatta kalma mekanizmamıza hizmet eden dinamiklerdir. Bu bağlamda sıkılmak da, mevcut koşullarda sahip olduğumuz uğraşların bizi yeterince tatmin etmediği durumlarda, yeni arayışlara girerek türümüzün devamlılığını etkin, üretken ve motive bir şekilde sürdürmemizi sağlayan bir ‘’harekete geç’’ çağrısıdır.

Sıkıntı olmadığında mekanizmamız duygusal, bilişsel ve sosyal olarak daha tatmin edici deneyimleri arayışa koyulmaz ve artık tatmin edici ya da ilgi çekici olmayan durumlarda sıkışıp kalır. Bireyler, sıkıntı sayesinde içinde buldukları durumun onlar için önemini sorgular ve şu anda yaptıklarının hedefleriyle uyumsuzluğunu keşfeder. Bizim için anlam ifade eden, yaşamamızı değerli ve anlamlı kıldığını hissettiğimiz işleri yaparken hep çok daha üretken ve mutluyuzdur. Doğamızın bize verdiği bu sinyal de, mevcut hedeflerimiz tatmin edici veya anlamlı olmayı bıraktığında yeni bir hedef arayışı için bizi motive eder ve uğraşlarımızın anlamlı olduğu yönündeki algımızı geri kazanmamıza yardımcı olur. Bizi şu andaki hedefimizden daha teşvik edici, ilginç veya zorlayıcı görünen bir hedefe ulaşmaya iten otonom bir uyaran olarak hareket eder (1).

Canımız Sıkıldığında Ne Yapmalı?

Herkes için cevabı farklı olan bu soruya popüler medyanın sayısız cevabı vardır. Kitap okumak, hobi edinmek, film tavsiyeleri, gezilecek yerler, oynanacak oyunlar, edinilecek beceriler gibi benim yazmaktan, sizin okumaktan yorulduğunuz klişelerden farklı olacak benim tavsiyem. Can sıkıntınızı dinleyin. Telefonunuzun şarjının bittiği, elektriklerin kesildiği, arkadaşlarınızın irtibat kurmadığı, kısacası dış dünyayla irtibatınızın kesildiği durumlarda kendinizle nasıl iletişim kurmanız gerektiğini öğrenin. Size, sadece sizinle ilgili olan çok önemli şeyler söylüyor ve içinizdeki potansiyeli açığa çıkarmaya çalışıyor olabilir. Can sıkıntısıyla baş etmeyi ve onu yapıcı aktivitelere yöneltmeyi öğrettiğiniz çocuklarınızın da, geleceklerinde hayattaki tüm aktiviteleri onları tatmin etmeyi bıraktığında alkol, uyuşturucu gibi alışkanlıklarda teselli aramayacaklarını düşünebilirsiniz.

Sıkıntıların önemi, bize hem dünya hakkında hem de kendimiz hakkında bir şeyler anlatması açısından açık bir şekilde görülmeli ve iyi irdelenmelidir. Can sıkıntınıza kulak vermeniz dileğimle…

Psikolog Merve Nur Çimen

Kaynak: (1) Bench, S. W., & Lench, H. C. (2013). On the function of boredom. Behav. Sci. 3, 459–472.

 

Yazının Devamını Oku