İpek Durkal

Dostum sen bana ne yaptın

7 Nisan 2012
Üniversite giriş sınavında en yakın arkadaşı tarafından kayıt bilgileri değiştirilen Sedat Toygar ile konuştum. Onun da bu olaydan çıkardığı bir ders var...

Geçen haftanın en çok konuşulan haberlerinden biri üniversite sınavına girmek için Kastamonu’dan Hakkari’ye giden Sedat Toygar’ın yediği dost kazığıydı.
İlkokuldan beri ayrılmaz ikili olan Sedat Toygar ve İsmail Kaya, sınav için başvuru harçlarını da bankaya birlikte yatırmıştı. Bu sırada arkadaşının TC kimlik numarasını öğrenen Kaya, birlikte okudukları Tosya Ticaret Lisesi’ne gitmiş, arkadaşı için yeni bir şifre istemiş, o şifreyle de arkadaşının kişisel bilgilerini değiştirmişti.
Sonuç: Sedat Toygar sınava girmek için Kastamonu’dan Hakkari’ye gitmek zorunda kaldı ve en yakın arkadaşıyla ilgili de savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Gelelim olayın diğer cephesine. Kaya bunu neden yaptı?
Önce, “Arkadaşım üniversiteyi kazanırsa ayrılacaktık, kazansın istemedim” dedi, sonra da “1 Nisan şakası yaptım, o da bana kızgın değil hatta onu Hakkari’ye ben yolcu ettim...”
Sedat Toygar’ı aradım. Hala burnundan soluyor. “Yok” dedi, “Affeder miyim, affetmem onu. Evet, yola çıkacağım gün evimize geldi, benden özür diledi ama affetmedim. Hakkında dava açılmasını bekliyorum. Hakkari’den dönüş yolunda söylediler ‘Şaka yaptım’ dediğini ve arayıp, ‘Sen ne biçim adamsın’ diye hesap sordum.”

AİLELER DE ŞAŞKIN

Siz bu kadar yakın arkadaşsanız, aileler de tanışıyordur. Onlar bir şey dedi mi?

Yazının Devamını Oku

Kimse engel olamayacak dedi ve dediğini da yaptı

31 Mart 2012
19 yaşındaki Dila Kunt’un ani ölümüyle kapanan ‘Kuşhan Konaklama Tesisleri’ 14 Nisan’da kapılarını açıyor.

Muzaffer Kuşhan, Polonezköy’deki zayıflama kliniğinde hayatını kaybeden Dila Kunt’un (19) ardından kapatılan kliniğini dört yıl sonra yeniden açıyor.
Daha önce yazmıştım, ortadan kaybolduğu dönemde Dubrovnik’te görüşmeler yapmış ve orada bir otelin içinde klinik açmaya çalışmıştı, olmadı.
Kunt Ailesi’nin kendisine açtığı maddi ve manevi tazminat davaları sürerken, ilk karar İstanbul Tabipler Odası’ndan gelmiş, Kuşhan 15 gün meslekten uzaklaştırma ve 1564 lira para cezasına çarptırılmıştı.
Aynı dönem bir gazeteye verdiği röportajda, “Tekrar klinik açacak mısınız?” sorusunu, “Tabii ki döneceğim ve işimi yapacağım. Kimse de engel olamayacak” diye yanıtlamış ve bu ölümün kimseyi etkilemediğini, tüm müşterilerinin kliniğin yeniden açılmasını dört gözle beklediğini söylemişti.
Bunun üzerine gazeteci sormuştu: “Vicdanınız rahat mı?”
Yanıt hayli soğukkanlıydı: “Benim vicdanım o kadar rahat ki, aklınız hayaliniz durur.”
Evet, aklımız hayalimiz duracak çünkü ‘Kuşhan Konaklama Tesisleri’ adını verdiği zayıflama kampını 14 Nisan’da yeniden açıyor. Bunu da ‘Beni dört gözle bekliyorlar’ dediği kilolu müşterilerine SMS mesajıyla duyurdu.

Pabucun damdaysa işin bitti

Yazının Devamını Oku

Mülteci kampından bana 3.8 milyar dolarlık piyango çıktı

24 Mart 2012
Geçenlerde Anisa Jackson Abasi Saitoti’den bir mail aldım. Burkina Faso’da bir mülteci kampından yazıyor. Babasından kalan 3.8 milyon doları alıp benim yanıma gelmek istiyor. Film gibi de bir hayat hikayesi var...

Son haftalarda mail kutuma, Google’dan yapılmış yarım yamalak Türkçe çevirisiyle birlikte tuhaf mesajlar düşmeye başladı. Özetle, bir genç kız yaşadığı mülteci kampında başına gelenleri acılar içinde anlatıyor. Ailesini öldürenleri gördüğünü ve bu yüzden katillerin peşinde olduğunu, hatta üvey annesinin de kendini öldürteceğini söylüyor. Bir film senaryosunu aratmayacak bütün bu hikayenin ardından esas konuya geliyor ve babasından kendisine kalan 3.8 milyon dolarlık mirastan bahsediyor. Bu mirası alabilmesi için benim yanıma gelmesi gerekiyormuş ama öncesinde benimle konuşabilmek için telefon numarama ihtiyacı varmış. Kamptan beni arayacak zaar...
Ayrıca bana iyi bir dost olacağını ve sadık kalacağını da anlatıyor. Konu, mirasın fonda olmasına kadar geliyor. Hatta bu paranın yüzde 25’ini bana vermeyi teklif ediyor...
Aynı mail bizim ekipten birkaç kişiye daha geldi.
Sonra bu mail dolandırıcılığını ciddiye alıp internette blogunda yayınlayanlar filan olduğunu da görünce, bir uyarı yapmak ihtiyacı hissettim. Ne de olsa ülkenin ‘Korgeneral’i Nejat Bek bile bu tuzaklardan birine düşmüş, kontör dolandırıcılarına 2 bin 600 lirasını kaptırmıştı. Benim başıma gelmez demeyin, size yollanan her mailin yönlendirdiği linki açmayın; bir yerden durup dururken size bir miras kaldı ya da ödül kazandınız sanmayın...

Aklım nerede kaldı

Ben burada ‘Aklım Sende Kaldı’ diyorum ama Gençtur, macerasever gezginlere başka bir şey soruyor: ‘Aklın Nerede Kaldı?’ Bir fotoğraf yarışması düzenleyen firma, aklınızın kaldığı yerde çektiğiniz fotoğrafı kendilerine göndermenizi istiyor. Böylece sosyal paylaşım sitesi üzerinden yapılacak oylamada en çok beğeni kazanan fotoğrafların sahipleri ödüllendirilecek. Son katılım 10 Nisan. 16 yaşından büyük herkesin katılabileceği yarışmanın şartnamesi www.genctur.com/yarisma adresinde duyuruluyor. Herkesin aklının kaldığı bir yer vardır değil mi?

Bizimkiler doğumumu haber verdi mi

Şirkette masamın üzerinde bir zarf. İçinden çıkan kartın üzerinde bir bebek fotoğrafı, bir de not: “Bebeğimiz Doruk Şenalp 09 Mart 2012’de, saat 09.10’da, ... Hastanesi’nde 4 kg. 100 gr., 50 cm olarak dünyaya geldi. Siz sevdiklerimizle bu haberi paylaşmak istedik.”

Yazının Devamını Oku

Amanın da kızım ne güzel çalarmış

17 Mart 2012
18 yaşından küçüksen eğer atış serbest! Pardon ‘çalış’ diyecektim.

Geçen hafta bizim ekipten Ceren Arseven alışveriş yapmak için akşamüstü saatlerinde çok bilinen bir marketin Cihangir şubesine gidiyor. Domates, patates derdine düşmüşken Ceren, başlarını tuhaf bir biçimde örtmüş olan iki genç kız bitiyor yanında. Kızların abartılı hareketlerinden rahatsız olup reyon değiştiriyor; tam o anda cep telefonunun da el değiştirdiğinden habersiz...
Marketten çıkıp taksiye binen Ceren, telefonunun kendisinde olmadığını fark edip geri dönüyor ve güvenlik kamerası kaydı izleniyor. Kızların, sihirbazlara taş çıkartacak bir el çabukluğuyla telefonu çantadan aldıkları görülüyor. Anında güven timleri çağrılıyor ve hırsızlık olayı tutanaklara geçiyor.
Yani Ceren de market çalışanları da polisler de üstlerine düşeni yapıyor.
Aradan üç gün geçiyor ve kızlardan biri bir başka hırsızlık olayında yakayı ele veriyor. Ceren’e de telefon geliyor, “Gelin teşhis edin” diye.
Ceren apar topar Beyoğlu Polis Merkezi’ne gidiyor. Giderken de, “Şeytana uymuştur... Kim bilir ne kadar üzgündür, pişmandır, ailesine durumu nasıl açıklar” filan diye hayıflanıyor. Bir genç kızın gururunu kırmamak için yüzleşmekten çekinen Ceren, karakola gidince kızla değil ama gördüğü durumla yüzleşmekte zorlanıyor.
16 yaşındaki E. A., bırak utanmayı, pişmanlığı, büyük bir rahatlık içinde, gülüyor, etrafıyla şakalaşıyor ve hatta polislere, “Hadi ya, gideyim ben artık. Yarın okulda iki sınavım var” diyerek mavra yapıyor. 

OTOMOBİLİ BİLE SON MODEL

Sonra ailesi geliyor karakola, kızlarını almaya.

Yazının Devamını Oku

Vapurda da konuşmayıverin

10 Mart 2012
Bu satırlar aracılığıyla cep telefonu şirketlerinden rica ediyorum, hatta onlara yalvarıyorum: Kullanıcılarınıza ‘Vapurda da rahat rahat konuşun’ gibi önerilerde bulunmayın... Vapurda da konuşmayıversinler! Denizi seyredin, martılara simit atın, gazete okuyun ama n’olur susun.

Karşımda büyük bir cep telefonu şirketinin billboard’ı... Telefon hatlarının her yerde rahatlıkla çektiğine vurgu yapıyor bir yandan da ucuz konuşma tarifelerini ilan ediyor. Kabul ediyorum, kullanıcı için çok önemli kriterler bunlar. Ancak bu avantajları duyurmak için kullanılan sloganlardan biri: ‘Vapurda da rahat rahat konuşun’...
Bu ne demek? “Siz rahat rahat, bağıra çağıra konuşun ve yanınızda oturanın yolculuğunu zehir edin” mi? Vapurda da konuşmayıverin! Denizi seyredin, martılara simit atın, gazete okuyun ama ne olur susun! Gerçi kime diyorum... Şirketler bile bu en basit görgü kuralından habersizse ve tüketiciyi yanlış yönlendiriyorsa, ben gerçekten boş konuşuyorum.
Daha önce, ‘Kokpit’ten yolculara sağlam fırça’ başlıklı yazımda da söylemiştim, ‘Her birimiz kendimizi, borsada milyon dolarlar yönettiğimiz ya da devletin stratejik karar mekanizmasının başında filan sandığımız için pek önemsiyoruz’ diye... Daha uçağın tekeri yere değmeden açılan cep telefonlarının başka ne anlamı olabilir ki? Terminale girene kadar dayanamıyorsan ya şirketin batıyor ya da bir yakının ölüm döşeğinde son nefesini vermek için seni bekliyor...
Uçak, metrobüs, otobüs, minibüs, vapur ne fark eder? Toplu taşıma araçlarında cep telefonuyla üstelik de yüksek sesle konuşmak büyük görgüsüzlüktür, çevrendekilerin hakkına tecavüzdür ve bunun ‘çok acil durumlar dışında’ bir kontrol altına alınması zorunludur!
Çünkü ben ve benim gibi pek çok kişinin artık tahammül sınırı tükenmiştir.

SERVİS OTOBÜSLERİNİN DE KABUSU

Misal, işyerinden yorgun argın çıkıyorsun ve kafanı servis otobüsünün koltuğuna dayıyorsun... Biraz düşüneceksin, dinleneceksin, hafif bir için geçecek belki... Ne mümkün! Arkandaki, yanındaki koltuğuna oturur oturmaz davranıyor cep telefonuna, annesi, arkadaşı, sevgilisi, artık her kimi bulursa, başlıyor ‘olağan boş konuşmasını’ yapmaya... “N’aber canım” ile başlayan, “Eee başka ne yaptın” ile devam eden...

Yazının Devamını Oku

Kiminle fotoğraf çektirdiğinize dikkat edin

3 Mart 2012
Geçen hafta ünlü bir modacının yabancı mankenlere fuhuş yaptırdığı için gözaltına alındığı haberini okuduk. İyi de bu kişi ne ‘ünlü’ ne de ‘modacı’ydı!

Hiç tanımadığınız biriyle yan yana çekilmiş bir fotoğraf hayatınızı kabusa çevirmek için yeter de artar bile...
Örnek çok ama en son örneği vereceğim. Hafta içinde gazetelere R.R. adlı bir ‘ünlü modacı’nın gözaltına alındığı haberi çıktı. Haber şöyle: “Uluslararası göçmen kaçakçılığı yapan bir şebekeyi altı aydır takip eden Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri operasyon düzenledi. Aralarında ünlü modacı R.R’nin de bulunduğu beşi yabancı uyruklu, 10 kişiyi gözaltına aldı. Şebekenin Ukrayna, Rusya ve Azerbaycan’dan defile için gelen genç kızlara fuhuş yaptırdığı ortaya çıktı.”
‘Ünlü modacı’ diye kimi kast ettiklerini merak ettim. Keza ülkemizde böyle ünlü bir modacı yok. Küçücük bir araştırmanın ardından öğrendim ki bu kişi, geçen aylarda Tarkan’ın bir konseri sonrasında kapıda Tarkan’ı bekleyip, bir hayranı gibi yanına yaklaşıp rica minnet bir kare fotoğraf çektiren ve basına, “Tarkan, konserini izleyen ve kendisini kulisinde ziyaret eden genç modacıdan konserinde giymek için deri bir yelek tasarlamasını istedi. Yeni koleksiyonunu tanıtmaya hazırlanan Ramazzo, ünlü şarkıcıya yakışır bir yelek hazırlayacağını söyledi” diye haber geçen Azeri uyruklu Ramazzo Roma adlı kişi...
Biliyorum çünkü Tarkan bu haberi görünce Ramazzo’nun kim olduğunu araştırtmış, karşılaştığı sonuçla beyninden vurulmuşa dönmüş, ekibine bundan böyle fotoğraf çekimi için kimsenin yanına yanaştırılmaması ricasında (!) bulunmuştu...

DOKUNAN MEKİK MODA AMAÇLI DEĞİL

Birincisi, bu kişi bir modacı değildir. İkincisi ‘ünlü’ hiç değildir... Eğer adı bir şekilde biliniyorsa, bir başka meslekten dolayı ve bir başka çevre içinde bilinmektedir... Üçüncüsü, ara ara basına servis yaptığı ve büyük bir talihsizlik eseri medyada yer bulan ‘Ramazzo Roma’nın ülkeler arası başarısı’ ya da ‘Yeni koleksiyonunu görkemli bir defileyle tanıtacak’, ‘Ramazzo Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında mekik dokuyor’ gibi hiçbir gerçekliği olmayan haberler, en ufak bir araştırma yapmadan haberi kullanan meslektaşlarımı yanıltmaktadır. Hoş bu haberlerde bir gerçeklik payı da var ama konu maalesef ‘moda’nın tamamen dışında!
Hah, neyi söylemeyi unuttum diyordum, Azeri manken Günay Museyeva hani Tolga Karel ile evlenen; bir röportajında şu iddialarda bulunmuştu: “Ramazzo’nun gerçek adı Ramaz. Gürcistan uyruklu. Beni dolandırdı sonra da eğer hakkında konuşursam yüzüme kezzap atmakla tehdit etti. ‘Tarkan’a deri ceket dikiyorum, Sibel Can’a kıyafet tasarlıyorum’ diye kandırıyor insanları. Onun işi modacılık değil muhabbet telallığı...” Kim bilir elinde Tarkan fotosu ve hakkında çıkmış ‘ünlü modacı’ haberleriyle kaç kişiyi kendine inandırdı, tuzağına düşürdü Ramazzo Roma...

Yazının Devamını Oku

Bu bakıcı nerede bulunur

25 Şubat 2012
Çocuk bakıcısının standartları TSE tarafından belirlendi. Biz bu özelliklere sahip olanlara ‘çocuk bakıcısı’ değil ‘dadı’ diyoruz, ki onlar da pek biz standart vatandaşın etrafında bulunmuyor.

Türk Standartları Enstitüsü (TSE) geçen hafta Türkiye’nin standartlara uygun çocuk bakıcısı profilini belirledi. TSE’nin hazırladığı ‘Çocuk Bakıcısı’ el kitabına göre, ideal çocuk bakıcısının sahip olması gereken şartlar Madam Rottenmeier’i bile gölgede bırakır. Çocuk bakıcılarının taşıması gereken niteliklerden bazıları şöyle:
- Meslek liselerinin çocuk gelişimi ve eğitimi bölümlerinden mezun olmak ve en az üç ay staj yapmak
- Çocuk psikolojisi, çocuklara yaklaşım ve öfke yönetimini bilmek
- Çocukların bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönden gelişmelerini ve iyi alışkanlıklar kazanmalarını sağlamak
- Çocuklar arasında çıkabilecek problemleri çözmek
- Çocukların hayal güçlerinin gelişimine yardımcı olmak
- Çocukların Türkçeyi güzel konuşmalarını sağlamak

Yazının Devamını Oku

Kaçın, Sevgililer Günü geliyor

11 Şubat 2012
Birkaç yıl önce bir Sevgililer Günü’nde Prag’daydım. Dünyanın en romantik şehri filan diye geçer ya, tek kırmızı kalpli süsü bir alışveriş merkezinde görmüş ve Sevgililer Günü’ne romantik şehirlerin hiç de bu kadar kırmızı bir anlam yüklemediğini öğrenmiştim

Oldum olası dayatma özel gün kutlamalarından rahatsız olurum. Belki annesini çok küçük yaşta kaybeden annemin bir Anneler Günü’nde, “Ben hiç annemin anneler gününü kutlayamadım” demesinden kaynaklıdır bilmiyorum ama ben Anneler Günü’nde annesi, Babalar Günü’nde babası, Sevgililer Günü’nde de sevgilisi olmayanı düşünürüm...
Birkaç yıl önce bir Sevgililer Günü’nde Prag’daydım. Dünyanın en romantik şehri filan diye geçer ya, tek kırmızı kalpli süsü bir alışveriş merkezinin giriş kapısında görmüş, hayretler içinde kalmış ve Sevgililer Günü’ne romantik şehirlerin hiç de bu kadar kırmızı bir anlam yüklemediğini öğrenmiştim.
Türkiye’deyse değil boğayı normal bir insanı bile çileden çıkaracak kadar kırmızı her şey!
Kalpler, güller, süsler, hediyeler, organizasyonlar, kırmızı konseptli partiler...
Şirketlerden yüzlerce mail geldi. Her biri Sevgililer Günü’ne özel ürününü, partisini, o güne özel konserleri anlatıp bilgilendiriyor. “Aşkınızı bilmem ne marka mücevherle ifade edin” diyen de var; bir ‘bilmiş kuş’ icat edip, sevgilinize ne alacağınızı ona sorun diyen de... Her birinin önünde, ‘İddialı ve zarif aşklar için’, ‘Aşkınızı sonsuzluğa taşımak için’ gibi zorlama basmakalıp cümlelerle...
Bakmayın siz benim Sevgililer Günü sevgisizliğime, çok insan önemsiyor bu günü.
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül de bunu bildiği için tıpkı yılbaşı gecesi olduğu gibi yine göz kamaştırıcı bir organizasyon hazırlatmış. Aşk şarkıları çalacak DJ’lerden tutun da ‘En İyi İlan-ı Aşk’ yarışmasına kadar türlü türlü aktivite gerçekleşecek Nişantaşı’nda.  

Yazının Devamını Oku