Ebru Alper

Genital Estetik: Neden, Nasıl?

2 Şubat 2021
Son 10 yılda tüm dünyada, özellikle kadınlar arasında her türlü estetik girişime olan talebin arttığını görmekteyiz. Internet ortamının kolaylıkla erişim sağladığı bilgi ve görsel paylaşımlar, kadınların da kendi vücutlarını daha yakından incelemesine ve kendi vücutlarında rahatsız oldukları noktaları değiştirmek konusunda daha talepkar olmasına yol açtı.

Bunun jinekolojideki yansıması olan “Kadın Kozmetik Genital Cerrahisi” son dönemin en popüler ve en hızlı gelişen alanı ve kadın genital organlarında estetik ve fonksiyonel amaçlı yapılan cerrahi ve cerrahi olmayan tüm uygulamaları içermekte. Başlangıçta bu uygulamalarla ilgili çekinceler varken, hızlı bir şekilde artan talepler sonucunda ve biriken bilimsel verilerle, artık doktorlar da hastalarına güvenilir tedavi seçeneklerini sunabiliyorlar.

Genellikle estetik kaygılarla dış görünüşü değiştirmek amacıyla yapılsa da, vajina ya da dış genitallerin boyutlarından, şeklinden duyulan memnuniyetsizlik, cinsel fonksiyonun düzeltilmesi ve ilişkideki uyumun artırılması, en önemli motivatörler.

En çok talep edilen iç dudakların küçültülmesi (labiaplasti) ve vajinal daraltma (vajinoplasti) olurken, mons pubis bölgesinden yağ alınması, vulvaya daha genç bir görünüm vermek için büyük dudaklara yağ enjeksiyonu yapılması, klitoral duyarlılığı artırmak için klitoris çevresindeki fazla ve kalın cildin çıkartılması (hudektomi) gibi işlemler de sıklıkla yapılmaktadır.

İşte bunlardan bazıları:

İç Dudak Küçültülmesi (Labiaplasti)

İç dudakların boyutlarının küçültülmesi, belirginliğinin azaltılması ve asimetrisinin düzeltilmesi gibi bir dizi prosedürü içermektedir. En sık görülen neden, estetik kaygılardır. Şekli ya da büyüklüğü kişiyi rahatsız edebileceği gibi, giyilen tayt, mayo, pantolon gibi kıyafetlerden iç dudakların kabarıklık yaparak belli olması da bu ameliyatın en sık nedenidir. Spor yaparken, bisiklet ya da at binerken hipertrofik labiaların vereceği rahatsızlık ya da ilişki sırasında yaşanan penetrasyon güçlüğü de fonksiyonel nedenler arasında sayılabilir.

Labiaplasti için farklı teknikler vardır. Her hastaya aynı teknik uygulanamaz, kişinin tercihleri ve anatomik yapısı göz önünde bulundurulmalıdır. Uygulanan teknikler; Lineer rezeksiyon, Z-plasti, V-plasti, modifiye V-plasti gibi tekniklerdir. En sık rastlanan komplikasyon, yara ayrışmasıdır. Tabii ki her cerrahi işlemde olduğu gibi, enfeksiyon ve kanama riski de vardır.

Operasyon lokal ya da genel anestezi altında yapılır. Dikişler genellikle sorunsuz iyileşir ve iz kalmaz. Operasyon sonrası bakım çok önemlidir. Sigara yara iyileşmesini olumsuz yönden etkileyebileceğinden, kesinlikle içilmemesi gerekir. Kişisel hijyene özen gösterilmesi, doktorlarca önerilen bakım ve uygulamaların düzenli olarak yapılması yeterli olacaktır. Ameliyat ciddi bir ağrıya sebep olmamakla birlikte, birkaç gün hafif ağrı, şişlik ve hafif lekelenme tarzında kanama olması normaldir.

Yazının Devamını Oku

Gebelik ve Covid-19: Şimdiye Kadar Ne Biliyoruz?

26 Ocak 2021
Tüm dünya için ciddi bir tehdit oluşturan ve hayatlarımızın akışını değiştiren Covid-19 hastalığıyla Aralık 2019’da tanıştık. Hastalık hepimiz için yeni ve bilinmezlerle dolu. Ancak vaka sayıları arttıkça, tabii ki bilgi birikimi de artıyor ve bugün özel gruplar üzerindeki etkileriyle ilgili artık daha çok şey biliyoruz. Bu özel grupların en önemlisi de, tabii ki gebeler...

Gebelerde influenza enfeksiyonunun oldukça ağır geçebildiğini, ölümlere neden olduğunu biliyoruz. Hatta bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü gebelere influenza aşısını zorunlu kıldı. Covid-19 ise aynı şeyi yapmadı. Gebelikte daha ağır bir tablo oluşması, genellikle kronik hastalıkları ya da eşlik eden sağlık problemleri olan gebelerde görüldü.

Yoğun bakıma giriş oranı genel popülasyondan farklı değil. Pek çoğu hastalığı asemptomatik olarak, yani belirti vermeden geçirebiliyor. Bir çalışmada, her 10 gebeden 2’sinin asemptomatik olduğu vurgulanmış. Hastalığı hafif bulgularla geçiren gebelerin oranı %85, ağır vakalar %2-7 arasında ki, bu da genel popülasyonla aynı.

Ancak, elbette gebelerin daha riskli olduğu bazı noktaları da göz ardı etmemek lazım. Bunların en önemlisi, tromboembolik komplikasyonlar, yani damar içi pıhtılaşma sonucu bir damarın tıkanması ve buna bağlı organ hasarı meydana gelmesi. Gebelik tek başına zaten pıhtılaşmanın artmış olduğu, tromboembolik olaylara zemin hazırlayan bir süreç. Bunun üzerine yüksek ateş ve akciğer bulgularıyla seyreden, hatta hastaneye yatmayı gerektiren bir Covid-19 enfeksiyonu eklendiğinde, bu risk katlanarak artacaktır. Bu nedenle, hastalığı çok hafif şikayetlerle geçirenler dışında ve tabii ki doktor kontrolünde olmak kaydıyla, kan sulandırıcı iğne tedavisi verilmesi gerekir.

Tanı için yapılan PCR testinin duyarlılığının %60-80 arasında değiştiğini biliyoruz. Ancak yine de tanıda altın standart, PCR testinin pozitif olmasıdır. Gebelerde yaklaşım biraz daha farklı olmalı, bir gebe kadın Covid-19 semptomlarıyla başvurduğunda, -testi negatif olsa bile- hasta olarak kabul edilmeli ve takibi ona göre yapılmalıdır.

Gebeliğin özellikle ilk 3 ayındaki yüksek ateş, bebekte yarık damak-dudak ve nöral tüp defekti gibi doğumsal defektlere yol açabiliyor. Ayrıca, düşükler intrauterin gelişme kısıtlılığına da neden olabiliyor. Ancak, pek çok viral enfeksiyonla görebildiğimiz ve COVID-19’da da beklediğimiz bu sorunlarda herhangi bir artış tespit edilmedi. Elbette ki bu veriler sadece şimdiye kadar kaydedilen vakalardan elde ettiklerimiz. Bilgi birikimi arttıkça, bulgular da değişebilir.

SARS-CoV-2 ile enfekte bir gebenin bebeğine anne karnındayken hastalık geçer mi?

Bu sorunun cevabını hepimiz çok merak ediyoruz. Şimdiye kadar elimizde SARS-CoV-2 virüsünün plasentayı geçip bebeği enfekte ettiğine dair kesin kanıtlanmış bir bilgi yok. Ancak şüpheli 3 vaka bildirildi.

Anne karnında bebek ölümü ve yenidoğan ölümlerinde COVID-19’la ilişkili bir artış tespit edilmese de, ağır vakalarda bebek ölümleri gözlenebilir.

Yazının Devamını Oku