Can Aydoğmuş

Elinizdekilerin kıymetini bilin ve mucizeler yaşayın...

4 Mart 2018
Harika bir Pazar günü geçirmeniz dileği ile herkese merhaba...

Bugün sahip olduğum çok değerli bir şeyi bir anlığına kaybedince bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Hayatımızın içinde her daim daha fazlasını istiyoruz. İsteklerimiz bazen sınır tanımıyor.

Mutlu olmak adına kendimize bir hedef koyuyoruz ve o hedefe ulaştığımız zaman ise onun mutuluğunu tam anlamı ile yaşamak yerine hemen bir sonraki hedefe odaklanıyoruz.

İlk önce  yemek, içmek, giyinmek gibi ilerleyen istekler okulumuzda popüler olmak, derslerimizde başarılı olmak , istediğimiz okulu kazanmak ile ilerliyor. Onlar oluyor, derken sevgilimiz olsun istiyoruz. İyi bir üniveristeye girmek istiyoruz. Üniversiteyi kazanıyoruz ama bu sefer iş endişesi başlıyor. İşe giriyoruz ama bu defa da iş hayatında başarılı olmak, yükselmek istiyoruz. Evlenince çok mutlu olacağız diyoruz, evleniyoruz. Eee sonra da çocuk istiyoruz. Çocuğumuz oluyor, çocuk için endişelenmeye başlıyoruz. O endişe bitmiyor, bir türlü bitemiyor...

Çocuğun sağlığı, okulu, büyümesi, işi derken ulaşmak istediğimiz sonuç değişiyor. Aslında en rahat ettim dediğimiz an bile hayatımızın içinde bir istek ve beklenti içindeyiz. Devamlı bir şeyleri kazanma çabası içinde elimizde bir kaç halatı tutmuş, kendimize doğru çekiyoruz.

Bu halatı çekme durumu bazen yanlız, bazen ise çok sayıda yardımcı ile olabiliyor. Tabii yanlız veya yardım edenler durumu aslında bizim sevgi kapasitemiz ile ilgili.

Ve gel gelelim endişe bizi sıkıştırıyor ve aslında bizim düşüncelerimizin ötesindeki güzelliklerin hayatımıza girmesine engel oluyor. Çünkü endişe ettiğimiz her an, kendimizi yokluk bilincine sokup, kara deliğin elimizdekileri de çekmesine izin veriyoruz. Halbuki yaşama güvendiğimiz zaman yaşam bize hediyelerini durmadan veriyor.

Sizlere şükran defterimin olduğundan ve her gün şükran defterine yazmanın öneminden bahsetmiştim. Bunu yapmaya başladığımdan beri hayatımda çok mucizeler yaşadım.

Yazının Devamını Oku

Ay Tutulması Sofrasında Cebimdeki Yabancı...

25 Şubat 2018
Ay tutulmasının büyüsünden hepinize merhaba...

Sevgili okurlarım, bildiğiniz üzere geçtiğimiz günlerde bir kaç farklı yazımın içinde ay tutulmasının ve güneş tutulmasının nasıl gerçekleri ortaya çıkardığını uzun uzun yazdım. Ay tutulmaları ve güneş tutulmaları hepimizin hayatındaki çok büyük değişimlerin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Özellikle bunun önemli örneklerinden birtanesi 1999 yılı...

Her tutulmanın kendi içinde bir eğitim sürecini ortaya çıkartışı, aynı zamanda geçmişte başlayan eğitim süreçlerimizi de bitirme özelliği var. Bu sene yaşadığımız ve yaşayacağımız tutulmalar 1999 yılının tutulmalarının ardından, 19 yıllık döngünün bitmesinden dolayı çok önemli bir yer tutuyor.

Çok kıymetli Cemalnur Sargut ile yaptığımız 4 bölümlük röportaj serimin ardından, bu akşam bambaşka bir konuda yazmayı düşünürken, kendimi sinemada çok sevdiğim bir isim olan Serra Yılmaz‘ın  yönetmenliğini yaptığı “Cebimdeki Yabancı” filmini seyrederken buldum.

Belçim Bilgin, Buğra Gürsoy, Çağlar Çorumlu, Serkan Altunorak, Şebnem Bozoklu, Şükrü Özyıldız ve Leyla Lydia Tuğutlu’nun oynadığı filmi her sahnesine, geçişlere, repliklere ve oyunculuklara aşık olarak izledim. Her birisini tek tek tebrik ediyorum.

Serra Yılmaz’ın yönetmenliğini yaptığı bu ilk filmi ile kalplerimizi fethettiğini söyleyebilirim.

Tabi filmi seyrederken tüm dünyada aldatan erkekler kadar kadınların da olduğu gerçeğinin, ilişkilerin içindeki gizli dinamiklerin, telefonların ve teknolojinin hayatımızda bizim farkında olduğumuzdan çok daha büyük bir yer tuttuğu olgusunun, çocukluğumuzdan beri tanıdığımız bir çok yakın aile üyemizi ve dostumuzu belki de derinlemesine tanımadığımız gerçekliğinin ve ebeveynlerin kendi hayatlarında yaşadıklarının çocukları üstündeki etkisi gibi birçok konu ile ilgili farkındalıklar yaşadım.

Ketojenik beslenme sürecinde olduğum ve şeker, karbonhidrat yemediğim 52. günümde, filmdeki yemeklerin ve sofranın ihtişamı beni etkilemedi desem yalan olur. Aman Tanrım ( Tanrı Türkçe bir kelime ve Tengri ‘den geliyor. ) ne yediniz ne yediniz diye içimden geçirdim. Ama kesinlikle “Cebimdeki Yabancı” filmini sinemada gidip seyretmenizi tavsiye ediyorum. Elbette Ferzan Özpetek gibi büyük bir ismin yapımcılığını, Necati Akpınar ile beraber yapması filmi ayrı bir konuma taşıyor. Ece Sükan’ın kostümleri tasarladığı , Mithat Can Özer’in besteleri yaptığı filmin sonunda, Sezen Aksu’nun sesinden dinlediğimiz şarkı bambaşka bir tad katmış. Birbirinden değerli isimlerin dokunduğu bu yapıtı kaçırmayın derim.

Yazının Devamını Oku

Batı tolere eder, İslam hoşgörür

24 Şubat 2018
O Işığın Savaşçısıydı... Cemalnur Sargut 4. Bölüm

-Sultan Veled?

Çok mühim bir sultan onu bilmeden Mevlana’yı bilmek mümkün değil.

 -Sultan Veled’in kendisi Hz.Şems’ten de eğitim almış değil mi?

Evet.

-Öyle okudum, Sultan Veled’den geliyor soy değil mi?

Sultan Veled’den önce Mevlana’nın Mesnevi’yi birlikte yazdığı Hüsamettin Çelebi var. Kendileri vefat edince icazet babadan oğula, Sultan Veled’e geçiyor. O da gidiyor Hüsamettin Çelebi’ye, bu nasıl büyük bir sultan, ‘senin gibi bir mübarek ortada varken ben bu icazeti alamam, sen yaşadığın sürece babamın varisi sensin’ diyor ve bir devir Hüsamettin Çelebi idare ediyor. Vefat edene kadar, sonra Sultan Veled devralıyor.

-Mesneviyi yazan kişi?

Evet Hüsamettin Çelebi.

Yazının Devamını Oku

Dinler Birleştirilemez... Cemalnur Sargut 3. Bölüm

21 Şubat 2018
-Bir Mevlevi dedesi var Mevlana’nın kırmızı postu bende diyor.

Herkesin böyle şahsi fikirleri vardır. Oğlum birinin değerini anlamak için iki şeye iman edeceksin:. Kur’an’a ne kadar uyuyor, hadislere ne kadar uyuyor. Ben Kur’an’a uyan insanların ayağının tozuyum.

Ben iç yüzünü bilemem, dışarıdan tanıyorum kendisini ama yani ölçü budur diye düşünüyorum. Bir de Kur’an’a aykırı bir şey varsa, ben ona da biraz acizane orada çok uymuyorum ama hürmet ediyorum.

-Kırmızı postun Mevlana’dan birisine geçmesi gibi bir şey var mı?

Hiç duymadım, kırmızı post yani kırmızı postun manası da şudur, Hz. Mevlana çok ironik bir şekilde tam güneşin battığı anda vefat etmiştir. Şems’in gittiği anda vefat ediyor.

-Nasıl?

Şems güneş demek biliyorsunuz yani alıp götürüyor gibi Hz. Şems, Mevlana’yı çok önemli. İkincisi Mevlana hazretlerinin manasında İbrahim’in İsmail’i kesmeye kalktığı gibi kendi nefsini kesmişlik ve postu kırmızıya boyamayı o anlamda da düşünebilirsiniz. Nefsini kana boyamak nefsinden vazgeçmek... bu iki özellikten dolayı Mevlevilerin postu kırmızıdır ama kim kimde onları aile çok daha iyi bilir ben bilmem. Zaten postun gidip gelmesiyle Mevlevi olunmaz. Mevlevi olmak için Mevlana diyor ki, Hamama girdiğinde hiç kıyafetin yokken, cübben sarığın yokken sana Mevlevi diyorlarsa sen Mevlevi’sindir diyor.

-Bir de bu dede Mevlana erkek bozması olanları dergaha almazdı dedi...

Hz. Mevlana her türlü insanı kabul etmiş, hatta abdestsiz gezen bir adam üç kere Mevlana’nın karşısına çıkmaktan edep ediyor. Abdestim yok şimdi nasıl böyle bir büyüğümün karşısına çıkacağım diye, üç kere Hz. Pir onun karşısına çıkıyor, bizim nazarımız sudan daha aşağı mı ki seni temizlemesin diyor. Yani herkese nazar etmiş herkesi birleştirmiş hiçbir inancı kişiyi reddetmemiş sarhoşa hürmet etmiş, genel evde çalışan bir hanıma bile Rabia diye hitap etmiş bir büyük sultandan bahsediyorum.

Yazının Devamını Oku

Vahabi zihniyeti Batı tarafından yerleştirilmiştir. Cemalnur Sargut – 2. Bölüm

18 Şubat 2018
-Müslümanlıkta krallık var mı?

Müslümanlıkta herkes eşit seviyededir. Krallık ancak ibadette... Daha aşkla Allah’la birleşen manevi kral olur onun dışındaki hiçbir krallığın falan önemi yok. Zaten Kabe’de de görüyorsunuz Kral da hizmetçi de yan yana tavaf ediyorlar yani arada bir fark yok. Hatta  şunu söyleyebilirim size  Müslümanlıkta peygamber efendimiz ve dört halifeden sonra -burası çok önemli-Peygamber’in lütfuyla dini liderlerle şekli liderler ayrılmıştır. Mesela Emeviler şekli liderliği yaparken Abbasiler şekli liderliği yaparken 12 İmam Hz. Ali’nin torunları manevi liderliği götürmüşler. İslam bugünkü laiklik anlayışına çok uyan bir anlayış getirmiştir. Dolayısıyla krallık yoktur, devlet başkanlığı vardır, demokrasi vardır. Ayette de şunu der; “Senin dinin sana benim dinim bana, kimseye hiçbir şeyi empoze edemezsin” Bu kadar açık bir demokrasi var. Bir profesör tanıdığım, insan hakları beyannamesiyle Peygamber’in veda hutbesinin mukayesini yaptı. İnsan hakkının Veda Hutbesinde ne kadar daha çok korunduğunu direk yazarak anlattı. Yani tamamen insan hakkına yönelik, herkesi eşit görmeye yönelik hatta o derece ileri ki, Peygamber’e soruyorlar, öbür alemde sen de sorguya çekilecek misin diye. Ben hepinizden daha çok çekileceğim, diyor. Bu dereceye kadar, vazife ve sorumluluk arttıkça da Allah tarafından daha çok mesul tutulmanın olduğu bir anlayış var.

-Arabistan’da hani İslam’ın merkezi olan ülke krallıkla yönetiliyor

Çünkü Vahabi zihniyeti batılı tarafından yerleştirilmiş. Bu zihniyette de İslam’la hiç alakası olmayan inançlar getirilmiş. Bugün nasıl hıristiyanlık kilise dini olmuşsa, Vahabiler de o çeşit bir din oluşturdular. Suudi Arabistan halkı değil, ama idareler, politikalar hep yanlış yönde yönlenmişler. Dolayısıyla krallık oradan oluşmuş yoksa yoktur öyle bir şey. Biliyorsunuz orayı uzun süre Osmanlı idare etmiş. Osmanlı’da, ‘Ben Peygamber’in hizmetçisiyim’ diyen padişahlar var.

-Krallık nereden gelmiş?

Çünkü bir şeyin devam edebilmesi için Suudi Arabistan, giderseniz insanların anane ve gelenekleri yolunda Peygamber’i ne kadar zorladıklarını anlarsınız. Yani inanç farkı var. Peygamber efendimiz oraya mucizevi şekilde temizlik getirmiş. İman getirmiş ama daha Peygamber göz önünden kaybolur kaybolmaz cahileye devrine yeniden dönülmüş. Kadına değer vermemek cahiliye devrinin özelliği... Gömüyorlarmış kız çocuklarını. Şimdi biraz batıyı kandırmak için bir şeyler yapıyorlar ama yapılarında böyle bir şey yok. Dolayısıyla bu yapıyı da kuvvetlendiren, cahiliyeyi çoğaltan bir inanç anlayışı getirilmiş batı tarafından. Suudi Arabistan zaten doğu ülkesi gibi değil, batı ülkesi gibi. Onun için de giderseniz göreceksiniz çok farklı bir anlayış ve oraya medeniyet getiren bir Peygamber var. Ama halk devam ettiriyor idareler ettirmiyorlar.  Çünkü orada kral olmazsa, batı tesirini kaybeder. O yüzden de krallık Hep 80 yaşındakilere devrediliyor. Yani varis de yaşlı, dolayısıyla o krallık devam etsin anlayışının gitmemesi için batı tarafından destekleniyorlar, gençlere hiç hak tanımıyorlardı. Şimdi şimdi başladı.

-Başörtüsü konusu Muazzez İlmiye Çığ bunun dinle alakası olmadığını söylüyor

Örtünmek, tesettür konusunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Ama örtünmenin ilk başta kötü ahlaklarımızı örtmek, çirkin taraflarımızı örtmek gibi farklı değerler de taşıdığına inanıyorum. Edep kıyafetini, edep halini giyinmeden istediğiniz kadar her tarafı örtsek de o şeyi anlatamıyoruz insanlara.

-Manevi örtünmek

Yazının Devamını Oku

Güney Kore’ye İslam Tasavvufunu tanıtmak istiyoruz / Cemalnur Sargut - 1. Bölüm

17 Şubat 2018
Kalplerde taht kuran, benim de kalbimi fetheden, hayatını ışığı yaymaya adamış, mucizelerin bedenlenmiş hali, Dünya’nın akıl almaz yerlerine kadar ışığını taşımış, çok değerli bir isim; Cemalnur Sargut.

Şu ana kadar dünyaca ünlü çok değerli ve ünlü isimlerle çalıştığım için ve benim kendime ait bir özelliğim olarak da, tanıştığım zaman onun gerçek bir ışık olup olmadığını anlarım.

Bunların içinde Cemalnur Sargut  yalnızca gerçek bir ışık değil, hatta yakmak yerine şifalandıran sevgi dolu bir güneş...

Önümüzdeki bir kaç gün, sizlerle Cemalnur Sargut ile yaptığım röportajımı paylaşacağım. Dilerim hepimize ışık olur. Bu röportajı yaptığım sırada ve sonrasında benim için muazzam bir aydınlanma yaratan Cemalnur Sargut’u çok sevdim. Bana güzellikler katan isimler arasına Cemalnur Sargut da girdi.

Dilerim bir kaç bölüme ayırdığım ve sizlerle paylaşacağım bu röportaj bana olduğu gibi sizlere de şifa olsun...

-Gerçekten çok seviliyorsunuz tasavvuf ile ilgili çok sayıda araştırma var ama siz çok daha farklısınız. Şimdi şöyle başlamak istiyorum; insanlar hangi sıralamayla sizin kitaplarınızı okusun?

Dinle, Aşk’tan Dinle, Kur’an’la Var Olmak, Allah’ın Sevdikleri, Allah’ıma Sefere çıktım gibi radyo ve TV konuşmalarımı ihtiva eden kitapları daha kolay anlayabilirler çünkü radyo ve TV’lerde insan karşısındakine anlatır gibi konuşma lisanıyla konuları işliyor. Onlar küçük cep kitabı gibidir. Eğer tasavvufa merakları varsa ki, ben gençlerde çok görüyorum. Kur’an’la ilgili yaptığım çalışmaları daha sonra alabilirler. ‘Ey İnsan, Bakara 1, Bakara 2, Bakara 3, Meryem 1, Meryem 2, Ayetü’l Kürsi, Mülk Suresi gibi... Bu kitapları okurken benim tavsiyem anlamadıkları yerleri geçsinler, sonraki kısımları okusunlar. Anladıkları yerleri okuyup tekrar başa dönerler. Mevlana Kur’an için: “Gelin gibidir, peçesini herkese açamaz; yüz görümlüğü vermeyene de peçesini açmaz’ diyor. Yani önce nefsini vereceksin, egonu vereceksin ondan sonra anlamaya başlayacaksın’ diyor. Bu ikinci tür kitaplar daha çok akademik çevrede tefekkürü artıran kitaplar. Ya da gençler arasında o güne kadar Kur’an’ı ayetin tek manasıyla ezberlemiş olanlar, ayetin 30-40 manasından bizim kitaba aldığımız başka manaları okuyunca, bu sefer kendileri de düşünüyor, acaba ayetin böyle bir manası var mı diye. İşte Kur’an’ı, tefekkür eden ve vaktini Kuran’la geçiren insanlar haline geliyoruz. Daha sonra da tasavvufun doktora kitabı olarak kabul edilen İbn-i Arabi’nin 27 peygamberi anlattığı Fususu’l Hikem adlı kitabını haddim olmayarak şerh etmeye başladım. Hz. Adem’le başladım en son Hz. Yakup çıktı. Hz. Yusuf  ise basım aşamasında. Ömrüm yeterse ve Allah izin verirse tamamlamaya çalışacağım inşallah.

Birinci tür ve ikinci tür kitaplar arasında bir de ibadet serisi var. Namazın hakikati kitabında namazı niye kılıyoruz, niye beş vakit kılıyoruz, niye abdestte üç kere sağ kolumuzu, üç kere sol kolu yıkıyoruz gibi hepsinin nedenini anlatmaya çalıştım. Aynı şekilde orucun hakikati, tövbenin hakikati, Kabe’nin hakikati...Kabe’ye gidip neden 7 kere dönüyoruz gibi bütün sembollerin hakikatleri... Zaten Kabe kitabı Kâbe’ye gitmeden önce bir kere okunursa çok iyi olur. Konuyla ilgili çok bilgi veriyor belki bu kitabın evde bulunması bile çok önemli. İbadetlerle ilgili kitaplarda sahih kaynaklara başvurarak haddim olmayarak onların bilgilerini kullandım.

Yazının Devamını Oku

Sevgililer Günü, Güneş Tutulması Ve Savaş Yıldızı

14 Şubat 2018
Sevgililer gününden herkese merhaba...

1. Savaş Yıldızının Etkisi

2. 15 Şubat Güneş Tutulması

3. Sevgililer Gününün Gücü

4. Para parayı, sevgi de sevgiliyi çeker

Yaşamın içinde hiçbir şey tesadüf değildir. Tam sevgililer günü zamanında Mars’ın savaş yıldızı ile birleşimi bu süreçte bir çok sevgililerin biraz gergin sınavlardan geçeceğini gösteriyor.

Ayrıca hemen ertesi gününde Güneş tutulmasının olması da çok ayrı bir anlam taşıyor.

Sevgililer günü bazılarımız için çok büyük bir mutluluk, bazılarımız için ise büyük bir eksiklik duygusunu barındırıyor.

Mutluluğu yaşayanların da, eksiklik duygusu yaşayanların da aslında keşfetmesi gereken en önemli etken sevgilinizin olup olmadığı değildir. Keşfedilmesi ve tam olarak içselselleştirilmesi gereken en önemli etken, gerçek sevgiyi algılamaya ve sevginin değerini anlamaya kendini açmaktır.

Yazının Devamını Oku

1999 Başlangıç – 15 Şubat Güneş Tutulması: 19 Yıllık Süreç Tamamlanıyor

11 Şubat 2018
Herkese Yıldızların Mucizelerinden Merhaba...

1. 1999 yılında başlayan süreçlerimiz bitiyor

2. 15 Şubat enerjisinden faydalanın

3. 19 yıllık sürecin bitişinin mucizeleri

1999 yılındaki Ay ve Güneş tutulmalarının 19 yıllık süreci 15 Şubat 2018 tarihinde tamamlanıyor.

1999 yılında neler yaşamaya başladı iseniz veya sizin için hangi süreçler ve zorluklar başladı ise 2018 yılında onların bitişini ve 2019 yılında yeni başlangıçları yaşayacaksınız.

Hepimizin bildiği üzere 1999 yılı tüm Türkiye için çok önemli bir seneydi. 1999 yılının etkisini çoğumuz hala yaşıyoruz ve atlattık diyenlerimiz bile içinde bir köşede derin izlerini taşıyor.

1999 yılındaki tutulmalar ile başlayan süreç herkesin hayatında farklı etkiler meydana getirdi.

1999 yılındaki süreç, herkese tam 19 yıllık çok ciddi bir öğrenim süreci yaşattı. Artık hepimiz için mezuniyet zamanı geldi.

Yazının Devamını Oku