Burcu Sancar Çapa

Çocuğunuz size bağımlı mı?

21 Temmuz 2020
Annesi gözden kaybolduğu anda çılgınlar gibi ağlayan bebeklere ya da yeni girdiği sosyal ortamlarda anne babasının bacaklarına sarılan çocuklara hepimiz zaman zaman şahit olmuşuzdur. Bu gibi durumlarda aileler genellikle çocuklarının kendilerine ‘aşırı bağımlı’ olduklarını söylerler. Peki, bağımlılık nedir, normal midir, yoksa tehlikeli bir durum mudur?

Çocuklar sosyal ve biyolojik olarak anne babalarıyla sağlam bir bağ kurmaya programlanmışlardır. Bebeklikten itibaren bütün çocuklar kendileriyle ilgilenen, sevgi ve bakım veren insanların yanında daha huzurlu ve güvende hissederler. Özellikle en çok bakım ve ilgiye ihtiyaç duydukları bebeklik döneminde anneden ya da bakım veren ana kişiden ayrıldıklarında tepki vermeleri normaldir. Ancak gelişimsel basamaklarda ilerleyerek yürümeyi, konuşmayı öğrendikleri dönemlerde çocukların annelerine ‘güvenli liman’ rolünü vermelerini ve ondan yavaş yavaş ayrı kalmayı başarıp kendi bağımsızlıklarını denemelerini ve anneye yani limana geri dönmelerini bekleriz. Bebeklikten çocukluğa geçerken bağımlılığın yerini bağlılığın almaya başlaması beklenir. Çocuklar dünyayı keşfederken ve bağımsızlıklarını kazanırken, ebeveynleri onlar için güvenli ve sevgi dolu bir liman oluşturur.

Ancak bazı durumlarda çocuklar gelişimsel basamaklarda ilerleseler bile annelerine bağımlı davranışları azalmayabilir. Yeni bir ortama girdiklerinde, okula başlarken bazı çocuklar annelerinin yanından ayrılmak, diğer insanlarla iletişim kurmaktan kaçınırlar. Bu durumu etkileyen bazı faktörler şunlardır:

-Çocuğun mizacı: Bazı çocuklar mizaç olarak daha dışa dönükken, bazı çocuklar daha içe dönük ve duygularını ifade etmekte zorlanan çocuklardır. Mizacı daha içe dönük çocuklar, yeni durumlara alışmakta zorlanabilirler ve daha fazla desteğe, zamana ihtiyaç duyabilirler.
-Yakın zamanda yaşanan zorlayıcı durumlar: Çocuğun hayatını etkileyen, yeni bir kardeşin doğumu, taşınma, okula başlama ya da okul değişikliği gibi olayların olması. Çocuklar bu gibi durumlara adapte olurken anne-babalarını daha fazla yanlarında isteyebilirler.

Aynı zamanda boşanma, anne ya da babadan uzun süre uzak kalmak, aile içerisindeki stresli durumlar, hastalıklar da çocukların anne babalarına bağımlı davranmasına sebep olabilir.

Çocuklar anne babalarının hayatlarındaki ve ruh durumlarındaki değişikliklere karşı da çok hassastırlar. Duygusal olarak zorlandıkları zamanlarda daha fazla bağımlı davranışlar göstererek onların yakınında olmaya çalışabilirler.

Peki, bağımlı davranışlar gösteren çocuğunuza yardım etmek için neler yapabilirsiniz?

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda kaygı bozuklukları

19 Haziran 2020
Çocukların içinde bulundukları yaş dönemlerine göre farklı korku ve kaygıları olabilir. Örneğin bebeklik döneminde, yüksek ve ani seslerden, hiç tanımadığı bir yerde annesinden ayrılmaktan korkmak ve buna ağlayarak tepki vermek gelişim sürecinin bir parçasıdır. Ancak 8 yaşındaki bir çocuğun annesinden ayrı kalmaktan korkması ve bu yüzden okula gitmek istememesi ise daha farklı bir durumdur.

Okul öncesi dönemde çocuklarda anneden ayrılma korkusu azalmaya başlar ancak henüz gerçek ve hayali tam olarak birbirinden ayırt edemezler. Bu nedenle karanlıktan, hayal ürünü şeylerden, yalnız kalmaktan ya da bazı hayvanlardan korkabilirler. Okul döneminde somut düşünme becerilerinin gelişmesi ile birlikte bu korkular yerini yavaş yavaş okul başarısı, arkadaş edinme ile ilgili kaygılara bırakabilir. Zaman içerisinde çocuklar yeni beceriler edinerek, bu kaygıları ile başa çıkmayı öğrenirler.

Ancak bazı durumlarda çocuklar bu kaygılarla başa çıkamayabilir ve çocukluk dönemi korkuları çok ciddi bir boyut alabilir. Örneğin okulda başarısız olmaktan, arkadaş bulamamaktan korkan bir çocuk okula gitmeyi reddedilir. Bu gibi durumlarda kaygı ciddi seviyededir ve çocuğun yaşamını olumsuz yönde etkilemektedir. Eğer çocukların yaşadıkları kaygı çok yoğun, sürekli ve sağlıklı gelişimine engel olacak boyutlardaysa, çocuğun yardıma ihtiyacı olabilir. Hatta çocukların normal gelişim süreci içerisindeki korkuları, kaygıları, kaybolması beklenilen yaşlarda hala devam ediyor ve çocuğun, ailenin hayatını olumsuz yönde etkiliyorsa kaygı bozukluğu ihtimali düşünülebilir. Ayrılma kaygısı bozukluğu, yaygın kaygı bozukluğu ve fobiler çocukluk döneminde daha sık görülebilen kaygı bozukluklarıdır.

Ayrılma kaygısı bozukluğu

Ayrılma kaygısının gelişimsel olarak yaşanmasının beklendiği süreçten sonraki dönemde,  çocuğun anneden ya da bağlandığı kişiden ayrılması durumunda ortaya çıkan yoğun endişe ve sıkıntı halidir. Çocuk bağlandığı kişiyi kaybetme, kendisinin ya da onun başına kötü bir şey gelmesi ile ilgili yoğun kaygı yaşar. Çocuklar ayrılmaktan kaçınmak için okula gitmeyi bile reddedebilir. Ayrılık kaygısı bozukluğu, okul fobisi sebeplerinden de biridir. Bu durum çocuğun okul, aile hayatını ciddi anlamda olumsuz etkiler.

Yaygın kaygı bozukluğu

Yaygın kaygı bozukluğu yaşayan çocuklar sürekli kaygılı, huzursuz, gergin, çabuk öfkelenen çocuklardır. Sürekli onaylanma ihtiyacı duyarlar. Genellikle okul performanslarıyla ilgili kaygıları vardır. Sınav nasıl geçecek? Çalışmayı unuttuğum konu var mı? Ya sınavdan önce uyuyamazsam gibi bitmek tükenmek bilmeyen kaygıları, rahatlatması zor bir düşünce akışları vardır. Yaşadıkları stres karın, baş ağrısı gibi fiziksel belirtilere de sebep olabilir. Bu çocuklar genellikle mükemmeliyetçi yapıdadırlar.

Fobiler

Özgül fobisi olan çocuklar, sadece belirli bir durum ya da nesneden aşırı derecede korkar, kaçınmak için yoğun stres ve endişe yaşarlar. Köpek, böcek, palyaço gibi nesnelere karşı olan fobiler sadece nesnenin kendisinden değil, resimlerinden bile kaçınmak şeklinde olabilir. Çocuklar bu fobileri sebebiyle bazı aktivitelerden özellikle uzak dururlar. Örneğin köpeklerle karşılaşmaktan korkan bir çocuk, arkadaşlarıyla parkta oynamak istemeyebilir.  

Yazının Devamını Oku

Erken çocukluk dönemi neden çok önemlidir?

21 Ocak 2020
Bebekler dünyayı tanımaya, öğrenmeye daha annelerinin karnındayken başlarlar. Doğumdan itibaren çocukların ilk deneyimleri, aileleriyle kurdukları ilişkiler, ilk öğrenme denemeleri gelecekteki fiziksel, bilişsel, duygusal, sosyal gelişimlerini derinden etkiler.Özellikle son yarım yüzyılda yapılan araştırmalar, bizlere çocukların ilk 6 senedeki gelişimlerinin yakından takip edilmesi gerektiğini, bu dönemin genel gelişim açısından çok önemli olduğunu göstermektedir.

Bu konuda yapılan araştırmalara göre:

1) Bebeklik ve erken çocukluk döneminde, aile ve yakın çevrede oluşan fiziksel, psikolojik stres faktörleri olumsuz yönde etkiler bırakabilmektedir.

Anne karnında ya da erken çocukluk döneminde yaşanan olumsuz deneyimler (yetersiz beslenme, stres, vb.) bebeklerin beyninde fiziksel, kimyasal değişikliklere sebep olabilir. Bu değişimler, gelecekteki öğrenme kapasitesini, fiziksel ve ruhsal sağlığı etkileyebilir.

2) Gelişim, genlerin ve çevrenin etkilerinin etkileşiminin ürünüdür.

Kişinin anne karnındayken ve sonrasında içinde bulunduğu ortam, taşıdığı genlerin etkilerini nasıl ve ne kadar gösterebileceğini etkiler. Yani her ne kadar anne ve babamızdan aldığımız genlerin gelişimimiz üzerinde potansiyel etkileri olsa da, çevresel faktörler bu genetik etkilerin kendilerini gösterebilecekleri ortamı sağlar ya da sağlayamaz. Örneğin genetik olarak jimnastiğe yatkın olarak doğmuş bir çocuk, eğer hiçbir yönlendirme yapılmaz, teşvik edilmez ve kendi çalışmaz ise belirli bir yaştan sonra bu fiziksel yatkınlığını kaybeder.

3) Erken yıllarda ebeveynlerle kurulan ilişki çok önemlidir. Aynı şekilde geniş aile, okul çevresi de önem taşımaktadır.

Çocukların içine doğdukları dünyada ebeveynleri ile güvenli, tutarlı, sıcak, yakın ilişki kurabilmeleri ilerideki fiziksel ve ruhsal sağlıklarını derinden etkiler. Geniş aile içerisinde ve okul ortamında da güvenli, sıcak bir ortama sahip olmaları, tutarlı, güvenli ilişkiler kurabilmeleri aynı şekilde çocukların gelişimleri üzerinde büyük öneme sahiptir.

4) Beyin gelişiminin büyük bölümü doğumdan itibaren ilk 3 sene içerisinde gerçekleşir. Ama iyi haber beyin bundan sonra da gelişmeye devam eder.

Yazının Devamını Oku

Çocuğum hiperaktif mi?

13 Ocak 2020
Bütün çocukların çok hareketli olduğu, yerinde duramadığı zamanlar mutlaka olur. Ama bu genellikle geçici bir durumdur. Çocuklar çoğunlukla oyun parkında ya da arkadaşlarıyla beraberken çok hareketli olup, evde, okulda daha sakin davranabilirler. Bazı çocuklar ise okulda, evde, parkta her zaman kıpır kıpırdırlar. Böyle durumlarda hiperaktiviteden şüphelenilebilir. Uzman Psikolog Burcu Çapa konu hakkında önemli bilgiler verdi.

HİPERAKTİVİTE NEDİR?

Hiperativite, çocuğun yaşına ve gelişim düzeyinde uygun olmayan aşırı hareketlilik, dürtüselllik ve dikkat eksikliği gibi belirtileri olan bir bozukluktur. Belirtileri 7 yaşından önce ortaya çıkar. Hiperaktivite belirtilerini gözden kaçırmak zordur. Genellikle okuldan da bu konuda uyarılar duyarsınız. En genel belirtiler:

-Sürekli konuşma ve diğer kişilerin konuşmalarını bölme

-Bir yerden bir yere sürekli hareket halinde olma, bazen de sakarlık

-Otururken bile hareket etmeye devam etme

-Kıpır kıpır olma, rahat oturamama

-Yemek yerken ya da masa etkinlikleri esnasında da yerinde oturmada zorlanma

HİPERAKTİVİTEYE NE SEBEP OLUR?

Anne-babaların en merak ettikleri konulardan biri de, eğer çocukları hiperaktif ise bunun sebebinin ne olduğudur. Hiperaktivite, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğununun (DEHB) en belirgin belirtilerinden biri olduğu gibi kimi zaman da hiperaktivite, başka önemli sorunların bir göstergesi olabilir.

- DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU:

Hiperaktivite, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğunun belirtisi olabilir. Beyin yapısındaki farklılıklardan kaynaklandığı bulunan DEHB, çocukların çok hareketi olmasına, dürtüsel davranmasına ve çok konuşmasına sebep olur. DEHB’si olan çocuklar aynı zamanda dikkatlerini toplamakta da sorunlar yaşayabilirler.

- KAYGI BOZUKLUKLARI:

Kaygı, çocukları huzursuz edebilir ve onların odaklanmalarını engelleyebilir. Bu sebeple bazen kaygı bozuklukları, DEHB ile karıştırılabilir. Her iki durumun bir arada görülmesi ise nadir değildir.

- FİZYOLOJİK PROBLEMLER: 

Tiroid bezleri ile ilgili fizyolojik problemler de çocukların hiperkaktivite benzeri belirtiler göstermesine sebep olabilir. Bu sebeple hem psikolojik hem de fizyolojik bir değerlendirme yapılması, hiperaktif olduğundan şüphelenilen çocuklar için en doğru yaklaşımdır.

NELER YAPABİLİRSİNİZ?

Çocuğunuzun hiperaktif olup olmadığı sorusunun yanıtını bulmak, farklı aşamaları olan bir süreçtir:

İlk aşama sizin çocuğunuzu dikkatli bir şekilde gözlemlemenizdir. Çocuğunuzun hangi durumlarda nasıl davrandığını iyi bir şekilde gözlemlemeniz, bir uzmanla görüşürken en iyi şekilde çocuğunuz hakkında bilgileri aktarmanızı sağlayacaktır.

Aynı zamanda çocuğunuzun öğretmeninden de bilgi almalısınız. Hiperaktivite öğrenmeyi, akademik başarıyı etkiler. Öğretmen size çocuğunuzun okuldaki durumu, davranışları hakkında bilgi verecektir.

Eğer sizin gözlemleriniz ve öğretmenin değerlendirmesi çocuğunuzun hiperaktif olabileceği yönündeyse doktorunuzdan randevu alıp fizyolojik bir problem olup olmadığını öğrenebilirsiniz.

Eğer fizyolojik bir sorun bulunmaz ise Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite ihtimali ve kaygı ile ilgili durumların araştırılması için bir uzman psikolog ile görüşebilirsiniz.

Uzman psikolog, çocuğunuzun psikolojik durumunu, öğrenme süreçlerini inceler ve testler uygular. Aile ve öğretmen görüşmelerinden sonra çocuğun hiperaktif davranışlarının düzenlenmesi için terapi süreci başlar. Bilişsel davranış terapisi, oyun terapisi, eğitsel destek gibi yöntemler ailenin ve öğretmenin işbirliği ile devam ettirilir. Eğer ilaç tedavisi uygulanması gerekiyorsa psikiyatriye yönlendirilir.

Erken tanı ile gelen destek ve tedavi olumlu sonuçlar doğurur. Aile, öğretmen ve uzmanın işbirliği içerisinde çalışması tedavinin etkili olması için özellikle çok önemlidir.

TEDAVİ EDİLMEZSE?

Hiperaktivite ile ilgili herhangi bir önlem alınmaz, çocukluk döneminde tedavi edilmez ise, sorunlar büyüyerek devam eder. Aşırı hareketlilik bir miktar azalsa da, dürtüsellik, aykırı davranışlar, ergenlik ve hatta yetişkinlikte de görülür. Hiperaktivitenin ergenlikteki göstergeleri madde bağımlılığı, riskli davranışlar, kaygı, depresyon gibi belirtiler olabildiği için tedavisi küçük çocuklara göre daha zordur.

Hiperativite, çocuğun yaşına ve gelişim düzeyinde uygun olmayan aşırı hareketlilik, dürtüselllik ve dikkat eksikliği gibi belirtileri olan bir bozukluktur. Belirtileri 7 yaşından önce ortaya çıkar. Hiperaktivite belirtilerini gözden kaçırmak zordur. Genellikle okuldan da bu konuda uyarılar duyarsınız. En genel belirtiler:

-Sürekli konuşma ve diğer kişilerin konuşmalarını bölme

-Bir yerden bir yere sürekli hareket halinde olma, bazen de sakarlık

-Otururken bile hareket etmeye devam etme

-Kıpır kıpır olma, rahat oturamama

-Yemek yerken ya da masa etkinlikleri esnasında da yerinde oturmada zorlanma

Anne-babaların en merak ettikleri konulardan biri de, eğer çocukları hiperaktif ise bunun sebebinin ne olduğudur. Hiperaktivite, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğununun (DEHB) en belirgin belirtilerinden biri olduğu gibi kimi zaman da hiperaktivite, başka önemli sorunların bir göstergesi olabilir.

Yazının Devamını Oku

Ergenlik döneminde sosyal medyanın kullanımı

23 Ekim 2019
Günümüzde ergenlik dönemindeki gençlerin çoğu cep telefonu ve bilgisayar üzerinden sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorlar. Üstelik pek çoğunun kişisel profillerini oluşturdukları sosyal medya hesapları da var. Sosyal medya iletişim, haber alma ve paylaşma konularında cazip görünse de aslında gençler için oldukça riskli ve tehlikeli yönleri de içinde barındırıyor.

PEKİ, AİLELER ÇOCUKLARINI BU OLUMSUZ ETKİLERDEN KORUYABİLMEK İÇİN NELER YAPABİLİRLER?

Ailelerin öncelikle yapmaları gereken, çocuklarını sosyal medya hakkında bilgilendirmeleri ve onlara rehberlik etmeleridir. Ailelerin çocuklarının sosyal medya profilleri ve paylaşımlarından haberdar olmaları gerçekten çok büyük önem taşımaktadır. Ancak ailelerin çocuklarının hesaplarını gizlice kontrol etmeleri, çocuklarıyla aralarındaki güven bağına zarar verebilmekte ve çocuklarının ailelerinden uzaklaşmalarına sebep olabilmektedir. Bu yüzden anne-babalar çocuklarının sosyal medyada neler yaptıklarından haberdar olmak istemelerinin en temel sebebinin onların güvenliklerini korumak olduğunu açıklamalı ve sosyal medya kullanımlarında nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlatmalıdırlar:

• PAYLAŞIM YAPARKEN UNUTMAMALARI GEREKENLERİ AÇIKLAYIN:

Sosyal medyada yayınlanan fotoğraf, kişisel bilgi ve mesajların içeriklerinin kötü niyetli kişiler tarafından kullanılabileceğini çocuklarınıza net bir şekilde anlatın. Paylaşımlarında çok fazla kişisel bilgi vermenin, kendisini kötü niyetli insanların hedefi haline getirebileceğini hatırlatın.

Sosyal medyada yayınlanan fotoğraf ve mesajların, kullanıcı tarafından silinse bile kopyalanarak internette kalabildiğini, bu yüzden herhangi bir paylaşım yaparken çok dikkatli olmaları gerektiğini anlatın. İleride pişman olabilecekleri resim ve mesajları hiçbir şekilde paylaşmamaları gerektiğini söyleyin.

• ‘GÖNDER’E BASMADAN ÖNCE İKİ DEFA DÜŞÜNMELERİNİ ÖĞRETİN:

Çocuklarınıza paylaştıkları her şeyin ileride karşılarına çıkabileceğini hatırlatın. Onlara internete koydukları her şeyi bir gün öğretmenlerinin, ilerideki işverenlerinin görebileceğini, bu yüzden bu kişilerin görmesini istemeyecekleri hiçbir resim, mesaj ve yazıyı soysal medyada paylaşmamaları gerektiğini anlatın.

• GÜVENLİK AYARLARINI DOĞRU KULLANMAYI GÖSTERİN:

Sosyal medya hesaplarındaki güvenlik ayarlarını çocuğunuz ile beraber ayarlayın ve onları doğru kullandığına emin olun. Şifrelerin bizim güvenliğimizi korumak için çok önemli olduğunu, hesaplarının kötü niyetli kişiler tarafından ele geçirilmemesi için şifrelerini arkadaşları ile bile paylaşmamalarının önemini onlara açıklayın.

• TANIMADIĞI KİŞİLERLE SOSYAL MEDYADA ARKADAŞ OLMAMALARI GEREKTİĞİNİ ANLATIN:

Sosyal medyada her zaman herkesin profil resminde görünen kişi olmayabileceğini, o yüzden en önemli güvenlik önleminin tanımadığı kişilerle arkadaş olmamak olduğunu vurgulayın.

• SOSYAL MEDYA SÖZLEŞMESİ YAPIN:

Çocuğunuzla beraber bir sözleşme hazırlayın. Sözleşmede çocuğunuz paylaşım yaparken dikkatli olacağı noktaları tek tek yazarak altına imza atabilir. Anne-babalar da aynı şekilde çocukları bu kurallara uyduğu sürece sosyal medyayı kullanmalarına izin vereceklerini kabul ederek imzalayabilirler. Anne-babaların çocuklarının profillerini takip etmeleri, onların güvenliği açısından çok önemlidir. Ancak anne-babalar, bu hesaplarda utandırıcı, kırıcı yorumlar yapmaktan kaçınmalıdırlar.

• SINIRLAMALAR GETİRİN:

Bilgisayar, cep telefonu kullanımına zaman ve yer sınırlaması koymak da çocuğunuzu korumak konusunda yapılması gereken akıllıca bir yöntemdir. Sadece salon, mutfak gibi ortak alanlarda sosyal medya kullanımına izin vermek, yemek yerken ya da ders çalışma esnasında cep telefonu kullanımına izin vermemek, sosyal medyada geçirilen süreyi sınırlı tutmak, çocuklarınızın güvenliği için oldukça önemlidir.

• İYİ BİR ÖRNEK OLUN:

Ve en önemlisi siz de çocuğunuza sosyal medya kullanımı konusunda iyi bir örnek olun. Çünkü çocuklar sizin sözlerinizden çok yaptıklarınızdan etkilenirler. 

Ailelerin öncelikle yapmaları gereken, çocuklarını sosyal medya hakkında bilgilendirmeleri ve onlara rehberlik etmeleridir. Ailelerin çocuklarının sosyal medya profilleri ve paylaşımlarından haberdar olmaları gerçekten çok büyük önem taşımaktadır. Ancak ailelerin çocuklarının hesaplarını gizlice kontrol etmeleri, çocuklarıyla aralarındaki güven bağına zarar verebilmekte ve çocuklarının ailelerinden uzaklaşmalarına sebep olabilmektedir. Bu yüzden anne-babalar çocuklarının sosyal medyada neler yaptıklarından haberdar olmak istemelerinin en temel sebebinin onların güvenliklerini korumak olduğunu açıklamalı ve sosyal medya kullanımlarında nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlatmalıdırlar:

Sosyal medyada yayınlanan fotoğraf, kişisel bilgi ve mesajların içeriklerinin kötü niyetli kişiler tarafından kullanılabileceğini çocuklarınıza net bir şekilde anlatın. Paylaşımlarında çok fazla kişisel bilgi vermenin, kendisini kötü niyetli insanların hedefi haline getirebileceğini hatırlatın.

Sosyal medyada yayınlanan fotoğraf ve mesajların, kullanıcı tarafından silinse bile kopyalanarak internette kalabildiğini, bu yüzden herhangi bir paylaşım yaparken çok dikkatli olmaları gerektiğini anlatın. İleride pişman olabilecekleri resim ve mesajları hiçbir şekilde paylaşmamaları gerektiğini söyleyin.

Çocuklarınıza paylaştıkları her şeyin ileride karşılarına çıkabileceğini hatırlatın. Onlara internete koydukları her şeyi bir gün öğretmenlerinin, ilerideki işverenlerinin görebileceğini, bu yüzden bu kişilerin görmesini istemeyecekleri hiçbir resim, mesaj ve yazıyı soysal medyada paylaşmamaları gerektiğini anlatın.

Sosyal medya hesaplarındaki güvenlik ayarlarını çocuğunuz ile beraber ayarlayın ve onları doğru kullandığına emin olun. Şifrelerin bizim güvenliğimizi korumak için çok önemli olduğunu, hesaplarının kötü niyetli kişiler tarafından ele geçirilmemesi için şifrelerini arkadaşları ile bile paylaşmamalarının önemini onlara açıklayın.

Sosyal medyada her zaman herkesin profil resminde görünen kişi olmayabileceğini, o yüzden en önemli güvenlik önleminin tanımadığı kişilerle arkadaş olmamak olduğunu vurgulayın.

Çocuğunuzla beraber bir sözleşme hazırlayın. Sözleşmede çocuğunuz paylaşım yaparken dikkatli olacağı noktaları tek tek yazarak altına imza atabilir. Anne-babalar da aynı şekilde çocukları bu kurallara uyduğu sürece sosyal medyayı kullanmalarına izin vereceklerini kabul ederek imzalayabilirler. Anne-babaların çocuklarının profillerini takip etmeleri, onların güvenliği açısından çok önemlidir. Ancak anne-babalar, bu hesaplarda utandırıcı, kırıcı yorumlar yapmaktan kaçınmalıdırlar.

Yazının Devamını Oku

Bebeklere uyku alışkanlığı nasıl kazandırılır?

4 Ekim 2019
Bebeklerde ilk yıllarda uyku problemleri çok sık görülür. Bebeğin uyku alışkanlığı kazanmasında anne babalara önemli görevler düşer. Peki, bebeklere uyku alışkanlığı nasıl kazandırılır? Her bebeğe uyku eğitimi vermek gerekir mi?

Anne adaylarının en sık duydukları sözlerden birisidir: ‘Hamileyken bol bol uyumalısın, çünkü bebeğin doğduktan sonra uyuyamayacaksın.’ İlk aylarda bebekler henüz gece-gündüz döngüsüne alışmadıkları ve beslenme düzenleri oluşmadığı için geceleri gerçekten de sık uyanabilirler. Bu çok normal ve beklenen bir durumdur. Zaman içerisinde bütün çocukların uyku düzenlerinin oluşması beklenir. Çünkü uyku, çocuk gelişimi için çok önemli bir faktördür. Peki, aileler bebeklerinin düzenli uyku alışkanlıkları edinmesi için neler yapabilirler?

En basit anlamıyla, uyku eğitimi, bebeğin uykuya dalmayı ve uykuya devam etmeyi öğrenmesine yardım etmektir. Uyku eğitimi, hakkında pek çok uzman farklı fikirler öne sürer ve farklı metotlar önerir. Her metodun kendine göre avantajları ve dezavantajları vardır. İşin aslında, bütün bebekler için doğru, tek bir uyku eğitimi tekniğinden bahsetmek imkânsızdır. Üstelik bazı uzmanlar uyku eğitiminin şart olmadığını, belirli bir uyku eğitiminin verilmediği çocukların da kesintisiz uyumayı öğrendiklerini söylerler. Kısacası belirli teknikler içeren uyku eğitimi, kimi zaman faydalı olsa da bir zorunluluk değildir. Her aile bebeklerine uyku alışkanlıkları edindirirken, kendilerine en uygun yaklaşımı, tekniği seçebilir ve uygulayabilir.

Yorgun ve uykusuz anne babalar, uyku eğitimine başlamakta sabırsız olsalar da uzmanlar bebeğinizin en azından 4-6 aylık olmasını öneriyorlar. Çünkü bu aylarda bebekler, kendilerini sakinleştirmekte biraz daha deneyimli ve belirli bir kiloya gelmiş olurlar. Ancak bütün bebekler için geçerli ve doğru bir zamandan bahsetmek yine de doğru değildir. Bazı yaklaşımlar bebeklerin ilk doğdukları günden itibaren bile uyku eğitimi alabileceklerini iddia etse de uyku eğitimine başlamadan önce mutlaka doktorunuza danışmanızı tavsiye ederim. Bebeğin kilo alımının yeterli olmadığı durumlarda uyku alışkanlıkları ile ilgili mutlaka bir uzmanla görüşmelisiniz.

• Belirli bir uyku öncesi rutini oluşturun: Rutinler, çocuk gelişiminde çok önemlidir. Her gün belirli olayların, belirli sırada gerçekleşmesi bebekler için tahmin edilebilirliği artırır ve daha kolay uyum sağlamlarına yardımcı olur. Banyo, masal okuma, ninni gibi bebeğinizin uyku öncesinde yapmaktan keyif aldığı, uyumasına yardımcı olan bir etkinlik seçebilirsiniz. Böylece her akşam uykudan önce bu rutini uygulayarak, bebeğinize uyku zamanının geldiğini, uykuya hazırlandığınızı haber vermiş olursunuz. Rutinlerde önemli olan, her gün aynı sırada ve tutarlılıkla sürdürülmeleridir. Düzeninizi ne kadar erken oturtursanız, bu o kadar faydalı olacaktır.

• Kendi başına uyuması için oluşan fırsatları iyi değerlendirin: Bebeğinizin kendi başına uyumayı öğrenmesi için bunu denemesi gerekir. Uykusunun çok geldiği zamanlarda onu yatağa bırakırsanız, uykuya kendi başına geçmeyi daha kolay öğrenir. Bu yüzden çok uykulu olduğu zamanları iyi değerlendirin.

• Kendi metodunuzu oluşturabilirsiniz: Literatürde yer alan, kitaplarda bahsedilen belirli bir uyku eğitimi metodunu tıpatıp aynı şekilde uygulamak zorunda değilsiniz. Farklı metotların size uygun tekniklerini birleştirerek, kendinize, çocuğunuza, evinizin şartlarına uygun bir metot geliştirebilirseniz. Bunun için bol bol deneme yapmanız gerekebilir. Herhangi bir tekniği denerken, bebeğinizin tepkilerini iyi takip edin. Bir tekniğin işe yarayıp yaramadığını anlamak için birkaç kez deneyin.

Yazının Devamını Oku

Okula yeni başlayan çocuk psikolojisi

1 Eylül 2019
Okula başlamak, hem çocuklar hem de aileleri için oldukça önemli bir gelişmedir. Çocuklar, okulda yepyeni bir çevre, yeni arkadaşlıklar, yeni deneyimler, kendilerini geliştirebilecekleri pek çok öğrenme ve gelişim fırsatına sahip olacaktır. Ancak diğer yandan da bu süreçte kendilerinden daha fazla sorumluluk almaları ve belirli kurallara uymaları beklenecektir. Bu yüzden okul hayatına başlarken çocukların ilk başlarda kaygılanması, akıllarında pek çok soru olması gayet normaldir.

Yeni arkadaşlar bulabilecekler midir? Sınıf arkadaşları kimler olacaktır? Öğretmenleri nasıl biri olacak, kendisine nasıl davranacaktır? Dersler zor mudur? Artık oyun oynamalarına hiç izin verilmeyecek, hep ödev mi yapmak zorunda kalacaktır?

Çocukların okullu hayata adım atarken akıllarında sorular olması gayet normal olsa da kaygının çok fazla olması, okulla ilgili uyum problemleri yaşamalarına sebep olabilir. Bu açıdan anne-babaların çok dikkatli olmaları ve çocuklarını çok iyi gözlemlemeleri gerekmektedir. Siz de anne-babalar olarak çocuğunuzun okul heyecanını paylaşırken kaygılarını da en aza indirebilmek için:

Okulla ilgili merak ettiklerini cevaplamaya çalışın. Kendi okul hayatınızla ilgili rahatlatıcı, güzel anılarınızı paylaşın. Ona nasıl hissettiğini sorun. Onu mutlu eden, üzen, kaygılandıran şeyler neler? Anlayışlı bir tutum sergileyin. Rahatlatıcı bir tonda merak ettiklerini yanıtlayın. Eğer bir sorun yaşarsa kendisinin bu sorunla başa çıkmak için neler yapabileceğini anlatın ve ona güvendiğinizi söyleyin.

Eğer siz okul, okuma, yazma, matematik öğrenme konusunda heyecanlı olursanız, çocuğunuzda da heyecanlanacaktır. Eğer siz kaygılı olursanız, çocuğunuz da okula başlamanın kaygı verici bir durum olduğunu sizden gözlemleyerek öğrenecek ve okula karşı kaygılı bir tavır alacaktır. Sizin kaygınız, çocuğunuza mutlaka yansıyacaktır. Evet, gerçekten de okul dönemi çocuğun ailesinden ayrıldığı, bazı durumlarla tek başına mücadele etmesi gereken bir dönemdir. Bu dönemde çocuğunuzun en çok ihtiyaç duyduğu şey, güven duygusudur. Kendine güvenen, duygularını, düşüncelerini iyi ifade edebilen çocuklar okula başlama sürecinde daha az sorun yaşarlar. Bu sebeple kaygılarınızı yansıtmak yerine, çocuğunuza güven vermeniz, onu bilgilendirmeniz ve rahatlatmanız çok önemlidir. 

Sınıf arkadaşlarıyla okul dışında da görüşüp oyun oynayabilecekleri zamanlar planlamaya çalışın. Sağlam arkadaşlık bağları, çocuğunuzun okula uyum sürecini kolaylaştıracak, kaygılarını azaltacaktır.

Okul sonrasındaki zamanda çocuğunuzun oyun ve ders çalışmak için yeterli süreye sahip olduğu bir program hazırlamak, çocuğunuzun hem okul sorumluklarını yerine getirmesini, hem de oyun oynama fırsatına sahip olmasını sağlayacaktır. Bu da uzun vadede ödev yapma ile ilgili sorunlar yaşamanızın önüne geçecektir. 

Diğer çocuklarla karşılaştırarak kendisinden yüksek beklentilerinizin olduğunu söylemek, çocuğunuzu sadece daha kaygılı yapar. Fazla kaygı, çocuğunuzun hem kendine güvenini kıracak, hem de başarısını olumsuz yönde etkileyecektir. Hiçbir kıyaslama mutluluk getirmez. Her çocuk farklı ve biriciktir. Eksiklikleri konusunda yardım etmeye devam ederken, mutlaka çocuğunuzun başarılı olduğu alanları da övün ve kendi daha da geliştirmesi için desteklemeyi ihmal etmeyin. 

Okulda herkesin sorun yaşayabileceğini, ama çocuğunuzun bununla baş edebileceğine inandığınızı ve ihtiyaç duyduğunda yanında olacağınız mesajını verin. Çalışmanın, verilen sorumlulukları yerine getirmenin önemini hem davranışlarınız, hem de sözlerinizle anlatın. Olumlu bir bakış açısı ve doğru bir çalışma düzenini okul döneminin başında oturtabilmek, çocuğunuzun akademik hayatında sağlam bir temele sahip olmasına yardımcı olacaktır.

Yazının Devamını Oku

Çocuklara okumayı nasıl sevdirirsiniz?

15 Ağustos 2019
Kitap okumak çocukların bilişsel, duygusal, akademik gelişimini destekleyen, erken yaşlarda temelleri atılan bir alışkanlıktır. Bazı çocuklar okumayı öğrenir öğrenmez kitapların sihirli dünyasına hemen adım atarken, bazıları ise okuma saati geldiğinde oldukça isteksiz davranırlar.

Kitap okumaktan hoşlanmayan çocuklar, kimi durumlarda okuma becerisiyle ilgili zorluk çeken çocuklar olabilirler. Çocuğunuzun akıcı okumayla, okuma becerileriyle ilgili sorun yaşadığını düşünüyorsanız, öncelikle bunun sebebini bulmaya ve gerekirse bir uzmana danışarak çocuğunuza yardımcı olmaya çalışın.

Çocukların okumayı sevmemesinin bir diğer sebebi de okumayı eğlenceli bulmamalarıdır. Böyle hissetmelerinin sebebi henüz ilgilerini çeken, okumalarını motive edecek kitaplarla tanışmamış olmaları olabilir. Bu yüzden çocuğunuzun sevdiği alanları, hobilerini göz önüne alarak ona uygun kitaplar seçebilirsiniz. Doğru kitapları bulmak, çocuğunuzun okumaya karşı ilgisini ve motivasyonunu artıracaktır.

• Okuma saatleri oluşturun: Günlük programınızda mutlaka kitap okumak için özel bir zaman dilimi ayırın. Bu zamanı keyifli ve rahatlatıcı bir dinlenme rutini olarak tutarlı bir şekilde devam ettirin. Ayrıca evinizde rahat koltuklar ve yastıklarla okuma köşesi hazırlayarak çocuğunuza okumayı daha cazip hale getirebilirsiniz.

• Kitapların çocuğunuzun kolayca ulaşabileceği yerlerde durmasına dikkat edin: Evde çocuğunuz için kolayca uzanıp ilgisini çeken kitapları alabileceği bir kitaplık oluşturun. Kitapları kendisine göre dizmesine, kitaplığını düzenlemesine izin vermeniz de onun kitaplara karşı ilgisinin artmasını sağlayabilir.

• Çocuğunuza sesli kitap okuyun: Çocuklar kendilerine kitap okunmasından hoşlanır. Çocuğunuzun seviyesi ve ilgi alanına uygun kaliteli kitaplar seçip ona okuyabilirsiniz. Bu teknik, çocuğunuzun okumaya ilgisini artıracak en güzel yollardan birisidir.

Hatta beraber seçtiğiniz ilginç bir kitabın ilk bölümünü çocuğunuza sesli olarak okuyup sonrasında onun devam etmesini isteyebilirsiniz. Bu şekilde kitaba kendisini kaptırması, okumak için motive olması çok daha kolay olacaktır.

• Seçtiğiniz kitapların çocuğunuzun seviyesine uygun olmasına dikkat edin: Çocuklar okumayı sevse bile kendi seviyesine uygun olmayan kitapların okuma motivasyonunu azaltabileceğini unutmayın.

Yazının Devamını Oku