Bütün kadınlar cadıdır

Güncelleme Tarihi:

Bütün kadınlar cadıdır
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 2023 09:29

Meksikalı yazar Brenda Lozano’nun üçüncü romanı ‘Cadılar’, farklı dünyalarda yaşayan iki Meksikalı kadının hayatlarını anlatan iki paralel hikâye biçiminde kurgulanmış. Bu iki farklı sesi Meksika’da kadınlara yönelik baskı ve şiddet üzerinden bir araya getiren Brendon Lozano, cadıları savunmak için kaleme almış romanını, aslında kadınları savunmak için: “Bütün kadınlar içimizde biraz cadılıkla doğarız, bu savunma içindir.”

Haberin Devamı

Brenda Lozano, 1981 yılında Mexico City’de doğdu. Meksika’da ve ABD’de edebiyat eğitimi aldı. Chicago’da yayımlanan Make edebiyat dergisi için editörlük yapıyor ve New York merkezli Ugly Duckling Presse bünyesinde çalışıyor. 2015 yılında Conaculta (Meksika Ulusal Kültür ve Sanat Konseyi), Hay Festival ve British Council tarafından Meksika’nın 40 yaşın altındaki en önemli yazarlarından biri seçildi. Bogotá39’un Latin Amerika’nın 40 yaşın altındaki en iyi kurgu yazarları listesine (2017) dahil edildi. İlk romanı ‘Todo nada’yı (2009) ‘İdeal Defter’ (2014) ve ‘Cadılar’ (2019) romanları takip etti. Ayrıca ‘Cómo piensan las piedras’ (2017) adlı bir öykü kitabı var.

‘BİR KADINI İYİ TANIMAK KENDİNLE TANIŞMAKTIR’
‘Cadılar’ romanındaki Feliciana karakterini Magdalena García isimli bir kadından esinlenerek yaratmış Lozano. Meksikalı Mazatec yerlilerinin soyundan gelen María Sabina Magdalena Garcia, yerel halkın ‘Büyücü’, ‘Şaman’ ya da ‘Şifacı’ olarak nitelediği bir kadın. 1957’de Life dergisinde etnomikolog R. Gordon Wasson’un ‘Sihirli Mantarı Aramak’ başlıklı yazısından sonra ABD’de büyük ilgi toplamış, 1960’larda Oaxaca’da psilosibin mantarlarıyla yaptığı ‘ritüeller’ ya da toplantılar öylesine ünlenmiş ki aralarında Bob Dylan, John Lennon, Keith Richards gibi ünlü isimlerin yer aldığı pek çok yabancı da katılmış ziyaretçilerinin arasına. O yılların Meksika koşullarında hükümeti rahatsız edecek bir kıpırdanma... Uyuşturucu sattığı iftirası atılmış, evi yakılmış, topluluktan dışlanmış. Ancak Japonya’ya kadar yayılan ününden hiçbir şey kaybetmemiş Magdalena García. Bir efsane olarak yaşamış.
‘Cadılar’da bu olaylara göndermeler var ama Lozano, bir Magdalena García biyografisi yazma derdinde değil. Öne çıkarmak istediği temalar için Meksika halk kültüründen bir figür olarak seçmiş ‘Dil Şifacısı’nı...

Haberin Devamı

Perde bir cinayet haberiyle açılıyor: “Guadalupe, Paloma’yı öldürdüklerini söylemek için geldiğinde saat akşam altıydı.” Ve sonra Feliciana başlıyor konuşmaya. Paloma’nın anlatıcı kadınlardan Feliciana’nın kuzeni olduğunu, büyükbabalarından şifacılık mirasını devraldığını, yeteneğini gördüğü Feliciana’yı da eğiterek şifacılığa yönelttiğini öğreniyoruz. Paloma’nın şifacılığı bırakma nedeni bir ‘muxe’ olması. Muxe, yani Meksika’nın Oxaca eyaletindeki karşılığıyla üçüncü cinsten biri, yani trans birey. Cinsiyetçi bir saldırının kurbanıdır Paloma. Kadına yönelik istismar ve şiddete özel bir öfke duyan Mexico City’li gazeteci Zoë cinayeti duyduğunda ilgilenir. Bir meslektaşından Paloma’nın dünyaca ünlü dil şifacısı Feliciana’nın akrabası olduğunu öğrendiğinde haberi üstlenmeye ve şiddet gören kadınlara belki yardımı dokunur düşüncesiyle Feliciana ile röportaj yapmak için San Felipe’ye gitmeye karar verecektir.
İşte böyle başlıyor Feliciana ile Zoë arasındaki konuşmalar -ama röportaj biçiminde değil. Bir bölümde Feliciana, bir bölümde Zoë’nin sesinden dinliyoruz hayat hikâyelerini. Roman ilerledikçe her iki kadının hayatındaki paralellikler ortaya çıkıyor. Bu aynı zamanda içe doğru bir yolculuk oluyor Zoë için:
“Feliciana’yla tanışınca yardıma ihtiyacım olduğunu dahi bilmeden yardım gören kişi ben oldum ve burada yazdığım her şeyi onun sayesinde keşfettim. (...) Çok geçmeden anladım ki önce kardeşim Leandra’yı, annemi ve kendimi daha yakından tanımalıydım. Anladım ki bir kadını iyi tanımak kendinle tanışmaktı.”

Haberin Devamı

SESLER SESLERE KARIŞIRKEN
Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı pek çok ülke gibi Meksika’da da kadınlara yönelik şiddet büyük bir sorun. Neyse ki Meksikalı ve Güney Amerikalı yazarlar sorunu hikâye ve romanlarına taşıma sorumluluğunu gösteriyorlar. Mesela Robert Bolano’nun ‘2666’ romanı geliyor aklıma. Brendo Lozana da ‘Cadılar’ında bir trans kadının öldürülmesinden yola çıkarak Meksika kültüründe kadın düşmanlığının, kadınlara yönelik şiddetin nedenlerini sorgulamış. Romanın baskın ve anahtar teması bu. Ancak kırsal ve kentsel hayata dair çok renkli ve canlı kesitler de sergiliyor.
Ses ve dil romanın bir başka önemli teması. Kahramanların -Feliciana ve Zoë’nin- değişen bakış açılarından anlatılan bölümler, her iki kadının kendi seslerini, kendi yollarını bulma mücadelelerine odaklanmış. ‘Cadılar’da Lozano’nun belki de en büyük başarısı kadın seslerindeki farklılıkları, tarihsel, kültürel ve sosyoekonomik farklılıkları açığa çıkaracak şekilde yansıtabilmesi.
Öncelikle her iki kadının birinci tekil şahıs anlatımının neredeyse bir belgesel havası verecek kadar içtenlikli ve doğal olduğunu söylemeliyim. Zoë aslında kâh okuyucuyla kâh kendisiyle konuşuyor, Feliciana’nın konuşması ise doğrudan Zoë ile. Elbette yaşı ve yaşam tarzı ile kendinize daha yakın bulacağınız Zoë’nin anlatımı, gazeteci kişiliğini de yansıtan, daha anlaşılabilir ve doğrusal bir akışla ilerliyor. Doğrusal bir akış ama Feliciana ile konuştukça kendi geçmişindeki olaylar ışığında bugünü anlamlandırmaya çalışıyor Zoë.
“Hükümetin dili” dediği İspanyolcayı hiç konuşmayan, hiç okula gitmemiş, hiç okuma-yazma öğrenmemiş ama hayattan edindiği bilgileri bilgeliğe dönüştürmüş bir kadın olan Feliciana’nın sesi ise yerel kültürün zenginliğini barındırıyor. Kırsal çocukluk anılarını aktarırken sorun yok ama dolambaçlı, bir solukta söylenmiş, sıklıkla tekrarlanan ve kadının düşünce akışından saçılan kendine has cümleleri takip etmek ilk başta zor gelebilir. Neyse ki şifa törenlerinin -büyünün- dilini yansıtan lirizmi, okuyucuyu da büyülemekte gecikmiyor.

Haberin Devamı

‘KADINLAR CADILIKLA DOĞAR, BU SAVUNMA İÇİNDİR’
İki ayrı hikâyesi ve iki ana karakteri olan bir anlatı, öyle ki Feliciana ve Zoë sanki farklı dünyalardan ya da farklı ülkelerden çıkıp gelmişçesine büyük farklılıklar taşıyorlar. Söz konusu farklılıklar hiç kuşkusuz Meksika toplumundaki farklılıklara vurgu yapıyor. Ve aynı zamanda bu farklar iki kadının tekil anlatılarını daha da ilginç kılıyor. Zoë ve Feliciana aracılığıyla Lozano’nun gözünü diktiği meseleler aidiyet ve cinsel kimlik, ataerkil baskı biçimleri, sömürgeciliğin şiddet mirası, kültürel zıtlıklar ve cinsiyetin bu kültüre kodlanma biçimleri. Ancak gözünü diktiği meseleleri okuyucunun gözüne sokmaktan ustalıkla kaçınmış. Karşılıklı konuşmalarla ağır ağır ilerleyen ‘Cadılar’da Lozano iki hayat tarzı üzerinden Meksika’yı ve dünyayı yorumlamanın farklı yollarını araştırıyor. Romanı İngilizceye çeviren Heather Cleary’nin deyişiyle “Hetero-normatif ataerkilliğimizde kadınların, toplumsal cinsiyete uymayan bireylerin marjinalleştirilmesinin keşfi”ne dair feminist literatüre girmeyi hak eden bir roman.
Geçmişte cadılık suçlaması kilisenin şiddetine maruz kalmak ve yok edilmek içn yeterliydi. Bugün erkek egemen kültür, hakkını arayan, baş edilmesi zor kadınları ‘cadılık’la nitelerken dilin şiddetini kullanıyor. Brendon Lozano ise cadıları savunmak için kaleme almış romanını, aslında kadınları savunmak için: “Bütün kadınlar içimizde biraz cadılıkla doğarız, bu savunma içindir.”

Haberin Devamı

Bütün kadınlar cadıdır
Cadılar
Brenda Lozano
Çeviren: Nergis Gürcihan
Notos Kitap, 2023
208 sayfa.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!