‘Çok eğitimli, az öğrenmiş’

Güncelleme Tarihi:

‘Çok eğitimli, az öğrenmiş’
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2015 12:27

Toplumun eğitim gündeminin en yoğun olduğu döneme, yani okulların hazırlık ve başlama dönemi olan eylül ayına girdik. Çocukların okuldaki akranları ve çalışanlarla herkesten fazla vakit geçirdikleri, iyi bir okulda okumak için zorlu ders ve sınavlarla uğraşmak zorunda kaldıkları eğitim-öğretim süreci bu aydan başlayarak haziran sonuna kadar devam edecek.

Haberin Devamı

Bu sürecin bu kadar çok zaman, çaba ve maliyet karşılığında çocuklara ve ailelere katkısı ile ilgili son 10 yıldır elimizde uluslararası çapta karşılaştırabileceğimiz net veriler var. En bilineni ve son yıllarda popüler olanı OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı) tarafından yapılan PISA araştırması.

PISA, 8-9 yıl eğitim süresi ve milyarlarca dolar harcama karşılığında temel eğitimde çocuklara kazandırmak istediğimiz becerileri kazandırmakta yetersiz kaldığımızı net bir şekilde ortaya koyuyor. Örneğin, OECD ülkeleri sadece matematik eğitimine yılda 230 milyar dolar harcamalarına rağmen öğrencilerin yüzde 24’ü PISA tarafından ikinci seviye olarak tanımlanan asgari matematik okur-yazarlığı becerisine ulaşamıyor. Bu oran sınava katılan tüm ülkelerde yüzde 32.

Haberin Devamı

Çocuğun okuldaki başarısını etkileyen birçok faktör var. Çocuklara sunduğumuz eğitimin kalitesi sadece bir boyut üzerinden belirlenmiyor. Bu kaliteye erişebilmek ve çocuklara kazandırmayı hedeflediğiniz bilgi, beceri ve değerleri kazandırabilmek için birçok kaynağı aynı anda etkili bir şekilde kullanabilmeniz gerekiyor.

Bu kaynakları ikiye ayırmak mümkün: Akademik olanlar daha çok öğretim programı, öğretmen kalitesi, öğrenme ortamı gibi kaynaklardan oluşurken, sosyal-bireysel diyebileceğimiz kaynaklar ise sağlık, güvenlik, beslenme, katılım, oyun gibi gelişimsel ihtiyaçlardan oluşuyor.

Okullar ‘öğretim’ odaklı tasarlanıyor

Böyle baktığımızda Türkiye’deki okullar sadece akademik olarak değil sosyal olarak da çocukların ve ailelerin ihtiyacını tam olarak karşılayabilmekten uzak. Çünkü okullarımızı daha çok ‘öğretim’ odaklı düşünüyor ve tasarlıyoruz. Oysa okullar çocuklar için zamanlarının büyük çoğunluğunu geçirdikleri bir yaşam alanı aynı zamanda ve çocukların gündelik yaşamındaki ihtiyaçlarını karşılayacak araçlarla da donatılmalı. Hatta ailelerin ve çevresindeki toplumun da.

Bunun için öncelikle çocuğa ve okula dair bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Çocukları geleceğin büyükleri, minyatür yetişkinler yerine; ‘şimdi’nin hakları ve ihtiyaçları olan bireyleri, okulları da bu bireylerin sosyal-gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan kurumlar olarak görmemiz gerekiyor.

Haberin Devamı

Çünkü çocukların nitelikli bir eğitim hizmeti ile birlikte farklı ihtiyaçları da var ve okulu sadece eğitim öğretim hizmetinin niteliği üzerinden tarif etmek artık yeterli değil. Eğitim hakkının anlamı da bu çerçevede değişti. Çocukları alıp bir okula kaydetmek ve devamlarını sağlamak sosyal devlet olarak yurttaşlarınızın eğitim hakkını layıkıyla karşıladığınız anlamına gelmiyor. Eğitim hakkı artık ‘nitelikli eğitime erişim hakkı’ olarak yeniden ve çok boyutlu olarak tarif ediliyor.

Cevaplanması gereken sorular var

Eğitimi ve okulu böyle düşündüğümüz zaman ülkemizdeki okullar açısından bazı soruları sormamız kaçınılmaz hale geliyor. Örneğin okullarımızın ne kadarı çocukların oyun, fiziksel aktivite ihtiyacını güvenli bir şekilde karşılayacak, onların serbest veya yapılandırılmış oyunlar oynayabileceği şekilde kurgulanmış mekânlara ve eğitim programlarına sahip?

Haberin Devamı

Türkiye’de okullarımızın ne kadarı çocukların beslenme ihtiyacını giderecekleri imkânlara sahip? Okullarımızın ne kadarı çocukların sanatsal-kültürel etkinliklere katılabileceği, kendisini farklı şekillerde ifade edebileceği mekânlara sahip?

Okullarımızın ne kadarı çocukların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını destekleyecek, çocukların sağlıklı bir ortamda öğrenme sürecini geçirmelerine destek olacak hizmetlere sahip?

Okul binalarımız ve öğrenme ortamlarımız çocuğun öğrenme heyecan ve motivasyonunu ne kadar arttırıyor? Okullarımızın ne kadarı çocukların müfredat dışı etkinliklere katılımını destekliyor ve bunun için gerekli altyapıyı sağlıyor?

Bu sorular çocuğun bütünsel gelişimi için yanıt verilmesi gereken önemli sorular. Bu sorular üzerinden okulları çocuğun çok boyutlu gelişimini destekleyecek şekilde tasarlamak için elimizde pratik, denenmiş, kullanılabilir çerçeveler var. Okulda çocuğa sağlanacak hizmetlerin çerçevesi çocuk hakları ve çocuğun iyi olma yaklaşımından esinlenerek oluşturulabilir mesela.

Haberin Devamı

‘Çocuk Dostu Okullar Yaklaşımı’

Güncel ve tercih edilen yaklaşım olan çocuk hakları yaklaşımından yola çıkıldığında çocuğun iyi olma hali; çocuk haklarının yaşama geçirilmesi ve her çocuğun aile, toplum ve devlet tarafından sağlanan etkili koruma ve desteğin ışığı altında kendi yeteneklerini, potansiyelini, becerilerini geliştirme fırsatını elde etmesi olarak tanımlanır.

Bu yaklaşım mutlu, başarılı ve sağlıklı bir çocukluk için aşağıdaki göstergeleri kullanır ve UNICEF gibi uluslararası kuruluşların da kullandığı çerçeve budur.

UNICEF’in bu göstergelerden yola çıkarak oluşturduğu ‘Çocuk Dostu Okullar Yaklaşımı’ bir dönem ülkemizde de uygulanmasına rağmen maalesef yaygınlaşamadı. Bunlar çocuğun;
• Nitelikli bir eğitim alma hakkı,
• Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı
• Güvenli bir çevrede yaşama hakkı
• Katılım hakkı
• Sağlıklı sosyal ilişkiler kurma hakkı
• Öznel mutluluğu ve memnuniyeti

Haberin Devamı

Bu tür bir yaklaşımın benimsenmesi okulda sağlanacak hizmetlerin standartları için de çerçeve oluşturabilir. Okulların birincil misyonu olan eğitim-öğretim kalitesinin yanında bu kaliteyi yakından etkileyen beslenme, güvenlik, sağlık, ulaşım, sosyal ve kültürel etkinliklere katılım, okul kararlarına katılım ile müfredat dışı etkinliklerin de nitelikli bir şekilde sağlanmasını kolaylaştırır.

Okul dışı faaliyetlerin öğrenmedeki etkisi

Örneğin, son yıllarda özellikle Amerika’daki okul sonrası eğitim programlarının ve sosyal etkinliklerin çocuklara katkısı üzerine yapılan araştırmalar çocukların sadece derste öğrenmediğini, ders dışındaki program ve faaliyetlere katılımından da önemli kazanımlar elde ettiklerini gösteriyor. (Durlak ve Weissberg’in yaptıkları araştırma okul sonrası programların, çocukların sosyal davranışları ve ders notları üzerinde uzun vadede olumlu etkisi olduğunu ortaya koyuyor.) Okullar çocukların bu tür etkinliklere katılımını ne kadar teşvik ediyor, TEGV ve benzeri kurumlarla okul dışı programlara katılım konusunda ne derece etkin işbirliği yapıyor?

Okullarımızın çoğu, çocukların gelişimine bu şekilde çok boyutlu bakarak tüm eğitimsel ve gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklı bir okul-öğrenme ekosistemi kurma düşüncesinden henüz uzak. Hepimizin ‘çocuklarımızın yaşamak isteyecekleri dünyaya layık bir eğitim için ne gerekiyor?’ sorusunu kendimize ve birbirimize yeniden sorması ve eğitim ile okulun amacını yeniden tanımlaması gerekiyor. Çocukların iletişim ve teknoloji araçlarına erişiminin bu kadar rahatladığı ve yaygınlaştığı bir zamanda okulu anlamlı ve yararlı bir mekân haline getirmek gittikçe zorlaşıyor.

Barış içinde yaşamak için gereken beceriler

Bunun için akademik beceriler (sanat, okuma, aritmetik, fen bilimleri, sosyal bilimler, bilişim ve teknoloji, yabancı dil vs.) ile sürdürülebilir bir dünyada barış içinde yaşamak için gereken beceri ve değerler (sosyal sorumluluk, demokrasi, kültürlerarası iletişim, vs) arasında denge gözeten, ikisine eşit derecede önem veren, ikisi arasında ilişki kuran ve bunu öğretim programına yansıtan bir eğitim yaklaşımı birincil önemdedir.

Öte yandan yukarıda bahsettiğimiz sağlık, beslenme, güvenlik, oyun gibi diğer önemli gelişimsel ihtiyaçları da karşılayacak bir okul iklimi ve ortamı kurmak da en az bunun kadar önemlidir.

Çocuklarımızın mutlu ve başarılı, bulunduğu topluma değer katan, kendi ve çevresi ile etkili iletişim kuran, sorumluluk sahibi ve sürdürülebilir bir dünya için katkı sunan bireyler olmalarını istiyorsak okullarımızı buna göre yeniden düşünmemiz ve dönüştürmemiz gerekiyor.

Aksi takdirde çok eğitim almış ama az öğrenmiş bireyler yetiştirmeye, insani ve mali sermayemizi heba etmeye devam edeceğiz.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!