Başarının sırrı farklı sınıf tasarımlarında

Güncelleme Tarihi:

Başarının sırrı farklı sınıf tasarımlarında
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 23, 2018 09:10

Akademik başarıyı etkileyen zekâ, öğrenme ortamları, sosyal çevre gibi birçok faktör var. Bunlardan en önemlisi öğrenme ortamlarının niteliği olduğunu söyleyebiliriz. Günümüz bireylerinden beklenilen problem çözme, eleştirel düşünme, işbirliği içerisinde çalışma, iletişim ve girişim becerilerinin gelişmesini destekleyen öğrenme ortamlarına şüphesiz ihtiyacımız var. Başarıya ulaşmanın yolu da öğrenme ortamlarına ve bunların baş aktörü olan öğretmen niteliğine bağlı.

Haberin Devamı

Zekâ düzeyinin yüksek olması akademik başarının tek belirleyicisi değil. Akademik başarıyı etkileyen birden çok faktör bulunuyor. Bunlardan en önemlisi, öğrenme ortamlarının niteliği. En genel anlamda öğrenme ortamı derken, okulu ve derslerin yürütüldüğü sınıfları kastediyoruz. Ancak bilişim ve iletişim teknolojilerinin günlük hayatımızdaki yeri düşünüldüğünde öğrenme ortamlarını okulla veya dersliklerle sınırlandırmak söz konusu olamaz. Günlük faaliyetlerimiz boyunca farklı öğrenme ortamlarında farklı öğrenme deneyimleri kazınıyoruz. Bu deneyimlerin nasıl kazanıldığı çok geniş bir konu. Bu yazımızda “Öğrenme ortamları olarak okul ve sınıflar nasıl planlanıp tasarlanırsa daha etkili bir öğrenme ortamlarına dönüşürler?” sorusu üzerinde duracağız.

Haberin Devamı

Öğrenme ortamlarının fiziksel, sosyal ve pedagojik boyutları öğrenmeleri nasıl şekillendiriyor? OECD 2010 ‘Fiziksel Çevrenin Öğrenme Ortamları Üzerinde Bir Etkisi Olabilir mi?’ başlıklı raporunda, birçok araştırmanın öğrenme ortamının fiziksel boyutunun öğrenen üzerinde önemli etkisi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Günümüz bireylerinden beklenilen problem çözme, eleştirel düşünme, işbirliği içerisinde çalışma, iletişim ve girişim becerilerinin gelişmesini destekleyen öğrenme ortamlarına şüphesiz ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç, öğrenme ortamlarıyla ilgili yeni bir anlayışı ve yaklaşımı gündeme getiriyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ve yeni pedagojik yaklaşımlar öğrenme ortamlarının yeniden planlanmasını ve tasarlanmasını zorunlu kılıyor.

ÖĞRENCİ ÜZERİNDE OLUMSUZ ETKİ YARATABİLİYOR
Öğrenme ortamının fiziksel boyutunu kısaca mekânlar ve donanımlar olarak ifade edebiliriz. Okulu bir öğrenme ortamı olarak düşündüğümüzde kütüphanesi, spor salonları, derslikleri, laboratuvarları, kantini, bahçesi onun fiziki altyapısını oluşturur. Binaların insan psikolojisi üzerinde etkisi bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Öğrenci, günlük yaşantısı içinde zamanını geçirdiği aşina olduğu mekânlarda daha rahat eder ve kendini güvende hisseder. Kendi öz mimari anlayışımızdan ve dolayısıyla estetik endişesi olmayan okul ve sınıf tasarımları öğrenci üzerinde yalnızlık, yabancılık ve ürperti gibi olumsuz etkiler bırakabiliyor. Dolayısıyla okulun bir öğrenme ortamı olarak fiziki altyapısı öğrencinin okula ve derslere karşı tutumunu doğrudan etkiliyor. Kalabalık, soğuk veya sıcak, havasız, karanlık bir sınıftaki çocuklardan okulu ve dersleri sevmeleri, öğrenmeye karşı olumlu tutum içerisinde olmaları elbette beklenemez. Bu nedenle ‘ideal öğrenme ortamı nasıl olmalı’ sorusu eğitimcilerin sürekli gündeminde. Öğrenme ortamında öğrencinin bedeniyle ruhu ahenk içinde olursa orada öğrenme, ulaşabileceği en yüksek değere ulaşır. Elbette temiz, sessiz, aydınlık ve konforlu bir ortamda bu ahengin gerçekleşmesi daha kolay olur. Okulun mimarisi, estetiği, sınıfın boyası, sıraları, oturma düzeni gibi fiziksel durumlar bilişsel iklimi de doğrudan etkiler ve öğrenci için kötü öğrenme koşulları veya iyi öğrenme koşulları ortaya çıkar.

Haberin Devamı

SOSYAL VE PEDAGOJİK BOYUTLARI ÖNEMLİ
Kötü veya iyi öğrenme koşulları sadece fiziksel durumlara bağlı değil. Öğrenme ortamının fiziksel boyutu kadar, sosyal ve pedagojik boyutları da önemli. Okulu bir öğrenme ortamı olarak düşündüğümüzde idarecileri, velileri, öğretmenleri, öğrencileri onun sosyal boyutunu oluşturur. Okulun öğrenciler için güvenli bir ortam oluşturması, okul- veli ilişkisi, öğretmen-veli, öğretmen-öğretmen, öğretmen-öğrenci ve öğrenci-öğrenci etkileşimi; idarecilerin ve öğretmenlerin liderlik özelliği, mesleğe karşı olumlu tutum içinde olmaları öğrenme ortamının sosyal boyutunun göstergeleri olarak sıralanabilir. Sevgi, sabır, özveri, doğruluk, dürüstlük, hoşgörü, saygı ve adanmışlık öğrenme ortamının sosyal yapısını güçlendirir. Öğrenme ortamının güçlü sosyal yapısı sayesinde öğrenci kendini güvende hisseder ve o ortamın bir parçası olarak kendini görmeye başlar. Sınıf içi etkinliklere daha istekli, daha cesaretli katılır, soruları cevaplarken veya sorarken risk alır, işbirliği içinde çalışır, bilgilerini paylaşma isteği içinde olur.

Haberin Devamı

Sosyal boyutu iyi tasarlanmış bir öğrenme ortamı bu saydığımız sosyal becerilerin gelişmesini destekler. Ayrıca, okulun ve dolaysıyla öğretmenlerin dozu ayarlanmış, gerçeğe uygun, yüksek başarı beklentisi içerisinde olması, sınav kaygısını çözmesi de öğrenme ortamının sosyal yapısıyla ilgili bir durumdur. Bu, öğrenciler üzerinde olumlu etki yapar, onları cesaretlendirir ve öğrenmeye güdüler. Böylece, öğrenme ortamının sosyal boyutu iyi öğrenme koşulunun gerçekleşmesinde belirleyici rol oynar. Bu nedenle öğrencinin öğrenme deneyimleri, öğrenme ortamının sosyal içeriğinden ayrı düşünülemez. Diğer taraftan okulun sunduğu içerik, benimsediği öğretme yöntem ve yaklaşımları, öğrenciden beklediği öğrenme çıktıları, öğretmenin alanı öğretme bilgisi öğrenme ortamının pedagojik boyutunu oluşturur. Davranışçı pedagojiyi benimseyen öğrenme ortamlarında öğrencilere aynı içerik aynı yöntemle sunulur ve öğrenenlerden aynı öğrenme çıktıları beklenir. 

Haberin Devamı

ÖĞRENCİLERİN İŞBİRLİĞİ İÇİNDE OLDUĞU BİR SINIF
Buna karşın yapılandırmacı pedagojiyi benimseyen okul, öğrenciye doğrudan içeriğin sunulduğu bir yaklaşımı benimsemez. Bu yaklaşımı benimseyen okul, içeriğin doğrudan aktarıldığı, arka arkaya dizili sıraların olduğu sınıflarda öğrenci merkezli derslerin yapılamayacağını bilir. Artık davranışçı pedagoji üzerine inşa edilen geleneksel öğrenme ortamları eskidi. Yapılandırmacı pedagojiyi benimseyen bir okulda öğrenme ortamı, öğrenci için bilgisini kurma sürecinde hem zaman hem de mekân niteliğindedir. Böyle bir okulda sınıfın önünde öğretmen masası yoktur. Öğrenciler ödevlerini yaparken oturdukları yerden birbirleriyle yarışmak yerine işbirliği içerisinde çalıştıkları ve içinde rahatça dolaştıkları bir sınıf vardır. Böyle bir öğrenme ortamı öğrenciye keşfederek öğrenme zamanı tanır ve aktif olarak bilgisini kurabileceği bağlamlar sunar. Dolayısıyla, öğrenme ortamlarının pedagojik boyutu hem öğrenciler hem de öğretmenler için son derece önemli. Öğretmenin sınıfta öğretme adına yapıp ettiklerinden, duvarların renginden, masaların düzenlenmesine kadar her şey öğrencinin öğrenmeleri için olumlu ya da olumsuz bir iklim oluşturur. Öğretmenin oluşturduğu sıcak bir atmosferin arkasından öğrenme adına çok güzel şeyler ortaya çıkabilir. Öğretmeninin hoşgörülü tavrı, esprileri, her bir öğrenciye ayrım gözetmeden eşit mesafede olması, eşit davranması böyle bir atmosferin oluşmasında vazgeçilmez pedagojik stratejilerdir.

Haberin Devamı

ÖĞRETMEN NİTELİĞİ ARTMADAN OLMAZ
Sınıfın büyüklüğü, esnekliği (gerektiğinde farklı öğretim yöntemlerine göre kolayca düzenlenebilir olması), derslerde etkileşimli yöntemlerin kullanılmasında gerekli olan yazılım ve donanımın olması, öğrenme ortamının fiziksel tasarımının yapılandırmacı epistemolojiyle uyum içinde olmasının bir göstergesidir. Güncel yazılım ve donanımlar olsa bile arka arakaya dizili sabit sıraları olan bir sınıfta karşılıklı etkileşim içerisinde öğrenci merkezli derslerin gerçekleşmesi oldukça zor. Günümüzde akıllı tahta ve tablet, donanım ve yazılım olarak öğrenme ortamlarının vazgeçilmez parçaları haline geldi. Ne var ki, bu yeni yazılım ve donanımlar arzu edildiği gibi yapılandırmacı yaklaşıma uyumlu bir şekilde öğrenme ortamlarıyla bütünleştirilemedi. Fiziksel mekânların yeni teknolojiyi destekler nitelikte olmayışı söz konusu bu bütünleşmenin önünde önemli bir engel olarak duruyor.

Fiziksel mekânları nasıl tasarlamalıyız ki bilişim ve iletişim teknolojilerinin yapılandırmacı yaklaşıma uygun şekilde öğrenme ortamlarına entegrasyonu kolay olsun ve öğrenme faaliyetleri arzu edilen şekilde desteklenmiş olsun? Bu sorunun cevabını verebilmemiz için kapsamlı araştırma ve uygulamalara ihtiyacımız var. Sonuç olarak, istediğiniz kadar güzel müfredatınız olsun, istediğiniz kadar güzel okulunuz, güncel yazılım ve donanımınız olsun öğrenme ortamlarının ve bu ortamların baş aktörü olan öğretmenin niteliğini artırmadan bir yere varamayız. Dolayısıyla öğrenme ortamlarının fiziksel, sosyal ve pedagojik boyutları birlikte düşünülmeli ve öğretim programlarının içeriği, amaçları öğrenme ortamlarının boyutlarıyla tam bir tutarlılık içinde tasarlanmalı.

PROF. DR. ADNAN BAKİ KİMDİR?
1982 yılında, eskiden Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne ait Fatih Eğitim Fakültesi Matematik Eğitimi Bölümü’nden mezun olan Prof. Dr. Adnan Baki, 1990’da Kanada’daki New Brunswick Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamladı. 1994 yılında Londra Üniversitesi’nde matematik eğitimi alanında doktora yaptı. 1996’da doçent 2004 yılında profesör oldu. Fatih Eğitim Fakültesi dekanlığı yaptı, Matematik Eğitimi Derneği kurucu başkanlığı görevinde bulundu. Turkish Journal of  Computer and Mathematics Education Dergisi’nin kurucusu olan Prof. Dr. Baki, derginin editörlüğünü yürütüyor. Halen KTÜ’den ayrılarak kurulan Trabzon Üniversitesi’ne bağlanan Fatih Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak akademik çalışmalarına devam ediyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!