Annelik ve denge bozukluğu

Güncelleme Tarihi:

Annelik ve denge bozukluğu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2012 00:00

Anne olmanın, hormon değerlerini alt üst ettiği bilimsel olarak kanıtlanmış.

Haberin Devamı

Anne olmanın, bir kadının hormon değerlerini alt üst ettiği de bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Her ne kadar sözüm ona 40 gün denilen (ama aslında çok fazla süren) lohusalık hallerinin bitimi ve emzirme sürecinin sonlanmasıyla bu değerler büyük ölçüde normale dönse de, anne olmak bir kadının vücudunda bazı kalıcı değişikliklere sebep oluyor kesin.

Bunların bir kısmı hamileyken gerçekleşiyor. Hamileyken kadının beyninin küçüldüğü artık biliniyor. Sebebi her ne kadar kesin olarak tespit edilmemişse ve küçülme oranı kaynaktan kaynağa değişse de, yüzde 3 ila yüzde 5 arasında gerçekleşen bu değişim hamile kadının unutkanlıklarının arkasında yatan sebep olarak görülüyor. Her ne kadar hamileliğin sonlanmasıyla birlikte beynin tekrardan eski haline döndüğü bilinse de bu sefer uykusuzluk devreye girerek anne kişisinin unutkanlığına ve şaşkınlığına yeni bir boyut katıyor.

Unutkanlık ve şaşkınlık, anneliğin kadına hediyeliklerinin sadece bir kısmı. Bir de denge bozukluğu durumu var ki, oranı kadından kadına değişmekle birlikte, hemen her anne bundan nasibini alıyor.

Bu denge bozukluğunun kadının beyninde mi, kalbinde mi gerçekleştiğini bilemiyorum. Ancak kendi kişisel tecrübelerime ve etrafında yaşadıklarıma dayanarak söyleyebilirim ki, anne kişileri biraz dengesiz insanlar aslında. Şöyle örnekleyeyim:

Bakıcıyı kıskanma sendromu: Günümüz koşullarında birçok anne, özellikle de çalışan anneler, çocuklarını bakıcı desteğiyle büyütmektedir. Hatta annelerin en büyük dertlerinin başında güvenebilecekleri bir bakıcı bulmak gelir. Annenin çocuğunu rahatlıkla teslim edebileceği, gözü arkada kalmadan işe gidebileceği, arada sırada çocuğu bırakıp belki kocasıyla, belki arkadaşlarıyla nefes almaya çıkabileceği birini bulmak kolay iş değildir. Kimi anne ilk denemesinde böyle birini bulur; kimisi uzun, sancılı süreçler sonunda rahata erer.

İyi bir bakıcı bulunduğunda ise annenin hayatı değişir. İşine daha rahat gitmekte, çocuğunun evde iyi bakıldığını bilmektedir. Hele de çocuk bakıcıyı seviyor, onunla vakit geçirmeyi seviyor, anne giderken arkasından ağlamıyorsa annenin keyfine diyecek yoktur. Ama o da ne?! Anne bu sefer hiç beklemediği bir durumla karşı karşıyadır: Bakıcısını kıskanmaktadır! Anne ister istemeye istemeye işe gidiyor olsun, ister arkadaşlarıyla gezmeye çıkıyor olsun, çocuğunu bir şekilde arkada bırakmakta ve görünen o ki çocuğu bu durumdan hiç şikâyetçi olmamaktadır.

Bu, her ne kadar anneye bir rahatlık ve güven hissi verse de, çocuğunun anne yokken halinden şikayetçi olmaması, annenin arkasından gülümseyip kapıyı kapatması, ve sevgili (!) bakıcısıyla mutlu mesut oyunlar oynaması anneyi gizli bir kıskançlık krizinin içine sürüklemiştir. Bu örnekten de görüleceği gibi, anne ne yardan, ne serden vazgeçmek istememekte, çocuğunu güvenerek bırakabileceği birini bulmuş olmanın rahatlığını yaşarken, çocuğunun o kişiyi bu kadar sevmesine aslında gıcık olmaktadır. İşte bu böyle bir dengesizliktir.

Çocuğunu uykuda özleme bozukluğu: Annelik çok yorucu bir iştir. İster evde tam zamanlı anne olsun, ister dışarıda çalışıp akşam eve gelsin, akşam saatlerinde annenin yorgunluktan tükenme noktasındadır. Hele de çocuğun en "kuduruk" olduğu yatmadan önceki son birkaç saat anne için geçmek bilmez. Annenin bütün gün canı çıkmıştır. Çocuk yatırılacak, anne ortalığı toplayacak, belki bir dizi seyredecek, ya da banyoya girecek, kısacası her ne yapacaksa yapacaktır. "Offf, çocuk bir uyusa da kendime ayırdığım şu saatler başlasa"dır.

En nihayetinde çocuk yatar, anne de rahat bir nefes alır. Ancak bu nefes maksimum bir, bilemedin iki saat sürer. İki saatin sonunda anne işkillenmeye başlar. O da nesi? Daha birkaç saat önce "Uyusa da rahat etsem" dediği çocuğunu özlemeye başlamıştır. "Uyusa da rahat etsem" hisleri kendini "Uyansa da bir sevsem"e bırakır. Bu da böyle bir denge bozukluğudur.

Çocuktan başka bir şeyden bahsedememe hastalığı: Birçok kadının hayatı anne olduktan sonra bambaşka bir şekilde ilerlemeye başlar. Çocuktan önceki hayatından kalıntılar kalmış olmakla birlikte, yeni hayat tamamen çocuk üzerine kurulmuş; çocuk aşağı, çocuk yukarıdır. Bu, kendiliğinden böyle gelişir; anne kişisi "Hayatımı çocuğum üzerine kuracağım" demese de böyledir. Gündem süt, gaz, kaka, diş, oyuncak, ve benzeri çocuksu muhabbetler üzerine kuruludur. Ancak bir süre sonra bu durum anneye sıkıntı vermeye başlar.

"Ben kimim, daha doğrusu KİMDİM, çocuktan önce ne yapıyordum, hayatımda hiç mi başka bir şey yok?" diye sorgulamaya girişir. Bu sıkıntının içinden çıkmak için belirli girişimlerde bulunur. Örneğin kocasını kendisini yemeğe çıkarmaya ikna eder; ya da henüz çocuk sahibi olmamış kız arkadaşlarıyla buluşup eski günler yâd etmek ister. Fakat o da nesi? Bu buluşmaların ortak noktası ve hatta ODAK noktası yine çocuktur. Kimse konuşmasa bile anne bebeğinin kaç dişinin çıktığından, kanepeden sehpaya kaç adım attığından, ilk kelimelerinin ne olduğundan bahseder durur.

Nitekim çocuklu hayatından uzak kalmak için dışarı çıktığında bile çocuğundan başka şey düşünememektedir. Bunun altında yatan sebep de yine anneliğin beraberinde getirdiği denge bozukluğudur. Bu örnekler arttırılabilinir. Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, anneler, oranı kişiden kişiye değişmekle birlikte sebebi henüz teşhis edilemeyen bir denge probleminden muzdarip kişilerdir.

Blogcu Anne: Elif Doğan

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!