Aklımızı başımıza alalım

"ÖLÜ bedenler etrafa saçılmıştı. Üzerimde yatan cesetler vardı. Resmen bir mezarlığın içindeydik.”

Haberin Devamı

Bu sözler, DEAŞ’ın Paris’te Kasım 2015’te 130 kişiyi öldürdüğü toplu katliamdan kurtulan bir Fransız’ın. Bu cümleleri saldırı sonrasında New York Times gazetesine söylemiş. Yılbaşı gecesi yaşadığımız korkunç katliamı yaşayan bir Türk de o gece ekranda birebir aynı sözleri söylüyordu.

Aynı korkuyu geçtiğimiz haziran ayında Amerikalılar da yaşadı. Bu kez olay mahali Florida eyaletinde eşcinsellerin gittiği bir gece kulübüydü. 50 kişinin öldüğü, ABD tarihinin en çok can kaybının yaşandığı saldırıyı DEAŞ üstlendi.

Evvelki hafta ise sıra Almanlardaydı. Berlin’de bir Noel pazarına bir DEAŞ’lı kamyonla dalıp 13 kişinin canını aldı.

Bunlar sadece Batı’dan örnekler. DEAŞ Ortadoğu’da da sık sık katliam yapıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında İslam dünyasının kalbinde, Mekke’de dahi büyük bir saldırı düzenledi. Irak ve Suriye’de ise insanlar bu korkuyu, bu acıyı her an yaşıyor.

*

Haberin Devamı

Bu tablonun bize ne gösterdiği ise gün gibi aşikar: Biz daha hâlâ laik-muhafazakâr, Kürt-Türk, Alevi-Sünni, iktidar-muhalefet diye ayırım yapaduralım.... Kendi oluşturduğumuz afaki ve izafi fay hatları üzerinden birbirimizi vuralım... Bugün terör bırakın Türkiye’yi, yerkürede bile ayırım yapmıyor. Millet, din, ırk ayırımı yapmadan hepimizi aynı hedef tahtasına koyuyor. Yani aslında bizi aynı acıda, korkuda birleştiriyor.

*

İşte bu gün gibi ortadayken, yine de kendi aramızda bölünüp parçalanıyoruz. Ve böylelikle kendimize teröristlerden çok daha büyük bir kötülük yapıyoruz. Ondan sonra da kalkıp dünyayla ilişkilerimizi idame etmekten bahsediyoruz.

Dahası; bugün Irak, Suriye, Libya, Yemen teröre teslim oldukları için parçalanıyor. Türkiye’nin bugüne kadar tutunabilmiş olması, bu milletin vatanına ve birbirine karşı duyduğu aidiyet hissinden. 

Şimdi bu hissi kaybedersek, bizlerin de Halep’le, Musul’la, Ege sularındaki mültecilerle aynı duruma düşebileceğimizi görmek bu kadar zor mu? Artık hepimizin aklımızı başımıza alma vakti...

BATI’YLA VE SURİYE’YLE İŞBİRLİĞİ

TERÖRÜN tüm dünyayı ayırt etmeden hedef alması, bize bir gerçeği daha gösteriyor: Artık her ülkenin güvenlik önlemi alması pek birşey ifade etmiyor. Ancak hepimiz bir araya gelirsek bu çağın vebasıyla başa çıkabiliriz.

Haberin Devamı

Bununla birlikte, küresel terörün kökü her yerde. Teröristlerin bir kısmı, Suriye ve Irak başta olmak üzere Ortadoğu bölgesinden. Bir kısmı ise Batı’da marjinalleşen kesimlerden. Bununla birlikte birçok dış istihbarat örgütünün bunları kullandığı da aşikar.

*

Dolayısıyla hem terörü kaynağında bitirmek için, hem de onunla ancak topyekûn mücadele edebileceğimiz için, başka ülkelerle elele vermek zorundayız. Hatta bunlardan bazıları terörü bizzat besliyor ve hatta bize karşı kullanıyor olsa bile...

İşte bu yüzden Batı’yla, yani ABD ve Avrupa ülkeleriyle bir işbirliği zemini yakalamak zorundayız. Rusya’yla ilişkilerimizin düzelmesi nasıl birebir Suriye’de elimizi hafiflettiyse ve bize manevra alanı açtıysa... Batı’yla işbirliği yapmak da terörle mücadelemizi ancak güçlendirir. Ki yeni ABD Başkanı Trump’ın gelişiyle bunu başarmamız çok daha muhtemel görünüyor.

*

Haberin Devamı

Diğer yandan, terörün asıl kaynağı olan komşularımızla işbirliği yapmamız da elzem. Başbakan Binali Yıldırım’ın bu hafta ziyaret edeceği Bağdat’la ilişkilerin gelişiyor olması, önemli. Suriye’yle de benzer bir işbirliği geliştirmemiz gerekiyor.

Evet Esad’ın izlediği politikalar bizim için siyasi olarak ve ahlaken kabul edilemezdi. Ancak diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni yıl mesajında, yeni bir “İstiklal harbi” verdiğimizi söyledi. Öyleyse artık idealler ve tercihlerimiz üzerinden değil, hayati ihtiyaçlarımız üzerinden konuşmamız gerek. Madem bizim için beka meselesi olan DEAŞ ve PKK-YPG tehdidi asıl Suriye’den kaynaklanıyor, o zaman buradaki otoriteyle işbirliği yapmamız kaçınılmaz. Kaldı ki, bunu zaten şu anda Rusya ve İran üzerinden dolaylı olarak yapıyoruz.

Haberin Devamı

Bu aynı zamanda Suriye’de bulunan askerimizin güvenliği ve operasyonlarımızın başarısı açısından da elzem.

ELÇİLER ŞEHİTLER TEPESİ’NDE

Şehitler Tepesi, Kayseri ve en son yılbaşı katliamı... Son 3 hafta içinde verdiğimiz şehitler, en çok şehit veren sivil kuruluşumuz olan Dışişleri Bakanlığımızı da harekete geçirdi. Malum, 1970-80’lerde Asala’ya 42 diplomatımızı şehit verdik.

Geçtiğimiz hafta Şehitler Tepesi’ni ziyaret eden elçiler adına konuşan emekli büyükelçilerden Volkan Vural’ın basın açıklamasında sarf ettiği “Meslek hayatımızın çoğu terörle mücadelede geçti” cümlesi, bu toprakların atlattığı badireleri hatırlatıyordu.

Asala gider, PKK ve DEAŞ gelir. Önemli olan ise bugün artık Asala yok. Yeni Şafak yazarı Akif Emre’nin yazdığı gibi: “Tarihin akışı içinde küçük bir ayrıntı olarak kalmaya mahkum aktörlere bakarak, bu ülkenin dinamizmini söndürmeyelim.”

Yazarın Tüm Yazıları