Dünya artık bu nüfusu kaldırmıyor

Yiyeceklerimizin sağlıklı olup olmadığını bilimsel verilerle anlatan “What The Health” adlı belgeseli Netflix’te gözümü kırpmadan izledikten sonra, düşüncelerini almak için Türkiye Metabolik Cerrahi Vakfı Başkanı Prof. Dr. Alper Çelik ile buluştum. Tip 2 diyabet (şeker) hastalığına çözüm sunan metabolik cerrahi yöntemini Türkiye’de ilk uygulayan kişi olan Çelik, diyabet vakalarındaki hızlı artışın temelinde GDO’lu besinlerin yattığını söyledi.

Haberin Devamı

Dünya artık bu nüfusu kaldırmıyor

◊ Şeker hastalığını her geçen yıl daha da sık duyar olduk.

- Evet, çok acı ama şeker hastalığının görülme sıklığı her geçen gün artıyor. Erişkin nüfusun yüzde 13’ü kadar. Bilinen 7-8 milyon diyabet hastası var.

◊ Bu artışın sebebi ne?

- Öncelikle tükettiğimiz gıdalar. Mesela ekmek... Kesinlikle bırakmalıyız.

◊ İçindeki katkı maddelerinden dolayı mı?

- Elbette. Rafta uzun süre kalabilmesi, uluslararası nakliyata dirençli hale gelmesi için unun genetiğiyle oynuyorlar. Ne olursa olsun böceklenmiyor.

◊ Bu tüm ambalajlı gıdalar için geçerli değil mi?

- Çok doğru. Çünkü tadının bozulmasını engellemek, raf ömrünü uzatmak, uluslararası nakliyata uygun hale getirmek için yapılan bir genetik değişiklik söz konusu.

Haberin Devamı

◊ İyi de ne yiyeceğiz o zaman? Bütün reklamlar bu tür gıdalar üzerinden dönüyor. Bu tür kampanyalarla nasıl mücadele edilir ki?

- Boşuna uğraşmayın, mücadele edemezsiniz. Gıda firmalarına dur diyemezsiniz.

◊ Aileler evde çocuklarını bilinçlendirecek o zaman...

- O da pek işe yaramaz. Çocuğunuz sıra arkadaşının kantinden o çikolatayı, gofreti alıp yediğini gördüğü an sizin anlattıklarınızı unutacaktır.

◊ O zaman iş okul yönetiminde bitiyor.

- Okul kantinlerine kısmi bir müdahale oldu zaten. Çok da yerinde bir müdahaleydi ama yeterli değil. Modern çağ gıdalarıyla bu olmaz. Tamam ambalajlı gıda yemesinler ama aynı sıkıntı domateste, biberde de var. Onlar da GDO’lu.

◊ Organik ürünlerin izini sürmek şart oldu...

- Evet ama aslına bakarsanız çok fazla alternatifimiz yok. Çünkü 7-8 milyar nüfusu besleyecek organik tarım havzası kalmadı.

◊ Yani...

- Yani bu gıdaları üretmek ve tüketilmesini sağlamak zorundayız, aksi halde kıtlık olur! Biz insanlar her konuda abartıya kaçtık. Dünya artık bu nüfusu kaldırmıyor. Buna rağmen günümüzde tüm ülkelerin politikaları tamamen büyüme üzerine. Her ülke büyümek zorunda. Mevcudu korumanız yetmiyor. Çünkü yüzde 1 büyümediğinizde geride kalıyorsunuz.

Haberin Devamı

Dünya artık bu nüfusu kaldırmıyor
Fotoğraflar: Murat ŞAKA

BAKKAL EKMEĞİ TOKLUK HİSSİ VERMİYOR

◊ Sohbetimizin başlangıç noktasına dönmek istiyorum. Biz şeker hastalığı bir kere geldi mi gitmez diye bilirdik. Oysa ameliyatla tedavi mümkünmüş.

- Evet, metabolik cerrahi ile bu mümkün. Tabii uygun hastalarda.

◊ Hangi hastalar uygun?

- Erişkin Tip 2 diyabet hastaları. Yani bedeni insülin üreten ama ürettiği insülini kullanamayanlar.

◊ Yiyecekler bu sağlık sorununu ne şekilde tetikledi?

- Modern çağın gıdalarıyla beslenmeye devam etmemiz, sindirim sistemi kaynaklı hormonlarımızın değişikliğe uğramasına yol açtı. Aslında bizim muhteşem bir sindirim sistemimiz, o sistemdeki her bölümün ayrı bir görevi var. Yemek borusundan mideye, ince bağırsağa hepsinin... Kilit görev ise ince bağırsağın.

Haberin Devamı

◊ Hangi sebeple?

- Sindirimin patronu o. Çünkü besin emilimi orada oluyor. Neyin ne kadar alınacağına, ne zaman doyacağımıza o karar veriyor. Bir de ince bağırsağın beyinle çok güçlü bir sinirsel iletimi var.

◊ İkinci beyin dediğimiz olaydan mı söz ediyorsunuz?

- Evet, bravo. Artı, hormonlar vasıtasıyla da beyinle iletişim halinde ince bağırsaklar. Şekerimizi düşüren hormon, ince bağırsaklarımızın son kısmı tarafından kontrol edilir. Bu da ne demek, yemek yerken besinler yavaş yavaş aşağıya doğru hareket ediyor. Besin ince bağırsağın son kısmına geldiğinde -ki bu doyduğunuzu gösterir- buradaki uyarılar bize daha fazla insülin salgılatıyor. Vücudumuz insülin üretmeye başlıyor. İkincisi de beyne “artık doydun” sinyalleri gidiyor.

Haberin Devamı

◊ O sinyallere kulak tıkamıyorsak tabii...

- Burada en önemli nokta ne biliyor musunuz; acaba yediğiniz yiyecekler ince bağırsağın son kısmına kadar gidiyor mu? Ben bakkaldan aldığım ekmeği yediğimde ince bağırsağımın son kısmına ulaşmıyor. Çünkü ince bağırsağın ortasına geldiğinde sindirimi bitmiş oluyor. Son kısma sadece posa kalıyor, uyarı gitmiyor.

◊ Ne oluyor o zaman?

- Çok basit; tokluk hissine ulaşamıyoruz. Çünkü ince bağırsağın son kısmı beyne “artık doydun” sinyali gönderemiyor, mideye “kaslarını kapat”, pankreasa “insülin salgıla” diyemiyor. Çünkü besin oraya ulaşmıyor. Konu az önce de dediğim gibi ekmek değil. Ben GDO’lu domatesi yediğimde de durum değişmiyor, ince bağırsağın yarısında sindirimi bitiyor, çünkü rafine. Yani bir ön sindirime uğramış. Dolayısıyla ne oluyor, ince bağırsağın ön yarısı sürekli aktif, son yarısı sürekli pasif kalıyor. Açsın sürekli, doyamıyorsun.

Haberin Devamı

◊ Bu sorun nasıl çözülüyor?

- İşte ben o son kısmı oradan çıkarıyor, başa koyuyorum. O operasyondan sonra insülininizi kullanmaya başlıyorsunuz. Acıkmıyorsunuz. Bir tabak yemek yediğinizde doyuyorsunuz. En önemlisi, artık iç organlarınızın çevresinde yağ birikmiyor, göbek eriyip gidiyor.

◊ Son yıllarda göbeği eritmek için mide ameliyatına rağbet var. Neden tedavi yerine o ameliyatlara yöneliyorlar?

- Çünkü tedaviden haberdar değiller. Cerrahlar için de kolay olan mideyi küçültmek. Çünkü o iş sadece yarım saat alır. Ama kalıcı değil. Mideyi küçültüp tüp şekline dönüştürüyorsunuz. O mide yeniden genişleyecek, 4-5 yıl sonra o insanlar tekrar kilo alacak. Oysa sorun midede değil, yanlış organı ameliyat ediyorsunuz. Sorun bağırsakta. Dediğiniz gibi şu an cerrahi camiada bir mide küçültme furyası yaşanıyor. Ama o insanların çoğu 5 yıl sonra düzeltme ameliyatı arayışına girecek.

FAST FOOD’LARDA KULLANILAN ET BAĞIMLILIK YAPIYOR

◊ Hasta olduğumuzu kilo aldığımızda mı anlarız? Yok mudur önceden önlem almamızı sağlayacak işaretler?
- Hayır, kilo alıp sağlıklı da olabilirsiniz. Bütün kan değerleriniz normal olabilir. İlk sinyal nedir biliyor musunuz, insülin miktarınızın artması.
Eğer ki kan tahlilinde her şey normalken; şeker normal, kolesterol normal, sadece birazcık kilo fazlalığınız var ama açlık insülin sekresyonunuz normalin üzerindeyse sorun başlamıştır. O da insülin direnci demektir.
İnsülin direnci şu an en büyük halk sağlığı sorunu. Daha şekeriniz yükselmeden, normalken damarlarınız tıkanmaya başlıyor.
Bunu değiştirmek için çok uluslu şirketlere, fast food yemeklere dur deyin. Ama şunu da bilin; fast food zincirlerinde yediğiniz etin içinde bir madde var. Ve o madde sizi hamburgere bağımlı yapıyor. Tıpkı nikotin bağımlılığı gibi.

◊ Evet ben de bir dönem hamburger bağımlısıydım...

- İşte bu Monosodyum Glutamat yani Çin tuzunun etkisi. Bu yiyecekler beyindeki ödül merkezini etkiler. Yedikçe yersiniz. Birinin bunlara dur demesi gerekiyor. Ya da şehir planlamalarımızı değiştirmemiz lazım, o daha kolay.

◊ Şehir planlaması derken...
- Bisiklet yolları yapalım mesela, koşu parkurları yapalım.

SPOR KİLO VERME 
YOLU DEĞİLDİR
◊ Genel olarak dünyada bir spora yönelim var gibi ama... Bu sevindirici...
- Bu da doğru değil.

◊ Ne doğru değil?

- Spor sizi fit tutar ama spor yaparak kilo verenlerin oranı yüzde 5. Çünkü sporu bir kilo verme aparatı, kilo verme yolu olarak kullanamazsınız.
Bakın size enteresan bir şey anlatacağım. İngiltere’de ofis çalışanları üzerinde yapılmış bir klinik araştırma var. İlk olarak İngiltere’de yaşayan ofis çalışanlarının günlük enerji harcama hızını ölçüyorlar. Sonra atlıyorlar uçağa, Tanzanya’ya... Orada da Afrika yerlilerinin günlük enerji harcama hızını ölçüyorlar.
Sonuç ne biliyor musunuz? İkisi de aşağı yukarı aynı...

◊ Nasıl olabilir ki bu?

- Hesaba katmadığınız şu; beyin aktivitesi çok ciddi enerji harcatır. Adam gün boyunca tıkır tıkır çalışıyor, beyin sürekli aktif. Beyninizle kaslarınızla harcadığınız enerjinin iki katını harcayabilirsiniz. Ama önemli fark şu; Afrika’daki yerliler organik besleniyor. Özetle bu iş sporla olmaz, yiyecek sanayisine müdahale etmemiz lazım.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları