Paylaş
Sayın Başbakan, sizinle konuşurken, uzun süredir tanıdığım biriyle konuşuyormuş gibi hissediyorum. Ülkeniz olağanüstü fırsatlar içeren, inanılmaz bir ülke. Pakistanlılar en zeki halklardan biri. Pakistan, şahane insanların şahane yeri. Şahane ülkenizi ziyaret etmek istiyorum. Lütfen Pakistan halkına, onların inanılmaz olduğunu düşündüğümü ve tanıdığım tüm Pakistanlıların müstesna insanlar olduğunu iletin.”
*
ŞAKA değil. Hiçbiri uydurma sözler değil bunların. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’in, ABD başkanlığına seçilmesini kutlamak için Donald Trump’la 30 Kasım’da yaptığı telefon görüşmesinin dökümü. Ve Pakistan tarafından açıklanan resmi tutanağa göre Trump’ın Şerif’e söylediği sözler.
Uzun uzun aktarmak istedim. Çünkü şimdiye kadar seçimden sonra Trump’ın yabancı liderlerle yaptığı görüşmeler içinde dışarı en fazla detay sızan hikâye bu. Trump’ın 9 Kasım’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinden sonra Ankara’nın da görüşmenin “çok iyi” geçtiğine dair bir yorumu olmuştu gerçi. Ama o temastan sonra ayrıntılı bir açıklama yayınlanmamıştı. Trump nasıl konuşuyor, neler diyor, nasıl davranıyor... Pakistanlılar sayesinde biz de ilk defa öğrendik. Peki ne demek bu?
*
ŞİMDİ bu konuşmayı aklımızın bir kenarında tutalım. Ve Trump’ın hafta içi Savunma Bakanlığı’na atadığı, emekli Orgeneral James Mattis’e bakalım.
Trump’ın, ulusal güvenlik danışmanlığına atadığı emekli Korgeneral Mike Flynn’den sonra ulusal güvenlik ekibine kattığı ikinci asker Mattis. Ve o da tıpkı Flynn gibi dört ay önce bir kitap yazarak dünyayı nasıl gördüğünü anlatmış biri.
Ancak fark... Flynn’in “Savaş Alanı” kitabı uluslararası politika ve terörle mücadeleye odaklanıyorken, Mattis’in “Savaşçılar ve Vatandaşlar” kitabı ABD Yönetimi’ndeki sivil-asker ilişkilerini ele alıyor. Ve Flynn’in kitabı Trump dönemi Amerikan dış politikasına dair ipuçları veriyorken, Mattis’in kitabı Amerikan yönetiminde bundan sonra askerlerin nasıl ağırlık kazanacağını gösteren, hükümetin iç işleyişine dair detaylar içeriyor. Şunları yazıyor Mattis:
- “Politikacılar komutanlığı üstlendiklerine inanıyor olsalar da, gerçekte, bizde askeriye ve sivil yeterliliği arasında keskin bir ayrım vardır ve üst kademelerdeki sivil-asker gerginliği ulusal güvenlik politikalarımızı zayıflatır.” (Sayfa18)
- Birçok üst düzey sivil, askeri bir organizasyonun yapısı, emir-komuta zinciri ya da askeri planlama süreci konusunda hemen hemen hiçbir şey bilmez. (Sayfa 40)
- Anketlere göre Amerikalılar, 1990’ların sonuna kıyasla sivil liderlerine daha az güveniyorlar. Afganistan ve Irak savaşları sonrası, sivil politikacıların dış politikayı askeri liderliğe bırakmaları gerektiğini düşünüyorlar. (sayfa 115)
- Yazık ki, şimdiki kuşak Amerikan politikacılarının, hem savaş zamanı hem de bugünkü “vahşi barışı” idare ederken liderlik eksikliği sergiledikleri görülüyor. (sayfa 214)
*
SERT adamlardan bir ekip kurmaya devam ediyor Trump. Ulusal güvenlik ve savunma konularında, Obama Yönetimi’ne kıyasla daha atak ve hızlı davranacak, Obama Yönetimi tarafından dışlanmış isimleri toplamayı sürdürüyor. (Mattis de Flynn gibi Obama tarafından 2013’te emekli edildi).
Ve asıl önemlisi, Obama Yönetimi sırasında Beyaz Saray’da yoğunlaşan karar alma süreçlerini merkezden uzaklaştırmaya hazırlanıyor. Mattis gibi iddialı, inisiyatif üstlenmeye yatkın insanları seçiyor. Bunu yaparken de Obama Yönetimi döneminde düşük profilli tutulan ulusal güvenlik ekibinin asker kanadını en öne yerleştiriyor.
*
BAŞA dönersek. Trump’ın sözlerine. Peki bu durumda başkan olarak Trump nasıl bir rol üstlenmeye hazırlanıyor?
Birincisi, öğreniyor. Kampanya sırasında terör şüphelilerine işkenceyi geri getireceğini söylerken, 19 Kasım’da Mattis’le görüştükten sonra generalin işkencenin işe yaramadığı yönündeki cevabından etkilendiğini söylemesindeki gibi.
İkincisi ise, tıpkı Ronald Reagan (1980-1988) dönemindeki gibi, Amerikan başkanını, muhataplarından Amerikan menfaatlerinin gerektirdiği tavizleri alacak bir yüz haline getirmeye çalışıyor.
O yüzden de, bu seçimi kazanmak için nasıl davrandıysa... İşkence konusunda olduğu gibi sonradan çark edecek olsa bile kazanmasına yarayacak şeyleri nasıl söylediyse. Şimdi de istediğini elde etmek için karşısındakine karşı nasıl bir dil kullanması gerekiyorsa öyle davranıyor. Böylece hakkındaki yolsuzluk iddiaları ve baskı rejimi kurduğu suçlamalarına rağmen Pakistan Başbakanı’na “Çok iyi bir repütasyonunuz var” diyebiliyor.
İş yapacak Mattis’i arkaya oturtuyor. Kendi önde, bir işadamı gibi idare ediyor: Harikasınız, müthişsiniz...
Paylaş