Suriyeli mültecilerin dönüşü ana öncelik haline geliyor

Cumhurbaşkanlarının TBMM’nin yeni yasama yılının açılışı dolayısıyla her yıl 1 Ekim tarihinde genel kurula hitaben yaptıkları konuşmalar, o tarih itibarıyla ülkenin içte ve dışarıdaki durumuna bakışlarını okumak, önceliklerini görmek, topluma vaatlerini kayda almak açısından referans alınacak temel metinlerdir.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanlarının TBMM’nin yeni yasama yılının açılışı dolayısıyla her yıl 1 Ekim tarihinde genel kurula hitaben yaptıkları konuşmalar, o tarih itibarıyla ülkenin içte ve dışarıdaki durumuna bakışlarını okumak, önceliklerini görmek, topluma vaatlerini kayda almak açısından referans alınacak temel metinlerdir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen salı günü TBMM’ye seslenişini bir yıl önceki 1 Ekim 2018 tarihli konuşmasıyla karşılaştırdığımda iki yöneliş dikkatimi çekti. Birincisi, Suriye faktörü... Erdoğan’ın geçen salı günü konuşmasına büyük ölçüde Suriye meselesinin damgasını vurduğunu söylemek hata olmaz.

Türkiye’nin aynı medeniyet ve tarih dairesinde birlikte olduğu dost ve kardeşlerinin meseleleriyle ilgilenmesi gibi genel ilke ve hedeflere dönük kısa bir bölüm ile S-400’ler ve yine Suriye bağlamında ABD’ye isim vermeden yöneltilen eleştiriler hariç tutulursa, Erdoğan’ın dış politika alanında spesifik olarak odaklandığı başlıca konu Suriye oldu. Erdoğan, konuşmasının bütününün neredeyse dörtte birini olduğu gibi Suriye sorununa, bu sorunun muhtelif yönlerine ayırdı. Oysa geçen yıl birçok ülkeyle ilişkilere tek tek değinip, kısaca da olsa her biri için bakışını kayda geçirmişti. 

Haberin Devamı

Özetle, Erdoğan’ın zihin evreninde bugünlerde bütün yollar Suriye’ye çıkıyor.

*

2018 ve 2019 metinlerinin Suriye bölümleri kıyasladığında önemli bir fark var. Geçen yıl “Hayatlarını kurtarmak için yaşadıkları yerlerden kaçmak zorunda kalan milyonlarca Suriyeliye kapılarımızı ve gönlümüzü açtık” diyor Cumhurbaşkanı ve “Suriye’de güvenli hale getirdiğimiz bölgeleri genişlettikçe ve huzuru sürekli hale getirdikçe ülkemizdeki misafirlerimizin kendi topraklarına dönüşlerinin hızlanacağına inanıyorum” diye ekliyor.

Dönüş meselesine yalnızca bu şekilde, çok ivedilik taşımayan bir tonda değiniyor.

Şimdi de salı günkü konuşmasına bakalım. Erdoğan,Suriyeli kardeşlerim rejimin ve terör örgütlerinin baskısı altında ezildiğinde, yine gönlümüzün ve sınırlarımızın kapılarını açtık” demesine karşılık, sonrasında mültecilerin artık geri dönmeleri gerektiği temasını çok baskın bir şekilde vurguluyor. Örneğin, “Milyonlarca sığınmacıyı ilanihaye kendi topraklarımızda misafir etmeye devam etmek gibi bir düşüncemiz de yoktur. Yaklaşık 8 yıldır ülkemizde misafir ettiğimiz bu insanların evleri, yurtları, vatanları zaten vardır. Bize düşen sığınmacıların bir an önce kendi ülkelerinde hayatlarını sürdürebilecekleri güvenli bir iklimi oluşturmaktır” diye konuşuyor.

Haberin Devamı

Keza Erdoğan’ın Fırat’ın doğusunda sınır boyunca kurulması tasarlanan ‘güvenli bölge’yi gerekçelendirirken de “... Suriyeli misafirlerimizi evlerine huzuru kalple geri döndürmek için bu adımı atmak mecburiyetindeyiz” şeklindeki sözleri yine bu bağlamda görülebilir.

*

Karşılaştırma yaptığımızda kritik bir fark daha var. Geçen yılki hitabında Avrupa Birliği ile ilişkilerin bir hayli geniş bir yer tuttuğu ve kuvvetli bir vurgu aldığı göze çarpıyor. Buna karşılık 2018’de ABD ile ilişkilerin içinde bulunduğu durumdan ciddi derecede rahatsızdır Cumhurbaşkanı.

Cumhurbaşkanı, bu konuşmada AB’ye dönük bazı eleştirilerde bulunmakla birlikte “Avrupa ile yaşadığımız bu sıkıntılı süreci yavaş yavaş geride bırakıyoruz” diyor, diyalog yollarının yeniden açılmaya başladığını anlatıyor, Almanya ve İngiltere ile ilişkilerdeki gelişmelerden övgüyle söz ediyor ve “Çeşitli Avrupa ülkelerinden Türkiye ile ilişkiler konusunda yükselen olumlu sesler önümüzdeki aydınlık günlerin müjdecisidir” diyor.

Haberin Devamı

Bu metinden 1 Ekim 2018 tarihi itibarıyla ABD ile ilişkilerden rahatsızlığını aktarırken Avrupa ile ilişkileri ileri götürmeyi kendisine önemli bir siyasi hedef olarak gören, bu yönde aldığı işaretlerden dolayı iyimserlik taşıyan “Avrupa ile aydınlık günler”den söz eden bir Cumhurbaşkanı Erdoğan portresi karşımıza çıkıyor.

*

Bugüne gelelim. Erdoğan’ın geçen salı günkü konuşmasında Avrupa Birliği hedefine dönük tek bir paragraf bile yer almıyor. AB’ye bir kez Türk ekonomisine dönük küresel çaplı saldırılardan söz ederken, “Avrupa Birliği’nin kendi içindeki sorunlarının tırmanmasıyla, bu saldırıların etkileri daha da artmıştır” dediği sırada değiniyor. Bir de Türkiye’nin bütçe açığı ve borç stokunun milli gelire oranında Türkiye’nin Avrupa Birliği standartlarına göre çok iyi bir seviyede olduğunu belirtirken...

Haberin Devamı

Bu iki atıf dışında Avrupa Birliği’nin adı geçmiyor. 1 Ekim 2018’de “İnşallah yeni dönemde Avrupa ile siyasi, ekonomik ve insani alanlarda gerçekten mesafe kat ettiğimiz bir sürece gireceğiz” diyen Cumhurbaşkanı, 1 Ekim 2019’da geçen bir yıl içinde bu alanlarda kat edilen ya da edilemeyen mesafe konusunda herhangi bir muhasebe yapmıyor.

Metne baktığımızda, 1 Ekim 2019 tarihi itibarıyla dikkatini daha çok Suriye’ye çevirmiş, önceliklerini Fırat’ın doğusuna doğru yönlendirmiş bir Erdoğan görüyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları