BM ile vardığı Cilvegözü Mutabakatı Esad’a büyük zemin kazandırdı

GEÇEN çarşamba günü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sözcüsü tarafından yapılan bir açıklama, Suriye konusunda son zamanların en dramatik gelişmelerinden birini duyurdu.

Haberin Devamı

Açıklamada, Guterres’in BM ile Suriye hükümeti arasında varılan ortak anlayıştan duyduğu memnuniyet ifade ediliyordu. Bu mutabakat, iki taraf arasında BM insani yardımlarının Bab el-Hava sınır kapısından sevkine altı ay süreyle devam edilmesi konusunda ortaya çıkmıştı.

Tabii Bab el-Hava dediğimiz zaman, hemen karşısında bulunan ve Hatay’dan karayoluyla Suriye’ye geçiş veren Cilvegözü sınır kapısını da anlamamız gerekiyor. Bir başka anlatımla, Türkiye üzerinden Suriye’ye yapılmakta olan insani yardım faaliyetine geçen ay kesildiği yerden yeniden başlanacaktır.

***

Bu açıklama, Suriye denklemine taraf olan bütün aktörleri, özellikle yardım mekanizmasının kapısını tutan Türkiye’yi, Esad rejimini, onu arkalayan Rusya’yı ve eski sistemin sürmesinden yana duran Batılı ülkeleri ve İdlib’de sahada bulunan grupları, özetle hepsini çok yakından ilgilendiriyor.

Haberin Devamı

Uzlaşının getirdiği fark şurada: Bundan önceki sistemde, BM, Güvenlik Konseyi’nden çıkartılan kararlara dayanarak, Esad rejimini baypas edip insani yardımları Türkiye üzerinden doğrudan Suriye topraklarına sevk edebilmekteydi.

Söz konusu sistem geçen ay Rusya’nın Güvenlik Konseyi’ndeki vetosu nedeniyle devre dışı kalınca, BM, varılan son mutabakatla yardımlarını Suriye’ye bu kez doğrudan Esad rejimini muhatap alarak, onun onayı ile göndermeyi kabullenmek durumunda kalmıştır.

BM çerçevesindeki bu gelişmenin Esad rejimine uluslararası alanda ciddi bir zemin kazandırdığını söylemek objektif bir tespit olacaktır.

***

Mutabakatın ne anlama geldiğini daha ayrıntılı gösterebilmek için eski mekanizmanın nasıl işlediğini kısaca hatırlamamız gerekiyor. Suriye’de içsavaş patlak verdiğinde ülkenin muhtelif bölgelerine göç etmek zorunda kalan milyonlarca insanın ihtiyaçlarının karşılanması, BM tarafından ivedi bir sorun olarak belirdi.

BM Güvenlik Konseyi’nde 2014 yılında alınan bir kararla, Şam’daki hükümetin onayından geçmeden, ikisi Türkiye, biri Irak ve biri de Ürdün olmak üzere toplam dört sınır kapısından Suriye’nin muhalefetin ya da rejim dışı grupların kontrolünde olan bölgelerine doğrudan yardım sevkiyatına başlandı.

Haberin Devamı

Türkiye’de Hatay Cilvegözü’nün karşısındaki Bab el-Hava’ya ve Kilis’te Öncüpınar’dan yine Suriye tarafındaki Bab el Selam sınır kapılarına geçiş veriliyordu.

Esad rejimi, ilk günden itibaren “sınır ötesi yardım” (cross border) diye adlandırılan bu mekanizmaya karşı çıktı ve bütün yardımların resmi Suriye makamları üzerinden geçirilmesi gerektiğini, bunun kendisi açısından bir egemenlik meselesi olduğunu savundu. Ancak her seferinde BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya ile ABD arasında son dakika pazarlıkları ile çıkartılan kararların tanıdığı süreli izinlerle bu mekanizma devam edegeldi.

Rusya, 2019’dan sonraki süreçte Güvenlik Konseyi’nde vetosunu kullanarak Ürdün, Irak ve Türkiye’deki Öncüpınar sınır kapılarını kademe kademe bu mekanizmanın dışına çıkarttı. BM sistemi içinde 2021 yılından bu yana yalnızca Hatay üzerinden Cilvegözü/Bab el Hava geçişi açık kalmıştı geçen 6 Şubat depremine kadar.

Haberin Devamı

Geçen ay BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan görüşmeler sırasında bu uygulama da son buldu. Batı grubu tarafından desteklenen ve mekanizmanın dokuz aylığına uzatılmasına izin veren bir karar taslağı Rusya’nın vetosuna takılınca, daha sonra Rusların karşı taslağı da yeterli çoğunluğu sağlayamayınca, yani Konsey’de bir karar alınamayınca, Suriye’ye dokuz yıldır bu yöntemle sürmekte olan insani yardım sevkiyatı birden kesildi.

Konsey’de 11 Temmuz’da beliren bu çatlak, BM’de tehlike çanlarının çalmasına yol açtı. Bunun nedeni, Suriye’nin kuzeybatısında özellikle Hatay’a bitişik İdlib vilayeti ağırlıklı olmak üzere 4.6 milyon insanın yaşadığı bir bölgede, nüfusun çoğunluğunun (yaklaşık 4.1 milyon) BM’den gelen bu yardıma muhtaç durumda olmasıydı. Yardımların durmasının yol açabileceği bir insani krizin Türkiye’ye doğru bir göç baskısını tetiklemesi ihtimali hafife alınamazdı.

***

Haberin Devamı

Tam bu noktada Esad rejimi geçen 15 Temmuz’da ilginç bir adım atarak, BM Genel Sekreteri ve Güvenlik Konseyi üyelerine yaptığı bir bildirimle, yardımının Cilvegözü kapısı üzerinden altı aylığına sürmesine izin verdiğini bildirdi. Ancak bu onayı uygulamayla ilgili bir dizi koşula bağladı. Bu koşullar da ilk etapta BM tarafından kabul edilemez bulundu.

Bu köşede 17 Temmuz tarihinde yayımlanan “Türkiye’nin yanı başında yeni bir insani kriz ihtimaline dikkat” başlıklı yazımız BM’de ortaya çıkan bu krizin sonuçlarını değerlendiriyordu.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, yaptığı bu hamle ile “BM Güvenlik Konseyi kararına gerek yok. Ülkede meşru otorite benim. BM yardımı bizim olurumuzla Türkiye üzerinden pekala devam edebilir” mesajını vermişti.

Haberin Devamı

Değindiğim yazımda şu soruyu yöneltmiştim: “En zor soru... Esad rejimi bu mesajı verdiği zaman uluslararası camianın ‘Hayır, biz insani yardımı sürdürmeyeceğiz deme marjı var mıdır?

Ancak bu öneri kabul edilirse, Batı dünyası, zımnen Esad rejimini kabullenmek durumuna girecekti.

***

Aslında BM Güvenlik Konseyi’nde geçen 24 Temmuz’da düzenlenen Suriye oturumunda yapılan konuşmalara bakıldığında, işlerin Suriye’nin önerisi doğrultusunda bir çözüme doğru yöneldiğini okuyabilmek mümkündü. Hatta Suriye’nin BM Temsilcisi, konuşmasında 15 Temmuz tarihli önerilerini tekrarladıktan sonra bu kez “herhangi bir koşul getirmediklerini” belirterek, önemli bir esneklik işareti de vermişti.

İşte yapılan uzun müzakereler sonunda varılan uzlaşı geçen çarşamba günü BM tarafından açıklandı.

***

BM açıklamasında, varılan mutabakatın, İnsani Konulardan Sorumlu BM Genel Sekreter Yardımcısı Martin Griffiths ile Suriye hükümetinin, BM ve ortaklarının milyonlarca insana yardım ulaştırabilmeleri için Bab el Hava sınır kapısını kullanmaya devam etmeleri konusunda yürüttükleri sürecin bir sonucu olduğu belirtiliyor.

Açıklamaya göre, bu yardım faaliyeti ihtiyaç duyulan ölçüde, belli prensipler üzerinden ve insani yardıma erişim açısından bütün tarafların dahil olacakları bir şekilde yürütülecektir. Ayrıca, BM’nin operasyonel bağımsızlığı da gözetilecektir.

Kanaatimizce açıklamanın en kayda değer unsuru, “Suriye’nin onayını yeniden teyit etmesi”nin BM’nin sınır ötesi insani operasyonlarını yasal bir zeminde yürütmesinin  temelini oluşturduğunun belirtilmesidir. Suriye’nin egemen otoritesi olarak Esad rejiminin yetkisi en kuvvetli bir şekilde vurgulanmaktadır BM tarafından.

Düzenlemenin dikkat çekici bir yönü de HTŞ’yi ilgilendiriyor. İdlib’de saha kontrolüne büyük ölçüde BM Güvenlik Konseyi’nin “terörist” olarak tanıdığı Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) örgütü sahip bulunuyor. Burada yerel düzeydeki hizmetler HTŞ’nin ipleri elinde tuttuğu “Ulusal Kurtuluş Hükümeti” tarafından sağlanıyor.

BM’nin açıklamasındaki “bütün tarafların sürece dahil olacakları” ifadesinden, muhtemelen HTŞ güdümündeki bu yapının da bir şekilde denkleme dahil edildiğini anlamamız gerekiyor.

Rejimin yardım dağıtım sistemine ne ölçüde müdahil olacağı hususunda da tam bir açıklık yoktur. Ancak böyle de olsa, BM yardımının kendisinin rızasıyla yapıldığının BM tarafından duyurulmuş olması bile Esad rejimin egemenliğinin dünyaya gösterilmesi anlamında oldukça önemlidir.

Şöyle ki, bundan önce Şam’daki rejimin iradesi hesaba katılmadan yürüyen bir yardım mekanizması şimdi Esad’ın onayıyla çalışmaktadır.

***

Kuşkusuz, bulunan formül çözümsüzlük halinde muhtemel bir insani krizin serpintilerinden endişe duyan Ankara’yı da rahatlatmış olmalıdır, her ne kadar eski sistemi savunmuş olsa da... Karşılığında Esad da Ankara’ya, İdlib’de egemen otoritenin kendisi olduğunu vurgulayabileceği  bir zemine çıkmıştır, Türkiye-Suriye ilişkilerinde normalleşmenin konuşulduğu bir dönemde...

Kaybeden tarafın ise insani yardımları Suriye’ye Esad’ı baypas ederek ulaştırmak isteyen Batılı ülkeler olduğunu söyleyebilmek mümkündür.

NOT: Esad rejimi, Suriye’de de ciddi kayıp ve hasara yol açan 6 Şubat deprem felaketinden hemen sonra, BM’nin insani yardım sevkini kolaylaştırmak üzere Kilis’teki Öncüpınar/Bab el Selam ve Çobanbey/El Rai kapılarını açmıştı. Bu kapıların durumu geçen ay BM’de Cilvegöz’le ilgili patlak veren krizden etkilenmemişti. Ancak Cilvegözü’nden geçen yardım miktarının hacmiyle kıyaslandığında, Kilis’teki bu iki kapıdan yapılan yardım sevki oldukça sınırlı kalıyor. Suriye hükümeti, geçen salı günü, bu iki kapının 13 Kasım’a kadar açık tutulacağını açıkladı.

Yazarın Tüm Yazıları