Hatay hepimizin şahsi meselesi

En zor yazılarımdan birini kaleme almak için oturdum masa başına... Düşündükçe üzüldüm ama yapım gereği içim acısa da bir sonraki adımda ne yapabilirim diye kafa yorarım hep. ‘Ortada kötü bir durum var ama ben nasıl faydalı olabilirim’ diye düşünürüm. Bu kadar acının içinde elimden gelen de tarihçi kimliğimle eskiyi hatırlatmak. Bu yüzden Türkiye topraklarına en son katılan şehrimiz Hatay’ın kültür mirasından bahsedeceğim…

Haberin Devamı

Cumhuriyet için önemli olduğu kadar medeniyetlere ev sahipliği yapmış, birçok kültürün canlanmasına ve yayılmasına öncülük etmiş bir kent. Defalarca farklı nedenlerle gittiğim ve her gidişimde sanki ilk kez tanışıyormuşuz gibi keşfetmeye gönüllü olduğum Hatay’ın tarihine, hoşgörü atmosferine, kozmopolit dokusuna ve eşsiz lezzetlerine hayran olmamak mümkün değil. Şehri en son 2019 senesinde ‘Ayrıcalıklı Rotalar’ çekimi için gittiğimde görmüştüm. Yaşanan deprem afetinde maalesef bölgede çok canımızı kaybettik. Acının içinden geçerken geleceği görmek zor olsa da biz geride kalanların hafızasındaki anılarından bu şehri yeniden yeşerteceğiz. Giden canlar geri gelmez ama hep birlikte, bilimin ışığında, yıkılan kentimizi küllerinden yeniden inşa etmek mümkün.

Haberin Devamı

Hatay hepimizin şahsi meselesi

Kentin simge yapılarından
Habibi Neccar Camisi

Farklı dinlerin, mezheplerin kardeşçe yaşadığı, sokaklarında farklı dillerdeki sohbetlerin birbirine karıştığı bir şehir Hatay. Bu ayrıcalıklı dokuyu daha da anlamlı kılan simge yapılarından Habibi Neccar Camisi’nden özellikle bahsetmek istiyorum… Antakya 636’da Hz. Ömer zamanında fethedilmiş. Ardından kente bir cami yapılmış. Fakat yıllar içinde Antakya el değiştirdikçe cami de değişmiş. Bizanslılar şehri alınca kiliseye çevrilmiş, son olarak 1268’de Memlük Sultanı Baybars döneminde cami olmuş ve öyle de kalmış. Anadolu’da yapılan ilk cami olması nedeniyle Müslümanlar için kıymetli. Hz. İsa’nın havarilerine ilk inananlardan olan ve Allah’ın birliğini anlatmaya çalışırken öldürülen bir Antakyalının adını taşıması nedeniyle de Hıristiyanlar için önemli. Bunca önemi nedeniyle de depremin ardından restorasyonuna başlanan ilk tarihi eser Habibi Neccar Camisi oldu.

Rivayete göre MS 40’larda Hz. İsa’nın havarilerinden birkaçı Antakya’ya giderek halkı tektanrılı dinlerine davet etmişler. Onlara ilk inanan bu kentin yerlisi bir neccar yani marangoz Habibi Neccar olmuş. Fakat halk arasında pagan inancının birer birer terk edilmesi huzursuzluğa neden olmuş. Havarilerin vaazları rahatsızlık vermeye başlamış. Kral da halkın öfkesini dindirmek için havarileri hapse attırmış. Bunun üzerine kente yeni bir elçi; Şem’un Safa gönderilmiş. Mucizeler göstererek kralı tek tanrıya inandırmış ve havarilerin serbest bırakılmasını sağlamış. Ama halkı ikna edememiş. Şem’un Safa ve havarileri insanlar taşlayarak öldürmek istemişler. Neccar onları durdurmaya çalışınca da canından olmuş. İlahi bir mucizeyle kesilen başını eline alarak yürüdüğü anlatılanlar arasında. Bir diğer rivayetse kesilen başının, bugün adıyla anılan tepeden aşağıya doğru yuvarlandığı ve türbesinin olduğu yere kadar geldiği. 
Hatay hepimizin şahsi meselesi
Hatay hepimizin şahsi meselesi

Haberin Devamı

Hafızamıza güzelliğiyle kazınmış
Samandağ

Maalesef bugün adını güzellikleriyle anamıyoruz bu güzel ilçenin... Oysa Akdeniz kıyısındaki Samandağ, Türkiye’nin en uzun kumsalı Çevlik Plajı’yla, dünya üzerinde insan eliyle kazılan en büyük tünel Titus-Vespasianus’uyla, kaya mezarlarıyla dikkat çeken Beşikli Mağarası’yla ve Türkiye’nin tek Ermeni köyü Vakıflı’yla hafızalarımıza kazınmış. Yıllardır yanlış uygulamalara karşı sesini duyurmaya çalışan Milleyha Kuş Cenneti ise afetten sonra umudun sembolü gibi korunması gereken bir doğa harikası.

Samandağ adını, kendini dine adayan ve bir sütunun üzerine çıkıp inziva hayatı yaşayan Aziz Simeon’dan almış. Samandağ’ın daha önceki adıysa 2 bin 300 yıl önce kurulan Seleukus Krallığı’nın başkenti Seleukia Pieria’dan geliyor. Düşünebiliyor musunuz, Manisa’dan Özbekistan’a kadar uzanmış Seleukus Krallığı. Pieria ise bugün Samandağ’ın arkasında gördüğünüz Musa Dağı’nın tarihi adı.

Haberin Devamı

Çevlik Plajı’nın yakınındaki Titus Vespasianus Tüneli gerçekten etkileyici bir yapı. Roma İmparatoru Vespasian’ın emriyle yaptırılan bu tünelin inşasında tam bin esir çalışmış. İsyan çıkaran Yahudileri cezalandırmak için Kudüs’ten getirip dağı kazdırmışlar. Amaç, dağlardan inen suların neden olduğu selden Seleukia Pieria isimli şehri korumak ve çayın taşıdığı alüvyonların yani çakıl ve kumların limanı doldurmasına engel olmakmış. İmparator Vespasian, Değirmendere Çayı’nın yönünü değiştirip şehrin etrafını dolanacak bir tünel planlamış.

MS 1’inci yüzyıla tarihlenen tünel 830 metre. Genişliği 6, yüksekliğiyse 7 metre. Bugün için bile inanılmaz olan bu projenin tamamlandığını görmek İmparator Vespasian’a kısmet olmamış. Onun MS 69 yılında başlattığı çalışmayı Titus 81 yılında bitirmiş. Tünel de adını baba-oğuldan almış.

Haberin Devamı

Tünelin devamındaki Beşikli Mağara, Kapadokya’daki yapılara benzeyen orijinal bir yer. İçinde farklı bölümlere ayrılmış 93 mezar yatağı var. Milattan sonraki ilk beş yüzyıl boyunca kullanılan mezarların Romalı soylular ve ailelerine ait olduğu düşünülüyor. Yöre halkının içerideki iki sandukalı mezarın biçimini ve boyutunu bir beşiğe benzetmesi sebebiyle adı Beşikli Mağara kalmış.

Hatay hepimizin şahsi meselesi

Bir tarih hazinesi
Antakya

Silpius Dağı eteğinde ve Orontes yani Asi Nehri kenarında MÖ 300’lü yıllarda kurulmuş Antakya. Seleukus Krallığı’na başkentlik yapmış. Roma İmparatorluğu döneminde, Roma ve İskenderiye ile birlikte imparatorluğun en önemli ve en büyük şehirlerinden biri olmuş; tam anlamıyla bir tarih hazinesi. 6’ncı yüzyılda depremlerin yıktığı bu kentte, nereyi kazsanız bir kültür mirası çıkıyor. Üstelik hepsi birbirinden kıymetli. UNESCO’nun ‘Barış Kenti’ seçtiği Antakya’nın en sevdiğim özelliği, geçmişteki kadar olmasa da kozmopolit kelimesinin hakkını vermesi. Farklı mezhepleriyle üç büyük din uyum içinde yaşıyor. Maalesef depremde belli bölümleri yıkılan Anadolu’daki ilk cami Habibi Neccar da burada, Hıristiyanlığın yayılma döneminden günümüze özelliğini kaybetmeden gelen ilklerden St. Pierre Kilisesi de… St. Pierre son depremde ayakta kaldı.

Haberin Devamı

Hatay hepimizin şahsi meselesi

Ütopyanın gerçeğe dönüşmüş hali
Vakıflı Köyü

Bir yanı Musa Dağı, diğer yanı güzeller güzeli Akdeniz olan Vakıflı Köyü serin havası, bol oksijeni, sakinliği ve temiz tarım ürünleriyle bir ütopyanın gerçeğe dönüşümü gibi. En önemli özelliği 135 kişilik nüfusunu Ermenilerin oluşturduğu tek köy olması. Yaşattıkları gelenekleriyle Hatay’ın dokusundaki en güzel renkler arasındalar.

Vakıflı’da 1921’de 4 bin 632 Ermeni varmış. Geriye 300’ü kalmış. 1980’lerden sonra göç hızlanmış. Bugün çoğu yaşlı nüfus olmak üzere Vakıflı’da 135 Ermeni vatandaşımız yaşıyor. Vakıflı’da eski patrik 2. Mesrob’un adını taşıyan bir kültür merkezi var. Köydeki okuryazarlık oranıysa yüzde 99,9.

Her yıl Meryem Ana Yortusu, Noel, Paskalya gibi özel günlerin tüm ritüelleri yerine getirilerek kutlanan köyün kilisesi

Surp Asdvadzadzin (Meryem Ana) adını taşıyor. Köyde ve kilisesinde hasar neyse ki az.

Hatay hepimizin şahsi meselesi

En büyük mozaik müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi

Tarihi hafızamızı saklayan, geçmişle günümüz arasında köprü kuran en değerli arşivimiz müzelerimiz. Antakya 4’üncü yüzyıla kadar Roma İmparatorluğu’nun Doğu eyaletlerinin merkezi ve aynı zamanda üç büyük şehrinden biriydi. O görkemin izlerini Hatay Arkeoloji Müzesi muhafaza ediyor. Yüzyıllar öncesinden bugüne muhteşem bir yolculuk sunuyor ve dünyanın en büyük mozaik müzesi olma özelliğini taşıyor. Zeugma ve Tunus’un başkenti Tunis’teki mozaik müzeleri Hatay’ın ardından geliyor. Neyse ki depremden fazla hasar almadan kurtulan yapılardan biri de Hatay Arkeoloji Müzesi oldu.

2013 yılında açılan müze 3 bin 250 metrekare mozaik sergisine ve yaklaşık 40 bin parçalık tarihi eser koleksiyonuna sahip. Müzede sergilenen mozaikler MS 2’nci yüzyıldan 6’ncı yüzyıla uzanan 400 yıllık dönemi kapsıyor. Mitolojik öykülerin ya da geometrik desenlerin olduğu mozaiklerde, günlük yaşama ya da doğaya ilişkin betimlemeler görmek mümkün. Tarihi eser koleksiyonundaysa paleolitik dönemden başlayarak Roma ve Bizans’a kadar uzanan el yazmaları, tabletler, sikkeler, mühürler, fosiller ve iskeletler var. Özellikle sikke koleksiyonu çok değerli.

Müzede öne çıkan bir diğer koleksiyonsa Hititler dönemine ait tarihi eserler; Hitit Kralı 2. Suppiluliuma heykeli de bunlardan biri. Toprağın altından çıkıp 3 bin yıl öncesinden günümüze gelen bu heykel, bir elinde mızrak, diğer elinde başak taşıyor. Mızrak savaşmayı ve ülkesini korumayı, başaksa üretmeyi temsil ediyor. Kocaman açılmış gözleriyle dikkat çeken bu kralın iktidar döneminde, Hititler kıtlıkla mücadele etmiş. Mısır Hattuşaş’a tahıl yardımı yapmak istemiş ama Akdeniz’deki korsanlar karşılarında büyük bir engelmiş. Savaşa girmişler, kazanmışlar ve Mısır’dan gelen 450 ton tahıl sayesinde kıtlığı aşmışlar.

Dünyanın 1.050 metrekarelik en büyük tek parça mozaiğiyse Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi’nde, The Museum Hotel bünyesinde. MS 4’üncü yüzyıla tarihlenen bu taban mozaiği, birbirinden farklı geometrik motiflere sahip 9 panelden oluşuyor. Kazı çalışmalarında bulunanlar arasında Eros heykelciğinden sikkelere, metal objelerden toprak eserlere kadar çok zengin bir koleksiyon var.

Hatay hepimizin şahsi meselesi

Aslında mağaraymış
Saint Pierre Kilisesi

HIristiyanlığın ilk kiliselerinden biri olarak kabul edilen Saint Pierre Kilisesi, eski adıyla Haç günümüzdeki adıyla Habibi Neccar Dağı’nın eteklerinde kurulmuş. Aslında dışarıdan bakıldığında alışkın olduğumuz kilise formlarından biraz farklı çünkü burası esasında Romalılardan kaçan Hıristiyanların sığınmak için kullandıkları bir mağaraymış. Hz. İsa’nın yolundan gidenleri ifade eden ‘Hıristiyan’ sıfatının ilk kez Antakya’da kullanıldığına inanılıyor.

Hıristiyanlığın dünyaya yayılmasının merkezi de bu kilise. Kudüs ile Efes’teki Meryem Ana gibi burası da bir haç merkezi sayılıyor, o yüzden her yıl, 29 Haziran’da ayin düzenleniyor. Yapının zeminindeki mozaik parçalarıyla sunağın sağındaki fresk kalıntıları 2015 yılında başlatılan restorasyon çalışmalarında ortaya çıkarıldı. Kilise şehirdeki birçok ibadet yerinin aksine afetten sağlam çıktı.

Yazarın Tüm Yazıları