Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması: Lozan

1922’de Mudanya Mütarekesi’nde Türk ordusu nereye girmişse oralar elde kaldı. Lozan’da toprak bıraktığımız doğru değildir. İktisadi menfaatlerini, Avrupa devletlerinin hiçbiri kaybetmek istemedi fakat yeni Türkiye bu konuda hiçbir taviz vermedi ve kapitülasyonları kaldırdığını tasdik ettirdi. Lozan Antlaşması bir zaferdir.

Haberin Devamı

Lozan Barışı’nın tarihi önemi, Birinci Dünya Savaşı’nı hukuki sınırları itibarıyla sona erdiren son barış olmasıdır. Zira daha evvel 1919’da merkezi devletlere İtilaf Devletleri tarafından zorlama olarak öne sürülen ve Paris-Versay civarı saraydaki köşkler veya semtlerin ismini tanıyan bu anlaşmaların hepsi, yenilenlerin ağır şartlar altında ezilmesi, iktisaden çökmesi siyasi yapıların parçalanması ve hatta dağılmayla sonuçlandı. Mesela Macaristan, Trianon Antlaşması ile büyük toprak kaybına uğramıştır ve Macar ulusunun büyük bir kısmı yabancı topraklarda kaldı.

TOPRAK BIRAKTIĞIMIZ DOĞRU DEĞİL

En azından onun kadar ağır şartlar ve düpedüz küstah söylemlerle Sevr’e gidildi. Ankara’da Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin kurulması ve mevcut Anadolu direnişinin etrafında ordunun da hızla teşkili, Sevr’in Ankara tarafından reddine, İstanbul’da da meclis yerine teşkil edilen bir Şura’da tasdik edilse de nihai imza sürecinde takılmasına kaldı. Yeni Türkiye, yeni bir anlaşmaya gidecekti. Ne var ki Londra Konferansı olsun, Fransız-İngiliz uzlaşması olsun, iki devlet arasındaki bütün uzlaşmazlıklara rağmen Türklerin anavatan hâkimiyetini ve özgürlüğünü tanımaktan uzaktı. Bu nedenle 1922’de Mudanya Mütarekesi’nde Türk ordusu nereye girmişse oralar elde kaldı. Lozan’da toprak bıraktığımız doğru değildir. İstirdad ettiğimiz; yani kurtardığımız bütün memleket parçaları Lozan’da elde kalacaktır.

Haberin Devamı

Lozan Antlaşması bir zaferdir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki antlaşmalar içinde, tarafların egemenlik ve eşit şartlar altında müzakere ettikleri ve Türkiye’nin ileri sürdüğü tezlerin, İtilaf Devletlerince, başta İngiltere olmak üzere kabul edildiği bir antlaşmadır. Lloyd George çoktan iktidardan çekilmişti. Lord Curzon alıştığının ve umduğunun aksine muvafakat gösteremedi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması: Lozan

EN BÜYÜK MÜCADELE KAPİTÜLASYONLARDI

Büyükelçi Onur Öymen,Çöküşten Zafere Lozan’ adlı eserinde Osmanlı Devleti’nin son dönem tarihinin bir özetini veriyor. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndan söz ediyor ve Lozan’a geliyor. Lozan’da en büyük mücadele kapitülasyonlar konusundadır. İktisadi menfaatlerini, Avrupa devletlerinin hiçbiri kaybetmek istemedi fakat yeni Türkiye bu konuda hiçbir taviz vermedi ve kapitülasyonları kaldırdığını tasdik ettirdi.

Haberin Devamı

Bu şartlar altında Türkiye’de 1970’li yılların başında Lozan, Sevr ve Montrö Antlaşmalarının bütün safahatını, teferruatını, ayrıntılarını tutan bir seri Seha Meray ve Osman Olcay tarafından yayımlanmıştı. Lozan Barışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması olarak geçer. Kurucu antlaşmanın özellikle Dışişleri Bakanlığı imtihanlarında temel konuyu teşkil ettiği açıktır. Fakat anlaşmayı müstakilen derleyip toplayan bir metin Seha Meray’ın çalışmasına kadar yoktu.

Şimdi Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi olan Büyükelçi Onur Öymen, Lozan’ı önemli noktalarıyla anlatan, yorumlayan bir eser hazırladı. İki bölüm halindeki Lozan Antlaşması’nın, bu kitabın okunmasıyla daha iyi anlaşılacağı açık. Faydalı bir çalışmanın sonucudur. Bazı noktaların rahatça okunan bu kitapla daha iyi aydınlanacağı bellidir.

Haberin Devamı

KAMUYA ADAY MEMUR KADROLARI VE KPSS

KPSS
sınavı bir skandalla neticelendi. Doğrusu çok çarpıcı bir haber değildi. Zira uzun zamandır; kabul imtihanları meşum bir şöhret kazandı. Bilhassa sözlü safhasında (ki sözlü imtihan birçok yer için zaruri bir imtihan biçimidir) acayip sorular sorulduğu sır değil. Bu tip soruları soran insanlar, bazı halde doğru cevap verenleri anlayacak bilgiye de sahip değil.

İmtihanların geleneksel statülerini kaybettiği açık. Mesela geleneğimizde Dışişleri Bakanlığı’na diplomat ve idari memur kabulü için yapılan imtihanlar ayrıdır. Diplomat adaylarının imtihan biçimi devletin bu ciddi organı için fevkalade ciddiye alınır. Bir merasim ve geniş katılma biçiminde yapılır ve bu şeklin değişmesi de mümkün değildir. Lakin söylemeye lüzum yok: Bu sistemin de değişmesi çok trajikomik veçheye dönüştü. İmtihanlara bu nedenle bugün müdahale uygun düşmüştür.

Haberin Devamı

Çok değil bundan 20 yıl evvel bile üniversite diploması kısmen bir garanti teşkil ediyordu. Bugün bu artık geçerli değil. Zira eğitim kurumları plansız bir şekilde genişledi. Bazı kurumlar kaliteyi tutturamıyorlar. Tutturanların ise daha çok özel sektörün alımlarında dikkati çektiği ve uygun davranıldığı anlaşılıyor. Devlet sektöründe bu söz konusu değil. O nedenle lütfen diploma almaya değil, iyisini almaya dikkat edelim.

DİPLOMA İKİNCİ PLANA GİDİYOR

Türkiye’deki ebeveynin çocuk okutma konusundaki fedakârlığı takdire şayan. Kabuk değiştiren toplumlardaki âdet hâlâ devam ediyor. Erkek çocuğun eğitimi için daha çok fedakârlık yapılıyor. Bu kalıbın değişmesi gerek. Çocuklarımızın hangisi daha kabiliyetli; onu cinsiyet değil o ana kadar ki performans gösterir. İkincisi diplomaların artık sosyal statü merdiveni olmadığı açık. İyi bir marangozun, elektrik teknisyeninin, kısacası zanaatkârın birçok diplomalı meslekten daha çok işe yaradığı malum. Hele dar gelirli imkânlarımızla çocuk yetiştirirken buna dikkat edilmesi lazım. Türkiye ister istemez statülerin katmanlaşmasında dönüşüme girdi. Yani iyi rahat ve refah getiren mesleğin illa avukatlık, mimarlık veya idarecilik olduğunu zannetmeyin. İyi zanaat hem bu ülkede hem de Batı ülkelerinde daha emin ve giderek daha saygın bir hayatın temsilcisi olacak. Birçok diplomalı meslek yerine işini yapan bir inşaat ustasının hatta sıvacı, fayans döşemecisinin daha çok aranması başladı bile. Evini geçindirecek insan, kolunda altını bileziği olanlardır. Diploma ve kadro ikinci plana gidiyor. Bu dünyadaki eğilim böyle.

İmtihanlarda skandallar eski Türkiye’nin taleplerine göre oluyor. Birtakım insanlar toplumun kontrolünü ve seçkin yerlerini bu şekilde elde edeceklerini zannediyorlar ve mekanizmalar ona göre ayarlanıyor. Uğruna yolsuzluğa başvurulan bazı seçmelerin yanlışı hedeflediği ve çok kısa bir müddet sonra kayırılanların zor duruma düşeceği acık. Nepotizm (yeğencilik) kaçınılmaz. Fakat yeğininiz için kayırmacılık yapacaksanız bile; doğru yönü ve yolu seçmediğiniz açık. Cezaların artırılmasıyla beraber kitle olarak safdillikten kurtulmamız lazım. Hayatın gerçeklerini iyi takip etmeliyiz. Ancak iş bilen kılıç kuşanmalı ve kuşanacak. Lafazanlar, yanaşmalar ve adam kayırmacıların ilelebet hâkimiyetini sürdüremeyeceği açık. Çünkü sanayinin, evrenselleşen ticaretin ve hizmetlerin yapısı şarlatanlığı ve boş diplomayı beslemez.

Haberin Devamı

BALIKLI RUM HASTANESİ YANGINI

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu antlaşması: Lozan

Balıklı
Rum Hastanesi şehrimizin anıtsal eserlerindendir. Bugün de hâlâ birçok dalda, bilhassa yaşlılık hastalıkları (gerontoloji) bölümü başta olmak üzere tıbbi hizmetler için aranan bir kurumdur. Geçen hafta atlatılan yangın doğrusu etraftaki diğer hastanelerin ve halkın ortaklaşa yardımı, belediyelerin anında müdahalesiyle büyük bir başarıyla atlatıldı; can kaybı yok. Şimdi Belediye Başkanı’nın da ifade ettiği gibi elbirliğiyle hızlı bir restorasyon dönemi geldi. Hastane yetkililerine, Rum Ortodoks cemaatine, Patrik Bartholomeos Cenapları’na ve bütün İstanbullulara geçmiş olsun.

Yazarın Tüm Yazıları