Ah be hayat

“Hayat ne biliyor musun? Delinmiş sandalına su dolarken senin daha yüksek hızda onu boşaltmaya çabalaman.” (Nazan Bekiroğlu)

Haberin Devamı

Yordun bizi hayat. Yuvarlanıp gidiyorduk karınca kaderince... Geçinmekti, mutluluktu, huzurdu derdimiz belki kendimizce, hepsi mazide kaldı. İyi kötü bir canımız, onu diri tutmak için bir çabamız vardı, şimdi o da muallakta kaldı. Kurtulamadık şu virüsten, serde insanlık var ya; özgürlüğüne düşkün. Sabredemedik, evde de kalamadık, sokakta da unuttuk görünmeyeni, hiçbir şey yokmuş gibi yaşadık, her zaman olduğu gibi kapıldık rehavete ve haliyle alıştık kıyamete. Oysa ki cep delik, cepken delik, üstüne üstlük bir de sandal delik. Peki ya ‘can havli’ de delik mi? Şaşırdık be hayat. Mutluluktan, huzurdan da geçtik belki ama ‘can’ pahalı, geçilmiyor. Kendimize gelelim, sapır sapır dökülüyoruz, hayatı seviyorsak sandaldaki suyu boşaltalım. Ha gayret! Yaşayalım.

Ah be hayat

KÖFTECİ YUSUF

Anadolu’da neredeyse her şehrin, kasabanın hatta köyün bile kendine has, yöresinin etleriyle yoğrulan köftesi olması, toplum olarak köfteye düşkünlüğümüzün de işareti. Her yörenin köftesini kendi yerinde deneyimlemek gerektiğini özellikle belirtmem gerek. Havası, suyu, yoğuran eli farklı olacağı gibi, içerik olarak suistimal edilebilmesi en kolay yiyecek çeşitlerinin de başında geliyor. Endüstriyel üretim yapan zincir köfteciler mantar gibi yayıldıktan sonra tadı iyice kaçan köfteyi nadiren yazıyorum. Çoğunlukla gelenekseli, küçük, salaş ama temiz köfteyi arıyorum. Sokak aralarına giriyorum, ya kuytuda bekleyen tablacı buluyorum ya da sokağın köşesindeki küçük dükkândan gelen nefis kokusunu takip ettiğim salaş köfteciye giriyorum. Yazacağım köfteyi farklı zamanlarda birkaç kez deniyorum, lezzet istikrarı ve temizlik çok önemli, her seferinde aynı özeni buluyorsam bayıla bayıla yazıyorum. Sancak Mahallesi, Ali Haydar Feroğlu Sokak’ın köşesindeki köfteciyi de öyle buldum işte. Babalarının 24 yıllık tablalarını köşedeki dükkâna taşıyan iki kardeş Tuncay ve Ömür’ün yassı köftesi nefis, tavuk şiş de, dana antrikot şiş de öyle. Tatmanız gerek, unutamayacaksınız.

Ah be hayat

SOMON IZGARA

Haberin Devamı

Vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmemiz gereken bu günlerde, mutlak tüketilecek gıdaların başında balık geliyor. Vücuttaki kilit hormonların yapısını oluşturan proteinlerde eksilme olması halinde, zayıf düşecek bünyenin virüsle mücadelesi de sekteye uğruyor. Haftada birkaç kez balık tüketilmesi gerektiğinin bilincinde olmamız hem vücut sağlığımız hem de bağışıklık sisteminin güçlenmesi açısından çok önemli. “Dışarıda balık yemek pahalı” dediğinizi duyar gibi oluyorum, ben de “Balıkçıdan alıp evde pişirin” diyeceğim. Bu sefer de “Kokusu evdeki her şeye siniyor, evde olmaz” diyeceksiniz. Buna da cevabım var tabii ki, Farabi Sokak’ta 40 yıllık ‘Kebap 9’ diyeceğim. Aslen Rizeli bir Ankara beyefendisi Ali Pirim, Karadeniz somonunu kendi eliyle seçiyor, ayıklıyor, mısır ununa bulayıp şişe diziyor. Kendi pişirmiyor ama ızgarada 30 yıldır pişiren ustası var, usulü de yordamı da biliyor. Somonu hem kiremitte yedim hem de ızgarada, ikisi de nefis, ikisi de mest ediyor. Hesaplı ve sağlıklı olması da cabası. Ali Bey’e uğrayın, ayak üstü sohbeti iştah açıyor, önce bir ‘ezogelin’ hüpletin, arkasından somon ızgara isteyin, sonrasında tahin helva şirketten.

Ah be hayat

ŞEVKETİ BOSTAN

Haberin Devamı

Sağlık ve bağışıklık sisteminin güçlenmesinden bahsetmişken tüketilmesi gereken sebzelere de değinmek gerekiyor. Özellikle bu dönemlerde kendi kendine yetişen kök ve diken bitkisi, karaciğer dostu olarak bilinen ‘Şevketi bostan’ Ankara’da ne yazık ki yetişmiyor. Çoğunlukla Ege ve Akdeniz civarı kırsallarında bulunan, ‘Akkız’ da denen bitki, magnezyum, kalsiyum ve demir kaynağı. Ulus Hali, Ankara Hali veya bazı organik pazarlarda bulma ihtimaliniz olabilir. Ben yakın zamanda Çeşme’deyken, löp löp kuzu etiyle pişirilmiş, aslında Girit’e has ‘Şevketi bostan’ yeme fırsatını buldum. Çeşme’nin en iyi esnaf lokantacısı Hasan Usta’nın pişirdiği yemeği yerken, Girit kırsalının kokusunu da doğallığın lezzetini de duyumsadım. Yolunuz Çeşme’ye düşerse Hasan Usta’ya, düşmezse de Ankara Hali’ne uğrayın ama bu mevsimde tadına bakmayı unutmayın, seversiniz.

Yazarın Tüm Yazıları