Umut Fırat Eroğlu

Kuantum bilgisayarlar sayesinde tarımdan sağlığa çok şey değişebilir

2 Mart 2025
Geçen hafta Microsoft’un tanıtımını yaptığı kuantum işlemcisi Majorana 1 teknoloji dünyasında her şeyi değiştirebilir. Bu sayede kuantum bilgisayarlar endüstriyel alana girince mesela köprülerdeki çatlaklar kendi kendine kapanabilir. Ayrıca yeni ilaçların bulunmasının yanı sıra salgın hastalıklara, virüslere karşı hızlı tedaviler geliştirilmesi mümkün olabilecek.

İçinde bulunduğumuz 2025’in ‘kuantum yılı’ olacağı söyleniyordu. Kuantumun hayatımıza gireceği, aktif olarak kullanılacağı sanrısı yaratması dolayısıyla bu ifadenin biraz ‘balon potansiyeli’ taşıdığını hatırlamakta fayda var. Öte yandan bu yıl sahiden şaşırtıcı gelişmelere sahne olmaya başladı. Geçen hafta içinde Microsoft’tan ‘çığır açıcı’ olduğu iddia edilen bir haber geldi. Microsoft’un tanıtımını yaptığı yeni kuantum işlemcisi Majorana 1, teknolojide önemli bir eşiği aşarak yakın gelecekte çok daha stabil ve ölçeklenebilir kuantum bitleri üretmenin sözünü veriyor.

Kuantum mekaniklerinde Majorana parçacığı olarak bilinen topolojik madde halini gözlem ve kontrol başarısıyla öne çıkan avuç içi boyutlarındaki işlemci, 1 milyon kubit eşiğini aştığında dünyadaki tüm klasik bilgisayarların toplamından -yanlış okumadınız- daha fazla işlem gücüne sahip olacak. Normalde onlarca yıl sürmesi beklenen bu teknolojik gelişmenin şimdilerde 5-10 yıla yetişebileceği iddia ediliyor. Böylece kuantum bilgisayarların ticari amaçlar için kullanımı hızlanacak. Kuantum bilgisayarlar endüstriyel sahalara girince neler olacağını birlikte değerlendirelim...

Kuantum bilgisayarların aktif olacağı alanların başında kimya ve materyal çalışmaları geliyor. Araştırmalar endüstriler için paha biçilmez nitelikte olacak ve gelecekte nesnelerin yapısına hiç olmadığımız kadar hâkim olmaya başlayacağız.

Doğa güçlerinin materyallere etkisini derinlemesine kavrayabilmek, daha sağlam ve amaca uygun malzemeler üretebilmek anlamına geliyor. Bunun için sayısız değişkenin hesaplandığı olasılık modellemeleri yapmak gerekiyor. Kuantum çiplerinin akıl almaz matematiksel hesaplama gücü, yakın gelecekte doğayı olağanüstü hassasiyetle modelleme imkânı yaratabilir. Örneğin kuantum bilgisayarlar malzemelerin neden korozyona uğradığını veya nasıl aşındığını çok daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Kendini onaran nanoteknolojik kumaşlar gibi, daha karmaşık materyallerin de aynı özelliği kazanması sağlanabilir. Köprülerdeki çatlakların kendi kendine kapandığını, aşınan makine parçalarının kendini yenilediğini hayal edin... Kuantum bilgisayarların gezegene ve çevreye faydaları da yine materyaller üzerinden olacak. Kuantumla geliştirilen teknolojilerin çevre kirliliğini azaltmaya yardımcı olabileceği, geri dönüşüm teknolojilerinde çığır açabileceği öngörülüyor. Günümüzde farklı plastik türlerinin hepsini çözeltecek tek bir evrensel katalizör geliştirmek neredeyse imkânsız. Ancak kuantum bilgisayarlar, mikroplastiklerin temizlenmesi veya karbon kirliliğiyle mücadelede en etkili katalizörleri geliştirerek önemli ölçekte faydalar sağlayabilir. Klasik bilgisayarlardan binlerce kat hızlı çalışan kuantum çipler, çevreyi kirleten atıkları çok daha düşük maliyetlere değerli ve kalıcı yan ürünlere dönüştüren çözümler geliştirebilir. Ayrıca materyallerin ön üretim aşamalarında toksik veya kirletici olmalarını engelleyerek daha köklü çözümler de sunabilir.

Kuantum çipler, enzimlerin yani biyolojik süreçleri hızlandıran katalizörlerin geliştirilmesine de katkı sağlayacak. Çok değişkenli moleküler yapıda olduğu için günümüzde üretimi zor olan enzimler, gelecekte tarım ve sağlık alanında çok daha verimli kullanılabilecek. Sadece kuantum bilgisayarların yapabileceği doğru hesaplamalar sayesinde, tarımda verimliliği arttıran, kuraklık gibi zorlu koşullarda gıda üretimini mümkün kılan yeni yöntemler geliştirilmesi mümkün. Ayrıca yeni ilaçların bulunması, salgın hastalıklara, yeni virüslere karşı hızlı tedaviler geliştirilmesi yine kuantum hesaplamaları sayesinde mümkün olabilecek.

Kuantum girişimlerinin büyük yatırım fırsatları yaratacağını tahmin etmek zor değil. Ancak gelişmekte olan kuantum teknolojisinin ticarileşmesine uzun yıllar olduğunu hatırda tutmak gerek. Kuantum bilgisayarların sunacağı muazzam yenilikler, bilim ve endüstri için dönüm noktası olmanın ötesinde, geleceğin medeniyeti için temel yapıtaşlarına dönüşeceğe benziyor.

BİLİM TARİHİNİN ESRARENGİZ İSMİ: ETTORE MAJORANA

Yazının Devamını Oku

Yapay zekâ bilmediğini biliyor mu?

23 Şubat 2025
Uzmanlara göre yapay zekâ her durumda, bilmese bile yanıt üretmeye programlanıyor. Üretken yapay zekâların yanlış bir bilgiyi doğru zannedip yanıt olarak sunmasına da ‘halüsinasyon’ deniyor.

Geçen pazar, yapay zekânın bilişsel kabiliyetlerimize olası etkilerini değerlendirmiş ve yapay zekâyı iş ortamında sürekli kullanmanın eleştirel düşünme gücünü zayıflattığına dair kanıtlar toplayan Microsoft ve Carnegie Mellon Üniversitesi’nin araştırma sonuçlarına yer vermiştim. Yapay zekâyla ilişkimiz herhangi bir teknolojiden çok farklı. İşlerimizi kolaylayan, diyalog geliştirebildiğimiz, tavsiyeler aldığımız ve becerilerine hayranlık beslediğimiz adeta ‘biri’ var karşımızda. Şayet bu nitelikler gerçek bir insanda olsaydı, hemen güvenimizi kazanır ve yakınlık şansı bulurdu. Dengeli insanlar, kendilerine yardım eden ve yapıcı diyalog geliştiren diğerlerine güvenmeye meyilli olurlar. Birine güven duymak için beden dilinden enerjisine, sözlerinden tavırlarına pek çok işarete bakarız. Peki, yapay zekâya güven nasıl duyabiliriz? Yapay zekânın toplum yapısını şimdiden şekillendirmeye başlaması nedeniyle biliminsanları algoritmaları çok farklı yönleriyle irdelemeye başladılar. The Wall Street Journal’a konuşan araştırmacılar yapay zekânın yaygın problemi halüsinasyonları mercek altına aldıklarında çok da sürpriz olmayan bir bulguya ulaşıyorlar.

Üretken yapay zekâların yanlış bir bilgiyi doğru zannedip yanıt olarak sunmasına ‘halüsinasyon’ deniyor. ChatGPT, Gemini, Perplexity ve Claude gibi sohbet botlarını sık kullanıyorsanız, ara sıra alakasız bilgiler getirdiklerine siz de şahit olabilirsiniz. Yanlış bilmekte sorun yok fakat güvendiğiniz biri kendinden emin bir tavırla şak diye yalan uydurursa işler değişir. Peki ama yapay zekâ “Aradığınız sonuç bulunamadı” demek yerine neden halüsinasyonlara kapılıyor?

 

SEBEBİ ALGORİTMALAR

Valensiya Yapay Zekâ Araştırma Enstitüsü’nde görevli, profesör José Hernández-Orallo’ya göre halüsinasyonların sebebi algoritmalar. “Halüsinasyon görmelerinin asıl nedeni, eğer hiçbir şeyi tahmin etmezlerse başarı şanslarının sıfır olması” diyen Hernández-Orallo, yazılım mühendislerinin yapay zekâyı her durumda, bilmese bile yanıt üretmeye göre programladıklarını anlatıyor.

Alman araştırmacılar Roi Cohen ve Konstantin Dobler güncel makalelerinde konuyu basitçe özetlemişler: “Yapay zekâ modelleri aslında pek çok insan gibi ‘Bilmiyorum’ demekten imtina ediyor. Verilerinin dışında kalan konularla karşılaştıklarında çaktırmamak için bir yanıt üretip sunuveriyorlar.” İşin aslı, yapay zekânın bir şeyi çaktırma veya çaktırmama yetisi istese de yok. Çünkü bu, ancak insan bilincine has, kavramsal bir eylem. Hepimiz bir konuyu ne kadar bilmediğimize sezgisel olarak hâkimizdir. Bir bilgiyi kafadan atıyorsak biliriz, tahmin ediyorsak yine biliriz. Yapay zekânın bir şeyi bilmediğini fark etmesi, bildiğini farz etmesinden daha zor. Bilgileri sentezleyerek üretmeye programlı ve üretken AI (Artificial Intelligence) ismini buradan alıyor. İnsanların da aynı şeyi yaptığı doğru... Ancak biz farklı bilgileri sentezleyerek herkes için anlamlı olacak bilgi bağlantıları yani kavramlar üretebiliyoruz. Yapay zekâysa insanlara anlamlı gelecek yepyeni bir kavram üretemiyor. Bizler hiç kelimeye dökülemeyen şeyleri de bilmeye kadiriz. Ne var ki yapay zekâ muhakeme edemediği için, daha doğrusu baştan öyle kodlanmadığı için algoritma bilmese de  mutlaka yanıt vermeye yönelik evriliyor. Yani halüsinasyon, yapay zekânın gerçeğine dönüşüyor.

Sorulan soruyu bilmediği halde yanlış yönlendirmek insanın egosal bir karakteristiği. Çoğunlukla onaylanma ihtiyacından, yoksunluktan, yetersizlik duygusundan kaynaklanıyor. Yapay zekâ içinse durum farklı. Halüsinasyon, bazen de yalan söylemek yerine kullanılan hafif bir ifade. Yapay zekânın sanrılara kapıldığı doğru ancak bunun yazılımı geliştirenlerin başarılı olmak için yaptığı bir tercih olduğunu anlatıyor araştırmacılar. “Olay, süper zeki olmasalar bile kullanışlı sistemler geliştirmekte” diyen Dobler ve Cohen, yapay zekâya ‘belirsizlik enjekte etme’ üzerine çalışmalar gerçekleştiriyor. İşin ilginç tarafı, belirsizliği öğrenmeye başlayan yapay zekâlar, bu kez de normalde bulabilecekleri şeyleri bilmediklerini söylemeye başlamışlar. Bunu da stres altında bildiğini unutan ilkokul çocuklarına benzetiyorlar.

Yazının Devamını Oku

Yapay zekâ zihni zayıflatıyor mu?

16 Şubat 2025
Kabiliyetli ve kendini geliştiren bireyler yapay zekâ sayesinde üstün güçler kazanabilirler. Yapay zekâ az nitelik gerektiren işlerde çalışan bir insanıysa tembelleştirebilir. Bir seçenek daha var ki; o da yapay zekânın en baştan insanın düşünme kabiliyetini destekleyecek biçimde geliştirilmesi...

Televizyon için ‘aptal kutusu’ diye bir tabir vardı, insanı daha az düşünmeye ve boş bakmaya yönelttiği için kullanılan... İnsanın bilgiyle etkileşimini hızlandıran ve kolaylaştıran teknolojiler, yeni çıktıkları zamanlarda çoğunlukla bilişsel kabiliyetlerimizi zayıflatabileceği düşüncesiyle eleştirilmişler. Şaşırtıcı gelebilir ancak aritmetik becerilerimizi azaltacağı sanılan hesap makinesi, hatta hafızayı zayıflatacağı öne sürülen matbaaya kadar geçmişi olan bir konu bu... Gerçekçi yanı da var;
cep telefonlarından önceki yıllarda en az 10-20 telefon numarasını aklımızda tutardık. Şimdiyse o yıllardan aklımızda kalan numara sayısı 2-3’ü geçmiyor. Yüzyıllar boyunca sezgilerimiz, yol işaretleri ve haritalarla dünya üzerinde her yeri sora sora bulabilirken şimdilerde yönlendirme olmadan yola çıkmaktan çekinir olduk. Hatta bildiğimiz yollarda bile navigasyon açma ihtiyacı geliştirdik.

Bugünse bilişsel bir devrimin eşiğindeyiz ve işlerimizde yapay zekâ yardımını kullanmaya alışmaya başlıyoruz. Akademisyenlerden gazetecilere, borsacılardan araştırmacılara kadar bilgiyle çalışan herkese yapay zekâ muazzam kolaylıklar sunuyor. Ancak ortada önemli sorular var: Yapay zekâya işleri devretmenin kolaylığına kapıldıkça kendi analiz ve eleştirel düşünme yetilerimizi zayıflatıyor olabilir miyiz? Yapay zekâya ne kadar güvenebiliriz? İlk sorunun yanıtı, hepimizin sağduyuyla hissedebileceği şekilde, ‘Evet’.

‘Eleştirel düşünme’

Microsoft Research Cambridge ve Carnegie Mellon Üniversitesi’nden araştırmacıların önceki hafta yayımladığı bir makaleye göre insanlar işlerinde üretken yapay zekâya giderek daha fazla güvendikçe eleştirel düşünme kabiliyetlerini daha az kullanıyorlar. Araştırmaya göre işlerin çoğunu yapay zekâya devretmek ‘korunması gereken bilişsel yetilerin bozulmasına neden olabilir’. Yapay zekânın düşünme yeteneğine etkilerini inceleyen araştırmada 319 kişiyle deneyler yapılmış. Sonuçlar, kullanıcıların yapay zekâya güvendikçe daha az eleştirel düşündüklerini gösteriyor. Yapay zekânın çıktılarından emin olmayan kullanıcılarsa daha fazla eleştirel düşünceyle sonuçları değerlendirme ve geliştirme eğiliminde olmuşlar.

Literatürde ‘eleştirel düşünme’ (critical thinking) insanın her tür bilgiyi derinlemesine değerlendirip bulgularına göre karar vermesi yönündeki süreci ifade ediyor. Öğrenme sürecini karakterize eden unsurlar arasında bilgi, kavrama, uygulama, analiz, sentez (fikirleri birleştirme) ve değerlendirme adımları var. Bu nitelikleriyle eleştirel düşünme, bilgiyle çalışan insanlara gerekli olan temel zihin kasını ifade ediyor. Bu perspektiften bakınca yapay zekâ, tam da desteklemek için kullanıldığı kabiliyeti zayıflatır görünüyor. Araştırmada yapay zekâ araçlarını kullanan kişilerin aynı görev için daha az çeşitli sonuçlar ürettiği ve bunun eleştirel düşünmenin azalmasıyla ilişkili olduğu da belirtilmiş. Zaman baskısı altındaki çalışanların yapay zekâdan destek alırken daha az eleştirel düşündüğü, risk oranı yüksek işlerde çalışanlarınsa yapay zekâ çıktılarının kalitesine daha fazla dikkat ettiği gözlemlenmiş. Yani iş yetiştirmek için kullanımı daha fazla düşünce tembelliğine yol açarken çalışanların sorumluluk payı ve riskler arttıkça tembelleşme de azalıyor.

Araştırmacılar bu durumu ‘bir otomasyon ironisi’ olarak nitelendiriyorlar: “Rutin görevleri mekanikleştirip istisnai durumları insana bıraktığınızda, kullanıcıların muhakeme yapma ve bilişsel kaslarını güçlendirme fırsatlarını elinden alırsınız. Bu da beklenmedik durumlar ortaya çıktığında yetersiz kalmalarına neden olabilir.” Peki, tüm bu hadiseyi yapay zekânın insanları aptallaştıracağı şeklinde yorumlayabilir miyiz? Fikrime göre doğal seçilimin yani evrimin kendini göstereceği bir senaryoyla karşı karşıyayız. Yapay zekâ az nitelik gerektiren işlerde çalışan bir insanı tembelleştirerek ona daha az ihtiyaç duyulan bir ortam yaratabilir. Kişi ya niteliklerini geliştirme ya da işini kaybetme seçenekleri arasında kalır. Daha kabiliyetli ve kendini geliştiren, sorumluluk alabilen bireylerse sezgilerini yapay zekânın çıktılarını ve çalışma biçimini değerlendirecek şekilde geliştirebilir ve üstün güçler kazanabilirler.

Bir seçenek daha var ki; o da yapay zekânın insanın düşünme kabiliyetini destekleyecek biçimde geliştirilmesi. Araştırmacılar “Yapay zekâ araçları, kullanıcıların eleştirel düşünme becerilerine yardımcı olacak şekilde tasarlanabilir. Örneğin, argümanları analiz etme veya kesin kaynaklarla çapraz doğrulama yapma yetilerini teşvik edebilir” diye belirtiyorlar.

Yazının Devamını Oku

Uzay madenciliği resmen başlıyor

9 Şubat 2025
Uzaydan ilk madeni çıkaracak olan Vestri’nin 2025 sonlarında fırlatılması planlanıyor. Yapay zekâ sayesinde tarihi belgeleri okumayı başardık. DSÖ tuzla ilgili bir açıklama yaptı. Bilim dünyasındaki önemli gelişmeleri derledik.

Yakın yörüngemizdeki göktaşlarından Dünya’da az olan değerli elementleri toplamayı hedefleyen uzay madenciliği, son yılların ilgi çeken konseptlerinden biriydi. Nihayet ABD’li asteroit madenciliği şirketi AstroForge, ilk test misyonu için düğmeye bastı. Geçen günlerde hedefini duyuran şirket, 2022 OB5 kodlu asteroitle madencilik çalışmalarına başlayacağını bildirdi. Odin adı verilen uzay aracı, bu ay içinde SpaceX’in Falcon 9 roketiyle birlikte fırlatılacak.

2022 OB5, çapı yaklaşık 100 metreye ulaşan ve metalik içerikli olabileceği düşünülen, Dünya’ya yakın bir asteroit. Odin isimli küçük uzay aracının, bu gökcismini kameraları ve sensörleriyle tarayarak madencilik için uygun olup olmadığını belirlemesi yaklaşık 300 gün sürecek. AstroForge yetkilileri “Odin’in görevi, hedef asteroitin kritik verilerini elde ederek Vestri için zemin hazırlamak. Vestri,
bu asteroite iniş yaparak madencilik faaliyetlerine başlamayı amaçlıyor” açıklamasını yaptı. Uzaydan ilk madeni çıkaracak olan Vestri’nin 2025 sonlarında fırlatılması planlanıyor.

Uzayda yaşamın yapıtaşları bulundu

Dünya’da yaşamın nasıl ortaya çıktığı bilim dünyasının en gizemli konularından biri. Gezegenin çok erken zamanlarında moleküler yaşamın başladığı biliniyor ancak o zamanlardan izler taşıyan kalıntılar bulmak bugün imkânsıza eşdeğer olduğu için Dünya dışı kaynaklar
araştırılıyor. 2016 yılında başlayan OSIRIS-REx misyonuyla incelemeye alınan Bennu asteroidi bunlardan biri. 2020 yılında asteroide ulaşan uzay aracı, Eylül 2023’te topladığı örneklerle Dünya’ya dönmüştü. Geçen ocak ayında araştırma sonuçları açıklandı ve yapılan analizler, göktaşında aminoasitler ve organik moleküller olduğunu ortaya koydu. Bilim dünyasında heyecan uyandıran bulgu, yaşamın temel bileşenlerinin evrende yaygın olduğu ve Güneş sisteminin erken dönemlerinde yaşam için gerekli koşulların mevcut olabileceği fikrini güçlendiriyor.

Yapay zekâ tarihi kanıtları ortaya çıkardı!

Geniş dil modelleriyle yaratılan yapay zekâ algoritmalarının günün birinde eski yazıtların ve parşömenlerin okunmasına yardım etmesi bekleniyordu. Geçen yıl yetenekli üç öğrencinin vizyonuyla bu beklenti sadece karşılanmakla kalmadı, açılması imkânsız parşömenlerin içindeki yazılar görünür oldu!

Yazının Devamını Oku

ChatGPT’ye Çinli amansız rakip: DeepSeek

2 Şubat 2025
Çinli yapay zekâ DeepSeek geçen hafta ortalığı karıştırdı. ChatGPT’ye rakip olan uygulama ABD’de mercek altına alındı. Açık kaynaklı bir sistem olan DeepSeek’in ChatGPT’yi kopyaladığı da iddialar arasında.

Dünyanın en gelişmiş yapay zekâsına kim bir anda rakip olabilir? Kendisi kadar gelişmiş bir yapay zekâ. ChatGPT hayatımıza girdiği iki yıl içinde dünyanın en güçlü yapay zekâ dil modellerinden biri haline geldi. Arkasında milyarlarca dolarlık yatırım ve binlerce insanın yıllar süren yazılım ve mühendislik emeğiyle hayat bulan ChatGPT’nin ismi de AI (yapay zekâ) sohbet botları için jenerik markaya dönüştü. Trump’ın başkan seçilmesinin ardından, StarGate isimli 20 milyar dolarlık bir ultra-yapay zekâ projesinin başaktörü olarak da Open AI şirketinin yıldızı iyice parlamıştı.

Hafta başından bu yana teknoloji dünyasının gündeminde neredeyse tek bir başlık var: Yeni AI arama ve sohbet botu DeepSeek. 15 Ocak’ta internete açılan Çin menşeli DeepSeek eşi benzeri görülmemiş yükselişle AppStore’da bir numaraya kuruldu ve ABD’de teknoloji piyasalarında çalkantıya yol açtı. The Economist, The New York Times, Wired gibi küresel yayınların ardı ardına hakkında haber yaptığı DeepSeek, çok yakın tarihli bir girişim için ChatGPT’yle boy ölçüşen performansı ve üstünlükleriyle şaşkınlık yaratıyor.

Borsayı etkileyen ve yatırımcılar arasında şok yaratan parametreyse Çinli ekibin DeepSeek’i daha düşük bütçelerle, çok daha az bilgisayar çipi kullanarak geliştirmesi. Farz edin ki elinizde dev bir altın madeni var ve piyasanın hâkimiyeti sizde. Bir anda karşı dağda yeni ve zengin bir maden keşfediliyor. Üstelik sahipleri işi çok daha ucuza getiriyor ve herkesin gelip bu madende kazı yapabileceğini, altın çıkarabileceğini duyuruyor. Evet, DeepSeek gerçekten açık kaynaklı bir sistem. Yani imkânı olan herkes DeepSeek geniş dil modelini (LLM), örneğin Nvidia’nın bu yıl çıkaracağı kişisel süper bilgisayarına yükleyerek kendi yapay zekâsını geliştirebilir. Daha düne kadar OpenAI şirketi, Google Gemini ve Meta Llama gibi güçlü alternatiflerine rağmen kendi alanında rakipsiz görülüyordu. Ayrıca teknoloji yarışının ön saflarındaki şirketlerin ABD menşeli olması, tarihinde yeni bir dönemece giren Amerika için gurur ve güven vericiydi. Ancak Çin’in bir anda ortaya çıkıp güce ortak olduğunu göstermesi ve ChatGPT’nin tahtını sallamaya başlaması sadece 3 gün sürdü.

Reuters’ın bildirdiğine göre DeepSeek yeni ABD hükümetinin gündem konuları arasına hızla girdi. Habere göre Beyaz Saray’a dış politika ve ulusal güvenlik konularında danışmanlık yapan ABD Ulusal Güvenlik Konseyi, geçen hafta sonu Apple App Store’da zirveye çıkan DeepSeek uygulamalarının etkilerini incelemeye aldı. ABD ordusuysa ‘güvenlik ve etik kaygıları’ nedeniyle DeepSeek kullanımını tüm birimlerinde yasakladı. Öte yandan DeepSeek sunucuları pazartesi gününden bu yana ağır siber atak saldırılarına maruz kalıyor ve yeni kullanıcı kayıtlarında kısıtlamalar ve arama sonuçlarında takılmalar meydana gelebiliyor.

Düşük maliyetleri ve açık kaynaklı yapısıyla beğeni toplayan DeepSeek hakkında daha çok şey yazılıp çizilecek. Kesin olansa, gezegenin batısında doğan ve medeniyetin kaderini etkileyen yapay zekânın doğudan da yükselmesiyle dünyada yeni bir denge kurulmasının kaçınılmaz olacağı.

DeepSeek yanıtlıyor...

ChatGPT ile kıyaslandığı testlerde benzer performansa ulaşan ve bazı teknik uygulamalarda daha iyi işlev sunduğu söylenen DeepSeek’e üstün yanlarını sordum ve kendisini ChatGPT ile kıyaslamasını istedim. Sohbeti Türkçeye çevirme konusundaysa ChatGPT daha başarılı oldu: “ChatGPT gibi diğer yapay zekâ modelleri arasındaki seçim, özel ihtiyaçlarınıza bağlıdır. Gerçek zamanlı bilgi, maliyet etkinliği, özelleştirme veya çokdilli destek sizin için öncelikliyse benim daha iyi bir seçenek olmam mümkün. Ancak köklü ve genel amaçlı bir yapay zekâ modeli arıyorsanız, ChatGPT sizin için daha uygun olabilir.”

Yazının Devamını Oku

Arkadaşlık mı oligarşi mi?

26 Ocak 2025
Teknoloji dünyasının gündeminde ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın yemin törenindeki fotoğraf var. Başkanın etrafında toplanan teknoloji devi şirketlerin CEO’ları ülkede oligarşi tartışmalarının başlamasına neden oldu.

Geçen hafta dünyanın en güçlü koltuklarından birine ikinci kez oturan ABD Başkanı Donald J. Trump şöyle diyor: “İlk dönemde herkes benimle kavga ediyordu. Bu dönemdeyse herkes arkadaşım olmak istiyor.”

Yemin töreninde başkanın en yakınına dizilen isimler arasında teknoloji dünyasının önde gelenleri vardı. Trump’ın ailesinin hemen yanına konuşlanan isimler tüm dünyanın dikkatini çekti. En ön safta
Elon Musk, Jeff Bezos ve Mark Zuckerberg eşleriyle birlikte dururken Apple
CEO’su Tim Cook, Google CEO’su Sundar Pichai ve Open AI CEO’su Sam Altman
iki adım uzaklıktaydı.

Dünyanın en gelişmiş teknoloji şirketlerinin başındaki isimlerin ABD Başkanı’nın yanı başında boy göstermesi teknoloji ve yapay zekâ yarışına girmeye hazırlanan ülkelere karşı önemli bir güç gösterisiydi. Yeni hükümetin son teknolojilerden tümüyle faydalanacağına ve endüstriyi tüm gücüyle destekleyeceğine işaret eden bir duruştu bu. Öte yandan önceki hafta Joe Biden, Beyaz Saray’dan son kez ekranlara çıktığında Amerika’da tehlikeli bir oligarşinin yükselmeye başladığı konusunda halkına uyarılarda bulundu. Oligarşi kavramını siyasi gündeme taşıyan ilk isimse bir ay önce YouTube’da ‘Oligarşi dünyasına hoş geldiniz’ başlıklı videosu 3 milyon kişi tarafından izlenen Senatör Bernie Sanders olmuştu.

Anayasada boşluk mu var?

Oligarşi çok fazla para ve güç sahibi kişilerin dolayısıyla işinsanlarının, baronların ve patronların ülke yönetiminde söz sahibi olması anlamına geliyor. Oligarşik yönetimde baronlar neredeyse bakanlar kadar siyasi yönelimleri etkiliyor, başkanlara danışmanlık veriyor ve kendi endüstrilerinin kralları olarak ülkenin ekonomisinde ve istihdamında belirleyici rol oynuyorlar. Donald Trump’ın kendisi bir işinsanı olması dolayısıyla iş dünyasını yakınına konumlandırması olağan. Öte yandan çeşitli kaynaklara göre ABD’nin anayasasının federal etik kuralları başkanın iş sahipleri ve patronlarla bu denli yakın olmasına hazırlıklı değil. Koşulları avantaja çevirebilecek boşluklar olabileceği değerlendiriliyor.

Yazının Devamını Oku

Bir sen, bir ben, bir de robot

19 Ocak 2025
Teknoloji fuarı CES 2025’in gözdesi robotlardı. Aria cana yakın tavrıyla, Ballie yuvarlak hatlarıyla konuşuldu. Unitree insanlara yardım etmeye, RoboTurtle ekolojik araştırmalar yapmaya ve Mirokai de hastalara desteğe hazır.

Her yılın ocak ayında tüketicilere yönelik teknolojik ürünlerin sergilendiği, geleceği betimleyen cihaz ve araçların sunulduğu CES fuarında bu yıl en çok ses getirenler yeni gelişen robotik endüstrisinin son modelleriydi. Ev ve işyerlerine yönelik tasarlanan robotlar arasında en çok dikkat çekenlerse ‘eşlikçi robotlar’ oldu. Yapay zekânın gelişimiyle birlikte önü açılan insansı robot (humanoid) türleri, refakatçilik, resepsiyon ve servis kabiliyetleriyle hizmet sektörlerini cezbederken modern çağın hastalığı olarak görülen yalnızlığa karşı da çare olarak lanse ediliyor. İşlevsel özellikleriyle öne çıkan robotlarsa insanların gelecekteki yardımcıları, tabiri caizse eli ayağı, hatta uzantıları olmaya hazırlanıyorlar. Las Vegas’ta gerçekleşen CES 2025 fuarında sergilenen modellerin pek çoğu halen konsept veya geliştirilme aşamasında olsa bile teknoloji meraklıları kadar yatırımcıların da ilgisini çekiyor. Gelin, geleceğin dünyasına bir önizleme yapalım.

ARİA: FUARIN POPÜLER YÜZÜ

CES 2025’teki en popüler köşelerden biri Realbotix firmasının insansı robotlarını sergilediği podyumdu. Aria isimli dişi robot, işveli hareketleri ve cana yakın tavırlarıyla ilgi odağı olarak teknoloji gündeminin popüler robot yüzü haline geldi. Hastaneler, okullar ve müşteri hizmetleri gibi işlere uygun görülen Realbotix robotlarının çekiciliğinin sırrıysa sonradan anlaşıldı. Realbotix geçmişte gerçek boyutlarda silikon seks mankenleri üreten bir firmayken hedefini tamamen değiştirerek eşlikçi robotlar geliştirmeye yönelmiş. Ten dokusu ve estetik konusunda uzmanlaşan firma, mankenlerin anatomisini değiştirmiş ve genital organlarını kaldırmış. Robotik motorlarla hareket kabiliyeti kazanan mankenler, ChatGPT sohbet botu sayesinde sanal hayata başlamışlar. Aria şu anki haliyle 175 bin dolar fiyat etiketiyle sunuluyor.

UNİTREE: ÇEVİK VE SÜRATLİ

Çin’de geliştirilen ve YouTube videolarındaki performansıyla izleyenleri şaşırtan Unitree adlı robot köpeği sosyal medyada görmüş olma ihtimaliniz yüksek. Havada taklalar atabilecek kadar çevik ve üzerinde bir insanı süratle taşıyabilecek kadar güçlü bir robot olan Unitree, yeni GO2-W modeliyle arazi koşullarında 70 santime kadar engelleri rahatça aşabilecek seviyeye ulaştı. Unitree aynı zamanda insansı robot modelleriyle de dikkat çekiyor. Humanoid modellerin başlıca özelliğiyse uzaktan kumandayla yönetilebilmeleri. Video oyunlarındakine benzer bir deneyim sunan kumandalı robotlar, öncelikle insanlara fiziki işlerde destek olmak üzere tasarlanmış. Unitree’nin modelleri işçi gibi çalışabilmenin yanı sıra spor programlarında destek olacak şekilde eğitiliyor. Unitree robotlar 16 bin dolardan başlayan fiyatlarla satışta.

BALLİE: ÇOCUKLAR ONA EMANET

Yazının Devamını Oku

Yapay zekâda ‘kendin yap’ dönemi başlıyor

12 Ocak 2025
Dünya yapay zekâ (AI) dönüşümünü hızlandırılmış biçimde yaşarken, teknoloji CEO’ları son aylarda personel alımlarının azalıp AI çalışanlarının çoğalmaya başladığından bahseder oldu. Yapay zekâya işini kaptırma endişesi gün geçtikçe daha fazla çalışanı sararken öncü AI çipi üreticisi Nvidia’dan insanlığa ‘hodri meydan’ diyen bir açıklama geldi: Yapay zekâ çalıştırabilecek bir kişisel süperbilgisayar!

Yapay zekâ geliştirmek için yeterli algoritma bilgisine sahip olmak, geniş dil modellerine erişim, veri setlerini işleyebilme ve büyük veriyle çalışabilme pratiği... Hepsi ve dahası, marifetli bir yazılımcının yapay zekâyla ‘oynamaya başlaması’ için ihtiyaç duyacağı yetiler arasında. Yine de günün sonunda tek bir şeye ihtiyacınız var: Bir süperbilgisayara. Microsoft, Apple, IBM ve Google gibi devlerin veri tarlalarında çalışan sunucuların en düşük donanımlısı bile en canavar oyun bilgisayarından 5-10 kat güce sahiptir. Düne kadar yapay zekâ geliştirmek için güçlü veri merkezlerine erişim dışında fazla bir seçenek yoktu. Şimdiyse, tarihte bir dönüm noktası yaşanıyor ve ‘kişisel süperbilgisayarlar’ hayatımıza girmeye hazırlanıyor.

Nvidia’nın deri ceketli CEO’su Jensen Huang geçen hafta ‘Digits’ adlı yeni masaüstü süperbilgisayarın tanıtımıyla Consumer Electronic Show (CES 2025) fuarında basının karşısındaydı... GB10 Grace Blackwell adlı süperçipe sahip bilgisayar, imkânı olan herkesin evinde-ofisinde yapay zekâ geliştirebileceği bir devrin kapılarını aralıyor. 3 bin dolar fiyat etiketiyle mayısta piyasaya çıkacak bilgisayarın 128 GB önbelleği ve 4 terabyte disk kapasitesi var.

Üst-orta sınıf profesyonel oyun bilgisayarlarıyla aynı fiyatlara sunulan Nvidia’nın süperbilgisayarı, 200 milyar parametrelik bir geniş dil modelini (LLM) tek başına çalıştırabilecek donanıma sahip. Wired’ın kıyaslamasına göre şu anda bu işlem gücüne ancak Microsoft gibi bir bulut sunucusundan kiralamayla erişim mümkün. Eğer iki Digits bilgisayarı yüksek hızlı bağlantıyla birbirine eşlenirse, Meta’nın açık kaynaklı Llama modelini tek başlarına çalıştırabilecek güce ulaşıyorlar. Llama, 405 milyar parametresiyle dünyadaki en kapsamlı AI veri setlerinden biri.

İŞLER HIZLANIYOR

Böylesi işlem gücünün oyun bilgisayarı bütçesiyle sunulması, yapay zekânın ilk yılları için fazlasıyla hızlandırıcı bir gelişme. Jensen Huang açılış konuşması öncesi yaptığı açıklamada “Her veribilimcinin, yapay zekâ araştırmacısının ve öğrencinin masasına bir yapay zekâ süperbilgisayarı yerleştirmek, onların yapay zekâ çağını şekillendirmelerine ve bu çağa katılmalarına olanak tanır” dedi.

En sade ifadesiyle Digits kullanan bir yazılımcı, ChatGPT-4 veya Google Gemini’ın basit kabiliyetlerine sahip bir yapay zekâ geliştirebilecek. Madalyonun diğer yüzündeyse tahmin edileceği üzere art niyetli aktörler var. Bilgisayar korsanlarının büyük veriye iştahını kabartacak olan süperbilgisayarlar, sahte kimlik oluşturma, gerçek insanların ses ve görüntülerini taklit ederek dolandırıcılık ve karmaşık sistemleri hack’leme gibi yöntemleri de yapay zekâ marifetiyle güçlendirebilecek.

Süperbilgisayarların kişisel kullanıma sunulması, bilişim sektörü için de tarihi bir ilk anlamına geliyor. Endüstride yeni bir segment başlarken AI desteğiyle yepyeni buluşlar, çözümler, kolektif yapılar ve topluma faydalı sistemler geliştirilebilirse, insanlığın önünün açılma potansiyeli de taşıyor.

Yazının Devamını Oku