Umut Fırat Eroğlu

ChatGPT okula dönüyor!

24 Eylül 2023
Tüm dünya okullarda yapay zekânın nasıl yönetilmesi gerektiğini konuşuyor. ABD’de ChatGPT’yi yasaklayan şehirler olduğu gibi bu yeniliğe kontrollü olarak kucak açanlar da var. Yapay zekânın eğitimdeki rolü ne olacak? Yasaklamak çözüm mü?

Yapay zekânın en kullanışlı haliyle dünyamıza hızlı giren ChatGPT tam anlamıyla iki yüzlü bir madalyon. Okulların açılmasından hemen önceki yazımda, bu yılın bir ilk olduğundan söz etmiştim. ChatGPT ile başlayan ilk eğitim yılı... İnternetteki kitabi bilgileri insansı konuşma uslubuyla sunan arama motorlarının yerini almaya güdümlü ChatGPT, yeni nesil öğrenciler için etkili bir araca ve teknolojik bir dualiteye dönüşmeye başlıyor. Z Kuşağı’nın üniversite yıllarına denk gelen bu yenilik, dünyanın farklı bir boyuta evrileceğinin güçlü göstergelerinden. Biz yetişkinler ve profesyoneller yapay zekâyı günlük yaşamımıza ve çalışma ortamlarımıza adapte etmeyi henüz yeni öğreniyoruz. Yeni nesil insanlarımız hayata yapay zekayla atılacaklar. ChatGPT hızlı ve akıllı bir bilgi kaynağı. Önce okullarda rağbet görmesi çok doğal. Öğrenciler arasında kopya veya kes yapıştır ödevler olduğu müddetçe ChatGPT kullanılması kaçınılmaz.

LOS ANGELES YASAKLADI

ChatGPT’nin anavatanı ABD nihayetinde yapay zekâ teknolojisinin nimetlerini hem çok kullanan hem de yan etkilerine fazlaca maruz kalan ülkelerin başında geliyor. Tüm dünyada yapay zekânın nasıl yönetileceği ve nasıl tavır alınacağı konusu ortak bir görüşle çözülebilmiş değil. Kaliforniya eyaletinin başkenti Los Angeles, bu yıl eğitimde ChatGPT’yi yasaklamaya karar veren şehirlerden. Chicago ve New York ise okullarda yapay zekâya erişimi halen serbest tutuyor. Wired dergisi, farklı eyaletlerden eğitimcilerle konuyu masaya yatırmış. Herkes için yararlı doneler ve içgörüler barındıran yazıdan bazı kesitler aktaracağım. ChatGPT sonrası eğitim konusunda henüz konsensus oluşmadığı veya geçerli pratiklerin bulunmadığı, konunun merkezinde. Güney Dakota’dan K-12 (okul öncesi, ilk ve ortaöğretim için ABD’de kullanılan ifade) okul müdürü Lisa Parry, üreteç yapay zekâları bu yıl ‘dikkatli biçimde kucaklayacaklarını’ anlatıyor. Kopyadan dolayı halen endişeli ancak intihalin (başkalarının işlerini kendinin gibi gösterme) her zaman eğitimciler için bir mesele olduğunu söylüyor. O nedenle her sene başında ilk ödev ve makaleleri öğrencilere sınıfta, gözünün önünde yazdırıyormuş. Wired yazarlarının sevdiğim bir tasviri var; matematik için hesap makinesi neyse, araştırma ve yazı işleri için de ChatGPT o diyorlar. İşin yorucu ve sıkıcı kısmını halledip öğrencilere daha fazla başarı imkânı sunabileceğinden söz ediyorlar. Okul müdürü Parry bu sene İngilizce öğrencilerinin ChatGPT’yi ‘steroid almış bir arama motoru’ olarak yazılı ödevlerinde beyin fırtınası için kullanacaklarını anlatıyor.

 

BİR ÖĞRENME ARACI

Metin üreteci yapay zekâların her tür bilgiyi ortalığa saçma kabiliyeti muazzam. Ancak halen iyi bir eleştirmen veya vizyoner bir düşünür olmadıklarını hatırlatıyor Wired yazarı Amanda Hoover. Montclair Eyalet Üniversitesi’nden direktör Emily Isaacs

Yazının Devamını Oku

Tarihte ilklerde bu hafta... Evrende ‘sanki’ yalnız değiliz...

17 Eylül 2023
NASA’nın bir yıl önce başlattığı UAP Araştırma Komisyonu’nun ilk resmi raporu 14 Eylül’de yayımlandı. UFO’lar hakkında bilimsel bulgular açıklanıyor. Meksika’da senatoya sergilenen bin yıllık uzaylı bedenleri haftanın bombasıydı. Dünya’ya normalden daha hızlı çarpan meteorsa tartışma konusu oldu. Kozmik gündemin heyecan verici bu üç gelişmesini birlikte inceleyelim.

Perşembe sabahı, ekran başındayım. Önümde insanlık tarihinde en çok merak edilen konuyla ilgili son 24 saat içinde servis edilen 3 ayrı haber var. Son dakika sayfayı ‘yıktığımız’ çok olmuştur fakat ben yaşamımda ilk kez, uzaylılarla ilgili güncel gelişmeler için ana konuyu değiştiriyorum. Gündemi devralan NASA’nın bir yıl önce başlattığı UAP Araştırma Komisyonu’nun 14 Eylül’de yayımlanan ilk resmi raporu. UFO olarak da bildiğimiz tanımsız hava fenomenleri (UAP’ler) hakkında bilimsel bulgular açıklanıyor. Perşembe akşam saatlerinde canlı olarak yayımlanan raporda ilginç ayrıntılar vardı. NASA’dan hemen önce haftanın bomba konusu Meksika’da senatoya sergilenen bin yıllık uzaylı bedenleriydi. Görüntüleri çoktan izlemiş olmalısınız. Henüz iki hafta önce gündeme gelen bir başka haber de Dünya’ya normalden daha hızlı çarpan bir meteorla ilgili. Harvard’lı bilim insanları işin içinde uzaylı teknolojisi olabileceğini düşünüyorlar...

 

NASA BİR MESAJ VERİYOR

Dünyanın farklı yerlerinden 16 biliminsanı ve akademisyenden oluşan NASA’nın UAP bağımsız birimi geçen yıl kurulmuştu. NASA’nın başındaki isim Bill Nelson, etkili bir eski senatör. Yetkileri olan bir idareci ve güçlü bir konuşmacı. Basın toplantısının açılışında önce evrenin ve galaksimizin büyüklüğüne değindi. Ardından NASA biliminsanlarının sonsuz uzayda bizim gibi canlı gezegen bulunma olasılığını ‘1 trilyon civarı’ hesapladıklarını söyledi. Beklenen haberi de verdi ve henüz UAP’lerin Dünya dışı bağlantısını tespit etmediklerini anlattı. “Fakat ne olduklarını da bilmiyoruz” diye ekledi. Nelson’ın ardından kürsüye çıkan NASA’nın ortak idarecisi Nicola Fox, kurumun bu işi layıkıyla yapabilmesi için farklı koşulların olgunlaşması gerektiğini işaret eden bir konuşma yaptı. Konsey raporunun yayımlandığı adresi de paylaştı. Uzun uzadıya bir rapor... Özetle UAP’lerin doğru dürüst incelenebilmesi için elde düzgün veriler ve yeterli donanımlar olmadığını vurguluyor. Sonuçların bilimsel olarak verilebilmesi için ölçümlerin de bilimsel yapılması gerektiğini söylüyorlar. Hükümetin ve özel sektörün, havayolları ve ordunun gözlemlere dahil olabileceğini anlatan NASA, sade vatandaşların da akıllı telefonların işlem gücüyle araştırmaya katılabileceğini belirtiyor. Aslında bu raporun şimdiye kadar yapılan UAP incelemeleriyle değil, işin nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili olduğunu vurguluyorlar. Verdikleri örnekse meşhur Pentagon’un videosundan. Sensörlerin ve çevredeki unsurların ne kadar yanıltıcı olabileceğini kanıtlayarak gösteriyorlar.

NASA hükümet, özel sektör, ordunun yanında vatandaşların UFO araştırmasına katılabileceğini belirtiyor.

Toplantıda ABD’nin ünlü yayınları dışında uluslararası basın da vardı. Danimarkalı bir muhabirin ordu itirafçısı David Grusch hakkındaki sorusuna senatör Bill Nelson “Kanıt hani? Kanıt olmazsa bir anlamı yok derim” şeklinde yanıt verdi. Bir başka muhabirin, önceki gün sergilenen uzaylı bedenlerini kastederek “Meksika ile bağlantıya geçtiniz mi” sorusuna NASA sözcüsü “Böyle bulguları varsa dünyaya açıp herkesin inceleyeceği bir hale getirmelerini tavsiye ederim” yanıtını verdi. Özetle NASA, rastgele kameralarla değil, bilimsel ve gelişmiş bir izleme düzenine geçilmesi gerektiğini savunuyor ve başkalarını da harekete çağırıyor. İleride ilginç şeyler göreceğimiz yıllar olacak...

 

Yazının Devamını Oku

Yapay zekâlı eğitim dönemimiz hayırlı olsun

10 Eylül 2023
Sıklıkla öğrencilerin kopya çekme aracı olmasıyla gündeme geliyor ama yapay zekâ teknolojilerinin potansiyeli sadece bununla sınırlı değil. Sanat akımlarından fizik kuramlarına, bilimin neredeyse tüm alanlarından sorulara cevap veren çevrimiçi ansiklopediler, denklemin sadece fotoğrafını yükleyerek çözümüne ulaştığınız internet siteleri artık yapay zekâ desteğine de sahip. Bunlar öğrenim hayatını kolaylaştırabilir.

Yeni okul dönemi teknomedeniyet tarihimizde bir ilk sayılabilir. ChatGPT marifetiyle yapay zekânın eğitim sistemine her kanaldan gireceği ilk öğretim yılı olacak. Her geçen gün gelişen ve bilgiyi derleyebilme kapasitesiyle şaşırtan ChatGPT bu yılın ilk büyük teknoloji haberiydi (1 Ocak 2023 tarihli Hürriyet Pazar). Hemen ardından kopya çeken öğrenciler ve bazı okullarda yasaklanması gündeme gelmişti. ChatGPT eğitim sistemi için önemli bir soru işareti. Terazinin bir yanında kolaya kaçan öğrencilerin ödevlerini ve projelerini yapay zekâya yaptırma ihtimali var. Diğer yandaysa akıllı öğrencilerin başarılarını daha da arttırma potansiyeli... Öğrenci dediğin kopya çeker, hatta kimi zaman öğrenciler kopya hazırlarken bir konuyu daha iyi bile öğrenebilir. Şimdiyse ChatGPT hiçbir nesle kısmet olmamış bir kopya aracına dönüşebileceği gibi makine öğrenimi teknolojisiyle eğitim sürecini zenginleştirme imkânı da taşıyor. Doğru kullanıldığında geleceğin yapay zekâ destekli profesyonel dünyası için gerçek bir hazırlık aracı aslında. ChatGPT ile birlikte eğitim dünyasının nasıl evrileceği derinlikli ve keyifli bir konu. Daha sonra daha kapsamlı yer vereceğim. Bu hafta, verimli olacağını düşündüğüm birkaç kaynakla öğrencilik hayatını kolaylaştıracak pratik uygulamalar paylaşmak istiyorum.

Sınırsız bilim kaynağı

Matematik denklemlerinden tutun tarihe iz bırakmış insanlara, sanat akımlarından fizik kuramlarına kadar bütün akademik konularda muazzam bir bilgi kaynağı olan Wolfram Alpha ile tanışmak, eğitim hayatını baştan sona değiştirebilir. Hem bir arama motoru hem de bilgi kütüphanesi olarak çalışan site artık ChatGPT’nin Plus sürümüyle de entegre çalışabiliyor. İkisini bir arada kullanmak, bilimkurgulardaki her şeyi bilen bilgisayarlarla çalışmak gibi olmalı. wolframalpha.com

Basit ama işlevsel

Google’ın yapay zekâ motorlarıyla
çalışan Socratic, bilim alanında her türlü soruya cevap vermek üzere tasarlanmış, basit ama işlevsel bir uygulama. Adım adım matematik çözümleri, tarihi bir olayın genel hatları veya biyolojik bir sürecin ayrıntıları gibi konuları özet halinde görüntülemeye yarıyor. Elinin altında bulundurmak, ödev hazırlarken veya sınavlara çalışırken büyük kolaylık sağlayabilir. socratic.org

Verimli çalışma teknikleri dijitalleşti

Bu iki yöntemi çalışma hayatına adapte eden öğrencilerin gelecekte başarılı olma şansı yüksek. Kanban, Japonlar tarafından keşfedilmiş çok basit bir süreç takip tekniği. Ödev ve proje aşamalarının takibini kolaylaştıran bu yöntemle günlük hayatını bile düzene sokabilirsin. Kanban ile bütün işler üç gruba ayrılıyor: Yapılacak (todo), yapılıyor (doing), yapıldı (done). Klasik teknikte bir mantar pano üç sütuna bölünüyor ve post it’lere yazılan işler ilerledikçe yan sütuna kaydırılıyor. Bu basit ve çok etkili yöntemi dijitale taşıyan onlarca uygulama var. Trello bunların en düzgün ve kapsamlı çalışanı. İş dünyasında standart haline gelmeye başlayan Trello ve benzeri uygulamalar öğrencilik hayatını kolaylaştırırken iş yaşamına da ufak ufak hazırlanmalarını sağlayabilir.

Yazının Devamını Oku

Sıradışı keşiflerle dolu bir ay...

3 Eylül 2023
Bilim ve teknoloji dünyasında, farklı alanlarda ilklerin yaşandığı ve önemli keşiflerin yapıldığı bir ayı geride bıraktık. Gündemdeki en kayda değer olaylardan biri Hindistan’ın tarihi bir başarıyla Ay’ın güney kutbuna inmesiydi. Böylece uzay madenciliği konusunda önemli bir adım atıldı.

Kahve telvesinden çimento üretildi

Avustralyalı biliminsanları telveyle çimentoyu güçlendirmenin bir yolunu keşfetti. Melbourne RTIM Üniversitesi araştırmacıları telveye 350 derecede ısıl işlem uygulayıp karbona dönüştürdü. Biyokömür adı verilen madde çimentodaki kumun yüzde 15’iyle değiştirildiğinde betonu yüzde 29 oranında güçlü hale getirdi.

Hindistan Ay’a tarihi iniş yaptı

Ay yüzeyine yumuşak iniş yapabilen ‘seçkin’ ülkeler arasına Hindistan da katıldı. Bu başarı tarihte bir ilk olarak da kabul ediliyor çünkü Ay’da inilmesi en zor bölge olan güney kutbunda gerçekleşti. Vikram isimli uzay aracının içinden çıkacak Pragyaan (Sanskrit dilinde bilgelik anlamına geliyor) isimli rover uzay madenciliği açısından bereketli olduğu düşünülen güney kutbundan toprak analizleri yapıp Dünya’ya gönderecek.

Felçli hastalar avatarlarıyla konuştu

Beyin-bilgisayar arayüzü (BCI) teknolojisindeki yeni gelişmeler sayesinde iki felçli hasta neredeyse akıcı biçimde iletişim kurmaya başladı. Yapay zekâ desteğinin yanı sıra beyin dalgalarını daha net biçimde algılamaya yarayan yeni cihazlar sayesinde mümkün olan teknoloji hastalara beyin implantları aracılığıyla uygulanıyor. Konuşma yetisini yitiren hastaların düşündüğü kelimeler ve komutlar BCI aracılığıyla dijital ortamda yeniden oluşturuluyor. Kelimeler önce ‘fonem’ denilen ses birimlere ayrılıyor ve bu seslerin beyin dalgalarındaki karşılığı yapay zekâyla öğreniliyor. Beyin dalgalarını algılayan BCI arayüzü bir ses cihazı, robotik bir kol veya dijital bir görüntüyü yönlendirebiliyor. Stanford Üniversitesi’nde yürütülen bu çalışmada ilk kez felçli hastalar için dijital avatar karakterleri yaratılmış ve bunlar üzerinden iletişim kurmaları sağlanmış. Böylece hastalar, ses ve metinle iletişimin ötesinde dinleyen kişi açısından konuşan bir yüze sahip olma imkânı da yakalamış.

Sesin vakum ortamında iletilebileceği keşfedildi

Bu haber sıradan okur için sadece bir miktar ilginç olabilir ancak ses teknisyenleri ve müzisyenler için neredeyse inanılmaz bir gelişme! Ses dalgasının yani titreşimlerin ilerleyebilmek için bir madde içinde yol alması gerektiği bilinir. Hava bunların başında gelir, ses dalgası hava moleküllerine çarpar ve aralarında titreşerek ilerler. Örneğin zıplar gibi görünen bas hoparlörleri, ileri-geri ivmeyle sesin ilerleyebileceği bir hava hareketi oluşturur. Sesin hava olmadan yol alamayacağı tüm ses mühendisliği okullarında öğretilen bir bilgidir. Bundan dolayı uzayda ses duymanın imkânsız olduğu da söylenir. Finlandiya Jyväskylä Üniversitesi biliminsanlarıysa çok spesifik şartlarda, piezoelektrik cihazları (basınçla oluşan elektriğe duyarlı devre) kullanılarak mükemmel bir vakum tüneli ortamında ses dalgalarının aktarılabileceğini deneylerle kanıtladı.

Yazının Devamını Oku

Sanal dünyaların sonsuzluğunda yüzmek...

20 Ağustos 2023
Zihni olduğu gibi bilgisayara yükletip dijital dünyanın sonsuzluğu içine yerleşme fikri yani ‘dijital ölümsüzlük’ son dönemin popüler konseptlerinden. Henüz bu seviyede bir teknolojimiz yok ancak zihin içeriğini veri olarak kaydetme yönünde girişimler var...

Gezegenin varlıklı kesimleri arasında dünyayı bırakamama, maddesel boyuttan vazgeçememe hali yaygınlaşıyor. Ölümsüzlüğün sırrını aramak antikçağlardan beri yaşamın bir parçası. Kimileri için sınırsız bir tutku, kimileri içinse tanımsız bir ayrıntı... Uzun yaşama erişme yolunda teknoloji, bilimkurgu filmlerini aratmayan yeniliklerle evriliyor. Yapay zekâ ve makine öğrenimi sayesinde gelecek nesillerin çok daha uzun ve sağlıklı yaşam imkânlarına sahip olacağı muhakkak. Geleceğin tıp teknolojisiyle birçok operasyon ve tedavi kolaylaşırken genetik bilimi, nöroloji, canlı doku ve organ üretimiyle benzeri alanlarda önemli ilerlemeler kaydedileceği öngörülebiliyor.

Ancak teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, fiziki bedenlerimizin daima bir son kullanma tarihi olacak. Nasıl ki çok iyi durumda olsa bile antika bir arabayla otobanda yarış yapamazsınız; yaşam süresi fazladan 20-30 yıl uzatılmış bir bedenle gelecekteki dünyanın hızına yetişmek de kolay olmayacaktır. Fakat çok fazla paranız varsa işler değişebilir. Şimdilerde Silikon Vadisi’nin popüler konseptleri arasında ‘dijital ölümsüzlük’ öne çıkıyor. Zihni olduğu gibi bilgisayara yükletip dijital dünyanın sonsuzluğu içine yerleşme fikri...

Teknolojinin sürekli içinde yaşayan biri olarak dijital dünyada sonsuz bir hayat geçirmeyi hiç istemezdim. Ancak herkesin konuya bakışı farklı olabilir. Mesele aslında ölüm korkusunu nasıl içselleştirdiğimizle ilgili. Çünkü her şeyden önce hayatta kalmaya kodlanan zihin, ola ki ölünce yaptıklarından dolayı hesap verme endişesi taşıyorsa ‘öteki tarafa’ gitme ihtimalini
ortadan kaldırmanın yolunu arayabilir...


Yazının Devamını Oku

Kendisi sahte, tehlikesi gerçek

6 Ağustos 2023
Yapay zekâ ve UFO’lar son günlerde teknoloji haber dünyasını meşgul ederken deepfake’lerle ilgili pornodan siyasi manipülasyona pek de iç açıcı olmayan gelişmeler gündeme hızla girdi. Bundan sonrasına dikkat; distopik bir haber okuyacaksınız...


Makine öğrenimi algoritmasıyla insanların seslerini ve görüntülerini yapay şekilde canlandırabilen deepfake teknolojisi, henüz insanlığa dişe dokunur bir fayda sunmadan yeterli sayıda insanı travmatize etmeyi başardı. Sentetik olarak üretilen sahte görüntü ve ses kayıtlarına maruz kalan ünlüler, fenomenler ve politikacıların yanı sıra sıradan insanlar da deepfake mağdurları arasına girmeye başladı. En fenası ise deepfake pornosu. Kendisinden izin almadan müstehcen görüntüleri yaratılan insanların ruh sağlığı bir anda endişe verici hale gelebiliyor. Politika ve iş ortamında insanlara söylemedikleri şeylerin söyletildiği deepfake videoları propaganda malzemesi olarak da kullanılmaya başladı.

Öte yanda deepfake, gerçeklik algısını eritmeye başlayan bir konuma geçiyor. ABD’de hukuk sisteminin son açmazı ‘deepfake savunmaları’. Avukatlar delil niteliğindeki video kayıtlarının deepfake olduğunu iddia ediyor... Son olarak İspanyol Netflix’inde yayımlanan bir deepfake realite şovuysa hepsinin üzerine tüy dikmeyi başardı. Gelin gelişmelere yakından bakalım...Avukatları Elon Musk’ı, hakkında açılan davalardan deepfake savunmasıyla kurtarmaya çalışıyor.

Davalar risk altında

Geçen ay Elon Musk’ın avukatları, ünlü işinsanının geçmişte Tesla’ların otopilot özelliği hakkında büyük sözler verdiği videolarının deepfake olabileceği yönünde savunma yaptı. 2016’da yayımlanan videolardaki yatırımcıları tavlayan ve kamuoyunu heyecanlandıran sözler yerini bulmayınca elbette dava açıldı ve savunma gereği doğdu. Videoların deepfake olma ihtimalini savunan avukatlara kimin akıl verdiğini tahmin etmesi zor değil... Külyutmaz hâkimse argümanları kabul etmeyerek Musk’ı doğrudan ifadeye çağırdı. Böylesine tanınmış, popüler bir ismin bile mahkemede deepfake üzerinden şansını denemesi, yaygınlaşan bir akımın emaresi.

Donald Trump partizanlarının Beyaz Saray’ı bastığı 6 Ocak olaylarında yakalanan iki kişinin, görüntülerin deepfake olduğunu iddia etmesi kayda geçen vakalardan bir diğeri. ABD’de ve zamanla tüm dünyada hukuk sistemini ciddi bir revizyona sokması beklenen deepfake savunmalarının artacağı düşünülüyor. NPR.com haber sitesine konuşan Berkeley Üniversitesi profesörü Hany Farid de ülkesinde ‘polis şiddeti, insan hakları ihlalleri, politikacıların uygunsuz şeyler söylemeleri’ gibi durumların deepfake denilerek üzerinin örtülmesinden kaygılandığını belirtiyor. The New York Times’a görüş veren Rutgers Üniversitesi bilişim bilimleri yardımcı profesörü Britt Paris ise teknolojinin genel kullanıma inmeye başladığına işaret ediyor: “Geçmişe göre farklı olan artık herkesin bunları yapabilmesi. Karmaşık bir bilgisayar teknolojisi ve programlama deneyimi kullanan insanların elinde değil yalnızca, ücretsiz bir uygulamayla da yapabiliyorsunuz.”

En fenası pornosu

ABD’de yaygınlaşan deepfake pornoları, sahte görüntülerle yapılan üretimlerin etik anlamda en sorunlu halini işaret ediyor. İzinsiz çekilen görüntülerden sonra insan ruhunu en yaralayıcı içerikler arasına giriyor. Deepfake pornolarını üretmek ve yaymak kadar izleyicisi olmak da büyük bir etik yanlışa dönüşüyor. Konuyu gündeme getiren, geçen ocak ayında ifşa olan Twitch yayıncısı Brandon Ewing vakası olmuştu. Atrioc kullanıcı ismiyle ekran paylaşımı yaptığı sırada açık unuttuğu tab’lerden birinde deepfake sitesi görülünce büyük eleştiri almış ve gözyaşlarıyla özür videosu yayımlamak durumunda kalmıştı. Siteyi tanıyan takipçiler, paralı üye olarak Ewing’in

Yazının Devamını Oku

EQ yarışı kazandı, IQ geride kaldı!

30 Temmuz 2023
Araştırmalar gösteriyor ki; duygusal zekâsı yüksek olanlar problem çözme ve iletişim becerilerinde diğerlerine fark atıyor. Bununla birlikte zekânın yanında daha önemli bir etken var ki, o da kalp açıklığı. İş dünyasında yükselmek isteyenlerin, patron ve yöneticilerin alt kademedeki çalışanlara ‘sevgi alanından’ yaklaşması aslında her şeyi kolaylaştırıyor.

Duygusal zekâ hem hislerin farkına varmaya yarıyor hem de doğru hareket etmeyi kolaylaştırıyor.

Yüksek IQ’lu çocuklar oldum olası ailelerin gurur kaynağıdır. Okuldaki başarılarının hayata da aynı şekilde yansıyacağı ve işlerinde yükselecekleri inancı sağlamdır. Bir de daha çok duygularıyla, heyecanlarıyla hareket eden çocuklar vardır. Kimileri içine kapanık ve derin, kimileriyse konuşkan ve aktiftir; dersi kaynatır, hatta haylaz diye çağrılırlar. İngiliz işinsanı, Virgin Atlantic havayollarının ve Virgin Records plak şirketinin sahibi Richard

Bronson IQ’su (zekâ kotası) yüksek olduğu halde ikinci kategoriye girenlerden. Uluslararası başarıları ve İngiltere’ye katkılarından ötürü merhum Kraliçe 2. Elizabeth tarafından şövalye unvanı verilen Bronson, 16 yaşında okulu bıraktıktan sonra “Sınırım gökyüzü” diyerek hayallerine yol almış ve sonunda uzaydan Dünya’ya bakmayı başarmış bir şahsiyet. Bronson, önceki hafta virgin.com blog’unda kısa ama ilham verici bir makale yayımladı. Yaratıcılığın ciddi işlerle dengesini ele alıyordu ve iş dünyasında duygusal davranmakla zeki olmak arasındaki farkı anlatıyordu. Bronson’ın yazısı, ünlü iş blog’u Inc. sitesinde bir makaleye de konu oldu. Makaleye göre duygusal zekâyı destekleyen Bronson’a bilim dünyasının yeni bulguları arka çıkıyordu. Hatta Harvard Üniversitesi’nin uzun yıllara dayalı bir araştırmasına bakılırsa, mesele çoktan çözülmüştü!

Duygusal kasımız

Tüm bulgular değerlendirildiğinde insan ilişkilerinde iyi olmak, hayatta edinilecek en yararlı erdem olarak görülüyor. İletişim, anlayış, düşünme ve davranışları kapsayan insan ilişkilerinde etkili olmamızı sağlayan, bir anlamda duygusal kasımız sayılan EQ’muz (Emotional quotient-Duygusal kota). Türkçede duygusal zekâ olarak karşılık bulan EQ, bilinçli sezgilerle ilerleyebilme, özduyguları ve karşılıklı etkileşimleri farkındalıkla değerlendirmeyi ifade ediyor. “Eğer IQ’mun ve okul notlarımın başarımı belirlemesine izin verseydim, kesinlikle bugünkü yerimde değildim” diyen Richard Bronson, duygusal anlamda zeki olmanın hayatın her alanında önemli olduğunu düşünüyor ve iş ortamını da buna dahil ediyor. “İyi bir dinleyici olmak, empati geliştirmek, duyguları anlamak, etkili iletişim kurmak, insanlara iyi davranmak ve en iyisini ortaya koymak başarı için kritik değer taşır. Aynı zamanda insanları gerçekten anlayan ve sorunlarını çözen bir iş geliştirmenizi sağlar ki bu da mutlu ve sağlıklı bir takım kurmanıza imkân verir.” Böylece iş dünyasında duygusal zekânın işlevi için anahtar niteliğinde bir tanımlama yapan Bronson “Umarım kimse bazı standart test sonuçlarıyla iyi bir fikre engel olmaz” diyerek yazısını tamamlıyor.

‘Stratejik vazgeçme’

Bronson’ın tespitlerinden yola çıkarak Inc.com’da konuyu derinleştiren Jessica Stillman, CEO’ların, patronların ve kurucuların ‘entelektüel alçakgönüllülük’ kavramını okuyarak anlayabileceğini söylüyor. Ancak odadaki en akıllı kişi olduklarını ispatlama derdinden kurtulamazlarsa, yanlış yaptıklarında nasıl yanıldıklarını asla anlayamayacaklarını da iddia ediyor. ‘Stratejik vazgeçme’ şeklinde önerdiği kavramın bazen en akıllı hamle olduğunu söylüyor. Stillman’a göre zeki insanların çoğu, duygularını göz ardı etmiyor. Yazarın bahsettiği konu, bugün mindfulness olarak bildiğimiz, kökeni Budist meditasyonlara uzanan bir bilinç pratiği esasında. Duyguların farkına varmak, örneğin o anda öfkeyle kalkıp zararla oturmamayı düşünmek anlamına geliyor. Bir duygusal enerjiye doğru biçimde yanıt verebilmek için önce bekleyip duygunun adını koyduktan sonra onu neyin tetiklediğini anlamak gerekiyor. Tahlil işini sonra da yapabilirsiniz ve sadece durup nefes almak bile duygusal zekânızın daha sağlıklı işlemesini sağlar.

Stillman’ın bir başka yazısı, Harvard Üniversitesi’nin yaptığı araştırmadaki paralel bulgulara değiniyor. 1938’de başlayan ve 700 erkeği değerlendiren ömürlük araştırmaya göre uzun ve mutlu bir yaşam için en önemli şey insan ilişkilerinizin kalitesi. Yine Harvard imzalı, iş dünyasını kapsayan yeni bir araştırmaysa konuyu somut biçimde özetliyor. 255 kişilik deneyde, işe alım yapılırken çalışanların IQ ve EQ’su test ediliyor. En akıllı ve en yüksek EQ’lu olanlardan ayrı ayrı takımlar oluşturuluyor. Sonuçta duygusal zekâsı yüksek olanlar problem çözme ve iletişim becerilerinde diğerlerine fark atıyor. Duygusal zekâ hem hislerin farkına varmaya yarıyor hem de doğru hareket etmeyi kolaylaştırıyor.

Yazının Devamını Oku

Bildiklerimize güncellemeler geldi

23 Temmuz 2023
Yaşadığımız çağın keşifleriyle onlarca, hatta yüzlerce yıldır emin olduğumuz bilgiler değişmeye başlıyor. Bu haftaki üç haber doğruluğundan emin olduğumuz kavramları temelinden sarsıyor.

Bilim kelimesi, bilmenin yöntemini ifade ediyor. İngilizcedeki ‘science’ kelimesinin kökeni de eski Latincede ‘bil’ anlamına gelen ‘scire’den geliyor. Yalnızca ‘bilimin ispat ettiği şeylere’ inandığını söyleyerek gözle görünenin ötesinde olabilecek her şeye şüpheyle yaklaşanların düştüğü ikilem, tam da bu bilmek ve inanmak kavramları arasında keskinleşiyor. Çünkü inanmak, bilmeye göre eksik bir haldir. Bildiğimiz, emin olduğumuz şeylere inanmamıza gerek kalmaz. Ancak bir şeye inanıyorsak, emin değiliz fakat öyle olsun isteriz anlamına gelir. Orta Asya ve Anadolu kültüründe yeri olan Şamanlar, bilme ve inanma konusuna dair tarihten iyi bir örnek. Sibirya kökenli ‘Şaman’ kelimesi ‘bilen kişi’ anlamına gelir. “Şamanlar tanrıya ve ruha ‘inanmazlar’ çünkü onun varlığını ‘bilirler’” denir. Yaşadığımız çağda yeni keşifler ve teknolojiyle onlarca, hatta yüzlerce yıldır emin olduğumuz bilgiler değişmeye ve güncellenmeye başlıyor. Bu hafta gündeme gelen üç çarpıcı haberin ortak noktası, doğruluğundan neredeyse emin olduğumuz kavramların temelinden sarsılıyor olması. Gelin, zamanın başlangıcından tarihöncesi çağlara, oradan günümüze ve sonra geleceğe uzanan, bildiklerimizi yeniden düşündürecek bir yolculuğa çıkalım.

 

EVRENİN YAŞI 13,8 MİLYAR YIL MI, 26,7 MİLYAR MI?

Geçen yüzyılın büyük keşifleri arasında Big Bang teorisiyle başlangıç noktası açıklanan evrenin 13,8 milyar yıllık yaşı var. Evrenin başlangıcından bu yana geçen zamanı ölçmek için çeşitli teknikler ve matematiksel sabitler kullanılıyor. Işık hızı (c), yerçekimi sabiti (G) ve Plank sabiti (ℏ) bunlar arasında yer alıyor. Şimdiyse, James Webb teleskopuyla derin uzay tarandıkça kozmik süreçlerin farklı gerçekleştiği anlaşılıyor. Şaşırtıcı gelişmelerden biri, evrenin yaşından daha yaşlı galaksilerin varlığının keşfedilmesi. Bu yeni fenomeni açıklayan teorilerden biri, evrenin aslında 26,7 milyar yaşında olduğu. Ottawa Üniversitesi astronomlarından Rajendra Gupta’nın teorisi, Webb’den gelen yeni bulgulara ve 100 yıl kadar önce ‘yorgun ışık’ kavramını ortaya atan İsviçreli astronom Frits Zwicky’nin savlarına dayanıyor. Zwicky, fotonların kaynaktan çıktıktan milyonlarca ya da milyarlarca yıl sonra enerji kaybederek ‘yorgun ışık’ haline gelebileceğini öne sürmüştü. Gupta ışık sabitinin aslında değişken olabileceğini kabul ederek, diğer sabitlerin de değişebileceğini, dolayısıyla evrenin yaş ölçütlerinin güncellenmesi gerektiğini öne sürüyor. Gupta’nın teorisi kabul görürse, okul kitaplarının güncellenmesi gerekecek. ABD’de teoriyi duyuran ilk isim ünlü talk show sunucusu Joe Rogan oldu. Ardından Elon Musk da tartışmaya dahil oldu ve kara madde üzerine kendince yorumlar yaptı… Yaşadığımız evrenin sadece yüzde 5’i bildiğimiz tür maddeden. Geri kalan büyük kısmıysa gizemli kara madde ve kara enerjiden oluşuyor. Sonsuzluğun içinde devasa bir bilinmezlikte yüzdüğümüzün ispatı… Çok sevdiğim bir infografik var, evren hakkında bildiklerimizin oranını yuvarlak pasta dilimi grafiğiyle anlatıyor. Pastanın yüzde 1’inden ince bir diliminde ‘evren hakkında bildiklerimiz’, birazcık daha kalın bir diliminde ‘evren hakkında bilmediklerimiz’ ve pastanın geri kalan yüzde 95’inde ‘bilmediğimizi bilmediklerimiz’ yazar. Varlığını bile bilmediğimiz soruların sonsuzluğunu kabul etmek, sizde de varoluşa karşı derin bir tevazu hissi uyandırıyor mu?

Evren hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimiz olduğu gibi bir de ‘bilmediğimizi bilmediklerimiz’ var.

 

DİNOZORLAR BESİN PİRAMİDİNİN TEPESİNDE MİYDİ?

Yazının Devamını Oku