Ufuk Sandık

Herkes kibar olursa İstanbul trafiği nasıl olur

13 Nisan 2005
Hürriyet’in internet sitesinde ilginç yazıları ve yorumlarıyla tanınan yazarımız Serdar Devrim, Otoyaşam’ın sadık okuyucularından biriymiş. Bunu, geçenlerde köşesindeki bir yazıdan öğrendim. Devrim, Otoyaşam’da okuduğu bir yazıdan öyle çok etkilenmiş ki kabus görmüş. Devrim’in kabus görmesine neden olan yazı; Paris’te her yıl kutlanan ‘direksiyonda kibarlık günü’ ile ilgiliydi. Serdar Devrim’den verdiğimiz rahatsızlık için özür dileyerek, yazısını (kabusunu) yerimiz elverdiği ölçüde biraz kısaltarak sizlerle paylaşıyoruz. Devrim’in yorumuyla İstanbul’da trafikte herkesin kibar olduğu bir gün nasıl olur? İşte buyurun...

AMAN NE KABUSTU

‘Geceyarısı kan ter içinde uyandım. Yatağım, yorganın sırılsıklam. Kimbilir nasıl debelenmişim, nasıl bağırmışım ki, çoluk çocuk başucuma toplanmış. Ne kábustu Tanrım!..

Günün hararası gürarası arasında vakit ayıramadığım kimi güzel ekleri, dergileri gece yattığım yerde oku...maya çalışıyorum. Bizim Ufuk’un (Sandık) elinden çıkan OTOYAŞAM eki de bunlardan biri. Doğrusu meraklı değilimdir öyle otomobile motomobile, ama ilgiyle okuyacağım bir iki yazı mutlaka buluyorum her sayısında.

Geçenlerde...

Sabah evden çıkıyorum, arabamla.

Apartmanın merdivenlerinin tam da dibine, insanların kapıdan çıkışını engelleyecek şekilde park eden bir araba ... yok bugün, Allah Allah!?

Direksiyona oturuyorum, bizim ara sokaktan ana caddeye çıkacağım... sağdan gelmekte olan kocaman, siyah cip zınk diye frene basıp duruyor. Sürücüsü geniş bir gülümsemeyle bana ‘Buyrun, yol sizin!’ diye işaret ediyor. Hemen yürümüyorum tabii, bir puştluk vardır işin içinde, yoksa niye bana yol versin ki, babamın oğlumu? bekliyorum, ben ona bakıyorum o bana... Bir kere daha ‘Buyurun, buyurun’ deyince, teşekkür filan etmeden ilerliyorum, ne teşekkür edeceğim lan, verdiği yol babasının malı mı kavatın!

Her gün, Hakkı Şehithan Caddesi’nin iki yanına araçlar park eder. Sol tarafta, değil park, durmak bile yasaktır, ama millet arabasını vardı da şeyine mi, garajına mı sokacaktı, bir yere park edecek elbet. Bu kadar apartmana ruhsat verirken düşünselerdi değil mi, kapımın tam önüne park ederim abi, tıpkı Trio adlı ‘heyir dresser’e gelen BMW’li, spor Peugeot’lu sosyetik hanımlar gibi, onlar da, üç adım yürüyecek değiller ya, kuaförün tam kapısının önüne park edecekler elbet, zaten polis de ses etmez, ‘anlayışla’ karşılar Trio’yu!!!

Bugün, yol boyunca park etmiş tek bir araç bile yok!

İçimde bir sıkıntı hissetmeye başlıyorum ağır ağır, bir tuhaflık var bu işte ama, hayırlısı...

Normalde, bizim tarafa yeşil yandığında:

(1) Diğer yönden gelen arabalar, ‘yeni kırmızıya geçmiş ışıkta geçmenin bir mahsuru yoktur’ diye düşünürler. Onun için, size yeşil de yansa, önce yola bir bakmanız gerekir, öbürleri kırmızıda durmuş mu diye, öyle hemen yürünmez.

(2) Ve daha yeşil yandı yanmadı, arkadan öküzün biri ‘Dıt’ diye bir kornacık çalıverir, gaz kaçırır gibi. Eğer müteakip 2 saniyede fırlamazsanız, artık sunturlu bir ‘Dıııııııııııt’ hak etmişsiniz demektir.

Aaa, bu kez karşı yönden gelenler araçlar daha sarıya geçerken zınk diye duruyor. Ve benim geç harekete geçmeme rağmen, arkamdaki taksi korna çalmıyor.

Ulan ne oldu böyle bizim millete?

Tam bu sırada, ben yayalara bakayım derken, önümde frene basan Mercedes’in tamponuna lak diye bindiriyorum. Siyah, füme camlı uzun kasa Mercedes’in kapısı cart diye açılıyor, içinden temiz tıraşlı, siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü, iri yarı bir adam iniyor, süratle bana doğru geliyor, benim kapımı açtığı gibi...

- Beyefendi, bir yerinize bir şey olmadı inşallah değil mi?

- Yok Allah’a şükür, ama galiba fren lambanızı kırdım, diyorum titreyerek. Normalde, herifin, annemle ilgili fantezilerini sıralarken bir yandan da bana ‘Önüne baksana lan davar, görmedin mi lan koca arabayı!’ demesi gerekmez miydi belindeki tabancaya davranaraktan...

- Canınız sağ olsun, diyor beriki. Can yanmasın da, araba kolay...

Ben de iniyorum arabadan, el sıkışıp kendimizi tanıtıyoruz, birbirimize geçmiş olsun diyoruz.

Aman Serdar, oğlum, n’oluyosun lan, sen de mi incelmeye başladın?

Trafik polisini arıyoruz, zabıt tutturmak için. Dakika geçiyor, geçmiyor, ana, o ne, bir ekip geliyor hemen.

Pırıl pırıl bakımlı bir trafik aracından, pırıl pırıl bakımlı iki memur çıkıyor. Arabadan inerken kasketlerini geri atmadıkları gibi, gömleklerini pantolonun içine de tıkıştırmıyorlar, zaten ağızlarında cigara da yok...

Ulan bu ne biçim polis? Bizden olmadığı kesin de...

Yanlış bir memlekette olmayayım ben? İşte bu anda bir panik başlıyor bende...

- Geçmiş olsun beyler, diyor polis memuru, canı yanan olmadı inşallah!

Tam bu anda ben çığlığı basmışım. Ben İstanbul’da uyumuştum, sabah nerede uyandım Yarabbi? Bu medenó memleket neresi, bu medenó insanlar kim? Ben neredeyim, size neler oluyor canım, bana neler oluyor?

- Beni vatanıma geri götürün! İnsanlarımı geri verin... diye bağırıyordun rüyanda baba!

Ohhhhh, şükürler olsun Yarabbim, sadece kötü bir rüyaymış, ulan topluca inbeleştik zannettiydim iyi mi!

VE BU RÜYANIN SUÇLUSUNU DA BULDUM: UFUK SANDIK

Dedim ya, bazı güzel eklere gündüz vakit olmuyor, gece yattığım yerde keyfini çıkarıyorum diye. O gece de bizim OTOYAŞAM’da Ufuk’un ‘KİBAR SÜRÜCÜ GÜNÜ’ yazısını okuduktan sonra başıma gelmiş bu felaket, kábusumun sebebi Ufuk’muş meğer...

Ufuk aşağıdaki yazısını ‘sanırım İstanbul’da bunu 365 güne çıkarmak gerekli’ diye bitirmiş. Ben de, yaşça büyük ve bu sebepten Türkler ve Türkiye hakkında daha tecrübeli bir abisi olarak diyorum ki, ‘Zinhaaaar! Türk şoförlerini, bırak senenin 365 günü, bir gün böyle jantil olmaya mecbur bıraksan, ertesi gün hepsi kafesi açılmış ayılara döner, kan gövdeyi götürür alimallah!’
Yazının Devamını Oku

Tofaş’ın Fiat ve PSA Grubu ile işbirliği yurtdışında ses getirdi

6 Nisan 2005
Tofaş, Türk otomotivinde devrim sayılabilecek yeni bir projeye imza atıyor. 2008 yılından itibaren Bursa fabrikalarında, Fiat, PSA Peugeot Citroen Grubu için yeni bir hafif ticari aracın üretimine başlamaya hazırlanan Tofaş, lisans hakları (fikri mülkiyet hakları) kendisine ait olacak bu proje için 350 milyon Euro’luk yatırım yapacak. Yılda 135 bin adet üretilmesi planlanan aracın ihracatından 1 milyar dolar gelir hedefleniyor. Bu yeni aracın geliştirilmesi ve üretilmesi konusunda yapılan işbirliği anlaşması geçen hafta İstanbul’da imzalandı.

Fiat SpA ve Fiat Auto SpA CEO’su Sergio Marchionne, PSA Peugeot Citroen CEO’su Jean-Martin Folz, Koç Holding ve Tofaş Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç ile Tofaş CEO’su Diego Avesani, Koç Holding CEO’su Bülent Özaydınlı ve Fiat’ın kurucusu Agnelli ailesini temsilen Fiat Grubu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı John Elkann’ın katıldığı imza törenine basın mensuplarının ilgisi büyük oldu. İmza töreni ertesi gün tüm yazılı ve görsel yayınlarda yer buldu. Aynı ilgiyi İtalyan ve Fransız gazeteleri de gösterdi. Toplantıyı izlemek için İstanbul’a gelen yabancı gazeteciler, ertesi gün gazetelerinde işbirliği anlaşmasını manşetlerinden verdiler. Tofaş, ortak platformda üç dev marka için araç üreterek bir ilki gerçekleştiriyor. Bir başka ilk ise Türkiye’de yapılan bir toplantının yabancı basında bu denli ilgi görmesi...

Türklerle pasaport kuyruğuna giren Fransız yönetici

Peugeot Türkiye Genel Müdürü Yann Carnoy, Türkiye’yi seven, Türkleri kendisine yakın hisseden yabancı yöneticilerden biri... Öyle ki, pasaport kuyruğunda Türk vatandaşları için ayrılan sıraya girecek kadar, kendini Türklere yakın hissediyor. Geçenlerde Carnoy’la bir davette karşılaştım. Ekonomiden, otomobil satışlarından konuştuk. Söz döndü dolaştı, 307 modelinin reklam filmi nedeniyle mahkemelik olmasına geldi.

Carnoy, önümüzdeki günlerde ‘Ona sahip olmamak ne kadar utanç verici’ şeklindeki sloganı kullanan reklam nedeniyle İzmir’de yargılanacak. Carnoy hakkında ki suçlama; basın yoluyla hakaret. Türkiye’den önce başka ülkelerde de görev yapan Carnoy, 1 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak olmasından dolayı şaşkın. Çünkü, reklam filminin tüm dünyada yayımlandığını, filmde espiri yapıldığını, herhangi bir hakaret unsurunun yer almadığını söylüyor. Türkiye’yi, Türkleri aşağılamak gibi bir amaçlarının olmadığını anlatan Carnoy, reklam filminin amacının dikkat çekmek, merak uyandırmak olduğunu, bu filmde de bunun yapıldığını ifade ediyor. Carnoy’a söylecek fazla şey bulamadım.
Yazının Devamını Oku

Direksiyonda kibarlık günü olur mu

30 Mart 2005
Geçen hafta Paris’teydim. Paris’te de bütün büyük şehirlerde olduğu gibi özellikle sabah saatlerinde yoğun bir trafik vardı. Taksi şoförüyle Paris ve İstanbul trafiğiyle ilgili konuşurken, şoförümüz bugünün ‘direksiyonda kibarlık günü’ olduğunu söyledi. Yani, anneler, babalar günü, sigarayı bırakma günü, kadınlar gününe benzer bir kutlama yapılıyormuş. Tüm sürücüler o gün, trafikte daha nazik davranıyor, trafikte her günden farklı olarak daha dikkatli oluyorlarmış. Bunu duyunca, Türkiye’de özellikle İstanbul’da da bir günün direksiyonda kibarlık günü olarak kutlanması gerektiğini düşündüm. Ne muhteşem bir şey olurdu...

Düşünsenize, o gün sürücüler, trafik kurallarına uyuyor, diğer sürücülerin ve yayaların haklarına saygılı davranıyor, yol veriyor, korna çalmıyor, gereksiz yere şerit değiştirmiyorlar. Böyle bir manzarayla karşılaşsam, rüya gördüğümü zannederim.

Ama, direksiyonda kibarlık günü tek bir günle sınırlanmamalı, sanırım İstanbul’da bunu 365 güne çıkarmak gerekli.

Schweitzer ve Ghosn farkı

Bugünlerde Fransız otomotiv devi Renault’da önemli bir bekleyiş var. Renault’yu Avrupa’nın lider otomotiv üreticilerinden biri haline getiren CEO Louis Schweitzer yerini Nissan’ı yeniden yapılandıran ve kár eden bir şirket haline getiren Carlos Ghosn’a bırakmaya hazırlanıyor. Böylece, Renault’da Schweitzer dönemi kapanıp, Ghosn dönemi başlayacak.

Ancak, Renault çalışanları yeni dönemi merakla biraz da endişe içinde bekliyorlar. Çünkü otomotiv dünyasının başarılarıyla tanıdığı her iki ismin yönetim şekilleri birbirinden farklı. Schweitzer, sakin yönetim şekliyle tanınırken, Ghosn ise sert yönetim şekliyle biliniyor. Nissan’da ‘Maliyet Katili’ (Cost Killer) olarak isim takılan Ghosn, aldığı sert kararlarla şirketi yeniden yapılandırmıştı. Bu yüzden, Ghosn’un bu sert yönetim şeklinin Renault’da nasıl bir değişime yol açacağı merakla bekleniyor.

Hem Schweitzer’i hem de Ghosn’u yakından tanıyan bir üst düzey Renault yetkilisi, ikisinin yönetim şekillerini şöyle anlatıyor:

Schweitzer, uzun vadeli planlar yapan ve kararlarını buna uygun olarak alan bir yönetici.

Soğukkanlı hareket eder.

Karar alırken bunun sonuçlarını uzun uzun değerlendirir.

Carlos Ghosn, karar alır ve hemen harekete geçer.

Alınan kararların uygulamasını sonuna kadar takip eder.

Aldığı her kararın sorumluluğunu taşır.

Fakat, Renault uzun dönemli stratejisini oluşturmuş durumda. Carlos Ghosn’un yönetime gelmesiyle birlikte Renault’un uzun dönemli stratejisinde herhangi bir değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor. Ama, uygulama ve stilde değişikliklerin olacağı muhakkak...

Türkiye’de üretilecek yeni modeller gün ışığına çıkıyor

Türkiye, son yıllarda yapılan yatırımlarla Avrupa otomotivinin üretim merkezlerinden biri haline geldi. Ancak, son dönemde özellikle Doğu Avrupa ülkeleri Türkiye’nin üretim üssü unvanını tehdit etmeye başladı. Birçok yatırım, düşük maliyet, yatırım teşvikleri gibi nedenlerden dolayı bu ülkelere kaçtı.

Ama, Türkiye hala üretim üssü olma unvanını koruyor ve yeni yatırımlar Türkiye’ye gelmeye devam ediyor. Tofaş, Hyundai, Renault gibi üreticilerin Türkiye’de yapmayı planladıkları yeni yatırımlar ve üretmeyi planladıkları araçlar da yakın bir zamanda belli olacak.

İtalyan Fiat ve Fransız PSA Peugeot Citroen Grubu’nun Tofaş tesislerinde ortaklaşa üretip, Fiat, Peugeot ve Citroen markalarıyla ayrı ayrı pazarlayacağı yeni hafif ticari aracın anlaşması bu hafta içinde imzalanacak. İstanbul’da düzenlenecek toplantıya Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç, Fiat CEO’su Sergio Marchionne, Tofaş CEO’su Diego Avesani ve PSA Peugeot Citroen CEO’su Jean-Martin Folz katılacak.

İkinci önemli gelişme Hyundai Assan’da yaşanacak. Güney Kore Cumhurbaşkanı Mu Hyun Roh, Hyundai yatırımına destek amacıyla Nisan ayında Türkiye’ye gelecek. Cumhurbaşkanının ziyaretine, Hyundai’in üst düzey yöneticileri de katılacak. Hyundai Assan Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kibar, Cumhurbaşkanı’nın seyahati öncesinde düzenleyeceği toplantıda Güney Koreli otomotiv devi Hyundai ile yapmayı planladıkları yeni yatırımla ilgili son gelişmeleri aktaracak. Ali Kibar, daha önce söz konusu yatırımın 500 milyon doların üstünde olacağını, bugüne kadar yapılan otomotiv yatırımlarından daha büyük olacağını söylemişti.

Bir başka büyük yatırım ise Renault’da gerçekleşecek. Renault’nun Türkiye’de üreteceği ihracat modeli Haziran ayında açıklanacak. Renault CEO’su Louis Schweitzer, Türkiye’de yapmayı planladıkları yatırımla ilgili çalışmaların sürdüğünü ifade etmiş, ancak yeni modelle ilgili bilgiyi yeni CEO Carlos Ghosn’un açıklayacağını söylemişti.

Böylece, Türk otomotiv sektörünün ihracatı mevcut modeller ve yeni gelecek modellerle birlikte artacak. Otomotivciler, ihracatta Türkiye’nin yüzünü güldürmeye devam edecekler.
Yazının Devamını Oku

Gaz vererek otomotiv ihracatı artar mı

23 Mart 2005
Otomotiv Sanayii Derneği’nin (OSD) geçen hafta yapılan 31’inci Olağan Genel Kurulu’nun konuğu dış ticaretten sorumlu Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen’di. Tüzmen, toplantıda yaptığı konuşmada otomotivcilerle ihracat pazarlığı yaptı. Sektörün Türkiye’nin parlayan yıldızı olduğunu söyleyen Tüzmen, ‘2005 yılında koyduğunuz 12 milyar dolarlık ihracat hedefi az. Siz yıldız sektörsünüz. Buna uygun hareket edin, hedefi büyütüp 15 milyar dolarlık ihracat yapın. İki yıl içinde de 25 milyar dolarlık ihracata ulaşın’ dedi.

Tüzmen’in ‘gaz vererek’ ihracat pazarlığı yapmasına otomotiv sektörünün yöneticileri gülümsediler. Çünkü otomotiv sektörünü, ‘gaz vererek’ artırmak, 15-25 milyar dolar seviyelerine çıkarmak o kadar kolay değil.

Otomotiv ihracatta rekorlara imza atıyor. Son 4 yılda ihracat 4 kat artarak ihracat yapan sektörler sıralamasında 7’ncilikten 2’nciliğe yükseldi. 2004 yılında ihracat geliri 10 milyar dolara çıkarken, bu yıl 12 milyar dolarlık ihracat hedefleniyor.

Otomotiv sektörünün ihracatını artırmak için formül belli. Bu formül uygulandığında, Türk otomotiv sanayiinin 1.5 milyon adet üretim, 15 milyar dolarlık ihracat, 480 bin istihdam rakamlarına ulaşması hayal değil. Türkiye’nin geleceğinde çok önemli olan otomotiv sektörünün bu hedeflere ulaşabilmesi için yapılması gerekenler şunlar:

Otomotiv sanayii 50 yıllık geçmişi ile ulaştığı noktada üretim ve pazarlama alanlarında küresel entegrasyonu tamamladı. Ancak bu alanlarda kárlılık son derece sınırlı. Sanayiinin sadece bu alanlarda kalması, aşırı riskli. Çünkü, küresel üretimde alternatif ülkeler giderek artıyor. Yaşanan krizler ve uygulanan yetersiz politikalar rekabet gücünü önemli oranda aşındırıyor. İthalat artarken, ihracat sınırlanıyor.

Bu yüzden otomotiv sanayii, yüksek katma değer yaratan, sürdürülebilir ve gelişmeye açık bir rekabet gücü bulunan, gelişmiş pazarlara ihracatı hedefleyen, gelişmiş Ar-Ge yeteneği bulunan bir sanayii olmalı.

Üretim ve ihracatta sürdürülebilir başarı için; pazarda istikrarlı vergi uygulamaları, satış vergilerinde AB ile uyumun sağlanması, mevzuat uyumunda AB mevzuatının örnek alınması, yeni yatırımlar için devlet yardımları mevzuatının yeniden düzenlenmesi ve en az yüzde 80 yatırım indiriminin sağlanması, Ar-Ge devlet yardımlarının genişletilmesi, bürokratik işlem ve giderlerin kaldırılması gerekiyor.

VW Polo’ya Günak çizgisi

Küçük sınıfın en çok satan modellerinden Polo, Volkswagen’in yeni tasarım anlayışı çerçevesinde yenilendi. Murat Günak’la başlayan tasarım anlayışı ilk olarak Concept C’de karşımıza çıkmıştı. Daha sonra Golf ile hayat bulan çizgiler yeni Passat ve nihayet Polo’da da kendisine yer buldu. Araçta en çok dikkat çeken yenilik ön kısımda bulunuyor. Motor kaputundan başlayıp tamponun altına doğru inerek ‘V’ formu oluşturan çizgiler yeni Passat’ı hatırlatıyor. Bunun dışındaki yenilikler küçük olmakla beraber arka ve yan kısımlarda gerçekleştirilmiş. 5 benzinli ve 4 dizel motor seçeneğine sahip olacak araçta FSI teknolojisine sahip benzinli motorların güçleri 55 ile 100 beygir arasında değişirken; TDI dizel motor seçenekleri ise 70 ile 130 beygir arasında güç üretiyor. Üç farklı donanım seçeneğinin bulunacağı araçta, ABS ve klima sistemleri baz donanımdan itibaren standart olarak bulunacak. Araç nisan ayı sonunda Avrupa’da satışa sunulacak.

İlk olarak 1975 yılında Audi 50 modelinin VW’deki kardeşi olarak yollara çıkan Polo, küçük sınıfta her dönem başarılı oldu. Aynı özelikleri taşıdığı kardeşi Audi 50’den daha düşük donanıma sahip olmasına rağmen çok başarılı bir araç olmuştu. 1978 yılında Derby ismindeki sedan versiyonu satışa sunuldu. 1981 yılına gelindiğinde ise Polo, artık Audi’nin bir kardeşi değil, VW’nin kendini kanıtlamış bir ürünü olarak ikinci neslini tanıttı. Daha sonraki gelişimler ise 1990 yılındaki kapsamlı makyajla birlikte; 1975-2005 arasında toplam 6 farklı Polo satışa sunuldu. Yenilemeler 1994, 1999 ve güncel modelin piyasaya çıktığı tarih olan 2002 yıllarında gerçekleştirildi.

Audi’den kayak sporuna destek

Audi, quattro sisteminin 25’inci yılı dolayısıyla tüm dünyada gerçekleştirdiği kış sporları etkinliklerine Türkiye’de de devam etti. Audi’nin sponsorluğunda 11-13 Mart tarihlerinde Bursa Uludağ’da gerçekleştirilen ve Kayak Federasyonu tarafından düzenlenen Türkiye Kayak ve Snowboard Şampiyonası’nın genel klasmandaki şampiyonu Erzurum oldu. İkinciliği İstanbul, üçüncülüğü ise Kayseri kazandı. Motorsporlarının iki ünlü ismi Can Artam ve Ertan Nacaroğlu, Audi quattro’larla yaptıkları özel şovla izleyenlere heyecanlı anlar yaşattılar. Türkiye Kayak Federasyonu Başkanı Erdoğan Üstünsoylu ve Audi-Porsche Marka Genel Müdürü Emir Ali Bilaloğlu bu etkinliklerin geleneksel hale getirilmesinden yana olduklarını belirttiler.
Yazının Devamını Oku

Gözetlemeyi seviyoruz

16 Mart 2005
İnşaat temelinin kazılmasını izleyen bir başka millet var mı? Bilmiyorum. Ama bizler saatlerce bu ve benzer olayları izleriz. Zaten bu izleme tutkumuz, televizyonlardaki gelin-kaynana programlarının raytinglerinde de ortaya çıkıyor. En fazla reyting alan bu programlarda insanların kavgalarını izlemeye bayılıyoruz.

İzleme tutkumuz sadece bunlarla sınırlı değil. Trafikte de, kaza seyretmeye bayılırız. Geçenlerde bu tutkunun bir zincirleme kazaya yol açtığına şahit oldum. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde Anadolu yakasına geçiş bölümünde olan bir kazayı izlemek için yavaşlayan karşı şeritten gelen bir otomobil zincirleme kazaya yol açtı. Otomobil sürücüsü aniden yavaşlayınca, arkasındaki 5 otomobil (yakın takip nedeniyle) birbirine çarparken, yol saatlerce tıkandı. Allah’tan kazada sadece araçlar zarar gördü. Herhangi bir can kaybı yaşanmadı.

İzlemeyi seviyoruz... Ama bu tutkumuz ya malımıza ya da canımıza, özellikle ruh sağlığımıza zarar veriyor.

İç pazar daralıyor otomotiv ihracattaki artışla büyüyor

Otomotiv sektöründe üretim, iç pazarın daralmasına rağmen ihracattaki artışla birlikte büyüyor. Ocak-Şubat aylarında toplam motorlu araç üretimi, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 15 artarak 126 bin adet, otomobil üretimi yüzde 1 artışla 61 bin adet oldu. Bu dönemde üretim, kamyonette yüzde 47, büyük kamyonda yüzde 41 ve minibüste yüzde 16 arttı. Midibüs, otobüs ve traktörde azaldı.

İhracattaki artışa rağmen, toplam araç satışları bu dönemde yüzde 21 kayıpla 63 bine geriledi. Otomobil satışları, Ocak-Şubat döneminde, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 34 gerileyerek, 32 bin 607 adet olarak gerçekleşti. Geçen yıl 49 bin 320 adet otomobil satılmıştı.

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) verilerine göre, Ocak-Şubat dönemindeki motorlu araç ihracatı, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 35 artarak, 86 bin 38 adede yükseldi. Geçen yılın ilk 2 ayında ihracat 63 bin 568 adet olmuştu. Bu dönemde otomobil ihracatı yüzde 11 artışla 45 bin 127 adede, ticari araç ihracatı yüzde 86 artışla 39 bin 184 adede ulaştı.

Yılın ilk 2 aylık bölümünde sektörün ihracat tutarı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 49 artışla 1 milyar 808 milyon 745 bin 499 dolara çıktı. Sektörün ana sanayi ihracatı 1 milyar 256 milyon 990 bin 946 dolar, yan sanayi ihracatı ise 551 milyon 754 bin 553 dolar olarak gerçekleşti.
Yazının Devamını Oku

Türk otomotivcilerin Cenevre çıkarması

9 Mart 2005
Çikolata, bankaları ve saatleriyle ünlü İsviçre, bugünlerde otomobil dünyasına ev sahipliği yapıyor. Uluslararası Cenevre Otomobil Fuarı, 3 Mart tarihinde kapılarını açtı. Ben de geçen hafta fuarı izlemek için İsviçre’deydim. Türk Hava Yolları’nın Cenevre uçağı için Atatürk Havalimanı’na geldiğimde ilginç bir manzarayla karşılaştım. Hemen hemen tüm otomotiv firmalarının yöneticileri ve otomotiv gazetecileriyle aynı uçaktaydık. Bu manzara beni yıllar öncesine götürdü. Bundan 10 yıl önce Cenevre Fuarı’nı izleyen çok az sayıdaki insandan biriydim. Ancak yıllar sonra Türk otomotiv sektörünün gelişimiyle birlikte, fuarlara olan ilgi arttı. Cenevre’ye gitmek üzere havalandığımız uçağın neredeyse 3’te 2’si otomotiv firmalarının üst düzey yöneticileri ve otomotiv gazetecilerinden oluşuyordu. Otomotiv sektörü Türkiye’de büyüyor, her geçen gün gelişiyor. Bunu üretim, ihracat ve pazardaki satışların yanı sıra fuarlara olan katılımla bile görmek mümkün...

Dizelin imajı değişti satışları patladı

Türkiye otomobil pazarı hızla Avrupa’ya benziyor. Avrupa’da satılan her 100 otomobilin 50’si dizel. Türkiye’de de 2004 yılında bu oran yüzde 21’e ulaştı. Daha 5 yıl önce bu oran yüzde 2’ler seviyesindeydi. Yani dizel satışları son 5 yılda 20 kat büyüdü. Dizel satışlarındaki artışın en önemli nedeni, dizel imajının değişmesi. Düne kadar dizel motorlar, gürültülü çalışması, bakım maliyetlerinin yüksek olması gibi nedenlerle talep görmemişti. Ancak, yeni teknolojiye sahip dizel motorlar, bu imajı değiştirdi. Dizel araçlar şimdi, yüksek performansları, çevreci ve ekonomik olmaları gibi nedenlerden dolayı tercih ediliyor. Fakat dizel pazarının büyümesi için, Türkiye’de Avrupa standartlarına uygun yakıtın biran önce üretilmesi ve satışın tüm yurt geneline yaygınlaşması gerekiyor. Ayrıca, Avrupa’da olduğu gibi vergide dizel ve benzinli ayrımının yapılması lazım. Dizelin yaygınlaşması, Türk ekonomisinin üzerine büyük yük olan petrol ithali için ödenen döviz miktarında da tasarrufa neden olacak. Maliyeti benzine göre daha düşük olan motorinin tüketiminin artması ve benzin tüketiminin düşmesiyle, Türkiye’nin ödediği petrol faturasında 5 milyar dolarlık bir tasarruf sağlanacak.

Çinli ve İranlı gazeteciler fuarları işgale hazırlanıyor

Cenevre Otomobil Fuarı’nı bu yıl yaklaşık 4 bin uluslararası gazeteci ve televizyoncunun ziyaret etmesi bekleniyor. Fuarın olmazsa olmaz izleyicileri arasında en büyük otomobil pazarına sahip Batı ülkelerinin gazetecileri vardı. Ancak son yıllarda gelişen Doğa Avrupa ülkelerinin gazetecileri de fuarı izleyen gazetecilerin arasına katılmıştı. Şimdi ise iki gelişen otomobil pazarına sahip ülkenin gazetecileri fuarlarda boy gösteriyor. İranlı ve Çinli gazeteciler.

Dünyanın en hızlı gelişen ekonomisine sahip Çin’de, otomotiv sektörü hızlı büyürken, Çinli gazetecilerin de otomotiv fuarlarına olan ilgisi arttı. Son olarak Cenevre Otomobil Fuarı’nda birçok Çinli gazeteciyle karşılaştım. Çinli gazetecilerin yanı sıra İranlı gazetecilerin sayısında da her geçen gün büyük bir artış görülüyor. Komşu İran’da otomotiv sektörü hızlı büyüyor. Peugeot, Renault gibi firmaların yeni yatırımlarıyla otomotiv her alanda gelişiyor, Avrupa’ya yaklaşıyor. Ancak, dünyanın süper ekonomik gücü olma yolunda hızla ilerleyen, ihraç mallarıyla dünya pazarlarını işgal eden Çin’in gazetecileri de yakın bir gelecekte otomobil fuarlarının baş aktörleri olacağa benziyor.

Askam’dan 14 kişilik 4x4 Safari aracı

Askam, yeni aracı ‘Desoto Safari’ ile turizmde safari dönemini başlatıyor. Askam, Desoto AS 250 AWDM Safari’yi, Türkiye’nin ilk 4x4 özellikli ve geniş kabine sahip 14+1 kişilik aracı olarak turizmcilerin hizmetine sunuyor. En zor arazi ve yol şartlarına uyumlu olarak üretilen Desoto Safari, yolculara macera duygusunu yaşatırken güvenlikten ve konfordan da ödün vermiyor. Zorlu doğa koşulları karşısında engel tanımayan 4x4 Desoto Safari, 14 kişilik yolcu kapasitesiyle günü birlik turlar ve maceraya yol almak isteyenler için ideal. Araç, turizm sektörüne yönelik gezi ve doğa tutkunları için geliştirildi. Desoto Safari, kendi segmentinde bir ilk olmasının yanı sıra, yolcu başına doğan maliyetlerden tasarruf edilmesi (şoför, yakıt, bakım, onarım ve yedek parça), geniş servis ağı ve periyodik bakım imkanları sayesinde de ön plana çıkıyor. Aracın tasarım detaylarında ise yolcu konforu ve emniyetine ağırlık verilmiş.

Desoto Safari’nin kapalı sac gövdeli araçlara kıyasla, yolcuların daha geniş bir açı ile dışarıyı seyretmelerine olanak sağlayan bir tentesi bulunuyor. Tentenin yanları ve arkası yukarı toplanabildiği gibi tamamı toplanarak aracın üzerinin açılmasına olanak sağlıyor. Böylece yağmur yağma ihtimali olan veya soğuk havalarda da tamamen kapatılarak konforlu bir sürüş sağlanıyor. Karayolu etabı olan turlarda seyir hızı artırıldığında, rüzgarın etkisi tentenin kapatılması ile ortadan kaldırılıyor.

Volvo Adventure’a 15 okul katılıyor

Gençler arasında çevre bilincini geliştirmeyi ve gençlerin yaşadıkları doğa ve çevre için pratik projeler üreterek, uygulamalarını amaçlayan Volvo Adventure’a Türkiye bu yıl ikinci kez katılıyor. Proje, her yıl 10 ve 16 yaşlar arasındaki gençler için internet üzerinden düzenleniyor. Yetişkin bir lider eşliğinde, en fazla 5 öğrencinin oluşturduğu okul ve gençlik grupları; enerji, ulaşım, su, biyolojik çeşitlilik ve çevre temalı yerel bir konuyu çevre projesi olarak ele alıyorlar. Bu yıl 44 ülkeden toplam 167 projenin katıldığı Volvo Adventure’a, Türkiye, İstanbul’daki özel okullarla ikinci kez katılıyor. 2006 yılında tüm Türkiye geneline yayılması hedeflenen Volvo Adventure’da bu yıl 15 okulun 25 projesi katılıyor. Uluslararası Volvo Adventure yarışmasının sonuçları, 7-11 Mayıs 2005 tarihinde Göteborg’da açıklanacak ve dereceye giren okullara ödülleri verilecek. Uluslararası yarışmaya hak kazanmış öğrencilerin hepsi, Göteborg’da en az 3 gün kalacaklar ve birinci olan proje, 10 bin, ikinci 6 bin, üçüncü ise 3 bin dolar ödül alacak.
Yazının Devamını Oku

LPG toplumsal bir sorun

2 Mart 2005
Otoyaşam gazetesi uzun bir süredir LPG sorununu masaya yatırdı. LPG ile yaşanan problemlerin çözümüne yönelik, yetkilileri ve tüketicileri uyaran haberler yaptık.Tahmin ediyorum, bu haberler etkili oldu ve yetkililer harekete geçti. Umarım çok yakında sonuç alınır ve LPG’li araçlar sorun olmaktan çıkar. Daha fazla can ve mal kaybı olmaz.Bir okuyucumuz LPG sorununu dile getirmemizi eleştirmiş, LPG’ye karşı olduğumuz gibi bir izlenim çıkarmış. Açıkçası, öküzün altında buzağı aramış. Biz bu haberleri Doğan Grubu’nun çıkarları için yapıyormuşuz. LPG’yi kötüleyip, akaryakıt satışlarını artırmak istiyormuşuz. Buna söyleyecek tek bir şey var: El insaf...Tam tersine biz haberlerde LPG’nin maliyet, çevre kirliliği gibi nedenlerden dolayı avantajlı olduğunu, standartlara uygun dönüşüm yapıldığında ve denetlendiğinde en az benzinli bir araç kadar güvenli olduğunu yazdık. Ancak, LPG şu anda bir sorun, can ve mal kaybına neden oluyor. Bu sorun büyümeden önlemlerin alınması gerekiyor. Bu konuda çalışmalar başlatıldı. Ama, çözümü hızlandırmak ve biran önce sonuca ulaşmak lazım. LPG konusunda uyarılarımız devam edecek. Bunu kimsenin çıkarı için değil, toplum ve çevre sağlığı ile can, mal ve çevre güvenliği açısından yapacağız. Bu sorunun takipçisi olacağız. Bu konuda Hürriyet’le birlikte tüm medya üzerine düşen görevi yapmak zorunda.LPG konusunda yaptığımız araştırmalara destek olan TMMOB Makine Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, LPG’de yaşanan sorunun kaynağını şöyle anlatıyor:1995 yılından bugüne dek ülkemizde LPG’li taşıtlarda Otogaz adıyla LPG yaygın olarak kullanılıyor.Mevcut araçların yüzde 15’i, öncelikle ekonomikliği ve çevre dostu niteliğiyle LPG kullanıyor. Ancak, yılbaşından bugüne denetimsiz bir ortamda tekniğine uygun yakıt sistemi dönüşümü yapılmayan LPG’li araçlardan kaynaklanan can alıcı kazalarda önemli artışlar görülüyor.Bu kazalar kamusal denetime olan toplumsal güveni yok eder boyutlara ulaşmakta ve toplumsal vicdanımızda onarılmaz yaralar açmakta. Bu kazaların temel nedeni, ülkemizdeki 1.5 milyon LPG’li aracın yüzde 33’ünün Montaj Tesbit Raporu’nun, yüzde 75’inin Gaz Sızdırmazlık Raporu’nun bulunmayışıdır. Gıyabında ceza olmazsa trafiğin hali ne olurGeçen haftanın gündeminde İstanbul 3’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nin habersiz kesilen trafik cezasını, tutanakta sürücünün imzası olmadığı için iptal etmesi vardı. Emsal teşkil eden bu karar, yılbaşından bu yana trafik cezası alan 2.5 milyon sürücüye, dava açtıklarında paralarını geri alma şansı verdi.Davalının avukatı cezanın yazılış biçiminin, yani sürücüden habersiz, onun imzası alınmadan ceza kesilmesinin yasaya aykırı olduğu öne sürmüş. Mahkeme de, bu talebi haklı bularak trafik cezasının iptaline karar vermiş. Gerekçeye göre trafik polisi bu şekilde ceza uygulayamaz, gıyabında ceza olamazmış.Buna göre, trafik polisleri ya da fahri trafik müfettişleri, yolda zig zag çizen, hız sınırını aşan, trafik kurallarını hiçe sayarak trafikteki diğer araçları tehlikeye sokan sürücülere ceza kesemeyecekler. Bu sadece, kendini bilmez sürücüleri cesaretlendirir. Kendilerinin birileri tarafından gözetlendiğini bilen ve herhangi bir yanlış yaptığında ceza yazılacağını bilen sürücüler, en azından bu korku yüzünden kurallara uyuyorlar. Tabii bu cezaların haklı gerekçeleri olmalı, yanlış anlaşılmalara meydan vermemeli. Bu yüzden trafik polislerine ve fahri trafik müfettişlerine çok iş düşüyor.Bu arada Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Ramazan Er, 3’üncü Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararına itiraz edeceklerini açıkladı. Er, fahri trafik müfettişlerinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun suç saydığı fiiller kapsamında trafik suçlarını belirlediğini açıkladı. Er, fahri trafik müfettişlerine ‘ışık, ses veya görevlilerin ikazına rağmen tartı sistemine girmeden seyrine devam eden ve sürücüsü tespit edilemeyen araçlara, tescil plakalarına göre ceza ve suç tutanağı düzenleme’ yetkisi verildiğini kaydetti. Anlaşılan bu tartışma bir süre daha yaşanacak. Fakat gıyabında ceza sadece Türkiye’de uygulanmıyor. Bildiğim kadarıyla Amerika’da kurallara uymayan sürücülere trafik polisleri ceza yazabiliyor. Bu cezalar adrese postalanıyor ve belirli bir süre içinde ödenmesi gerekiyor. Ancak, sürücü herhangi bir şikayeti varsa itiraz edebiliyor. İtiraz incelendikten sonra sürücü haklı çıkarsa, ceza iptal edilebiliyor.Zaten, trafik cezaları yeterli uygulanamadığı için trafikte sorun yaşanıyor. Bir de bu tarz bir uygulama olursa, trafiği kimse kurtaramaz.
Yazının Devamını Oku

Emniyet kemeri uyarı sinyalini kesmenin yolları

23 Şubat 2005
Yazının başlığına bakarak, bunun emniyet kemeri takmak istemeyen ancak, insanın sinirini bozucu seviyede ses çıkaran uyarı sinyalini engellemek isteyenlere yol gösterdiğimi sanmayın. Önemli bir soruna karşı önce sürücüleri, sonra yolcuları ve trafik polislerini uyarmak istiyorum. Emniyet kemerinin trafik kazalarında yaralanmaları azaltıcı işlevinin altını bir kez daha çizerek, günümüzde yaşanan bir soruna dikkat çekmek istiyorum.

Aslında bu yazının mimarı Hürriyet Otoyaşam okuru Barış Mermercioğlu... Gönderdiği elektronik postada önemli bir konuya; bazı sürücülerin emniyet kemeri takmamak için geliştirdikleri yöntemlere değinmiş. Ayrıca bir ricası var. ‘Emniyet kemeri hayat kurtarır’ sloganını daha sık kullanmamızı istiyor. Mermercioğlu, elektronik postasında, şahit olduklarını bizlerle paylaşıyor:

‘Bazı sürücüler emniyet kemeri takılmadığı zaman çalan uyarı sesini önlemenin bir çaresini bulmuşlar. Emniyet kemerinin üzerine oturup, kemerin tokasını yuvasına yerleştirince sinyali bloke ediyorlar. Bunun önlenmesi için Türkiye’ye gelen araçlarda ek önlemler alınması lazım.’

Okuyucumuza hak vermemek mümkün değil. Emniyet kemeri herşeyden önce kendi can güvenliğimiz için gerekli. Ancak sürücüler, ne yazık ki sıkıntıya gelemiyorlar. Ama, emniyet kemeri takmadıkları için trafik kazasında yaşayabilecekleri sıkıntının ne kadar büyük olduğunun farkında değiller.

Yeni LPG’li bombalar yollara çıkmasın

LPG’li araçlarda yaşanan sorun, nihayet politikacıların da gündemine düştü. Sanayi Bakanlığı’nın geçtiğimiz haftalarda sorunu masaya yatırmasının ardından CHP milletvekilleri de Meclis araştırması istemişler. Yapılanları taktirle karşılıyorum. Ancak, sorun ve çözüm ortada. LPG dönüşümü standartlara uygun yapılmayan araçlar, patlayarak daha fazla can ve mal kaybına yol açmadan harekete geçmek lazım. Yapılacak ilk şeylerden bir tanesi, bu konuda yapılan çalışmalar tamamlanana kadar LPG dönüşümünün durdurulması. En azından, yeni bombaların yollara çıkması önlenmiş olur.
Yazının Devamını Oku