Ufuk Sandık

Trafikte nelere sinir oluyoruz

29 Haziran 2005
Seval Doğrusöz, otomobil kullanan ve trafikte yaşanan yanlışlara tepki gösteren Otoyaşam okurlarından sadece bir tanesi. Doğrusöz, trafikte sinir olduğu yanlışları yazmış. Ancak, onun bizle paylaştıkları, sanırım tüm Otoyaşam okurlarının hislerine tercüman oluyor. Virgülüne, noktasına dokunmadan Doğrusöz’ün yazısını sizlerle paylaşıyor, altına ben de imzamı atıyorum.

‘Evden her çıkışımda, trafikte sinirlenmeyeceğim, rahat olacağım diyorum ama olmuyor. Önceleri otomobil kullanıyordum şimdi ise kendimi kollamaktan başka bir şey yapmıyorum.

Trafikte sinir olduğum şeyler:

Karşı şeridi görmediğin (bazen gördüğü) halde sollamaya çıkanlar, neye güvenipte çıkarlar anlayamıyorum. Bir kaza olsa bizlere de, karşıdan gelene de zarar vereceğini düşünemiyorlar mı? Bence bunlar kuş beyinli TÜRKİŞ kamikazeler. Bunlar gibilerini cinayete teşebbüsten ceza vermek gerekir.

Kırmızı ışıkta geçenlere sinir oluyorum.

Tüm araçlar konvoy halinde beklerken veya ilerlerken soldan veya sağdan geçip sonradan öne geçmeye çalışanlara sinir oluyorum. Sanki biz keyfimizden bekliyoruz. Onların acelesi var, bizim yok.

Dikiz aynasına hiç bakmadan manevra yapanlara veya ilerleyenlere sinir oluyorum.

Yol ortasında ya da olur olmaz yerde aracını parkeden veya bekleyenlere sinir oluyorum.

Dönüşlerde sinyal vermeyenlere veya geç verenlere (döndükten sonra verenler de var) sinir oluyorum.

Sis veya yağış olmadığı halde geceleri arka veya ön sis farlarını açanlara sinir oluyorum.

Süratine uygun şeridi kullanmayanlara sinir oluyorum.

Ara sokaklarda sürat yapanlara sinir oluyorum.

Müzik setini sonuna kadar açıp gezenlere sinir oluyorum. Bu ne demek anlayamıyorum.

’Ben de geçeyim‘ veya ‘Önce ben’ diyenlere sinir oluyorum.... v.s.

Sizleri bilmiyorum ne düşünüyorsunuz, ama gün geçtikçe sanki bu tip şoförler çoğalıyor. Ya da ben fazla takıyorum. Küfür etmesini bilmezdim öğrendim, korkarım bir gün başıma bir iş açacağım. Sizce bunlar normal mi? İnanın ki doktora bile gitmeyi düşündüm, oysa onların gitmesi gerekmiyor mu sizce?’

Hangi burç aracını temiz tutuyor

arabam.com internet sitesinde burçlarla ilgili ilginç bir haber okudum. Bu habere göre, Terazi, Yengeç, Balık, Boğa ve Oğlak burçlarından olanlar, otomobillerini pis tutuyorlarmış. Buna karşılık Kova, Koç, Akrep ve Aslan burçlarından olanlar otomobillerini haftada bir, Yay ve İkizler iki haftada bir, Başak ise ayda bir yıkatıyor.

İngiltere ’de oto bakım malzemeleri satan bir şirket tarafından yapılan ankette, su burçlarından olanların namlarına yakışır şekilde suyla ilgili olmadıkları, Koç, Aslan, Yay gibi ateş burçlarından olanların ise günlük yaşamlarında ‘su’yla daha alakalı oldukları ortaya çıkmış. Gazetemizin burç köşesini hazırlayan yazarımız Yasemin Boran, araştırmanın sonuçlarının doğruluğu hakkında ne düşünür bilmem ama, araştırma benim için doğruyu söylüyor!
Yazının Devamını Oku

Ambulans takipçileri ateş böceği gibi

15 Haziran 2005
Uzun bir süre yurtdışında kalıp, ülkeye geri dönünce, trafikte yaşananlar insanın gözüne daha fazla batıyor. İster istemez, batı ülkelerindeki trafikle, Türkiye’dekini karşılaştırıyor. Bazı yanlışlıklar daha fazla göze batıyor. Aynen benim de öyle oldu. Geçen hafta İsveç ve Yunanistan’daydım. Dolayısıyla bu haftanın konuları trafikle ilgili oldu...

Trafikte sireni çalan, ışıkları yanıp sönen bir ambulansla karşılaşınca yapılması gereken tek şey, ambulansa yol vermektir. Trafikte, bu kurala genel olarak uyulduğunu görüyorum. Sürücüler bu konuda hassas, bulundukları şeritten çıkıp, ambulansa yol veriyorlar. Tabii arada bir bu kurala uymayanlarda yok değil... Ancak, beni rahatsız eden bir olay var. Ambulans takipçileri... Onları ışığı takip eden ateş böceklerine benzetiyorum. Bir ambulans görmesinler, arkasına takılıp takip ediyorlar. Gözleri hiçbir şeyi görmüyor. Diğer şeritlerde trafik dururken, onlar son sürat yollarına devam ediyorlar. Trafikte ambulansı takip etmenin bir cezası yok. Bu bir suç değil. Ama çıkar sağlamak ne yazık ki, bu toplumun yazılı olmayan bir kuralı olmuş. Trafikte bile...

Yayalara yol verirsen korna konçertosu dinlersin

Çok sabırsız bir toplumuz. Bunun örneklerini trafikte de görüyor ve yaşıyoruz. Sabırsızlığımızdan dolayı, trafik kurallarını ve uyulması gereken toplum kurallarını hiçe sayıyoruz. Örneğin, trafikte karşıdan karşıya geçen yayaya yol vermek bir trafik kuralıdır. Yazılı olmayan ama, uyulması istenilen toplum kuralı ise trafikte saygılı ve kibar olmaktır. Geçenlerde yaya geçidi olmayan bir yolda, yayaların karşıdan karşıya geçtiğini görünce, yol verdim. Sen misin yol veren, arkadaki araçlar topluca korna konçertosu yapmaya başladılar. O an düşündüm, yapılması gereken ne? Herhalde arkadaki araçlar, ‘bas gaza durma’, ‘ez geç’ demek istiyorlardı. Lütfen biraz saygı... Bir iki saniye zaman kaybetmek, insanlığımızdan birşeyler kaybetmekten iyidir.

Otobüs şoförleri yolun ortasında durunca

Büyükşehirlerde yaşadığımız trafik sıkışlığının en önemli nedenlerinden biri, toplu taşıma araçları. Otobüsler, minibüsler İstanbul gibi dar sokaklara sahip bir şehirde trafiğin akışını ister istemez engelliyorlar. Metro olmadıktan sonra, bu duruma itiraz etme şansımız yok. Acaba, söz konusu bu araç sürücüleri trafiğin akışına, trafikte daha dikkatli olarak yardımcı olabilirler mi? Bu sorunun yanıtı bence ‘evet’. Örneğin, otobüs ve minibüsler için duraklar var. Fakat, bir tek otobüs şoförünün kendileri için ayrılmış durağa yanaştığını görmedim. Yolun ortasında durup, yolcu indirip bindiriyorlar. Ne trafik polisi ne de bu otobüsleri işleten kurumun yetkilileri, sürücüler, durak ceplerine yanaşmayıp trafiği aksattıkları bu şoförleri uyarmıyor. Bu sorumsuz yetmiyor gibi, yolcuların da otobüse kolay ve tehlikesiz inip binmelerine de engel oluyorlar. Yayalar da, kaldırım kenarından daha kolay otobüse binecekken, zorlanıyorlar. Ayrıca, yolun ortasında duran otobüse binmek için, yola çıkmak zorunda kalıyorlar. O sırada, trafikte seyreden motosiklet, taksi gibi araçlar arasında tehlike yaşıyorlar. Umarım birileri bu önemsiz gibi görünen sorunu dikkate alır... Çünkü trafik sorunu, küçük gibi görünen detaylar nedeniyle kördüğüm oluyor.
Yazının Devamını Oku

Emniyet şeridinin önemi ne zaman anlaşılır

8 Haziran 2005
Dikiz Aynası köşesi, değerli Otoyaşam okurlarının katkısıyla interaktif bir tartışma platformuna döndü. Okuyucularımızın görüşlerini, önerilerini bizlerle paylaşması sevindirici bir gelişme. Bu hafta da, trafik ve emniyet şeridi ile ilgili okuyucularımızın görüşlerini biraz kısaltarak, sizlerle paylaşıyorum. Okuyucumuz Naci Yılmaz, emniyet şeridinin acil durumlarda nasıl hayat kurtardığını, yaşayarak görmüş. Emniyet şeridini gereksiz yere kullananlar, Yılmaz’ın yaşadıklarını okuyunca bu yazıdan ders çıkarabilirler: ‘Geçtiğimiz kurban bayramının ikinci günüydü. Bursa’dan dönüyorduk. TEM gişelerini geçtiğimiz sırada eşim korkunç bir baş ağrısı ile kıvranmaya başladı. TEM’den FSM Köprüsü yönüne girerek eve veya bir hastaneye ulaşmayı düşündüm. Bağlantı yoluna girdiğimde inanılmaz bir trafik vardı. Emniyet şeridi dahil kapatılmıştı. İçinde bulunduğum durumumuzu tarif edemiyorum. Aklıma 155’i aramak geldi. Telefona çıkan memur arkadaşımız arabamı ve plaka numaramı kayıt aldıktan sonra dörtlü ikaz lambalarımı yakarak emniyet şeridini kullanabileceğimi söyledi. Ancak ne mümkün, neredeyse yol kenarındaki kanallar bile araçlar tarafından kapatılmıştı. Tam bu sırada arkamızdan gelen Trafik ekip otosuna durumu anlattım. Memur arkadaşlar telsiz anonsunu duymuş olacaklar ki, ‘peşimden gel’ diyerek beni Çamlıca kavşağına kadar getirdiler, oradan sonra emniyet şeridi açıktı ve kısa zamanda köprüyü geçtim ve doktora ulaşabildim. Neyse ki eşimin çok önemli bir sorunu yokmuş iğne ve serumlardan sonra eve döndük. İşte size küçük gerçek bir emniyet şeridi hikayesi. Tüm sürücü arkadaşlarıma sizin kanalınızla seslenmek istiyorum. Lüüütfeeen emniyet şeridine girmeden önce bir kere daha düşünün, sizin peşinizden gelecek diğer sürücüler sonucunda emniyet şeridi de tıkandığında, kalp krizi geçiren bir insan nasıl hastaneye ulaşabilir. Unutmayın ki bu hasta siz veya bir yakınınız da olabilir. Emniyet şeridi bazen bir hayat kurtarır. Ama birkaç dakika size hiçbir şey kaybettirmez.’TRAFİK HATA KALDIRMAZ Bir başka okuyucumuz Necil Toktay da trafik kurallarıyla ilgili görüşlerini bizle paylaşmış:‘Kurallara gönüllü uyum, kolay bir şey değil. Amerika’da bile ancak 1950’lerin sonuna doğru sabit kurallar konmuş ve uygulamalara geçilebilmiştir. Kanaatimce 2-3 nesilde ancak insanlar kuralları gönüllü benimseyebiliyorlar. Ancak ceza uygulamalarından kesinlikle taviz verilmemeli. Türkiye’de trafik polisinin ceza yazabilme kabiliyeti var olmasına rağmen, kullanılmıyor. 1982 yılında Hamburg’da, yeşil ışığı Alman bir arkadaşım hiç yavaşlamadan 80 kilometre hızla geçerken, ‘Biraz yavaşla, ya yan yoldan çıkan olursa demiştim’. Arkadaşım, ‘Olmaz, çıkamaz. Çıkarsa polis o kişiyi hayatından bezdirecek kadar ağır ceza ve uygulamalara sokar. Onun için kimse böyle bir şey yapmaya cesaret edemez’ demişti. Bizde bu gibi hatalar, çok daha basit bir ceza yöntemi ile geçiştiriliyor.Trafik, kötü niyet olmaksızın dahi yapılsa, yanlışlıkları kaldırmaz. Çünkü işin ucunda hayatın yok olması vardır. Onun için kurallar kesin değerler olarak kabul edilmeli ve gereken ceza yöntemi ile cezalandırılmalıdır. Kurallar hayatı kolaylaştırmak ve yaşamı durdurmamak içindir.’Otoyaşam’da F1 özel dosyasıOtomotiv dünyasının yanı sıra motorsporlarındaki tüm gelişmeleri yakından takip eden ve aktaran gazeteniz Otoyaşam, şimdi de Formula 1 özel sayfalarıyla da karşınızda olacak. Bu haftadan itibaren 21 Ağustos İstanbul Grand Prix’ine kadar, Formula 1 dünyasındaki gelişmeleri, bilinmeyenleri, perde arkası yaşananları F1 özel sayfalarında bulabileceksiniz. Bu özel sayfalarda, F1 kurallarını ve F1’i izlerken bilmeniz gerekenleri de öğrenebileceksiniz.
Yazının Devamını Oku

F1 pistleri motorsporları tutkunları için mabet gibi

25 Mayıs 2005
Türkiye’de motorsporlarına olan ilgi her geçen gün artıyor. Düzenlenen ulusal ya da uluslararası organizasyonlarla, motorsporları heyecanı yükseliyor. Geçen hafta Renault F1 Team pilotu Fernando Alonso’nun tarihi Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleştirdiği Roadshow’dan sonra şimdi de gözler önce Haziran’daki Dünya Ralli Şampiyonası ve sonrasında 21 Ağustos İstanbul Grand Prix’ine kilitlendi.

Ancak, dünyada motorsporları heyecanı sadece yarışların olduğu dönem değil, her gün yaşanıyor, canlı tutuluyor. Bunun canlı örneğini, geçen hafta yaşadım. Motorsporlarının insanları biraya getiren, heyecan yaşatan önemli bir işlevi olduğunu bir kez daha yakından görme şansım oldu. Umarım, Türkiye’de de motorsporları heyecanı sadece bir iki gün değil, bu tür organizasyonlarla bütün bir yıl boyunca yaşanır. Geçen hafta, Alfa Romeo’nun Eylül ayında piyasaya çıkacak yeni modelinin test sürüşleri için Almanya’da Nurburgring F1 pistindeydim. Daha Nurburgring’e gelmeden kilometrelerce önce buranın motorsporları açısından nasıl bir çekim merkezi olduğunu anladım. Nurburgring sanki bir motorsporları mabedi gibi, tüm motorsporları tutkunlarını kendisine çekiyordu. Yolda spor otomobiller, motosikletliler biran önce bu piste ulaşmak için neredeyse yarışıyorlardı.

Çünkü Nurburgring pisti Formula 1 yarışlarının dışında, kendi araçlarıyla bu heyecanı yaşamak isteyenlere de hizmet veriyor. Biletle giriş yapılan pistte, insanlar motosikletleriyle, modifiyeli otomobilleriyle sürat yapabiliyorlar. Sadece, pistte turlamak isteyenler değil, otomobilleri görmek isteyenler de buraya akın ediyor. Sanki, bir yarış izler gibi, seyirci alanlarını dolduruyorlar.

Buranın en önemli özelliği ise dünyanın en hızlı pistlerinden biri olması. 1927 yılında yapılan ve orijinal uzunluğu 22.5 kilometre olan pistte ilk olarak motosiklet yarışları düzenlenmiş. Pist 1976 yılında Niki Lauda’nın geçirdiği ciddi kaza sonrasında güvenliği olmadığı gerekçesiyle Formula 1 yarış takviminden çıkarılmış. Yapılan yenilikler sonrasında 1985 yılında yeniden Formula 1 yarış takvimine alınmış. Bu yıl Formula 1 yarışlarının 7’nci ayağının 29 Mayıs’ta düzenleneceği Nurburgring Pisti, Formula 1 yarış takviminde Avrupa Grand Prix’i olarak yer alıyor. Formula 1 araçları uzunluğu 5148 metre olan pistte 60 tur atarak yaklaşık 309 kilometre yol kat ediyorlar.

F1 manzaralı otelde motor sesiyle uyanmak

Test sürüşü için gittiğim Nurburgring Pisti’nde bugüne kadar gördüğümden çok farklı bir otelde kaldım. 4 yıldızlı 207 odalı Dorint Novotel’in en önemli özelliği, ‘start-finish’ düzlüğüne bakan bir konumda inşa edilmiş olması ve odaların F1 pistine hakim olması. 1989 yılında faaliyete geçen otelde, sanki size ait bir locadaymışsınız gibi yarışları izleme şansınız var. Aynı zamanda otelin televizyon kanallarında da pistin farklı görüntülerini izleyebiliyorsunuz. Ayrıca, sabah kuş sesiyle değil, motor sesleriyle uyanıyorsunuz.

Normalde 1 kişi için gecelik oda fiyatı 100 Euro civarında olan otelde, erken rezervasyonlarda bu rakam 50-60 Euro’ya kadar düşüyor. Ancak, Formula 1 yarışı zamanı otel tamamen dolu oluyor. Bu nedenle aylar öncesinden rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Sonuçta, oda fiyatları da artan talep karşısında 4-5 katına çıkıyor.

Haftalık olmanın dezavantajları

Haftalık bir gazete olmanın bazı dezavantajları vardır. Gazeteyi baskıya hazırladığınız anda yeni bir haber gelir ve gazetedeki haber güncelliğini yitirir. Müdahale etme, düzeltme şansınız yoktur. Geçen hafta bizde, benzer bir durumla karşılaştık. Otoyaşam’da hafif ticari araçların ÖTV oranlarının artacağını ve fiyatların yükseleceğini yazmıştık. Ancak, Salı günü alınan bir kararla hafif ticari araçların ÖTV oranları yeniden belirlendi. Bizim haberimiz de kısmen yanlış çıktı. Ancak yapacak birşey yoktu. Gazetemiz çoktan basılmıştı.

Yeni karara göre, hafif ticari araçlarda Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranı yüzde 10 olarak korunurken, diğerlerinden motor silindir hacmine göre yüzde 37 ile yüzde 84 arasında değişen oranlarda ÖTV alınması hüküm altına alında alındı. Buna göre, yük taşımasında kullanılıp azami ağırlığı 3.5 tonu aşmayan ve ‘yolcu taşıma kapasitesi’, ‘istiap haddinin’ yüzde 50’sinin altında olan motorlu araçlardan (bütün tekerlekleri motordan güç alan veya alabilenler, binek otomobilleri, steyşın vagonlar, yarış arabaları, arazi taşıtları hariç); istiap hadleri ve motor silindir hacimlerine göre yüzde 37 ile yüzde 84 arasında ÖTV alınacak.
Yazının Devamını Oku

Sonunda yabancıları da Türkleştirdik

11 Mayıs 2005
İşim otomobil kullanmak... Bugüne kadar dünyanın birçok ülkesinde otomobil kullandım, bu ülkelerin trafiğini görme şansım oldu. Avrupa, Japonya, Afrika, Güney Kore, Amerika’da insanların trafikteki davranışlarını izleme şansını yakaladım. İnsanların, kurallara ve birbirlerine olan saygısını gördüm.

İstanbul’a dönüşte ise otomobil kullanmaktan nefret ettiğim zamanlar oldu. Düşünün, birkaç günlük bir seyahat sonrasında bir Türk olarak İstanbul trafiğini görünce şaşkınlık yaşarken, bir yabancının buraya uyum sağlaması nasıl olur? Biz de merak ettik ve Türkiye’de yaşayan yabancıların gözüyle İstanbul trafiğini araştırdık. Demet Cengiz yaptığı araştırmada, yabancıların trafikte Türkleştiklerini gördü. Bu ilginç röportajı Otoyaşam sayfalarında bulabilirsiniz. Ama, bizlere ders olacak nitelikteki bu röportajdan alıntılar yapmak istedim:

- İstanbul’da insanlar daha fazla duygularıyla ve tutkularıyla araç kullanıyor. Daha agresifler.

- Türkiye’de kadın sürücüleri bazen daha hızlı buluyorum. Bazılarını hem telefonla konuşup hem araç kullanırken gördüm. Makyaj yapanlara bile tanık oldum.

- İstanbul’da bir süre yaşayınca trafiğin işleyişine alışıyorsun ve tuhaflığını fark etmiyorsun. Ancak, ilk zamanlar kurallara uymayan sürücülere hayret ediyordum.

- İstanbul’da düzensiz bir trafik var ve herkes kendi kuralını belirliyor. Beni en çok kızdıran emniyet şeridini kullanan sürücüler.

- Türkiye’de araç kullanırken en çok kendi şeritlerinde gitmeyen sürücülerden şikayetçiyim.

- Türk sürücüler kendilerini her gün Formula 1 yarışında sanarak araçlarını kullanıyorlar.

Otoyaşam’dan Formula 1’e destek

Türkiye’nin ilk ve tek haftalık otomobil gazetesi Otoyaşam, motorsporlarına destek vermeyi sürdürüyor. Motorsporları dünyasında yaşananları her çarşamba tüm ayrıntılarıyla aktaran Otoyaşam, 15 Mayıs’ta düzenlenecek Renault F1 Roadshow’un sponsoru oldu. Formula 1 heyecanını İstanbul Sultanahmet Meydanı’nda yaşatacak olan bu organizasyon kapsamında, pilotlar şampiyonasının lideri Fernando Alonso, F1 aracıyla şov yapacak. Bütün Formula 1 tutkunlarını bu pazar düzenlenecek ücretsiz şova davet ediyoruz.

Ayrıca Otoyaşam, 21 Ağustos’ta gerçekleşecek İstanbul Grand Prix’i öncesinde de, Formula 1’e özel sayfalar hazırlayacak. Bu sayfalarda Formula 1’le ilgili güncel haberlerin dışında, F1’de merak edilenleri motorsporları tutkunlarıyla paylaşacağız.
Yazının Devamını Oku

1.1 milyon kişi Otoyaşam okuyor

4 Mayıs 2005
Türkiye’nin ilk ve tek haftalık otomobil gazetesi Hürriyet Otoyaşam, 1.5 yılı geride bıraktı. Bu hafta 81’inci kez ‘merhaba’ diyen Otoyaşam, ilk gün koyduğu hedeflerine hızlı ve emin adımlarla ilerliyor. Otoyaşam’ın hedeflerini birer birer gerçekleştirdiğini, bağımsız araştırmalar da ortaya koyuyor. Basın İzleme ve Araştırma Kurulu (BİAK) tarafından yapılan araştırmaya göre Otoyaşam, her hafta 1 milyon 132 bin kişiye ulaşıyor. Yani 1 milyonu aşkın kişi otomobil haberlerini Otoyaşam’la takip ediyor.

KADINLAR OTOMOBİL KONUŞUYOR

Hürriyet Otoyaşam, otomobil sektörüyle ilgili her konudaki zengin içeriği, hazırladığı özel dosyalar, modeller hakkında verdiği kapsamlı bilgiler ile piyasanın ve otomobilseverlerin nabzını tutuyor.

Otomobil konusunun erkeklerin tekelinde olduğu düşünülür. Ama, Otoyaşam’la birlikte bu değişti. Artık kadınların sohbetlerinde de otomobil var. BİAK sonuçlarına göre Otoyaşam okurlarının yüzde 38’i kadın, yüzde 62’si erkek. Yani her hafta 434 bin kadın otomobil haberlerini Otoyaşam’dan öğreniyor. Kadın okurların oranı bir önceki araştırmada yüzde 33’tü.

Otoyaşam’ı okurlarının yaş grubu dağılımlarına bakıldığında, okurların çoğunluğunun gençlerden oluştuğu görülüyor. Buna göre, okurların yüzde 22’si 18-24 yaş, yüzde 27’si 25-34 yaş, yüzde 21’i 35-44, yüzde 25’i ise 45 ve üzeri yaş grubunda bulunuyor. Otoyaşam okurlarının eğitim düzeylerine baktığımızda, okurların yüzde 35’inin lise, yüzde 34’ünün ise üniversite mezunu olduğu görülüyor. Hürriyet Otoyaşam okurlarının sosyo-ekonomik statülerine baktığımızda ise AB grubunun yüzde 51 gibi yüksek bir oranda olduğu dikkat çekiyor.

Her 100 okurun 75’inin evi, 44’ünün otomobili var

Otoyaşam okurlarının ürün, eşya sahipliği ve hizmet kullanımlarına bakıldığında ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Kent nüfusu ile gazete okurları arasında yapılan karşılaştırmalı araştırma sonuçlarına göre, Otoyaşam okurlarının ürün, eşya sahipliği ve hizmet kullanım oranları oldukça yüksek.

Buna göre Otoyaşam okurlarının yüzde 75’inin evi, yüzde 44’ünün otomobili, yüzde 83’ünün cep telefonu ve yüzde 40’ının bilgisayarı var. Otoyaşam okurları tatile çıkmayı da seviyor. Araştırma sonuçlarına göre, okurların yüzde 51’i son 1 yıl içinde tatile çıkmış. Yurtdışına çıkanların oranı ise yüzde 20. Bu oran, kent nüfusunda yüzde 8, gazete okurları arasında ise yüzde 13. Ayrıca, Otoyaşam okurlarının yüzde 57’si yatırım yaparken, yüzde 40’ı sigorta yaptırma bilincine sahip.

Kent nüfusu ile Otoyaşam okurlarının karşılaştırması

Ürün, eşya sahipliği Kentli Gazete Otoyaşam

ve hizmet kullanımı nüfus okurları okurları

Ev sahipliği 67 70 75

2 ve daha fazla

kişilik ev sahipliği 7 11 15

Otomobil sahipliği 24 33 44

Cep telefonu sahipliği 49 73 83

Bilgisayar sahipliği 14 24 40

İnternet kullanımı 17 32 44

Evde internet kullanımı 5 11 22

Tasarruf sahipliği 26 44 57

Sigorta sahipliği 18 27 40

Kart sahipliği 30 49 64

Tatile çıkma 23 37 51

Yurt dışına çıkma 8 13 20

* Oranlar 100 üzerindendir
Yazının Devamını Oku

Oto vergisinde AB’den uzaklaşıyoruz

27 Nisan 2005
Bir taraftan AB’ye uyum için mevzuat çalışmaları yaparken, diğer taraftan yapılan yeni düzenlemelerle AB’den uzaklaşıyoruz. Bunun en son örneğini hafif ticari araçların binek araç sınıfına sokularak Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranlarının yüzde 10 civarından, yüzde 60’a çıkarılmasıyla yaşadık.

AB’de bir aracın hafif ticari araç olarak kabul edilmesiyle ilgili olarak standartlar bulunuyor. Hafif ticari araçlar, koltuk sayısı, yükleme alanıyla, otomobillerden farklı vergilendiriliyor. Bu tanımlamaya göre, hafif ticari araçların vergisi binek otomobil vergisinden ayrılıyor. Türkiye’de de yapılacak tek şey, AB’nin hafif ticari araç tanımlamasını ve vergi oranlarını örnek almak. İleride bir şekilde Türkiye’nin önüne bu tanımlamanın yapılması bir zorunluluk olarak gelecek. Yani AB’yi yeniden keşfetmeye gerek yok.

UNVAN TEHLİKEDE

Ticari araçları binek otomobil gibi vergilendirilmesi, Avrupa’nın hafif ticari araç üretim üssü olan Türkiye’nin bu unvanını tehlikeye sokacak gibi gözüküyor. Ford Otosan, Tofaş, Karsan hafif ticari araç üretip, üretimin çoğunu ihraç ediyor. Her ne kadar üretimin çoğu ihraç edilse de, uluslararası firmalar iç pazarı olmayan bir ülkeye yatırım yapmak istemiyor. Bu nedenle, bu gelişme hem mevcut yatırımların geleceğini hem de yeni yatırımları olumsuz etkileyecek gibi görünüyor.

BÜYÜK HATA

Hükümet, dış açığı kapatmak için ithalatı önlemeye çalışıyorsa, hafif ticari araçları binek otomobil gibi vergilendirmeyle büyük bir hata yapıyor. Çünkü, hafif ticari araç pazarında ithalatın payı yüzde 48. Bu oran binek otomobillerde yüzde 70’ler civarında. Yani, hafif ticari araçlarda dış açığı artıracak bir durum yok. ÖTV’nin yükseltilmesi, en çok yerli üreticilerin durumunu zorlaştıracak.

Her yol navigasyonla Roma’ya çıkar

Yabancı bir ülke ya da şehirdeyseniz, otomobille bir yerden bir yere gitmek kabus gibidir. Kaybolmadan gideceğiniz adresi bulmak mümkün değildir. Ama navigasyonunuz varsa, zorlanmadan gideceğiniz yere en kısa yoldan ulaşabilirsiniz. Geçen hafta Tivoli’den Roma’nın merkezine navigasyon sayesinde kaybolmadan gittim. İtalyanlara dert anlatmak zorunda kalmadım. Her ne kadar navigasyon yönlendirmeyi İtalyanca yapsa da yolu bulabildim. Navigasyon olmasaydı işim çok zordu. ‘Her yol Roma’ya çıkar’ sözünü bundan sonra ‘Her yol navigasyonla Roma’ya çıkar’ olarak değiştirmeyi öneriyorum.
Yazının Devamını Oku

Mangal kokuları arasında test

20 Nisan 2005
Yaz kendini göstermeye başladı. Her ne kadar bugünlerde bulutlar gökyüzünü kaplasa da, yaz artık ‘merhaba’ dedi. Bir önceki haftasonu yazın kendini gösterdiği bir hava vardı. Güneşi gören İstanbullular, kendilerini sokağa attılar. Nerede yeşil alan varsa, piknik alanı gibi kullanıldı. Özellikle, otoyolların kenarları, deniz kenarındaki park alanları en çok rağbet gören yerler oldu. Otomobil gazetesinde bu yazı da ‘nereden çıktı?’ diyenlere, yazıyı sonuna kadar okumalarını tavsiye ediyorum. Çünkü anlatmayı istediğim şey, otomobillerle ilgili...

O haftasonu üstü açık bir otomobilin test sürüşünü gerçekleştiriyordum. Üstü açık Crossfire Roadster’le otoyola çıkmamla birlikte, bir anda mangal dumanlarının ve et kokularının arasında kaldım. Bu durum otoyol boyunca devam etti. Özellikle, sahil kenarlarındaki parklar daha vahim durumdaydı. Sanki İstanbul yanıyordu, heryer açık hava restoranı gibiydi. Eve ulaştığımda, üstümün başımın is içinde kaldığını, et kokusunun üzerimi sardığını hissettim. Bu tecrübeden sonra, üstü açık bir otomobilin testini yapmamaya karar verdim.

Koreliler büyüksever

Geçen hafta Güney Kore’nin başkenti Seul’daydım. Otomotiv sanayiine aynı yıllarda başlayan Kore ile Türkiye’nin otomotivde ulaştıkları noktayı, trafikte gözlemledim. Bugün dünya otomotivinde söz sahibi olmaya başlayan Kore otomotiv sanayii, Türkiye’ye fark atmış. Yollar, Kore markalı otomobillerden geçilmiyor. Öyle ki, tanımadığım birçok otomobil modelini Kore’de gördüm. Yüksek koruma duvarları nedeniyle, trafikte tek tük ithal otomobil görülüyor.

Bu arada, küçük yüzölçümü olmasına rağmen trafikte küçük sınıf otomobil görmek hemen hemen imkansız. Örneğin Japonya’da en çok satılan otomobiller arasında küçük sınıf ilk sıralarda yer alıyor. Ama Koreliler, büyük otomobillerden hoşlanıyor. Büyük ve lüks otomobillerle, 4x4 SUV’lar en çok satılan modellermiş.

Kore ile Türkiye bu anlamda birbirine benziyor. Türkiye’de de, büyük ve lüks 4x4’ler, otomobilseverler tarafından tercih ediliyor. Ancak, Kore ile Türkiye’nin farkı, Kore’de bu tarz otomobiller çok satıyor. Ama, Türkiye’de tercih sebebi olmasına rağmen, büyük ve lüks araçları yüksek vergiler ve kendimize ait bir markamız olmaması nedeniyle çok küçük bir kesim satın alabiliyor.
Yazının Devamını Oku