Sıtkı ŞÜKÜRER - Tüm Köşe Yazıları - Sayfa 8

Sıtkı Şükürer

Her anımızda demokrasi

14 Mayıs 2023
Bugün 14 Mayıs... Uzun süredir ana gündemimiz olan seçimleri nihayet idrak ediyoruz. Bu sayede politikacılar nezdinde sıradan insanların en kıymete bindiği zamanları yaşadık. Malum 5 yıllık periyodlarla da olsa iktidarları belirleme gücü halkımızın ellerinde. Böylesi süreçler vatandaşların kendilerine dair farkındalıklarını artırır ve ‘özgüven’lerinin güçlenmesine vesile olur.

 


Sandık heyecanı sebebiyle demokrasinin o kendine özgü soluğu, hele mayıs ayında, insanları mutlu etti hatta tazeledi, diyebiliriz. Esasında toplumsal iradenin belirleyici gücü, siyaset üzerindeki ağırlığı keşke her bir yılın her gününe yayabilse. Bunun yolu hayatın her alanında sivil inisiyatiflerin gelişmesinden geçiyor.
Siyaset, şimdiki haliyle maalesef “5 yıllık bir vekâletname aldım, siz artık kenarda durun” demekte. Oysa halk ağırlığını her an göstermeli. Mahalle, ilçe, şehir veya ülke, her ölçekte yaşamları doğrudan etkileyebilecek kararlar vatandaşların mutabakatıyla uygulanmalı. Neyse, burası neticede bir Ortadoğu coğrafyası. 75 yıldır kendince sürdürdüğümüz yarı aksak bir demokrasimiz var. Hiç olmazsa “Senede bir gün” şarkısı gibi bir “onay demokrasisi” ni becerebildik. Ancak kendimize haksızlık yapmayalım, bu hakkımızdan da asla vazgeçemeyiz.
Kimse” sandığı” bu ülkede bir kesintiye uğratamaz.
Hayalimiz, demokrasi denilen insan odaklı oyunun tüm kurum ve kurallarıyla toplumun kılcal damarlarında yaşanır hale gelmesi. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında umarız güzel ülkemize bu kaliteyi de kazandırırız.

Yazının Devamını Oku

Gavur İzmir

7 Mayıs 2023
GEÇEN hafta sonu Millet İttifakı İzmir’de görkemli bir miting düzenlemişti. Mitingde Meral Akşener İzmir’e dair çok konuşulmuş eski bir konuya temas etti. Mealen “İzmirlilere kimse gâvur diyemez, bu topraklarda 1000 yıl öncesinde Çaka Beyler ve Türkler vardı” diye bir söylemde bulundu. Bu konuşmada İzmirlilerin “gavur” nitelenmesinden rahatsız olduğu düşüncesi ile o durumu giderme çabası vardı.İzmirliler, öncelikle belirtmek gerekir ki, geçmişin çok dinli ve kültürlü yapısını övünç kaynağı olarak görürler. Yani “gavur” dendi diye, bırakın rencide olmayı, bu durumu bir zenginlik olarak değerlendirirler.


Bugün maalesef bu kenti dünyalı yapan çeşitliğimiz korunamamıştır. Halen az sayıda Yahudi, Levanten ve Rum nüfusumuz bir zamanlar sahip olunan çok kültürlü kimliğin bugüne ulaşmış, pamuklara sararak koruduğumuz yurttaşlarımızdır. 8500 yıllık kentimizde Çaka Beyler de Türk kimliğimizin tohumlarını atmışlardır. Bu geçmiş de hiç şüphesiz temel kimliğimiz, onur ve gurur kaynağımızdır.
Özetle, 100 yıl öncesine kadar bir imparatorluk şehri olan İzmir, gavurluğundan yüksünmez. Bu tanımlamaya milli bir hassasiyet duygusuyla yaklaşmaz, tehdit olarak hiç görmez. Ötesinde, kaybolmaya yüz tutmuş kültürel zenginliğine bir hasret ifadesi olarak hüzünle hatırlar.

-----

 

KARARINDA SEÇMEN

ÜLKEDE ana gündem belli; Seçimler... İnsanlarımızın bu konuda görüşleri muhtelif. Konuşuyorlar ve değerlendirme yapıyorlar. Sıradan insanların ilgi alanları sadece seçimlerden ibaret değil. Süper Lig, TV dizileri, geçim gailesi gibi konular hayat desenlerini oluşturuyor. Ama bazıları var ki, tuttukları parti ile ilişkilerini tutkuya dönüştürmüş durumdalar. Onlara göre seçimleri karşı tarafın kazanması tam bir kâbus senaryosu. Hatta “dünya sonu” bile denilebilir. Hoşlarına gitmeyen bir yoruma rastladıklarında sinirleniyorlar. Sadece kendilerini mutlu eden haberlere ilgililer.

Yazının Devamını Oku

Sezen aksu göreve

30 Nisan 2023
CUMHURİYETİN ikinci yüzyılını idrak ediyoruz. Bu yıldönümünü daha da anlamlandırabilmek için “100. Yıl marşı” çalışmaları yapılıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi de Fazıl Say’a bestelettirdiği, sözleri Ayten Mutlu’ya ait bir eseri kamuoyu ile paylaştı. Belirtmem gerekir ki Fazıl Say ne yaparsa mükemmel yapar. O Türkiye’nin kıymetlisidir. Bu çalışması da hakikaten çok heyecan verici. Umarız bu emek halk tarafından benimsenir.50. yılda “müjdeler var yurdumun” diye başlayan marş maalesef içselleştirilmedi. 75. yıl marşını ise hatırlayanımız yok. İdeolojik kaygılarla yazdırılan marşlar genelde halk nezdinde iz bırakmaz.

 
Acaba ikinci yüzyıl heyecanını temsil edecek bir müzik parçası “marş” formatında mı olmalı? Marşlar genelde milli, hatta militarist duyguları harekete geçiren, ajitasyonu kabartan müzikal formlardır. Oysa Türkiye artık geciken demokrasisini özlüyor, bekliyor. Demokrasi; hoşgörü şemsiyesinde temel insan haklarının, hukukun üstünlüğünün güvence altına alındığı bir huzur düzenidir.
Gönül isterdi ki 100. Yıl simge şarkılarımız da demokrasinin ılık güneşini hissettirsin. Güzel, hoş, bahar kokan, içimizdeki sevinci, umudu kabartan, neşeli melodiler olsun. Sözü ve bestesi ile, mesela kıpır kıpır bir “Sezen Aksu” şarkısı gibi içimizi kaynatsın. Tabii ki yaşanmışlıklarımızın izini taşısın, yüzleşmeleri ile derin sızılarımızı bilge dizelerle aynı anda hissettirebilsin.

----

RANA CABBAR

TİYATRO dünyamızdan bir yıldız daha kaydı. Rana Cabbar dev bir sanatçıydı. O Cabbar ki Ermeni’ymiş. Çok kişi bilmiyordu. Çünkü kendini saklama baskısı altındaydı. Tıpkı; Kenan Pars, Ayhan Işık, Sami Hazinses, Danyal Topatan ve niceleri gibi. ABD’de yönetimi bermutad her 24 Nisan’da 1915 olayları ile ilgili bir açıklamalar yapar. Bu defa açık olarak “soykırım” sözcüğünü telaffuz ettiler.
100 yıl öncesinde ülkemiz bir imparatorluk toprağıydı. Mikro milliyetçilik akımları bir kâbus gibi coğrafyamızı kavuruyordu. Önce İttihatçılar, sonrasında Genç Cumhuriyet ülkenin kültürel mozaiğini korumak istemedi. Sırasıyla Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Yahudiler...

Yazının Devamını Oku

Gergin ve sakin seçim

23 Nisan 2023
14 Mayıs seçim süreci keskin bir kutuplaşma ortamında, bir garip sessizlik ve bir o kadar gergin bir atmosferde yaşanıyor. Taraflar kendilerinden son derece emin görüntü vermeye çalışıyorlar. Recep Tayip Erdoğan ve parti yöneticileri o denli vücut dillerine hakimler ki en küçük bir tedirginlik izlenimi almıyorsunuz.Beri yandan Millet ittifakı 20 yıllık iktidarın artık değişeceğine öylesine inanmış durumdalar ki aksi bir gelişmeyi, bırakın kendi aralarında, zihinlerinde bile tartışmıyorlar. Ama neticede seçimlerin, özellikle de cumhurbaşkanlığının sadece bir kazananı olacak.

Bu seçim maalesef centilmen bir tenis müsabakasına benzemiyor. Adeta sadece kazanan gladyatörlerin ayakta kalacağı bir “arena” mücadelesini andırıyor. Bu sebeple kaybedenler yönünden ülkemizi bir “demokratik hazım” sınavı bekliyor. Kaybeden tarafın yöneticileri seçim sonrasında eski ağırlıklarını normalde korumamaları gerekir. Şayet Kemal Kılıçdaroğlu başarılı olamaz ise hem kendisi hem de partisi yüksek dozda eleştirilecektir. İlk etapta Meral Akşener “ben demedim mi?” kalıbı içerisinde muhtemelen sert tepki koyacaktır.

MUHTEMELEN CHP OYLARI DÜŞER
Tayyip Erdoğan seçimi kaybederse, uzun iktidar sürecinin birikmişleriyle defansif bir tutum almaları beklenebilir. Geçmişte ANAP ve DSP gibi “lider partileri” seçim kaybettikten sonra çok zor toparlanmışlardı.
AK Parti şayet gücünü koruyamazsa muhafazakâr ve sağ seçmenler için sağ cenahta yoğun bir mücadele yaşanacaktır. Önceki seçimlerde genelde AK Parti’nin kazanacağı öngörülüyordu. Bu seçimde durum ortada. Bu koşulda Kılıçdaroğlu kaybederse muhtemelen siyaseti bırakır. Tayyip Erdoğan için böylesi bir gelişme ilk olacağından bir öngörüde bulunmak zor.
Bizim gibi ülkelerde siyaset maalesef bir hizmet etme aracı olarak görülmüyor.
Bir “var oluş, yok oluş” gibi kabul hali demokrasi kültürü eksikliğini gösteriyor.
Neticede bu ülke 75 yıldır, arada kesintiler olsa da, halkın önüne “sandığı” koyma ve yönetimi onun iradesi ile belirleme başarısını hep göstermiştir.

Yazının Devamını Oku

Ortadoğu demokrasisi

16 Nisan 2023
14 Mayıs’ta iki konuda seçim yapacağız. Cumhurbaşkanlığı seçimi basit. Yarıdan bir fazla olan aday ya birinci, olmadı ikinci turda seçilecek. Milletvekili seçimleri ise daha karışık. Seçim sisteminin sağladığı imkânlardan yararlanmak isteyen büyük partiler, ittifak ettikleri ile algoritmatik listeler oluşturdular. Yarışan tarafların oylarının birbirine yakın oluşu küçük partilerin pazarlık güçlerini artırdı. Hal böyle olunca; güçlü partilerin gerek örgütleri, gerekse seçmenleri nezdinde milletvekili sıralamalarına dair itirazlar oluştu.


Buna bir de parti içi tercihlerde hayal kırıklığına uğrayanlar eklenince, memnuniyetsizlerin sayısı hepten arttı. Neticede karar vericiler kısıtlı yerlere çoklu dengeleri gözeterek bir liste yapma durumunda kaldılar.

İTTİFAK TEK SEÇENEKTİ
Büyük partiler kazanmanın gereği olarak ittifaklara yönelme durumundaydı. Dolayısıyla küçük partilerin seçilecek yerlerden aday gösterilmeleri şaşırtıcı değildi. Bölge insanı yerine genel merkez atamalarının listelerde ön alması yine tepkiyle karşılandı. Bunun sebebi parti içi hiyerarşilerin her zaman nazara alınması kuralıdır. Yanı sıra, hayatın diğer alanlarında başarılı olmuş kişilerin siyasete entegrasyonunun listelere paraşütle indirilmesi dışında bir seçenek yoktu.Tüm bu olgular yüzünden her dönemde vekil tercihleri ve sıralamaları tabiatı gereği bir mutsuzluk ve kızgınlık vesilesidir. Pek tabii bu eleştirileri de nazara alan demokratik sistem değişiklikleri yapılabilir.

DEMOKRATİK DÜZENLEME ŞART
Cumhuriyetin artık ikinci yüzyılındayız. Evrensel demokratik standartlar hemen her konuda merkeziyetçi belirlemelere mesafeli bakar. Bu anlamıyla Siyasi Partiler ve Seçim Mevzuatı’nı demokratik esaslara göre düzenlemek gerekir. Tabii ki bu topyekûn bir demokratik yapılandırmanın sadece bir boyutudur. Bu çerçevede gücünü doğrudan partili seçmenden alan, onların tercihleri ile belirlenmiş milletvekilleri bahse konu tartışmaları büyük ölçüde çözer.
Bu sisteme, bölgelerden bağımsız, yeterli sayıda Türkiye vekilliği eklenebilir. Ancak hiçbir siyasi parti yönetim anlayışı maalesef mevcut durumu demokratikleşmeye yakın durmuyor. Delegeyle parti yönetimi belirlemek, ya da delege marifetiyle ön seçim yaparak vekil sıralaması oluşturmak da pek çok zaaf içerir. Biz seçmenlere düşen Sayın Kılıçdaroğlu’nun zamanında söylediği gibi “tıpış tıpış” sandığa gitmektir. Ortadoğu demokrasisi böyle bir şey.

Yazının Devamını Oku

Yeni seçim sistemi

9 Nisan 2023
MİLLETVEKİLLİĞİ seçim sistemin nasıl çalıştığı çok kişinin zihninde berrak değil. Örnekleyerek açıklamaya çalışalım;

Bir seçim çevresinde diyelim ki 6 kişi milletvekili olarak seçilecek. Bu sayı, her il’e bir milletvekili kontenjanı ayrıldıktan sonra nüfusu bölünerek elde ediliyor. Yeni seçim sistemi (31 Mart 2022) “ittifaklara” yine eski sistemde olduğu gibi imkan tanıyor. Buna göre partilerin oy dağılımı şöyle olsun;
A partisi: Seçime tek başına girmiştir ve 130.000 oy almıştır.
B ittifakı: Seçime ittifak içinde C-D ve F partileriyle girmiştir ve toplam 110.000 oy almıştır.
Eski sistemde D’hondt yönetimi şöyle uygulanıyordu;
A Partisi B İttifakı (3 parti),
130.000,... 110.000,...
65.000,... 55.000,...

Yazının Devamını Oku

Kazanmanın şartı ittifak

2 Nisan 2023
SİYASETİN amacı iktidar olmaktır.

Bu istek son derece meşrudur. Bu durum kişisel planda da böyledir, parti ölçeğinde de. İktidar insanlara güç sağlar. Ülkeyi yöneten siyasi yapı içinde, onun herhangi bir seviyesinde yer alabilmek belirli bir ağırlığa kavuşmak demektir. Hiç şüphesiz kamusal bir pozisyon sebebiyle maddi menfaat sağlayanları kastetmiyoruz. İnsan evladının sosyal kişiliğinde güç sahibi olmak her daim önemli olmuştur.
Şimdi seçim zamanı. Cumhurbaşkanlığı seçimi en kritik olanı. Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu en şanslı görülen adaylar. Bilindiği üzere seçim sisteminde 100 bin oyu toplayan aday olabiliyor. Bu çerçevede iki aday daha söz konusu. Adaylar parti bazında seçmen konsolidasyonu için işbirlikleri yapıyorlar. Seçim kazanılırsa iktidar erki paylaşılacak. Diğer iki yeni cumhurbaşkanı adayının nasıl bir yol izleyeceği şu aşamada belirsiz.
Beri yandan milletvekilleri için de aday başvuruları yapılıyor. İzmir’de partilere yapılan başvuru sayısının çokluğunu görünce, insanların bir ikbal yatırımı yaptığı izlenimi doğuyor. Keşke gençler, kadınlar ve birikimli insanların ilgisi daha yoğun olsa. İnsanların siyasete katkı için bu denli hevesli olmaları aslında iyi bir şeydir. Siyasetin her kademesine yönelik yoğun talep ülke demokrasisinin tabanda yaygınlaşması anlamına gelir.
Bu hal demokrasinin sigortasıdır. Hakikaten müthiş heyecanlı bir seçim süreci yaşıyoruz.

---

KONGREDE PROF. AKÇİĞİT

İKİNCİ Yüzyıl İzmir İktisat Kongresi’nin en dikkat çekici konuşmalarından biri de Ufuk Akçiğit’e aitti.

Yazının Devamını Oku

Muhteşem kongre

26 Mart 2023
KENTİMİZDE geçen hafta 7 günlük müthiş bir maraton yaşandı. 2’nci yüzyıl “İzmir İktisat Kongresi” ulusal ve uluslararası çok değerli konuşmacılarla her mecrada soluksuz izlendi. Konuşma içerikleri genelde günlük siyasetle ilgili değildi. Entelektüel seviyesi hayli yüksek konular işlenirken Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında toplumumuzun demokrasiyi tüm kurum ve kurallarıyla hak ettiğine dair net vurgular yapıldı.Kongrenin star ve ezber bozan cümlesi Tunç Soyer’in; “Doğa’nın sunduğu kaynakların ‘sınırsız’, uyum bilincine ermiş kişilerin ihtiyaçlarının sınırlı” olduğu saptamasıydı.


Depremin hüznü tüm kongre sürecine egemendi.
Kongre, Hollanda’da yaşayan Antakyalı sanatçı Karsu’nun “ağıt”ı ile açıldı. Neşet Ertaş’a ait “Neredesin Sen” şarkısının finalinde Karsu’nun haykırarak tamamladığı yakarış, 1500 kişilik salonun tamamına gözyaşları ile insan olduğunu hissettirdi. Bu demokrasi şöleninde konuşmacılar “netameli” konular dahil tam bir özgür tutumla görüşlerini paylaştılar.
Takribi 8 aylık uzun ve yorucu bir süreçte olgunlaştırılan “Sonuç Bildirgesi” gelecek on yıllar boyunca karar vericilere muhteşem bir yol haritası olacaktır. Tunç Soyer her yıl ilerleme raporlarıyla takip toplantılarına devam edileceğini açıkladı. Belki de Cumhuriyet tarihinin, tıpkı ilk kongre gibi, en verimli sonuç doğuran organizasyonunu yaşadık diyebiliriz. Soyer ve ekibine, yanısıra emeği geçen tüm katılımcılara teşekkür ediyoruz.

------------

DANS FİGÜRÜ

İLK defa oy kullanacak çok genç bir kitlemiz var. Şüphesiz bu gençlerin içinde duyarlı ve kendilerini yetiştirmeye çalışanların sayısı çok fazladır. Ancak önemli bir kısmı da maalesef bırakın kitabı, gazete okumayan, haberleri izlemeyen, sosyal, politik sorunsallara ilgi duymayan kişilik yapısındalar. Bunların dünyası “cep telefonları” üzerinden iletişimleri ve izledikleri ile sınırlı. Sosyologlar bunları “Tik-Tok gençleri” diye tanımlıyor. Bu insanlar hayatlarını kendi değerleri üzerinden şekillendiriyorlar. Mesela bir politikacının otobüsün üzerinde yaptığı bir “dans figürü” bir anda ilgilerini çekiyor ve o kişiye yönelik siyasi tercihe dönüşmeye kifayet ediyor. Bir ara sanatçı Nuri Alço, benzer kitlenin fenomeni olmuş, ismi duvarlara yazılarak mesnetsiz bir mitos oluşturmuştu. Geçmişte Cem Uzan’ın Genç Partisi de “popülist” bir söylemle kısa sürede yüzde 7’ler civarında oy potansiyeline ulaşmıştı.

Yazının Devamını Oku