Selin Irmak Kaçmaz

Tek kullanımlık bardak krizi: Hem çevreye hem insan sağlığına büyük zarar veriyor

28 Şubat 2024
Her ne kadar pek çok kahve şirketi müşterilerini artık kendi bardağını getirmeye teşvik eden bir politika benimsemeye başlasa da itiraf etmek gerekiyor ki içeceği kâğıt bardakta alıp bitince çöpe atmak hala çoğumuzun kolayına geliyor. Peki tek kullanımlık bir bardağın çevreye etkisi nedir?

Kahve bardağı atıklarıyla ilgili 2022 tarihli bir raporun yazarlarından Kent Business School profesörleri Preetam Basu ile Thanos Papadopoulos bu soruya, "Tek kullanımlık fincanların hammadde çıkarımından üretim ve nakliyeye kadar tüm yaşam döngüsü önemli ölçüde enerji gerektiriyor ve çevresel bozulmaya katkıda bulunuyor. Tek kullanımlık bardakların, özellikle de plastik astarlı olanların yavaş ayrışması, mikroplastiklerin çevreye salınmasına yol açıyor. Tek kullanımlık bardağınızın yakılmak üzere atıklara karışması durumunda ise bu işlem havaya kirletici maddeler salabiliyor” cevabını verdi.

POLİSTİREN KÖPÜĞÜN PARÇALANMASI 500 YIL SÜRÜYOR

İlk tek kullanımlık bardak aslında kâğıttan yapılmıştı. 1918'deki grip salgını sırasında popüler olan ve "dixie kupası" olarak adlandırılan kağıt bardaklar, insanların ortak kuyulardan veya su çeşmelerinden su içmeleri için daha sağlıklı bir alternatif olarak icat edildi. Ancak 1960'larda kahve dükkanları ortaya çıktıktan sonra içeceklerin ısılarını daha uzun süre korumalarına yardımcı olduğu için polistiren köpüğe yönelme oldu.

Bugün ABD'de her yıl yaklaşık 3 milyon ton polistiren üretiliyor. Ve bunun yüzde 80'i çöpe gidiyor (her yıl yaklaşık 25 milyar bardak dahil). Bu da malzemenin çöp sahalarının yaklaşık üçte birini kapladığı anlamına geliyor. Çöp olarak polistirenin parçalanması yaklaşık 500 yıl sürüyor.

Basu ve Papadopoulos, "Strafor bardaklar hafif ve ucuzdur, ancak biyolojik olarak parçalanamaz ve çevrede yüzlerce yıl kalabilir. Yanlış imha, yaban hayatına ve ekosistemlere zarar veren çöplerle sonuçlanabilir. Polistiren köpük küçük parçalara ayrılarak çöplere yol açabilir ve bunları yutabilecek yaban hayatı için tehdit oluşturabilir” dedi.

Polistiren köpük parçalandıkça çevresindeki ortama kimyasallar da sızdırabiliyor, üstelik aynı şey içinde kahve dolu olduğunda da geçerli.

ŞİMDİYE KADAR ÜRETİLEN 8,3 MİLYAR TON PLASTİĞİN ÇOĞU HALA VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR

Her ne kadar sıcak içeceklerin servisinde yaygın olarak kullanılmasa da tek kullanımlık bardaklar hakkında konuşurken plastikten bahsetmemek mümkün değil. Plastik bardaklar tipik olarak iki plastik türünden yapılıyor; polipropilen (PP) veya polietilen tereftalat (PET).

Yazının Devamını Oku

Kiracı taşınırken evi nasıl bırakmalı? Evi zarar gören ev sahibinin hakları neler?

24 Şubat 2024
Geçtiğimiz günlerde bir ev sahibinin sosyal medyada paylaştığı, “Evimden kiracının çıktığına sevindim, beş aylık kirayı da ödemeden anahtarı bırakıp kaçtı. Evde bomba patlamış gibi. Şu ana kadar tadilat masrafı 150.000 TL’yi geçti. Evi olan kiraya vermesin, bırakın boş dursun” sözleri gündem olmuştu. Bu paylaşım üzerine kiracının evi boşaltırken taşıdığı sorumlulukları ve evin zarar görmesi durumunda ev sahibinin haklarının neler olduğunu gayrimenkul hukukçusu Avukat Ümit Yasin Kısa ile konuştum

 

KİRACI EVİ NASIL BULDUYSA ÖYLE BIRAKMALI

1- Yasalarımıza göre, bir kiracı evden çıkarken evi nasıl bırakmalı?

Türk Borçlar Yasası’nın 334’üncü maddesi uyarınca “kiracı kiralananı ne durumda teslim almışsa, kira sözleşmesinin bitiminde o durumda geri vermekle yükümlüdür. Ancak, kiracı sözleşmeye uygun kullanma dolayısıyla kiralananda meydana gelen eskimelerden ve bozulmalardan sorumlu değildir”.

Dolayısıyla kiracı, olağan kullanımdan dolayı ortaya çıkan eskimeler dışında, kiralananı boşaltıp teslim ederken kira ilişkisinin başladığı dönemdeki haliyle geri vermelidir.

2- Kiracının evi nasıl bırakacağına dair bir başlık sözleşmelerde yer alıyor mu ya da almalı mı?

Uygulamada kiralananda bulunan demirbaşların bir listesi ile konutun tam ve sağlam şekilde teslim edildiği belirtilmektedir. Bunun dışında detaylı liste yapılan kira sözleşmeleri oldukça nadir olarak karşımıza çıkıyor.

Sözleşmelerde ayrıca kiralananın tahliye esnasında kiracı tarafından yeniden boyatılacağı da belirtilmektedir. Sözleşmede böyle bir yükümlenme varsa kiracı sözleşmenin bu maddesine riayet ederek boya da yaptırmalıdır.

Yazının Devamını Oku

Yaşadığı sorunların sebebini çok kahve içmesi sanıyordu, tedavisi olmayan bir hastalık teşhisi kondu

21 Şubat 2024
İskoçya'nın Dunblane kentinde yaşayan 47 yaşındaki Nicola McFarlane, ilk olarak 2022 yılında vücudunda bir karıncalanma hissetti. Kısa süre önce yeni bir işe başlayan kadın bu durumu yaşadığı ekstra strese ve normalden daha fazla kahve içmesine bağladı.

Nicola geçtiğimiz yıl, soğukta ellerinde güç kaybı yaşadığını fark edince bir doktora göründü. Birkaç hafta içinde kendisine, motor nöron hastalığı (MND) olarak da bilinen amyotrofik lateral skleroz (ALS) teşhisi kondu.

UYUMAYA ÇALIŞIRKEN KARINCALANMA HİSSİ YAŞIYORDU

Teşhis öncesi yaşadıklarını anlatan Nicola McFarlane, “Doktora gittim çünkü ellerimde güç kaybı olduğunu fark etmeye başlamıştım ve tabii ki Google'da biraz araştırma yapmıştım” dedi ve ekledi:

“İnce motor becerilerimde sorun yaşıyordum. Ayrıca yataktayken ve uykuya dalmaya çalışırken vücudumun her yerinde karıncalanmalar olduğunu fark ettim. O zamanlar bunu yeni bir işe başlamama ve çok fazla kahve içmeme bağlıyordum. Ancak bir nöroloğa sevk edildim ve iki hafta içinde MND teşhisi kondu. Teşhisi duymak tam anlamıyla bir tren çarpması gibiydi. Sizi MND hastası olduğunuzun söylenmesine hazırlayabilecek hiçbir şey yok.”

‘TEŞHİSTEN SONRA ÇOK KARANLIK BİR YERDEYDİM’

Nicola McFarlane, MND teşhisiyle başa çıkmakta çok zorlandı, hastalığın hayatı üzerindeki etkisi konusunda endişeliydi. Destek ararken, İskoç ragbi oyuncusu ve MND hastası George 'Doddie' Weir tarafından kurulan My Name'5 Doddie Vakfı ile karşılaştı. 2017 yılında kendisine MND teşhisi konduğunu açıklayıp vakfı hayata geçiren Weir, 2022 yılında hayatını kaybetti. Kuruluş, bir tedavi bulmak amacıyla MND araştırmalarına yatırım yapıyor.

Weir’ın ve kurduğu vakfın, hastalığı ile mücadelesinde kendisine çok yardımcı olduğunu vurgulayan Nicola, “Teşhisten sonra çok karanlık bir yerdeydim ama Doddie'yi ve başardığı her şeyi düşünmek bu karanlıktan kurtulmama yardımcı oldu. Teşhis konduktan bir ay kadar sonra Doddie Weir'ın bir sözünü okudum: ‘Bana dağıtılan elde bu kartlar var ve bununla başa çıkmak zorundayım.’ Bu söz beni gerçekten etkiledi. Hastalığın zihinsel ve fiziksel etkilerine rağmen onun tutumu ve başarıları bana çok güç verdi. Doddie'den çok ilham aldım. Teşhis konduğunda Doddie, neden bir tedavi ya da çare olmadığını sorgulamıştı. MND hastası olduğunuzda, sadece bir tedavi umudu istiyorsunuz” dedi.

SADECE YAŞLI İNSANLARIN HASTALIĞA YAKALANDIĞINA DAİR BİR KANI VAR AMA YANLIŞ

Yazının Devamını Oku

Karın ağrınızın yeri hastalıklar hakkında çok önemli ipuçları veriyor

17 Şubat 2024
Uzmanlar genellikle ciddi bir şeyin işareti olmasa da inatçı karın ağrılarını görmezden gelmenin tehlikeli olabileceği konusunda uyarıyor. Çünkü hayati organlar karın bölgesinde yer alıyor ve bu bölgedeki ağrı, apandisit ya da böbrek enfeksiyonundan kaynaklı olabiliyor. Londra'da yaşayan aile hekimi Dr. Hana Patel, Daily Mail'e yaptığı açıklamada, karın ağrısının tam olarak nerede olduğuna bakarak ağrının sebebinin anlaşılabileceğini söyledi. İşte karın ağrılarının yerleri ve işaret ettiği hastalıklar…

 

SAĞ ALT KARIN

Karnınızın sağ alt kısmında devam eden ağrı, apandisitin (apandisin iltihaplanıp şişmesi) bir uyarı işareti olabilir.

Apandis, yaklaşık 5 ila 10 cm uzunluğunda küçük, ince bir kesedir. Kakanın oluştuğu kalın bağırsağa bağlıdır. Onlarca yıldır yapılan araştırmalara rağmen, bilim insanları apandisin gerçekte ne işe yaradığı konusunda hâlâ kafa karışıklığı yaşıyor.

Apandisitiniz varsa, organ şişiyor ve bölge ağrılı hale geliyor. Hızlı bir şekilde tedavi edilmezse apandis patlayabiliyor ve hayati tehlike yaratabiliyor.

Dr. Patel, "Apandisit tipik olarak karnınızın ortasında (abdomen) gelip gidebilen bir ağrı ile başlar. Birkaç saat içinde ağrı, apandisin genellikle bulunduğu sağ alt tarafa doğru ilerler ve sürekli ve şiddetli bir hal alır. Bu bölgeye bastırmak, öksürmek ya da sadece yürümek bile ağrıyı daha da kötüleştirebilir. Apandisitiniz varsa iştahınızı kaybedebilir, mide bulantısı ve kabızlık ya da ishal yaşayabilirsiniz” dedi.

İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi'nin (NHS) yönergelerinde, karın ağrısı yayılırsa ambulans çağırılması tavsiye ediliyor çünkü bu apandisin patladığına dair bir işaret olabiliyor. Böyle bir durumda karın zarının bakterilerle enfekte olmasına da peritonit deniyor.

Bu durum, iç organlara zarar verebiliyor ve daha fazla karın ağrısı, ateş, kalp atışlarında hızlanma ve halsizliği tetikleyebiliyor. Tedavi genellikle antibiyotikleri ve apandisin ameliyatla alınmasını içeriyor.  Apandisin ne işe yaradığı tam olarak bilinmese de alınması zararlı görülmüyor.

Yazının Devamını Oku

'Sınavda sol yerine sağ yazdım, hocayı çıldırttım...' Öğrenme bozuklukları hakkında merak edilen her şey

14 Şubat 2024
Çocukluğunda disleksi sebebiyle okuma yazmayı unutan, sağı solu karıştıran, sınavların en büyük kabusu olduğunu söyleyen Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı Av. Prof. Dr. Dilek Özcengiz'in öğrenme bozukluğu olanları motive edecek hikayesi ile Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Prof. Dr. Burak Doğangün'ün verdiği kritik bilgiler...

SINAVDA SOL YERİNE SAĞ YAZDIM, HOCAYI ÇILDIRTTIM

Öğrenme bozukluğu olduğunu nasıl fark ettiğini ve bununla nasıl mücadele ettiğini Prof. Dr. Dilek Özcengiz şu sözlerle anlattı:

İlkokula başladıktan kısa zaman sonra okuma yazmayı öğrendim. Ailem beni bale kursuna yolladı ve sorunları görmeye başladık. Herkes sağ bacağını kaldırırken ben solu kaldırıyordum. Yöne ait sorunlarım hep sürdü. Bazen aşağı/yukarı sağ/sol hâlâ karışabiliyor. Bale dersinden kovuldum. Çünkü dediğim gibi herkes sağ bacağını kaldırıyordu bense sol.

İkinci sınıfa başladığımda okuma yazmayı nerdeyse unutmuştum. O zaman da d ve b harflerini karıştırdığımı bazen de uzun kelimelerde hecelerin yerini değiştirdiği fark ettim. Genel olarak sorunlarım bunlardı. Okumayı unutmamak için hep okudum. Matematikte sorun yaşamadım, çok da iyiydim. Üniversite yıllarımda da sağ/sol ile ilgili sorun yaşadım. Özellikle anatomi dersleri benim için yön bulma sorunum nedeniyle zorlayıcıydı. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda disleksi kavramı pek bilinmiyordu. Hâlâ sınavlarda d ve b harfleri ile derdim var.

Göğüs hastalıkları staj sınavında hastayı dinleyip patolojiyi yazacaktık. Dört arkadaşım sesleri yanlış yazmıştı. Ben de sol yerine sağ taraf yazmıştım. Hocayı çıldırttım. Anatomi dersi ve zilli sınav hâlâ rüyalarıma girer.

Ama sanırım kendi yöntemimi buldum. Yaptığım en önemli şey yeteneklerimi geliştirmek, zaaflarımı bilerek yol almak oldu. Bu konularda pek yardım aldığımı söyleyemem. İsterseniz ve kendinizi tanırsanız hayatınızı doğru yönlendirirsiniz. Azim, kararlılık ve yeteneksiz olduğum alanlardan mümkün olduğunca uzak durmak. Benim yöntemim bu oldu. Bir de yıllar içinde zihnimde her şeyin fotoğrafını çekmeyi öğrendim. Fotoğrafçılık okuduktan ve fotoğraf çekmeye başladıktan sonra daha az hata yapar oldum. Ama garantisi yok. Okumayı unutmamak için o günden beri hep okuyorum. Vazgeçen kaybeder.

Özcengiz’in anlattıklarından yola çıkarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burak Doğangün’e öğrenme bozuklukları hakkında merak edilenleri sorduk. Gelin öğrenme bozukluğunun tüm detaylarına 5 soruda bakalım.

DİSLEKSİ BİR ÖĞRENME BOZUKLUĞUNUN ALT TİPİDİR

Yazının Devamını Oku

Çalışmak mı daha zor yoksa evde çocuk bakmak mı?

7 Şubat 2024
İngiltere’de yapılan bir araştırma, çalışmanın mı yoksa evde çocuk bakmanın mı daha zor olduğuna dair ilginç sonuçlar ortaya koydu. Buna göre her üç ebeveynden biri, evde çocuk bakmanın tam zamanlı bir işe göre daha zor ve stresli olduğunu düşünüyor. Araştırma için hazırlanan ankete katılan ebeveynlerin büyük bir kısmı çocuk sahibi olmanın düşündüklerinden daha zor olduğunu kabul ediyor ve evde çocuklarla kalan ebeveynin sorumluluklarının işyerinde çalışan ebeveyne kıyasla daha stresli olduğunu belirtiyor. Peki Türkiye'deki anneler bu konuda ne düşünüyor?

 

EVDEYKEN KİMSE YAPTIKLARIN İÇİN TEŞEKKÜR DAHİ ETMİYOR Sahra A. (34)

Aslında bence evde olmak çocuk olmasa bile fazlasıyla stresli bir iş. İnsanlar çalışmayan kadınların gün içinde çok rahat olduğunu, bütün gün dinlendiğini, gezip tozduğunu düşünüyor. Ancak gerçeği yalnızca evde olanlar biliyor.

Bir kere rutin işler asla bitmiyor. Temizlik, yemek, bulaşık, çamaşır sadece bizim sorumluluğumuz oluyor. Çalışmadığımız için eşlerimiz ev işlerine yardım etmeyi düşünmüyor, buna gerek görmüyor. Çünkü onlar dışarıda çalışıyor, biz evde çalışıyoruz. En kötüsü de asla takdir görmemek. Çalıştığın zaman en azından bir maaşın oluyor, bir şekilde karşılığını alıyorsun. Evde olduğunda ise zaten tüm ev işleri senin görevin haline geliyor ve kimse onları yaptığın için sana teşekkür dahi etmiyor.

Üstüne bir de çalışmayan bir anneyseniz sadece ev işleri değil çocuğun da tüm sorumluluğu sizin üzerinizde oluyor. Okula bırakma, okuldan alma, ödevlerini yaptırma, yemek yedi mi, ne giyecek, kıyafetleri temiz mi, arkadaş etkinliğine nasıl gidecek, okulda toplantı mı var, spora mı gidecek… Her şey ama her şey annenin sorumluluğunda oluyor. Neden? Çünkü çalışmıyoruz, evdeyiz…

ÇALIŞMAK DEĞİL, ÇALIŞAN ANNE OLMAK ZORŞeyma D. (29)

Oğlum doğduğunda önce ücretli izne çıktım. 16 haftalık ücretli izin sürem bitince de işe dönmeye hazır hissetmedim ve ücretsiz izin hakkımdan kullanmak istedim. İş yerim bu konuda bana çok destek oldu beş ay da bu şekilde izin kullandım.

Oğlum dokuz aylık olduğunda artık işe dönme vaktim gelmişti. Evde dokuz ay bebeğimle harika vakit geçirmiştim ama işime dönmek de istiyordum. Annem oğluma bakma konusunda gönüllü oldu, bizi bakıcı stresinden kurtardı. İşe gittiğim ilk gün hayatımın en zor günü gibi gelmişti. Oğluma olan özlemimden tuvalete gidip ağladığımı hatırlıyorum.

Yazının Devamını Oku

Ekmek ve hatta yoğurdun içinde bile yapay tatlandırıcı varmış...

2 Şubat 2024
Birçok insan sağlık nedeniyle şeker alımını azaltıyor. Gıda endüstrisi ise tüketicilere tatlı ürünler sunmanın başka bir yolunu bulmuş durumda: Pek çok ambalajlı gıdadaki şekerin yerine sessizce sukraloz, stevia, alluloz, eritritol başta olmak üzere çok çeşitli yapay tatlandırıcılar ve şeker ikameleri kullanılıyor.

Düşük ve sıfır kalorili tatlandırıcıların onlarca yıldır diyet içeceklerde kullanıldığını biliyoruz. Ancak günümüzde gıda şirketleri bunları paketlenmiş gıdalara da ekliyor. Üstelik sayıları giderek artan bu ürünler arasında sizi şaşırtabilecek olanlar da var…

Yapay tatlandırıcıların kullanıldığı paketli gıdalar arasında ekmek, yoğurt, yulaf ezmesi, kekler, konserve çorbalar, salata sosları, çeşniler ve atıştırmalık barlar başı çekiyor. Yapılan bazı analizler, düşük kalorili veya kalorisiz şeker ikameleri içeren gıda ürünlerinin sayısının son beş yılda artış gösterdiğini ortaya koydu.

SOFRA ŞEKERİNDEN YÜZLERCE KAT DAHA TATLI

Gıda endüstrisinde hâlâ en yaygın kullanılan tatlandırıcı sofra şekeri ya da diğer adıyla sakkaroz. Ancak sakkaroz içeren yeni gıda ürünlerinin sayısı son beş yılda yüzde 16 oranında azaldı. Bunun yanında yüksek fruktozlu mısır şurubu ve agave şurubu kullanımının da azaldığı biliniyor.

George Washington Üniversitesi'nde egzersiz ve beslenme bilimleri bölümünde doçent olan Allison Sylvetsky, "Bu düşük kalorili tatlandırıcılar her yerde bulunuyor ve bu nedenle insanlar genellikle bunları tükettiklerinin farkında bile değiller" dedi.

Birçok şeker ikamesi genellikle sofra şekerinden yüzlerce kat daha tatlı oldukları için ‘yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar’ olarak biliniyor. Bu tatlandırıcılardan sukraloz, aspartam ve sakarin gibi bazıları sentetik; alluloz, stevia ve keşiş meyvesi özü gibi diğerleri ise bitkilerden elde edildikleri için doğal olarak adlandırılıyor.

TATLANDIRICILAR BAZI KURALLARA UYGUN OLMAK ZORUNDA

Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Doç. Dr. Esma Asil, “

Yazının Devamını Oku

Banka hesabını kapattı, üstüne bir de kiracısından şikayetçi oldu... Bu durumda kiracılar ne yapmalı?

31 Ocak 2024
Geçtiğimiz aylarda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, hesabını kapatan ev sahibinin "iyi niyetli olmadığı" yönünde görüş bildirmesi çok tartışıldı. Peki kiranın ödendiği banka hesabı kapatılırsa kiracı ne yapmalı? Kira sözleşmelerinde ödeme detaylarını ayrıntılarıyla yazmak çözüm olabilir mi? Hem ev sahipleri hem de kiracıların bilmesi gerekenleri Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa anlattı.

İstanbul'da yaşanan olayda, ev sahibi iki yıldır evinde oturmakta olan kiracısıyla olan sözleşmenin bittiğini öne sürerek ödemelerin yapıldığı banka hesabını kapattı. Bunun üzerine kiracı, ev sahibinin başka bir banka hesabının IBAN numarasını bulup parayı buraya yatırdı.

Ev sahibi, "kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak" suçlamasıyla kiracıdan şikâyetçi oldu. Dosyayı inceleyen İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, yaptığı değerlendirmede kira sözleşmesinin devam ettiğine ve ev sahibinin banka hesabını kiracıyı zorda bırakmak için ‘özellikle’ kapattığına dikkat çekti.

Kiracının ev sahibine ait başka bir IBAN numarası bulup kira ücretini yatırmaya devam etmesinin, "kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak" suçunun unsurlarını oluşturmadığının altını çizen savcılık, "Ev sahibinin bahse konu olayda iyi niyetli olmadığı anlaşılmıştır" yorumunu yaptı ve takipsizlik kararı verdi.

Sosyal medyada da çok konuşulan bu olay ilk örnek değil. Kiracının ödeme yapmasını engellemek için hesabını kapatan ev sahipleriyle ilgili haberler dönem dönem gündeme geliyor.

-- Peki ev sahipleri banka hesaplarını kapatırsa kiracılar ne yapmalı?-- Kira sözleşmesinde genelde ödeme kısmında ‘banka yoluyla’ yazıyor. Detaylı hesap bilgisi de sözleşmeye eklenmeli mi?-- Kapanmış hesaba yatırılan ama geri dönen paranın dekontu delil olarak kullanılabilir mi?

Tüm merak edilenleri Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa'ya sorduk.

'HESAP KAPANIRSA KİRACI KONUTTA ÖDEME YÖNTEMİNİ DENEMELİ'

1- Ev sahibi banka hesabını kapatırsa kiracı nasıl hareket etmeli? İstanbul'da yaşanan olay, başka vakalar için de bir örnek teşkil edebilir mi?

Yazının Devamını Oku