Prof. Dr. Recai Pabuçcu

Hamilelikte grip aşısı olmak bebeğe zarar verir mi?

27 Aralık 2019
Sonbaharın gelişiyle, hamile olan anne adayları için enfeksiyonlardan, grip gibi hastalıklardan korunmak oldukça önemli hale geldi. Hamileliğini sonbahar ve kış döneminde geçirecek olan pek çok anne adayı, grip yüzünden bebeğinin zarar görmesinden endişe ediyor ama bu aylarda sağlıklı bir hamilelik dönemi geçirmek isteyen adaylar için grip aşısı çok önemli çünkü aşı hem anneyi hem de bebeği koruyor.

Özellikle son günlerde havaların soğumaya başlamasıyla grip riski de artıyor. Haliyle hamile olan anne adayları, gebelik dönemlerinde gripten korunmanın yollarını merak ediyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, hamilelik döneminde enfeksiyonlara karşı önlem alınmasının gerekliliğini belirtiyor. Bu doğrultuda anne adaylarına sağlıklı ve doğal besinler tüketmelerini, ayrıca canlı virüs içermeyen grip aşısı olarak gerekli tedbirleri almalarını öneriyor.

Hamilelikte gripten korunmak önemli, çünkü gribin getirdiği olumsuzluklar bebeğe de zarar verebiliyor. Özellikle griple birlikte görülen yüksek ateş, bebeğin sağlığını da tehlikeye atıyor. Hem bebeğin gelişimine zarar veriyor, hem de düşük veya erken doğum riskini arttırıyor. Bu yüzden benim anne adaylarına tavsiyem gripten mümkün olduğunca korunmaya çalışmaları. Anne adayı gebeliğin hangi döneminde olursa olsun, salgınlar başlamadan önce canlı virüs içermeyen grip aşısı olmalı. Aşı, şu an gripten korunmanın en etkili yolu ve hem anne hem bebek sağlığını korumak için önemli. Ayrıca aşının olumsuz bir etkisi olmadığı gibi, grip aşısı, grip yüzünden oluşabilecek pek çok riskin de önüne geçiyor.

Gebelikte grip aşısı olmak, anne kadar bebeği korumak için de gerekli. Bebeğin hem anne karnındayken hem de doğumdan sonra enfeksiyon riskinden korunması önemli. Grip aşısı bu sebeple en etkili yöntem sayılıyor. Aşı anne kadar bebek için de önemli. Grip aşısı sadece anneyi enfeksiyonlardan korumaz. Bebeğin sağlığını ve gelişimini sürdürmesi için de önemlidir. Grip aşısı olan anne adayının karnındaki bebek de aşının koruyucu etkisinden faydalanır. Hem gebelik süresince hem de doğumdan sonra koruyucu etki sürer. Bebek doğduktan sonraki 6 ayda da enfeksiyonlara karşı bağışıklığı güçlü olur.

Yazının Devamını Oku

Dondurulmuş embriyo transferi sağlıklı mı?

25 Kasım 2019
Son yıllarda doğal yollarla çocuk sahibi olamayan çiftlerin sıklıkla başvurduğu yöntem tüp bebek. Tüp bebek yöntemi söz konusu olunca da dondurulmuş embriyo transferinin sağlıklı olup olmadığı anne baba adayları için önemli bir soru haline geliyor.

Embriyo dondurma işleminde, embriyolar gerektiğinde kullanılmak üzere -196 derecede dondurulur. İşlem başarılı yapıldığı takdirde başarı oranı oldukça yüksektir. Taze embriyo transferi ile başarılı bir gebelik elde edilemediğinde veya elde edilen gebelikler düşükle sonlandığında dondurulmuş embriyo transferi etkili bir alternatif çözüm oluyor. İleride anne olmak isteyen ancak farklı sebeplerden dolayı şu an çocuk sahibi olmayı düşünmeyen adaylar için de dondurulmuş embriyo işlemi son derece önemli. 

Şu anda taze ve dondurulmuş transfer başarıları eşit gözüküyor.

Ancak;

- Embriyolarda genetik test planı var ise,

- Rahim içerisinde transfere engel sorun var ise,

- Zorunlu durumlarda transfer ertelenecek ise mecburen embriyoların dondurulması gerekiyor.

Dondurulmuş embriyo transferinde, zamanında dondurulmuş olan embriyolar çözülür ve anne rahmine yerleştirilerek gebelik sağlanması beklenir. Burada anne adayının yaşı ve yumurta rezervlerinin durumu başarı oranına etki etmiyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, genç yaşta bu işlemi yaptıran kadınlarda yüksek oranda başarı sağlandığını belirtiyor ve ekliyor:

"Dondurulmuş embriyo transferinde başarı kriterinde anne adayının yaşı büyük rol oynuyor. Yaş ilerledikçe başarı oranları da azalıyor. Bu sebeple, hemen şu an anne olmak istemeyen ancak ilerde gebeliği düşünen adaylar için de bu işlem önemli. Ayrıca dondurulmuş embriyo transferi, sağlık açısından problemleri olan hastaları da çok etkiliyor. Örneğin kemoterapi alacak bir kanser hastası ileride çocuk sahibi olmak istediğinde kemoterapi öncesinde dondurulmuş embriyoların transferi ile sağlıklı bir gebelik süreci geçirebilir ve sağlıklı bir bebek dünyaya getirebilir. Yani, bazı tercihi veya mecburi durumlarda dondurulmuş embriyo transferi çocuk sahibi olmak için çok etkili bir yöntem."

Yazının Devamını Oku

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için son teknoloji bir umut: ROSI

2 Eylül 2019
Özellikle son dönemde, çocuk sahibi olmak isteyen çiftler için ümit verici bir adım atıldı Rosi teknolojisiyle. İlk olarak Japonya’da temelleri atılan ve son bir yıldır ülkemizde de uygulanmaya başlayan ROSI’nin detaylarından elbette bahsedeceğiz. Ancak öncelikle, bu son teknolojinin kimler için, nasıl faydalı olacağından konuşmamız gerekiyor. İşte burada erkek kısırlığının sebeplerinden biri olan azospermi ön plana çıkıyor.

AZOSPERMİ NEDİR?

Azospermi en basit anlatımıyla; erkeğin sperminde hiç canlı hücre bulunmaması durumudur. Biliyoruz ki günümüzde çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin 3’te 1’i erkek nedenli kısırlık yüzünden bu isteklerine kavuşamıyorlar. Azospermi de erkek kısırlığını en çok etkileyen sebeplerin başında geliyor. Elbette burada çok önemli bir nokta var; doğru tanı koymak. Hiçbir sorun olmayan bir sperm hücresinin hareket halinde ve normal şekle sahip olması gerekir. Azospermide bu durum farklı olduğundan, öncelikle doğru tanı konması için gerekli testlerin ve tetkiklerin yapılması şarttır. Bunların sonucunda azospermi teşhisi konulursa, işte asıl konu, yapılması gerekenler burada başlıyor.

AZOSPERMİ NEDEN OLUR?

Doğru teşhisin önemi büyük çünkü azosperminin sebebi; kanalların tıkalı olması veya hiç canlı sperm hücresi bulunmaması olabilir. Azospermi kanal tıkanıklığı sebepliyse, çözüm burada daha kolay; spermler testislerden kolayca alınabiliyor ve tüp bebek tedavisiyle istenilen sonuçlara ulaşmak zor değil. Ancak gerekli kontrollerin ardından hiç canlı sperm hücresi bulunmazsa, işte burada artık ROSI teknolojisinden bahsedebiliriz.

ROSI YÖNTEMİ NEDİR?

Açılımı, “Round Spermatid Injection” olan teknikle detaylı bir arama yapılıyor ve öncül yuvarlak sperm hücreleri bulunuyor ve toplanıyor. Normal koşullarda yumurtayı döllemesi mümkün olmayan spermlere, özel dölleme işlemleri uygulanıyor. Böylece yeni embriyolar elde edebiliyoruz ve elde ettiğimiz embriyoların transferini gerçekleştirebiliyoruz.

PEKİ O ZAMAN BÖYLE BİR YÖNTEM MÜMKÜNSE, BUGÜNE KADAR NEDEN ROSI İŞLEMİ YAPILMIYORDU?

Yöntemin geçmişi 15 seneyi bulsa da, iyi embriyolar elde edilmesi ve bunların transferi için teknoloji yeterli değildi. Ancak bugün, gelişen teknoloji ve tekniklerle birlikte ROSI yöntemi sonuç vermeye başladı.

ROSI tekniği ile elde edilen gebeliklerde şansımız bugün %10-15 civarında. Ancak önceye kıyasla, azospermi yüzünden asla çocuk sahibi olamayan kişiler için, ROSI tekniği güçlü bir umut kaynağı. Biz de her geçen gün artan başarılı sonuçlarla buna şahit olmaktayız.

Sonuçta, yavaş yavaş artık azospermi sebepli kısırlıktan ötürü çocuk sahibi olamayan çiftler, elbette anne adayının yaşı, yumurta rezervlerinin durumu da göz önüne alınarak, çocuk hayalini ROSI tekniğiyle elde etme şansı bulmaya başlıyor. Başarı oranları da her geçen gün git gide artacak gibi gözüküyor. En azından bugün artık azospermi olan bir hastanın çocuk sahibi olması imkansız gözüyle bakılmadığı kesin…

Azospermi en basit anlatımıyla; erkeğin sperminde hiç canlı hücre bulunmaması durumudur. Biliyoruz ki günümüzde çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin 3’te 1’i erkek nedenli kısırlık yüzünden bu isteklerine kavuşamıyorlar. Azospermi de erkek kısırlığını en çok etkileyen sebeplerin başında geliyor. Elbette burada çok önemli bir nokta var; doğru tanı koymak. Hiçbir sorun olmayan bir sperm hücresinin hareket halinde ve normal şekle sahip olması gerekir. Azospermide bu durum farklı olduğundan, öncelikle doğru tanı konması için gerekli testlerin ve tetkiklerin yapılması şarttır. Bunların sonucunda azospermi teşhisi konulursa, işte asıl konu, yapılması gerekenler burada başlıyor.

Doğru teşhisin önemi büyük çünkü azosperminin sebebi; kanalların tıkalı olması veya hiç canlı sperm hücresi bulunmaması olabilir. Azospermi kanal tıkanıklığı sebepliyse, çözüm burada daha kolay; spermler testislerden kolayca alınabiliyor ve tüp bebek tedavisiyle istenilen sonuçlara ulaşmak zor değil. Ancak gerekli kontrollerin ardından hiç canlı sperm hücresi bulunmazsa, işte burada artık ROSI teknolojisinden bahsedebiliriz.

Açılımı, “Round Spermatid Injection” olan teknikle detaylı bir arama yapılıyor ve öncül yuvarlak sperm hücreleri bulunuyor ve toplanıyor. Normal koşullarda yumurtayı döllemesi mümkün olmayan spermlere, özel dölleme işlemleri uygulanıyor. Böylece yeni embriyolar elde edebiliyoruz ve elde ettiğimiz embriyoların transferini gerçekleştirebiliyoruz.

Yöntemin geçmişi 15 seneyi bulsa da, iyi embriyolar elde edilmesi ve bunların transferi için teknoloji yeterli değildi. Ancak bugün, gelişen teknoloji ve tekniklerle birlikte ROSI yöntemi sonuç vermeye başladı.

ROSI tekniği ile elde edilen gebeliklerde şansımız bugün %10-15 civarında. Ancak önceye kıyasla, azospermi yüzünden asla çocuk sahibi olamayan kişiler için, ROSI tekniği güçlü bir umut kaynağı. Biz de her geçen gün artan başarılı sonuçlarla buna şahit olmaktayız.

Sonuçta, yavaş yavaş artık azospermi sebepli kısırlıktan ötürü çocuk sahibi olamayan çiftler, elbette anne adayının yaşı, yumurta rezervlerinin durumu da göz önüne alınarak, çocuk hayalini ROSI tekniğiyle elde etme şansı bulmaya başlıyor. Başarı oranları da her geçen gün git gide artacak gibi gözüküyor. En azından bugün artık azospermi olan bir hastanın çocuk sahibi olması imkansız gözüyle bakılmadığı kesin…

Yazının Devamını Oku

Yumurta dondurma işlemi kimler için gereklidir?

19 Ağustos 2019
Özellikle son yıllarda oldukça gelişen yumurta dondurma işlemi ile birlikte, ileri yaşta olan kişiler ve zamanında birtakım hastalıklardan kaynaklı veya kendiliğinden yumurta rezervleri azalmış olan kadınlar da çocuk sahibi olabiliyor.

Kadın Sağlığı Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, çocuk sahibi olmak isteyen anne adaylarının karşılaştığı en önemli problemlerden birinin yumurta rezervlerinin azalması ve kalite kaybına uğraması olduğunu belirtiyor ve bu kişiler için yumurta dondurmanın öneminden bahsediyor.

Yumurta dondurma işleminde, ileride anne olmak isteyen kadının yumurtalıklarındaki olgun yumurtalar toplanır, özel yöntemlerle dondurularak daha sonra kullanılmak üzere saklanır. Böylece doğurganlık korunur. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, özellikle kanser teşhisi konmuş ve kanser tedavisine başlayacak olan kadınlar için, yumurta dondurma işleminin çok önemli olduğunun altını çiziyor. Bunun dışında, bekar veya şu an anne olmak istemeyen ancak yumurta rezervleri azalan kadınlar için de, yumurta dondurmanın gerekliliğinden söz ediyor.

Prof. Dr. Recai Pabuçcu, tedaviye başlayacak olan kanser hastalarının, yumurta dondurma işlemi için en uygun adaylar olduklarını belirtiyor ve ekliyor: “Kanser teşhisi konan kadınların, ileride anne olma şanslarını ellerinde tutmaları için yumurta dondurma çok önemli çünkü, kanser tedavisi sırasında uygulanan kemoterapi ve radyoterapi gibi işlemler yumurtalıklara hasar veriyor. Yumurtalıklar kalıcı olarak zarar görebiliyor. Bu sebeple, kanser tedavisine başlamadan önce, ileride anne olma hakkını korumak amacıyla kadının yumurtalarının dondurulması gerekir. Böylece, tedavi sırasında yumurtalıklar zarar görse bile, kadının daha sonra anne olma hakkı saklı kalır.”

Yumurta dondurma işleminin uygulanması gereken bir diğer durum ise, çeşitli sebeplerden dolayı kadının yumurtalık rezervlerinin azalmış veya kalitesini kaybetmiş olmasıdır. Prof. Dr. Recai Pabuçcu, konu hakkında detaylı bilgiyi şöyle veriyor: “Gebe kalmak isteyen anne adayının yumurtalık rezervlerinin durumu çok önemlidir. Yumurtalık rezervlerini azaltan genetik veya sonradan oluşan bazı etkenler olabilir. Örneğin, bazı kadın hastalıkları operasyonları yumurtalık rezervlerinin etkilenmesine sebep olabileceğinden, bu işlemler öncesinde yumurta dondurma yapılması önemlidir. Genetik olarak genç yaşta menopoz riski olan kadınlar için de, ileride çocuk sahibi olabilmeleri için yumurta dondurma yapılabilir. Bunların dışında, hangi sebepten olursa olsun, kadının yumurtalıkları rezervleri azalmış ve ileride çocuk sahibi olmayı düşünüyorsa, mutlaka yumurta dondurma işlemi yapılmalıdır.” 

Prof. Dr. Recai Pabuçcu, günümüzde yumurta toplama işleminde yüksek başarı oranları yakalandığını da ekliyor.

Yazının Devamını Oku

Hiç canlı spermi olmayan erkekler çocuk sahibi olabilir mi?

23 Temmuz 2019
Erkekte hiç canlı sperm hücresi bulunmaması durumuna "Azoospermi" denir. Peki, hiç canlı spermi olmayan erkeklerin çocuk sahibi olabilmesi mümkün mü?

Çocuk sahibi olmak isteyen anne baba adayı kliniğe geliyor, gerekli tüm testler yapılıyor ve sperm analizine gelindiğinde baba adayında hiç canlı sperm bulunmuyor. Bu problem çocuk sahibi olmak isteyen çiftimizin de kabusu haline geliyor ve yaklaşık 10 çiftin 2’sinde bu durum saptanıyor. Ancak durum eskiden böyleydi. Artık, son yıllarda gelişen teknolojiler sayesinde, hiç canlı spermi olmayan erkekler de çocuk sahibi olabiliyor. Dolayısıyla, “Hiç canlı spermi olmayan erkek hiçbir zaman baba olamaz.” algısı, günümüzde tarihe karışmaya başladı bile. Azoospermiden muzdarip erkeklerin, gerekli tedaviler uygulandığında çocuk sahibi olma oranları, oldukça artmış durumda.

Menide hiç canlı sperm hücresinin bulunmama durumunun altında yatan birtakım sebepler var. Sperm ya üretilmiyor ya da üretilip kanallardan dışarı taşınamıyor. Ancak bizleri esas uğraştıran sperm üretim sorunları. Bunların da başında genetik bozukluklar, inmemiş testis ve hormon bozuklukları geliyor. Azoospermi tanısını koyduktan sonra nedene yönelik incelemeler mutlaka yapılıyor ve tedavi şekli planlanıyor. 

Azoospermi tedavisi anne baba adaylarının en çok merak ettiği konu oluyor haliyle. Nedene yönelik olarak tedavi planı yapmak en mantıklı yaklaşım. Çevresel etkileri ortada kaldırmak, hormon sorunlarını çözmek, varikoseli tedavi etmek gibi yaklaşımlar ile başarılı olmak mümkün. Ancak, azoospermi tanısı almış kişilerde sperm bulunmasının en etkili yolu mikro-TESE denilen testislerden cerrahi olarak mikroskop yardımı ile doku alınmsı ve bu dokudan yine mikroskop altında sperm aranması yöntemidir. Günümüzde alanında yetkin ürologlar tarafından uygulanan bu işlem ile %40 kadar vakada sperm elde edilebilir. Elde ettiğimiz bu spermler, eğer olgun ve canlı ise, mikroinjeksiyon yani tüp bebek işleminde kullanılabilir.

Bugüne kadar farklı tedavi yöntemleri hatta TESE ile de hiç canlı sperm hücresi olmayan erkeklerin çocuk sahibi olmasına mucize gözüyle bakılıyordu. Ancak son zamanlarda gelişen teknoloji ile birlikte bu erkeklerin de baba olmasına vesile olacak bir teknoloji geliştirildi. Bu teknikte, TESE işlemi sonrası canlı-olgun sperm hücresi yok ise, spermin üretim aşamasındaki öncül-yuvarlak hücreler aranıyor ve bu yuvarlak spermatidler ile önceden uyarılmış yumurtalar dölleniyor. Bu özel işleme kısaca ROSI adı veriliyor ve yüksek teknoloji cihazlar ile uygulanıyor. Bu yeni nesil ROSI teknolojisi ile hem dünyada 300’den fazla canlı doğum hem de ülkemizde benim de başında olduğum ekip ile başarılı gebelikler meydana geldi. Önümüzdeki yıllarda, gebelik oranlarının daha iyi olacağını umuyoruz.

Tüp bebek işi, tecrübe ve teknolojinin birlikteliği ile başarı veren bir teknik. Özellikle genetik ve erkek kısırlığı alanında baş döndüren bir gelişim yaşanıyor. Hiç canlı spermi olmadığı için çocuk sahibi olma hayallerinden vazgeçenlere benden birkaç tavsiye; asla umudunuzu yitirmeyin, mutlaka gerekli tetkikleri yaptırın, daha önce mikro-TESE başarısız bile olsa ROSI tekniği hakkında bilgi alın ve bütün bunları yaparken eşinizin yaşını dikkate alın. Çünkü kadın yaşı ilerledikçe maalesef tüp bebek başarısı azalıyor. Aynı zamanda, ilerleyen yaş ile birlikte kadında yumurta rezervi azalıyor. Azoospermi tanısı konulup, çocuk sahibi olan oldukça fazla kişiye tanıklık etmiş biri olarak, öncelikle en önemlisi umudumuzu kaybetmiyoruz, tedavinin bir süreç olduğunu unutmuyoruz ve vazgeçmiyoruz. Böylece, pek çok başarılı sonuca, bir yenisini daha ekliyoruz.

Yazının Devamını Oku

Erkeklerde kısırlık belirtileri nedir? Kısırlık nasıl tedavi edilir?

28 Haziran 2019
Son yıllarda, en az kadın kısırlığı kadar erkek sebepli kısırlık da dikkat çekiyor ve çocuk yapmak isteyen çiftler için aşılması gereken bir problem olarak karşımıza çıkıyor.

Araştırmalara göre kadın ve erkek kaynaklı kısırlık aynı oranlarda seyrediyor. Bu sebeple erkeklerde görülen kısırlık sebepleri ve çözümleri de ön plana çıkıyor.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, erkek kaynaklı kısırlığın pek çok farklı nedeninin olduğunu belirtirken, artık bu sorunların çözümsüz olmadığını ve tespit edilen probleme yönelik tedaviyle, kısırlık sorunu yaşayan çiftlerin de bebek sahibi olabildiğinin altını çiziyor.

Erkeklerde görülen infertilite yani kısırlığın sebebi, iç ve dış faktörler veya bilinmeyen nedenlerle olabiliyor ve bazen de genetik nedenlere bağlı olarak karşımıza çıkabiliyor.

Prof. Dr. Recai Pabuçcu, erkekte kısırlığı temelde spermlerdeki sayının, hareketliliğin veya kalitenin olağandışı durumlarda seyretmesi veya hiç oluşmaması olarak belirtiyor. Erkek kısırlığında önemli bir grupta azospermik yani meni içerisinde canlı sperm hücresi olmayan vakalar. Pabuçcu, genellikle erkekteki infertilitenin sebebinin tespit edilebildiğini ve tespit edilen soruna yönelik uygulanan tedaviyle başarı oranlarının arttığını da ekliyor.

Özellikle son yıllarda artan erkek infertilitesinin sebeplerine bakıldığında, sağlıksız beslenme düzeni, obezite, içki ve sigara kullanımının artması, hatta fazla dar giysilerin kullanılması bile kısırlığa etki ediyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, günümüzdeki sağlıksız koşulların ve dış etkenlerin kısırlığa sebep olabileceğini belirtiyor ve ekliyor: “Son dönemde erkek kısırlığında artış gözlemlememizin en büyük sebebi de dış etkenler. Yediğimiz besinlerin sağlıksız olması, baba adayının benimsediği sağlıksız hayat tarzı infertiliteye yol açabiliyor. Bu sebeple, kliniğimize başvuran hastalarımıza ilk olarak yaşam standartlarını düzeltmelerini öneriyoruz. Alkol ve sigara kullanımının azaltılması, hatta kesilmesiyle, sağlıklı bir beslenme düzeni ve egzersizlerle bile, yani çok basit bir hayat tarzı değişikliğiyle bile kısırlık sorununun ortadan kalktığını oldukça yüksek bir oranda gözlemliyoruz.”

İnfertilite nedeniyle çocuk sahibi olamayan baba adayları için sperm detoksu, sperm kalitesini 3 ay gibi kısa bir sürede düzenleyerek sperm sağlığını iyileştiriyor. Prof. Dr. Recai Pabuçcu, vücuttaki toksinlerin giderilmesi ve sperm kalitesinin yükselmesi için sperm detoksunun önemini şöyle vurguluyor: “Erkekte infertilitenin nedenleri arasında, vücuttaki toksinlerin birikmesi büyük yer kaplıyor. Toksinler hem kısırlığa hem de organlarda bozulmalara yol açıyor. İnfertilitenin en büyük çözümü olan tüp bebek tedavisinde, toksinlerin vücuttan atılmasını sağlayan sperm detoksu son dönemde oldukça yaygınlaştı. İçki ve sigaradan kaçınmak, doğru ve sağlıklı bir beslenme düzeni oluşturmak sperm detoksu yani aslında vücudun temizlenmesi için gerekli. Sperm detoksuyla birlikte tüp bebek tedavilerindeki başarı oranları da gözle görülür biçimde artıyor. Tabi, doktor önerisi doğrultusunda belirli bir süre antioksidan ilaç kullanımı da önerilen bir yöntem.”

Prof. Dr. Recai Pabuçcu, genetik faktörler, bazı hastalıklar, doğuştan var olan anormallikler, hormonal ve kimyasal sebeplerin de erkekte infertiliteye sebep olduğunu belirtiyor. Bu sebeple erkek kısırlığının altında yatan sebebin araştırılması ve doğrudan probleme yönelik tedavi programının belirlenmesi gerektiğini söylüyor.

Yazının Devamını Oku

Yanlış beslenme kısırlık sebebi olabilir mi?

6 Haziran 2019
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de doğum oranlarına bakıldığında, yaz aylarında özellikle ağustos ayında, kışa göre daha fazla doğum gerçekleşti. Mevsimlerin doğurganlığa etkisine bakıldığında ise, mevsimlere göre tüketilen besinler öne çıkıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, kısırlığın önüne geçmekteki ve doğurganlığı artırmaktaki en büyük etkenin sağlıklı beslenmekten ve mevsimlere göre doğru gıda tüketiminden geçtiğini belirtiyor.

MEYVE VE SEBZELERİ MEVSİMİNDE TÜKETİN

Günümüzde gittikçe artan beslenme bozukluklarının infertilite yani kısırlığa etkisi büyük. Özellikle meyve ve sebzelerin mevsiminde tüketilmemesi, hormonların dengesini bozarak kısırlığa sebep olabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, mevsimsel olarak doğru beslenmenin doğurganlık açısından önemini vurguluyor ve yanlış beslenmenin gebeliğin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylüyor. Beslenme alışkanlıklarının doğurganlığa olumlu ve olumsuz etkileri olduğunu belirtiyor.

YANLIŞ BESLENME İNFERTİLİTENİN SEBEBİ OLABİLİR!

Çok basit gibi görünse de, sadece sağlıklı beslenme ve doğru mevsimde doğru gıdaların tüketilmesiyle birlikte bile kısırlığın önüne geçilebiliyor. Prof. Dr. Recai Pabuçcu konuyla ilgili; “Özellikle son yıllarda her mevsim her gıdaya, meyve sebzeye kolayca erişebiliyoruz. Ancak bu ürünler, kimyalarıyla oynanmış ve hormon takviyesi yapılmış ürünler oluyor. Bu durum, besinden alınacak neredeyse tüm olumlu etkileri olumsuza çeviriyor. Kısırlık sebebiyle kliniğimize başvuran çoğu hastamıza ilk tavsiyemiz sağlıklı beslenmeyle ilgili oluyor. Özellikle meyve ve sebzelerin mevsiminde tüketilmesi çok önemli. Aksi takdirde, doğal olmayan yollarla elde edilen bu besinler insan sağlığıyla oynuyor ve vücudun dengesini bozarak kısırlığa sebep olabiliyor.” diyor.

DOĞRU VİTAMİNLERİ DOĞRU MEVSİMDE ALMAK GEBELİK ŞANSINI ARTIRIYOR

Sağlıklı beslenme ve doğru vitaminleri doğru mevsimde almak gebelik şansını artırıyor. Bu aylarda kayısı, şeftali, kiraz, çilek, dut gibi meyveler ve domates, salatalık, marul, dereotu gibi sebzeler gönül rahatlığı ile tüketilebilir. 

GDO’LU ÜRÜNLERDEN UZAK DURUN

Prof. Dr. Recai Pabuçcu, gebe kalma sürecinde mevsimine göre doğru beslenmenin öneminin yanı sıra, zaten hamilelik döneminde olan anne adayları için de, hem bebek hem kendi sağlıkları için hormonlu gıdalardan uzak durmaları gerektiğini söylüyor.

Gebelikte hormonlu gıdalardan, GDO’lu ürünlerden uzak durmak gerekiyor. Aksi halde, yanlış bir beslenme düzeni gebeliğin risklerini arttırdığı gibi, bebeğin sağlığını da tehlikeye atıyor. Mevsimsel olarak doğru beslenme pek çok kronik hastalığın önüne geçiyor. Özellikle hamilelik döneminde olan ve hamile kalmak isteyen anne adayları bu konuya ekstra özen göstermeliler.

[fotogaleri=3287]

Günümüzde gittikçe artan beslenme bozukluklarının infertilite yani kısırlığa etkisi büyük. Özellikle meyve ve sebzelerin mevsiminde tüketilmemesi, hormonların dengesini bozarak kısırlığa sebep olabiliyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Recai Pabuçcu, mevsimsel olarak doğru beslenmenin doğurganlık açısından önemini vurguluyor ve yanlış beslenmenin gebeliğin önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylüyor. Beslenme alışkanlıklarının doğurganlığa olumlu ve olumsuz etkileri olduğunu belirtiyor.

Çok basit gibi görünse de, sadece sağlıklı beslenme ve doğru mevsimde doğru gıdaların tüketilmesiyle birlikte bile kısırlığın önüne geçilebiliyor. Prof. Dr. Recai Pabuçcu konuyla ilgili; “Özellikle son yıllarda her mevsim her gıdaya, meyve sebzeye kolayca erişebiliyoruz. Ancak bu ürünler, kimyalarıyla oynanmış ve hormon takviyesi yapılmış ürünler oluyor. Bu durum, besinden alınacak neredeyse tüm olumlu etkileri olumsuza çeviriyor. Kısırlık sebebiyle kliniğimize başvuran çoğu hastamıza ilk tavsiyemiz sağlıklı beslenmeyle ilgili oluyor. Özellikle meyve ve sebzelerin mevsiminde tüketilmesi çok önemli. Aksi takdirde, doğal olmayan yollarla elde edilen bu besinler insan sağlığıyla oynuyor ve vücudun dengesini bozarak kısırlığa sebep olabiliyor.” diyor.

Sağlıklı beslenme ve doğru vitaminleri doğru mevsimde almak gebelik şansını artırıyor. Bu aylarda kayısı, şeftali, kiraz, çilek, dut gibi meyveler ve domates, salatalık, marul, dereotu gibi sebzeler gönül rahatlığı ile tüketilebilir. 

Prof. Dr. Recai Pabuçcu, gebe kalma sürecinde mevsimine göre doğru beslenmenin öneminin yanı sıra, zaten hamilelik döneminde olan anne adayları için de, hem bebek hem kendi sağlıkları için hormonlu gıdalardan uzak durmaları gerektiğini söylüyor.

Gebelikte hormonlu gıdalardan, GDO’lu ürünlerden uzak durmak gerekiyor. Aksi halde, yanlış bir beslenme düzeni gebeliğin risklerini arttırdığı gibi, bebeğin sağlığını da tehlikeye atıyor. Mevsimsel olarak doğru beslenme pek çok kronik hastalığın önüne geçiyor. Özellikle hamilelik döneminde olan ve hamile kalmak isteyen anne adayları bu konuya ekstra özen göstermeliler.

[fotogaleri=3287]

Yazının Devamını Oku

Anne adayları oruç tutabilir mi?

13 Mayıs 2019
Ramazan ayının gelişiyle birlikte, anne adayları için gebelikte nasıl oruç tutulacağı önemli bir soru haline geliyor. Peki, anne adayları hamileyken oruç tutabilir mi?

Öncelikle, İslamiyet’te hamileyken oruç tutulması zorunlu olmamakla birlikte, yine de bu süreçte oruç tutmak isteyen adayların, hem kendi hem de bebeğin sağlığını düşünerek hareket etmesi gerekiyor. Oruç tutan anne adaylarının, mutlaka doktor kontrolünde bir beslenme düzeni oluşturması önemki.  Bu süreçte sağlıklı, dengeli ve düzenli beslenme anne ve bebek için oldukça önemlidir.

Hamileyken oruç tutan anne adaylarının, mutlaka doktor onayı alması gerekiyor. Gebelikte oruç tutmak isteyen birçok hastayla karşılaşıyoruz. Elbette oruç tutup tutmamak annenin tercihine bağlı ancak dikkat etmesi gereken bazı önemli noktalar mevcut. Mutlaka oruç tutmak isteyen adayların öncelikle kapsamlı bir sağlık muayenesinden geçmesi şart. Bu dönemde yeterli sıvı tüketimi çok önemli. Aksi durumda, belli başlı tansiyon hastalıkları, halsizlik, baş dönmesi gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. İftarda besin değeri yüksek yiyecekler tercih edilmesi ve sahurun kesinlikle atlanmaması gerekiyor. Anne adayı bol bol meyve sebze ve proteini yüksek besinleri tercih etmelidir.” diyor.

Hamileliğin ilk aylarında, düzenli beslenme anne ve bebek sağlığı için oldukça önem taşıyor. Bu aylarda yetersiz beslenme, bazı riskli durumlar ortaya çıkarır. Bu aylarda oruç tutan adaylar erken doğum ve düşük riskiyle daha fazla karşılaşıyor.

Özellikle gebeliğin ilk 3 ayında oruç tutmak daha riskli. Bu dönem annenin bol sıvı tüketmesi ve dengeli beslenmesi gerekiyor. Eğer riskli bir hamilelik var ise bu aylarda annenin oruç tutması tehlikeyi arttırıyor. Gebeliğin son 3 ayı da bebeğin beslenmesi açısından çok önemli. Bu aylarda anne adayının çok dikkatli beslenmesi ve bol sıvı alması gerekiyor. Bu sebeplerle hamileliğin ilk ve son 3 ayı oruç tutulması tavsiye edilmiyor. Ayrıca yeni doğum yapmış annelerin de sütünün azalmaması için yine bol sıvı tüketimi gerekiyor.

Pabuçcu, önceliğin anne ve bebek sağlığı olduğunu vurguluyor ve gebelikte oruç tutmak isteyen anne adaylarının bu süreci mutlaka doktor kontrolünde geçirmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Yazının Devamını Oku