Pınar Özgüner

Çocuğunuzu Kötü Yetiştirmenin Yolları

13 Mayıs 2014
Geçenlerde elime bir kitap geçti. “Çocuğunuzu Kötü Yetiştirmenin Yolları” Yazarı C. G. Salzman. Orijinal adı “Crab Book”. Eğer bir çocuğunuz varsa ya da çocuk sahibi olmayı düşünüyorsanız mutlaka okumanızı öneririm.

Kitabın yazılmasına bir yengeç ailesi vesile olmuş. Şöyle: Salzman sık sık babasıyla kırlarda yürüyüşe çıkarmış. Babası ona tabiattaki bütün canlıların bir ölçü ve denge ile hareket ettiklerini anlatırmış. Yine yürüyüşe çıktığı bir gün çakıl taşları arasında güneşlenen yengeçleri görmüş. Anne, baba ve yavru yengeçler şeklinde duruyorlarmış. Salzman’ı fark eden baba yengeç, ters ters yürüyerek oradan uzaklaşmaya başlamış. Onu gören yavru yengeçler de babayı taklit ederek ters yürüyüşe geçmişler. Bu olayla birlikte, Salzman, şu sonuca varmış: “Çocuklar, anne ve babalarından gördükleri şeyleri taklit ediyor ve sonuçta onlara benziyorlar.” Kitabın içinden bazı bölümleri size aktarmak istiyorum.

1. Cesaretsiz ve Güvensiz Çocuk Yetiştirmenin Yolları

Çocuğunuzdan her şeyin en mükemmelini yapmasını isteyin.Yaptığı her işte mutlaka bir hata bulun ve bir daha hata yapması için onu uyarın.Onu başarılı komşu ya da akraba çocukları ile kıyaslayın.Herkesin önünde hatalarını yüzüne vurun, utandırın.Çabalarını küçümseyin.

2. Beceriksiz ve Pısırık Çocuk Yetiştirmenin Yolları

Yemeğini siz yedirin, elbisesini, ayakkabılarını siz giydirin.Kendi başına iş yapmasına izin vermeyin.Sizin yardımınız olmadan bir iş beceremeyeceğini söyleyin.

3. Çocuğunuzu İnatçı Yapmanın Yolları

Çocuğunuzun her istediğini yerine getirin.Onu oyuncak ve hediye yağmuruna tutun.Hiçbir arzusunu geri çevirmeyin.Her işi mutlaka bir ödül karşılığı yaptırın.

4. Hayattan Bıkmış, Gayretsiz ve Enerjisiz Çocuk Yetiştirmenin Yolları

Yazının Devamını Oku

Yaşamın İçinde Sevgiyle Yaşayalım

7 Mayıs 2014
Günümüzde en çok konuşulan konulardan biri sevgi…

Çevremizde gördüğümüz her şeyin, yediğimiz her yemeğin, yaptığımız her işin içine sevgi katınca lezzetinin nasıl arttığını hepimiz biliriz. Bunun tam tersi sevgisiz yapılan her iş, yemek, ilişki tatsız, tuzsuz ve yavandır. Etrafımıza sevgi dolu gözlerle bakabilirsek eğer her yerde sevgiyi görebiliriz. Bir anneyle çocuğun el ele tutuşmasında, bir kedinin güneşe karşı uyumasında, rüzgarın yağmurun çıkarttığı seste, göz göze oturan bir çiftte… Örnekleri çok artırabiliriz. Ama sorun şu ki acaba biz çevreye sevgiyle bakabiliyor muyuz? Gözlerimizden sevgi ışığı çıkıyor mu? Gerçekten sevgiyle ne yapıyoruz?

Yaşadığımız ilişkileri düşünelim; eşimizle, sevgilimizle, annemizle. Ne kadar içten ve samimi? Dürüst olun kendinize. Aslında bir oyunun içinde değil misiniz? Başı, ortası ve sonu hep aynı olan. Sonunda aynı bedelleri yaşadığımız. Bak yine aynı şey oldu dedirten olaylar silsilesi. Bazen farkında olarak bazen de farkında olmadan oynanan bir oyun bu. İşte bu oyunlar aslında hep vardı. Taa çocukluğumuzdan beri, bizler sadece son yıllarda fark eder hale geldik. Örneğin yakınlık ve sevgi ihtiyacı içindeyiz ama eşimizi sürekli eleştiriyor, vıdı vıdı yaparak kendimizden uzaklaştırıyoruz. Sonra da diyoruz ki “eşim benimle çok ilgisiz” Aslında oynanan bir oyun bu. Küçükken alamadığımız sevgiyi yine almamaya çalışıyoruz. Sonra da dönüp diyoruz ki kendimize “Bak işte yine haklı çıktım. Bütün erkekler ilgisiz ve hiç değer vermiyorlar.” Bazen de kendimizi hep hasta, yorgun, bitmiş hissediyoruz. Sürekli ya bir yerimiz ağrıyor, ya bir yerimize bir şey oluyor ya da hastalanıyoruz. Sanki hayatta hep eksik, yarım, bir şeyleri yapamadan yaşıyoruz. Bu da çocukluk dönemimizde hep hasta olduğumuzda ilgi gördüysek, küçükken çok hastalanan bir çocuksak aynı döngüyü yetişkinlik yaşlarımızda da sürdürmeye çalıştığımızın bir göstergesi. Yaşarken farkında olmadığımız birçok şeyden sadece birkaç tanesi bu verdiğim örnekler. Daha size yüzlerce farkında olmadığımız şey sayabilirim. Çünkü tüm hayatımızı farkında olmadan yaşıyoruz.

Anın farkında olarak yaşamak, sevgiyle hareket etmek geçmiş veya geleceğe kafa yormadan düşünmek kazanmamız gereken bir özellik. Çok da zor değil. Tek yapmamız gereken şu anda yaptığımız işe odaklanmak ve beş duyumuzla ortamdaki her şeyi hissetmeye çalışmak. Beklentilerimizden özgürleşip hayatla bir olmak ve hayatla beraber akmak. Geçmiş çoktan geçti bitti. Gelecek henüz yaşanmadı. Elimizde olan tek an şu an. O anın içinde çok şey olması gerekmiyor. Sadece nefes aldığınızın farkına varmanız, bir deniz kenarında olup denizin özgür enerjisini içinize çekmeniz, dinlediğiniz bir müziğin içindeki tınıları fark etmeniz yeterli. Farkındalığınız arttıkça hem geçmişe yolladığınız enerji hem de gelecekte yaşanmamış anlara yolağımız enerji tüm hayatımızı değiştirecek güce sahip. Yaşadığınız hayatın içinde haz, doyum ve huzur azsa mutlaka bir şeylerin değişmesi gerekli. Hayat zor kalıbıyla hareket eden bir kişi için hayat gerçekten bir yük oluyor. Ben diyorum ki yaşarken yaşadığımız şeyin farkında olalım. Aceleyle yemek yemeyelim. Tadını çıkaralım. Anlık sarılmayalım. Sarılınca sımsıkı sarılalım ve bir süre öyle kalalım. Hızla yetişmek yerine evden biraz erken çıkalım çevremizin farkına vararak yürüyelim. Yaz mevsiminin hala kendini hissettirdiği şu dönemde yazın sıcak ve güzel enerjisini içimize çekelim. Her şeyin içindeki sevgiyi, güzelliği sevgi dolu bakan gözlerimizle görelim. Kendimizi sevmeye ve sevilmeye açalım. Sevgi ve güzelliğin hayatınıza bolca aktığı bir dönem olmasını dilerim.

Yazının Devamını Oku

Merhaba bahar

10 Nisan 2014
Bu kışı çok soğuk geçirmemiş olsak da saatlerin ileriye alınması, topraktaki mis gibi hava, ılık bir iklim, ara sıra yağan öğleden sonra yağmurlarıyla ‘gerçek’ bahara hoş geldin diyoruz şu günlerde…

Mevsimlerin en güzelleridir baharlar bana göre. Hele ilkbahar yeniden doğuşu, renklenmeyi, yaşam sevincini simgeler bana. Ülkenin içinde bulunduğu kaosun yarattığı negatif gücü, pozitife çevirebilecek güçtedir. Doğa her zaman insanoğlundan daha güçlüdür. O yüzden şu günlerde doğanın bu güzel enerjisini kullanmamız gerekiyor.

Psikolojide ruh-beden-zihin üçlemesinin önemi çok büyüktür. Varlığımızın bu üç bölümü asla birbirinden ayrı düşünülemez. Hiçbir parça bir diğerine göre daha üstün ya da daha önemli değildir. Bu nedenle yapacağınız her etkinlik, çalışma varlığınızın bu üç bölümüne de hitap etmelidir.

Ruhumuz: Varlığımızın tanrısal bölümüdür. Bize can veren parçamızdır ruhumuz. Manevi ihtiyaçları vardır. Kendini tatmin olmuş hissetmediği takdirde zihne de bedene de zarar verir. Bu nedenle ruhu doyuracak şeyler yapmak önemlidir. Bunlar nelerdir:

Sevgi içinde olmak. Kiminle birlikte isek gerçekten onunla olmak. Beden bir yerde, zihin başka bir yerde durumunun olmaması. Bulunduğun anın tümüyle hakkını vermek. Ne yapıyorsan severek yapmak.

Doğayla iç içe yaşamak. Doğa yürüyüşlerine çıkmak, bol bol yüzmek, güneşin mutluluk verici etkisinden yararlanmak. Hayvanlara yardım etmek, onlara dokunmak ve onlarla oynamak.

Müzik dinlemek. Doğanın ritmini içimizde hissetmek. Yağmurun sesini duymak. Kuşları duymak. Rüzgârın sesini işitmek

Zihnimiz: Varlığımızın düşünen kısmıdır. Sürekli düşünce üretir. Geçmiş ve geleceği kıyaslar. Onun üzerine fikirler üretir. Bizim için en mantıklı ve doğru olanı bulmaya çalışır. Alternatifler üretir. Uykuda bile dinlenmez. Sürekli aktif haldedir. Bu nedenle dinlenmeye ihtiyacı vardır. Zihnimizi neler dinlendirir:

Düzenli meditasyon yapmak.

Yazının Devamını Oku

Klinik Psikolog Pınar ÖZGÜNER

2 Nisan 2014
Klinik Psikolog Pınar ÖZGÜNER kimdir?

Pınar Özgüner İzmir Amerikan Koleji’ni bitirdikten sonra ODTÜ Psikoloji bölümünde öğrenimini tamamladı. Daha sonra ODTÜ’de Klinik Psikoloji alanında yüksek lisansını almıştır. Çeşitli özel okullarda ve terapi merkezlerinde çalışmıştır. The Coaching Institute’tan yaşam koçluğu eğitimi alarak İzmir’in ilk yaşam koçlarından olmuştur.

Çalışmalarını çocuklar üzerine yoğunlaştıran Pınar Özgüner, çocuklarla oyun terapisi, dikkat eğitimi ve enerji çalışmaları yapmaktadır. Seanslarında Transaksiyonel Analiz, Bilişsel Davranışçı Teknikler ve Sanat Terapisi öğelerinden faydalanmaktadır.

Melek Koçluğu eğitimi alan Pınar Özgüner danışanlarına spiritüel koçluk hizmeti de vermektedir. Pınar Özgüner evlidir ve bir çocuk annesidir.

Yazının Devamını Oku

Hayatınızda önemli kararları nasıl alıyorsunuz?

1 Nisan 2014
Zihin karar alma becerisine sahip değildir. Zihin veri toplar, geçmişi ve geleceği değerlendirir ama asla şu anda var olamaz...

Hayat doğumdan ölüme kadar geçen bir yolculuk ve bu yolculukta karşımıza sürekli farklı yollar çıkıyor. Bu yolların bazılarına girip mola veriyoruz, bazılarını pas geçiyoruz. Bazı yollar çok engebeli oluyor. Bu nedenle o yolda biraz ilerleyip sonra geri dönüyor ve o yoldan çıkıyoruz. Hiçbirimizin hayatı sürekli olarak kaymak gibi yapılmış asfalt yollardan gitmiyor. Hepimiz tozlu topraklı, çukurlu, tehlikeli, sıkıcı, güzel manzaralı… yollara girip girip çıkıyoruz. Peki acaba hayatımızda hangi yollara gireceğimize yani hayatımızla ilgili önemli kararlar alırken bu kararları nasıl alacağımızı biliyor muyuz acaba?

Çocukluğumdan beri duyduğum bazı cümleler var. Eminim siz de bunları duymuşsunuzdur. İşte bazılar:

“Aman acele karar verme. Önce iyice düşün.”

“Duygusal karar veriyorsun. Yaptığın hiç mantıklı değil.”

“Kafanı kullan!”

“Bir iyisin bir kötüsün. Duygularında istikrarlı olmalısın”

Şimdi sıkı durun; zihnimiz kararlarımıza ne kadar bulaşırsa her şey o kadar stresli ve kaotik bir hale gelir! Zihin karar alma becerisine sahip değildir. Zihin veri toplar, geçmişi ve geleceği değerlendirir ama asla şu anda var olamaz. Zihin doğası gereği kararsızdır. Yani zihinsel karar ancak yazı-tura kadar güvenilir bir karardır. Bu nedenle de önemli kararlarınızı çok fazla düşünüp almayın! Burada önemli nokta sizin nasıl bir karar verme otoritesine sahip olduğunuzu tespit etmek. Otoritenizin tespit edilmesi size uygulanacak farklı analizlerle ortaya çıkar.

Eğer otoriteniz

Yazının Devamını Oku