Meriç Enercan

Rakiplere keyif

16 Mart 2009
TRABZONSPOR için tamam veya devam maçıydı. Elbette ligin sonuna kadar çok maç vardı ve bu derenin altından çok su akardı ama zirve için iddianın sürmesi, Galatasaray karşılaşmasının kazanılmasıyla doğrudan ilgiliydi. Ve zaten Galatasaray, Sivasspor ve Fenerbahçe maçlarını kazanacak; diğer maçlarına da ciddiye alacak Trabzonspor, şampiyonluk yolunda rakipsiz kalırdı.

Ancak bordo mavililerin henüz ligde bu sezon Türkiye Derbisi kazanamamış bir takım olduğu da gerçekti.

Gol Kaçırma Formulası’nda forvetleri şampiyonluk yarışı yapan Trabzonspor’un etkili kanat oyuncusu Yattara, üstü açık kaldığı(!) için nezle olmuş, son anda kadro dışı kalmıştı. Neyse ki, onun yedeği Alanzinho vardı sahada.

Ve bir de futboldan bihaber hakem Yunus Yıldırım.

İkisine de yaramadı

Galatasaray’ın golü öncesi Alanzinho’ya gözünün önünde yapılan faulü çalamayan kural yabancısı Yıldırım’ın, bu olayın sonrasındaki tek doğru kararı, yardımcısının uyarısıyla Yaser’e gösterdiği kırmızı kart idi. Hem Galatasaray çokça da Trabzonspor aleyhine futbolu katletti. Maç boyunca futbolculardan yediği zılgıtlarla durumu idare etti.

Alanzinho’nun golü, mükemmeldi. Sonra topu rakibine verip, kontratağı düşündü bordo mavililer ama beceremedi. Faulle karışık, kural dışı golle beraberlik geldi.

İkinci yarıda Trabzonspor saldırdığını zannederken, Sylva-Song-Tayfun ortak yapımı, ikinci Galatasaray golünü kalesinde gördü.

Yaser’in kırmızı kartı ile hareketlenen bordo mavililer, gecenin iyisi Alanzinho’nun asistiyle, Colman’ın beraberlik golünü buldu.

Ve kesilen elektriği, futbol faciası hakem kararları, yanlış teknik direktör tercihleriyle, zor bir maç, skor eşitliğiyle son buldu. Ve bir kez daha yenemedi Trabzonspor.

Bu sonuç, ne Trabzonspor’a yaradı, ne de Galatasaray’a.

Rakiplerine keyif verdiler sadece.
Yazının Devamını Oku

İç sızlatan oyun

8 Mart 2009
İLK 45 dakika Çakal Carlos’a izlettirilse, yaşadığı bu işkenceye son vermek için dünyadaki tüm terör olaylarının sorumluluğunu gözünü kırpmadan üstlenirdi. Elbette, mahkeme huzurunda inkar etmek, "İfadem, ağır işkence altında alındı" demek koşuluyla. Bordo mavili ekip, orta alanındaki en kötü oyuncusu Selçuk İnan önderliğinde "Hiçbir şey yapmamak için" çok direndi. Futbolun tüm doğrularını inkar ederek, topu rakip kale yönüne değil, sahanın enine dolaştırıp, garip bir "Yengeç Taktiği" uyguladı. İlk bölümde Gökhan Ünal ile girdikleri iki net pozisyon gol olsa, herkes "Vay be, ne maç olmuş" deyip, kendini kandıracaktı.

Bu bölümde Konyasporlu Cihan’ın ortasında Tayfun Cora’nın havadaki elinin topla buluşması nedeniyle konuk ekibin verilmeyen çok açık bir penaltısı vardı. Hakem Aytekin Durmaz, ya göremedi ya da gördü de çalamadı. Yani düdüğü yuttu.

Ciddiyetsizlik

İkinci yarı, Konyaspor yarı alanında geçti. 10 dakikada inanılmaz 4 pozisyonu gol yapmayı başaramadı Karadeniz Fırtınası. Gökhan, Umut, Yatara ve Tayfun ile ya dışarı vurdular veya Trabzonlu kaleci Oğuzhan’a. Ve tek kornerde işi bitirdi konuk takım.

Sonuçta, dünkü yenilginin üç ana nedeni vardı.

İlki, Trabzonspor oyuncularının ofansif ciddiyetsizliği veya inanılmaz beceriksizliği. İkincisi, kornerde adam paylaşmayı başaramayan, defansif sorumsuzluk.

Üçüncüsü ise Colman’ı oyundan çıkarırken, haftaların kötüsü Selçuk’u inatla sahada tutan teknik direktör Ersun Yanal’ın tercih yanlışı.

Çok şey kaybetti

Kaybederek, ligin altını karıştırmayı alışkanlık haline getiren Trabzonspor, Konyaspor yenilgisiyle sadece bir maç değil, çok şey kaybetti.

Tıpkı, 1996 yılındaki Van Faciası gibiydi dünkü maç. 10 pozisyonun gol yapılamadığı, tek atakta gol yenilen o unutulmaz oyun gibiydi. Hani ligin bitimine iki hafta kala, Fenerbahçe’ye kaybedildiği zannedilen şampiyonluğun, gerçekte uçup gittiği 1-0’lık o karşılaşma vardı ya.

Onun gibi acı verici, iç sızlatan ve trajik idi.



Yazının Devamını Oku

Tek yürek tek bilek

2 Mart 2009
MAÇIN ilk yarısında ikisi Gökhan, birer de Colman ve Umut ile dört mutlak gol şansını kullanamayan Trabzonspor; Yattara’nın sorumsuzluğu, Song’un fizik yetersizliği ve Tayfun’un freni patlamış kamyon dengesizliği ile neden olduğu penaltıyı dışarı atan da Antalyaspor idi. Aslında ilk 45 dakikanın özeti de buydu. Denizlispor’dan "Kötü oyunun doğal sonuçlar" başlıklı dersini bir hafta önce fena halde alan Trabzonspor, akıllanmış bir görüntüdeydi. Rakibin hücum hevesi de, Karadeniz Fırtınası’nın pozisyon bulma çabasına doğrudan katkı sağlıyordu.

Yattara, savunmasına yardımcı olmama konusundaki sorumsuzluğunu hücumda rakibi geçme ve pozisyona katkı sağlama konusunda da istikrarlı biçimde hayata geçirdi Antalya Atatürk Stadı’nda. Eğer Gineli biraz ciddi ve istekli olsa, topları kaptırdıktan sonra rakibini kovalasa ve ofansif ciddiyeti olsa ilk bölümün, Trabzonspor lehine 3-0 olması işten bile değildi. Ama o, hem etkisiz hem de sorumsuz anlayışıyla kendi takımının orta sahasını da savunmasını da dağıttı. Tayfun, üzerine gelen iki, zaman zaman da üç rakibiyle boğuşmak zorunda kaldı.

Kazanmasa yazık olurdu

Gökhan ile Umut’un atamadığı goller, "Çıldırtan" cinstendi. Atmak yerine çıldırtmak iki oyuncu için zoru seçmekti. Hele bir de Colman’ın "Üst direk çatlatan" şutu vardı. İkinci yarıda, "Bu adam sahada ne yapar?" diye sormaya başladığımız anda Yattara, kendi yarı alanından aldığı topu, 55 metre taşıyıp arka direğe koşu atan Umut’un kafasına postaladı ve golün asistine imza attı. "Ben, bu işi yaparım" diyordu Yattara. Yıldızlar, böyleydi işte...

Umut, gerek maç boyu inanılmaz çabası gerekse attığı golün getirdikleriyle Trabzonspor için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu ortaya koydu.

Doğrusu yazık olurdu, 7 net gol pozisyonuna girip kazanamamak. Böylesine mücadele verip, yenilmek ve "Antalya’da kolbastı yapamamak." Zor ligde, zirve yürüyüşü, sürdü Trabzonspor’un. Sylva’dan Gökhan’a kadar tüm oyuncularının ortak inancı ile. Selçuk kötü de oynasa, Yattara görevini tam anlamıyla yapmasa da Trabzon kazanıyor.

Ve "Tek yürek, tek bilek" yürüyor zirveye...
Yazının Devamını Oku

Bağıra bağıra geldi

22 Şubat 2009
BİR şey olacağı belliydi üç vakte kadar. İlk sinyaller, Ankaragücü maçında gelmişti, kafasını çevirdi herkes. Beşiktaş maçı ikinci ve son ihtardı, hem görmezlik hem de anlamazlıktan geldiler. Ve Denizli faciası bağıra bağıra geldi başlarına. Bu kadar kaşınıp, bir şey olmaması da haksızlık olurdu doğrusu.

Trabzonspor takımı, bu maçı hak etmek için hiçbir şey yapmadı.

Umut ile Hüseyin yoktu. Son dönemin yorulmayı sevmeyen oyuncusu Yattara kenardaydı. Gineli, saha içi aktif dinlenmeden, yedek kulübesinde pasif istirahate alınmıştı.

Onun yerine Alanzinho, Avni Aker’de huzurdaydı. Elbette herkesin merakı, Alanzinho’nun ne yapacağı idi. Bir de Beşiktaş maçında tel tel dökülen Karadeniz Fırtınası’nın can derdindeki Denizli karşında ne oynayacağı.

Alanzinho da döküldü, Trabzonspor da.

Anlamsız inat

Haftalardır bir şey oynamayan Selçuk gibiydi tüm takım. Savunmanın göbeğindeki Song ile Egemen bile hata üstüne hata yaptı. Forvet kasmadı, orta saha basmadı, savunma da kulak asmadı ve rahat etti Denizlispor. Konuk ekip, iyi savundu, orta alanda iyi bastı ve hücuma iyi çıktı. Trabzon’un yapamadıklarını yapıp, 4 akıllı atağın ikisinde gol buldu ve maçı kazandı.

Trabzonspor’da hem Umut, hem de Hüseyin’in yokluğu hissedildi. Bir de Alanzinho’nun gereksizliği. Onu sahada 72 dakika boyunca ısrarla tutan Ersun Yanal’ın anlamsız inadı da anlaşılmazdı. Sol kanat derken, forvet arkası bir top cambazı alanların yanlışlığı. Hoş, o kadar çok yanlış vardı ki...

Dün bir kez daha ortaya çıktı ki, "Biz iyi takımız" demekle maç kazanılmıyor.

Zaferler inanç, ciddiyet ve istekle elde ediliyor. Bunlar yoksa, sadece maç değil çok şey kaybedersiniz.

Ve hem üzer, hem de üzülürsünüz.



Yazının Devamını Oku

Azetik çokyitik...

21 Şubat 2009
Son günlerde siyasi bir tartışma var. Bize çok lazım değil ama hayatta nelerin yapılmayacağına ilişkin iyi bir örnek. Bir siyasinin yaptığı yanlışa, "az etik" tanımlamasıyla ortaya çıkan yeni bir tartışma. Tartışmaktan çok, kavgayı seven topluma yeni bir uğraşı... Siyasilerin yaptığı bütün ülkeyi ilgilendiriyor, sporcuların yaptığı ise belirli bir kesimi.

Anlayacağınız laf, dönüp dolaşıp Ankaragücü'ne geliyor.

Etik değerlerin sürekli dilden düşmediği Ankaragücü'ne.

Bir tranfser işi var, ligin devre arasında gerçekleşen.

Gökhan Emreciksin'in Fenerbahçe'ye gidişi. Bir de birçok insanın, "Bu işin bonusu" olarak gördüğü ama "Gerçek transfer" Abdurrahman Kayalı'nın verilişi.

İkili paketin Fenerbahçe'ye maliyeti, 2 milyon 100 bin Euro.

Kimin ne ettiği ise karışık. Ankaragücü'ne göre Gökhan'ın gerçek değeri, 1 milyon Euro'nun altında. Çünkü bu rakamın üstüne çıktığı anda bir yıl önce imzalandığı iddia edilen sözleşme gereğince Başkent ekibinin Boluspor kulübüne aldığı paranın yarısını vermesi gerekiyor.

Sorular çevapsız

Bu transferin bir başka ilginç yönü, gerçekleşme biçimi.

Gökhan, tranfserden bir kaç gün önce serbest kalıyor ve elini kolunu sallaya sallaya Fenerbahçe'ye gidiyor. İyi de Fenerbahçe niçin serbest kalmış bir oyuncu için, bonservis bedeli ödüyor?

Bu sorular şimdilik cevapsız.

Bolu Başkanı Necip Çarıkçı, bir çok insanın sandığından daha dişli çıkıyor, işin peşini bırakmıyor.

Tuttuğunu koparacak bir tavır içinde. Kendisine yapılan "Küçük teklifleri" reddedip, avazı çıktığı kadar bağırıyor.

"Hakkımı alırım. Söke söke alırım hem de" diyor. Bağıranın haklı çıktığı bir ülkede; haklının çıkıp bağırması bu... Etik, yitik tartışmalarının, haketmeyenlerce yapıldığı bir ülkede Çarıkçı, bas bas bağırıyor.

Belli ki bir şeyler alacak.

"Ne alacak, nasıl alacak, ne zaman alacak" bekleyip göreceğiz.

Büyük bir merak ve dikkatle..

Kimler olmaz

AnkaragÜCÜ Kongresi'nin ilki, 27 Şubat'ta. Çoğunluk sağlanamazsa, genel kurul 6 Mart Cuma günü yapılacak.

Bir çok başkan adayı atılıyor ortaya. Hepsi boş...

Öncelikli konu, "Ankaragücü ile Ankaraspor birleşecek mi yoksa ayrışacak mı" hala belirsiz.

"Birleşir de Melih Gökçek, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kaybederse?" sorusunun cevabı da verilemiyor.

Birleşme gerçekleşirse, sonrasında yaşanacaklar da kocaman bir soru işareti. Yani anlayacağınız ortalık, şimdilik toz duman.

Ben soyut anlamda "Olacakları" değil de somut olarak "Başkan olmayacakları" anlatayım sizlere.

Öncelikle Çarmıklı ailesinden kimse olmayacak. Sabri Çarmıklı çok istese de aile meclisinden izin çıkmıyor.

Recep Uzelli de "Bu işlerden bir süre için uzak kalma" kararlılığında. Sebebi, kendi işlerini yoluna koyma çabası.

Ufuk Baloğlu, çok hevesli olmasına karşın, bir süre önce tribünlere çok güvenmesinin yarattığı hayal kırıklığını henüz üzerinden atamamış. Üstelik son zamanlarda Bodrum'daki işlerine yoğunlaşmış.

Mevcut yönetimden çıkacak her hangibir isim de tribünlerin bir süredir, sloganlaştırdığı "Başkan İstifa" veya "Yönetim istifa" kapsamına girdiği için uygun değil. Bu kapsamda adı anılan Serdar Özersin, Cengiz Topel gibi isimler de sistem dışı kalıyor. Eski yöneticilerden Mehmet Kemal Ünsal ile Mümtaz Karakaya da bu tanımın içinde yer alıyor.

"Bunların olmayacağı aşikar ise, kim başkan olur?" sorusu önem kazanıyor.

Şurası muhakkak ki, Ankaragücü'ne büyük bir değişim gerekiyor.

Biz, en iyisi olması gerekenin tarifini yapalım: "Yepyeni bir yüz ve herkesin saygı duyacağı bir isim"

Ve bekleyip, hep birlikte görelim...
Yazının Devamını Oku

Uzak hayaller

16 Şubat 2009
İLK yarıdaki Galatasaray maçında favori idi, kaybetti. Fenerbahçe deplasmanında kazanmaya az kalmıştı, bir puanla yetindi. Ve sıra kazanmaya gelmişti.

Zaten Trabzonspor’da kazanmayı düşünerek gelmişti İnönü’ye. Öğle vakti, Sivas’ın Bursa’da bıraktığı 2 puan daha bir iştahlandırmıştı Karadeniz Fırtınası’nı..

İlk 45 dakikada topu rakibine bırakıp, ceza yayı ile orta alana yoğunlaştı, Beşiktaş’ı çizgiye itip, kenar ortasına zorladı. Tello’nun önünü kesip, Nobre’yi de Song ile Egemen arasında tost yapınca kilitleyip yordu Beşiktaş’ı.

Bu arada kaptığı her topla rakip alanda Rüştü’nün üzerine gitti.

İki etkili tehlikeden, ilkinde Yatara kendi gol atmak yerine ofsayttaki Gökhan’a verip, golü yedi. İkincisinde ise Cale, defansın arasına attığı topla Gökhan Ünal’ın golüne şık bir asist yaptı.

İkinci yarıda Mustafa Denizli’nin Bobo-Dalgado hamlesine Alanzinho ile karşılık verdi Ersun Yanal. İkinci yarı da ilkinin kopyasıydı. Beşiktaş saldırdı, Trabzonspor direndi. Üstelik ilk yarıdaki gibi kontratak da yapamadı. İyice geriye çekilmenin bedelini, Bobo’nun kafa golüyle ödedi.

Beraberlik sonrası film, aynı senaryo ile sürdü.

Strateji maçında iyi futbol yoktu ama mücadele üst düzeyde idi. Trabzonspor takımında sahanın en iyileri, Colman ile Song ve Egemen idi.

Trabzonspor, biraz daha dikkatli ve akıllı çıkmayı başarabilçe daha çok gol bulabilirdi ama yapamadı. Maçın son 5 dakikasındaki Trabzonspor çabası sonuç getirmedi.

Bu beraberlik ne İsa, ne de Musa’ya yararken; Trabzon’un liderlik umutları uçup gitti. Ve bir büyük maç daha uzak hayallerle bitti.

Bitmeyen umutlarla.
Yazının Devamını Oku

Nöbetçi Kurtarıcı

7 Şubat 2009
48 günlük hasret vardı en azından. Üstelik, "Şöyle-böyle oynayıp kazanan" takımları, iyi futbol oynayarak kazanan, keyifli bir takım haline gelmişti bu arada. Trabzonspor, coşkulu bir Ersun Yanal takımı olmuştu sonunda.

Elbette merak eden Trabzonlu koşacaktı tribüne. Ve bekleyecekti keyif veren futbolu. Ancak unutulan, puantaj görüntüsü kötü de olsa maçın, her zaman Trabzonspor’a ters gelen Ankaragücü takımıyla oynandığı idi.

İlk 45 dakikada anlık çıkışlar dışında iyi futbol yoktu. 30. saniyedeki ilk pozisyonda Selçuk ile Yattara öylesine iki gol kaçırdılar ki, kendileri bile inanamadı.

Sonra baskısını sürdürdü bordo mavililer. 15. dakikada Yattara’nın serbest atışından gelen topu, sağ bek Tayfun Cora, kale sahasında filelere yolladı. Oyun aksiyonu da Ankaragücü’nün eline geçti.

Sonra İlker Meral’ın iki kararı vardı. İlkinde Selçuk, De Nigris’i yaslanıp indirdi, penaltı olmalıydı ama olmadı. İkincisinde De Santos, Gökhan Ünal’ın ayak bileğine bastı, yine penaltıydı ama yine verilmedi. Hakem takdiri değil, hakem hatasıydı bu iki pozisyon. İlk bölümde sertlik, sakatlık, gerginlik vardı. Ve bir de Tayfun Cora golü.

İkinci yarıdaki umut, emekliliği gelmiş zabıt katibi gibi kenarda gezinen Yattara’nın çıkacağı ve yerine yeni transfer Alanzinho’nun girip şov yapacağı idi. Bunun için tribünlerin 63. dakikayı beklemesi gerekiyordu. Ancak beklenti, hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Sahanın her yerinde basan Ankaragücü takımı, ne top gösterdi ne de oynayacak alan bıraktı Brezilyalıya..

Özellikle ikinci yarıda konuk ekibin direnci, gol atma isteği, mücadele gücü üst düzeyde idi.

Bu bölümün en çalışkan isimleri, Tayfun Cora, Song, Egemen ve Cale idi. Yani oyun, daha çok Trabzonspor yarı alanında oynandı. Forvet etkisiz, orta saha izinde idi.

İşte bu aradaki bir orta alan siestasında Barbaros, elini kolunu sallaya sallaya, ceza yayı üzerine gelip, Faroz manzarası seyreden kaleci Slyva’nın üzerinden aşırıp, skoru eşitledi. Sonrasında gol için çabalayan Trabzonspor, iyi direnen rakibi karşısında direkleri ve dizlerini dövüp bir puana razı olmak üzere iken, Nöbetçi Kurtarıcı eski Ankaragüçlü Umut Bulut, bir kez daha sahneye çıkıp, iyi oynamayan takımına üç puanı getirdi.

İşte hayat böyle bir şeydi.

Perde kapanmadan oyun, son düdük çalmadıkça da maç asla bitmiyordu.
Yazının Devamını Oku

Anahtarlık maskotu

1 Şubat 2009
HERKESİN merakı, Fenerbahçe maçının ardından Trabzonspor’un o arzulu oyunu oynayıp oynayamayacağı ve maçı kazanıp kazanamayacağı idi. Ve elbette bir de Alanzinho’nun neye benzediği... İkinci meraktan başlayalım. Alanzinho, minicik, anahtarlık maskotu kadar küçücük bir adam. Tıpkı bir lastik top gibi, çabuk, sık adımlarla rakibi geçebilen ama asla bu görüntüsüyle sol kanat oyuncusu olmayan. Bunun göstergesi, topu her aldığında forvetlerin arkasına ve rakip kaleye yol alışı.

Müthiş bir tekniği olduğu besbelli. Ama birilerinin ona Türkiye’de "Şovun bedelinin ağır olabileceğini anlatması" gerek. Topla ilk buluştuğunda Hürriyet’in bacak arasından attığı pas, topu topukla kanada aktarması, rakip hareketlendiğinde bacak arasına fazla bakması, Türkiye’de futbolcu sağlığıyla ilgili olumlu olmayan işaretler. 22 dakika elbette kesin kanaat oluşturmaz ama Trabzonspor’un artık ikinci bir Yattara’sı var. Bir sağda bir de soldan içeriye doğru. Arkasındaki savunmacılara sabır dilemekten başka çare de yok.

Evet, Trabzonspor, en az İstanbul’daki kadar istekli ama oradan çok daha becerikli idi. Gökhan’ın akıl dolu, usta işi müthiş golü, Umut’un Volkan’a atamadığını Senecky’nin kalesine rahatlıkla gönderip, skoru 2-0’a taşıması, olumlu bir gelişmenin göstergesiydi.

Trabzon keyif veriyor

Trabzon takımında dün akşam Song-Egemen ikilisinin savaşı, Colman’ın 10 numara organizatörlüğü ve özellikle Gökhan’ın ofansif çabası takdire değerdi. Umut’un rakibi bunaltan baskısı ile iki bek Serkan ve Cale’nin konsantre oyunları da bu önemli galibiyete katkı sağladı.

Ankaraspor gibi bu ligin en disiplinli, futbolu doğrularıyla oynayan, çalışkan ve mücadeleci takımı karşısında zor bir maçı çok da zorlanmadan kazandılar. Hakem Bülent Yıldırım’ın Song’un koluna çarpan top ile kaleci Sylva’nın Meye’ye yaptığı kontrolsüz hareketine penaltı çalmaması Trabzon adına şans ancak futbol adına talihsizlikti. Çok pozisyon ürettiler, attıklarının üç katını kaçırdılar.

Trabzon takımının futbolu, artık keyif veriyor. Belli ki hem oynayan hem de izleyenler bu keyfi doyasıya yaşıyor.

İşin finali ise müziksiz de olsa kolbastı.

Yeni gelen Alanzinho’nun bile üç günde öğrendiği bu güzel oyun işin en önemli rengi artık. Trabzonspor kazandıkça, keyif de sürecek...

Ve elbette kolbastı da...
Yazının Devamını Oku